Çeçenistan Köşesi

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Çeçenistan Köşesi

Mesaj gönderen commando »

Çeçenistan 'Ebu Gureyb'ten farksız


Çeçenistan'daki anaları ve ailelerin çektikleri acılar, Amerika ve İngiltere'nin yıktığı Irak'ta yaşayan halktan veya İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındakilerden pek de farklı değil. Hepsi de insanlık dışı, çocukları ve kadınları hedef alan saldırılara maruz kalıyorlar. Hepsinin de işgal güçlerinden çektikleri zulümler günden güne artıyor.

Gerek Filistin, gerek Irak gerekse Çeçenistan'da zulme maruz kalanların en başında kadınlar yer alıyor. Bütün insan hakları savunucularının görmezden geldikleri Çeçenistan'da kadınlar, en kötü muamelelerle karşı karşıya kalıyorlar.

Ruslar'ın temizleme(soykırım) operasyonlarında hamile kadınlar, Rus ordusu tarafından tecavüze uğruyorlar ve öldürülüyorlar. Ve hamile kadınları öldürürken kendilerine şöyle diyorlar; 'sen bir teröriste hamilesin'. Rusya'da yaşayan Çeçenler Kurumu ile ilişki içerisinde olan Newyork İnsan Hakları Örgütü, hazırladığı raporda Çeçenistan'ın Rus Ordusu'nun soykırım operasyonlarına hedef olduğunu, şiddetin ve kahrın her çeşidini gördüklerini ortaya koyuyor.



TECAVÜZ VAHŞETİ!



Rapor ayrıca Çeçenistan halkının, Rus Ordusu tarafından topluca zorla tarlaya götürüldüğünü, orada kocalarının gözleri önünde kadınlara tecavüz edildiğini, eşlerini kurtarmak isteyen 68 kişinin de elleri bağlanarak bir kamyonete taşınarak aynı şekilde tecavüze uğradıklarını açıklıyor.

Zehra İnikalu, kabus gibi günleri şu sözleriyle aktarıyor, "23 Ağustos 2002 sabah saat 5 idi.

İçleri Rus askerleriyle dolu yaklaşık 100 araba vardı. Askerlerin 20 tanesi maskeliydi ve ayaklarımıza ateş açıyorlardı. Bizden nüfus cüzdanlarımızı istediler. Getirdiğimizde ise hepsini alıp yırttılar. Daha sonra komşumuz olan Magumidof Ailesi'nin evine gittiler. Kısa bir süre sonra ateş sesleri ve komşumuzun 15 yaşındaki kızı Emine'nin çığlıklarını duyduk.

Ardından da erkek kardeşinin çığlıkları 'bırakın onu, onun yerine bizi öldürün'. Sonra açılan ateşlerin arttığını duyduk.

Ardından pencereden OMON (Federal Rus Silahlı Kuvvetleri) subayını gördük. Emine'ye tecavüz etmişti. Emine ise kendisine isabet eden kurşun sebebiyle kanlar içindeydi."

Vakit Gazetesi
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Resim Cumhurbaşkanı Abdulhalim
Sadulayev, 'Liberty' radyosunun
Çeçence şubesi ile söyleşi yaptı.
Çeçence'den tercümesi


Martanov Baudi: ÇİC (ÇEÇENİSTAN İÇKERİYA CUMHURİYETİ) Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov’un Çeçenistan’ın Devkar-Ovl köyünde öldürülmesinin üzerinden üç ay geçti. Rus hükümetinin hesabı tutmadı. Ölümünden sonra da Çeçen Direnişi Rus işgaline öldürücü darbeler indirmeye devam ediyor. Çeçen Direnişin başına A-H. Sadulayev geçti. ‘Liberty’ radyosunun sorularına ilk kez cevap veriyor Çeçen Başkan. Materyali Aslan Ayubov hazırladı.


Ayubov Aslan: Abdulhalim Sadulayev Çeçen askerlerin başına geçeceğini hiçbir zaman düşünmemişti. Ama bu yılın Mart ayında olanlar onun hayatında her şeyi değiştirdi. 8 Mart Devkar-Ovl’da Çeçen Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov öldürüldü. Kısa bir süre sonra ÇİC DSK Şura Meclisi, yeni Cumhurbaşkanının seçilmesi için Urus-Martan’da toplandı. Katılanlardan biri bize, Direniş liderliğine Şamil Basayev’in istendiğini yazmıştı. Fakat o, Aslan Mashadov’un, Abdulhalim Sadulayev’i halefi olarak gösterdiğine dayanarak, ret etti. O zaman 38 yaşındaki Abdulhalim Sadulayev Çeçen Direnişinin başına geçti. Abdulhalim Sadulayev Cumhurbaşkanı yardımcılığına nasıl geldiğini anlatıyor.


Abdulhalim Sadulayev: 2001 yılında Aslan Mashadov, benim bu göreve atanmam hakkında kararname yazdı ama uzun zaman yayınlamadı çünkü ben hep ret ediyordum. Başkanın verdiği her hangi görevi yerine getirmeye hazırdım, ama devlet başkanının ağır görevini üstlenmeye hazır değildim. Fakat, Aslan Mashadov 2002 yılında benim göreve atanmamı ÇİC DSK Şura’da gündeme getirdi ve sonuçta kararname çıktı. Ben hiçbir zaman Aslan Mashadov’un yerine geçeceğimi zannetmedim, çünkü liderlik meyilim yok benim. Ama bugün, savaş zamanında herkes kendi görevini yapmak zorunda. Ülkemizi işgalcilerden temizlediğimizde daha iyi olanları seçeriz.


Ayubov Aslan: Abdulhalim Sadulayev, Aslan Mashadov’un öldürülmesinin Çeçen savaşçılar için ağır darbe olduğunu, ama savaşın bir kişiye bağlı olmayıp, direnişin durmayacağını belirtiyor.



Abdulhalim Sadulayev: Bugün, Aslan Mashadov’un ölmüş olması bizim için çok büyük kayıptır ve herkes bunu biliyor. Ama ne kadar iyi insan olsa da, o sadece halkından biri. Bunun için liderlerin göçü Direnişin tümünü durdurmaz. Hayatta kalanlar mücadeleye devam edecekler.


Ayubov Aslan: Abdulhalim Sadulayev’i, Aslan Mashadov’un siyasetinde ne gibi değişiklikler yapacağını, sorduk.

Abdulhalim Sadulayev: Bizim davamızda değişiklik olmayacak. Yolumuz doğrudur. Aslan, başında olduğu işi biliyordu ve değer veriyordu. Onun için hayatını da vermeye razı idi. Ve bu dava için, gözünü bile kırpmadan, hayatını verdi. Bizim yolumuzda bir değişiklik olmayacak. Zaten ihtiyacımız da yok böyle bir şeye.


Ayubov Aslan: Abdulhalim Sadulayev Çeçen halkı için sadece bir perspektif görüyor Devletin egemenliğine ulaşması. Ancak kendi bağımsız devletinde Çeçenler hak ve şereflerini savunabilirler


Abdulhalim Sadulayev: Bizim bir yolumuz var – devletimizin bağımsızlığına ulaşması, ancak bağımsız bir devlette insanlar haklarını savunabilir ve özgürlüklerini elde edebilirler. Tiranik bir devlette insanların hiçbir hakkı yok. Rusya’nın tarihi bunu iyi gösteriyor. Bakıyorum Rus televizyonunda polisler tutuklanan insanları ayakları ile dövüyorlar. Rusların bunu saklayacak aklı bile yok. Yani bu ya aptallıktır yada insanları hor görmektir. Demokratik denen devletlerde suçsuz bir insan kelepçelendiğinde dava açar ve polisler cezalandırılır. Rusya’da insanların haksızlığa uğraması bir norm oldu. Bunun için Rusya’da ahlaki ve hukuki dayanak yoktur ki, Çeçenistan’a "düzeni sağlamak" ve "insanlarımızın haklarını" savunmak için saldırdığını söyleyebilsin. Ruslar, kendilerinin hiçbir zaman sahip olmadığını nasıl başkasına verirler.


Ayubov Aslan: Abdulhalim Sadulayev tüm iç ve dış siyasetinin birlik sağlama amaçlı olduğunu belirtiyor. Sözlerine göre, az olan Çeçen halkı tek bir yumruk gibi olmalıdır.


Abdulhalim Sadulayev: Eğer yolumuzu az da olsa destekliyorsa, kimseyi uzaklaştırmam. Güçlerimizi tek yönde birleştirmek zorundayız. Söz konusu olan benim sabrım değil, halkımın tarihi yolunda birlik içerisinde olma ihtiyacıdır.


Ayubov Aslan: Şamil Basayev’in Budennovsk kentinde 1500 rehine almasının yıl dönümüdür yakında. İkinci savaşta da Basayev silahsız kişileri rehin almıştı. Abdulhalim Sadulayev’den bu tip eyhlemlere nasıl baktığını öğrenmek istedik.


Abdulhalim Sadulayev: Biz bugün düşmana maksimum ideolojik ve psikolojik zarar vermeliyiz. Ama hedeflerimiz ekonomi ve askeri objeler olmalı. Aslan Mashadov’un ölümüne yakın zamanda bu konuyu konuştuk onunla. Aslan, mücahitlerin ancak devlet önemi taşıyan hedeflere saldırmasını isterdi. Bu bizim hakkımız, her savaşta olduğu gibi. Fakat, savaş harekatlarında payı olmayan silahsız kadın ve çocuklara saldırılar mümkün değildir. Bizim pozisyonumuz her zaman aynıdır: biz terörizmi kınıyoruz. Bu bizim yolumuz, metodumuz değildir.



Fakat, unutmamak gerekir ki, bu tip eylemler Rus askerlerin sınırsız acımasızlığından ileri gelmektedirler. İşkenceler, kaçırılmalar, kitlesel katliamlar – bunların hepsini yapıyor Rus işgalciler bizim topraklarımızda. Sadece çocuklarımızı 50 bin kadar yok ettiler! Hiçbir aile yok ki, içinde kayıp kederi yaşanmasın.


Ayubov Aslan: Alu Alhanov, Çeçenistan’da durumun istikrara doğru yürüdüğünü bildiriyor. Abdulhalim Sadulayev’dan sorduk: "Halk bu iktidarı kabullenmiş olabilir mi?"


Abdulhalim Sadulayev: Bu Rus kuklaların Çeçen topraklarında yaptıkları, cinayet ve katliamları, insanları öyle hale getirdi ki, bu hainlere yaptığımız her saldırı onları sevindiriyor. Mesela, geçenlerde Samaşki köyünde "temizlik" vardı. Hainler insanların mal varlığını kendi aralarında yarışırmış gibi yok ediyor, eziyorlardı. İşgalciler de onların çabalarını gözetliyorlardı. Bunu herkes gördü. Çeçenlerden, Müslümanlardan hiçbir şey kalmadı onlarda. İnsanlar nasıl olurda kendi cellatlarını destekler, onları kabul eder?


Ayubov Aslan: Abdulhalim Sadulayev’i Çeçenistan’da barış perspektifleri hakkında sorduk. Dedi ki, Kremlin sadece Çeçenistan’da değil, K. Kafkasya’nın her yerinde istikrarsızlık doğuruyor.



Abdulhalim Sadulayev: Putin ve onun generalleri Kafkasyalıların hepsinde düşmanlarını görüyor. Mücahitlerin yeni birliklerinin ortaya çıktığını söyleyerek, sivillere saldırılar düzenliyor ve Kafkasya’nın her yerinde Direniş ocakları yakıyorlar. Cezalandırıcı içgüdüleri hariç Putin’in Kafkasya’da hiçbir belirgin siyaset türü yok. Bunun açık delili, Mahaçkale’de saldırıdan sonra mücahitlerin sayısı Groznı’dekileri neredeyse geçti. İnguşetya’da da Rus ordusu Çeçenistan’da ki gibi saldırılar düzenlemeye başladı. Kabartay-Balkar’ın da bundan geri kalacak hali yok gibi. Karaçay-Çerkes cumhuriyetinde de durum buna benzerken, Adıge hala sakin. Ama Ruslar, bu ülkeyi de ihtilaf bölgesine çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kalmıkya’da Putin, valileri atamaya dair yeni kanunu kullanarak onu oradan almaya ve kendi adamını koymaya uğraşıyor.


Ayubov Aslan: Herhangi bir savaş er yada geç biter. Abdulhalim Sadulayev, Putin’in kendi kendisini demeçleri ile barış şansından yoksun bıraktığını düşünmektedir. Abdulhalim Sadulayev, savaşın Çeçenlerin boyun eğmeleri ile bitmeyeceğinden emin.


Abdulhalim Sadulayev: Putin bu savaşı başlattı, ama bitirmek için kendine şans bırakmadı. Çünkü Çeçenler hiçbir zaman ezilmeyecekler ve boyun eğmeyecekler. Eğer daha akıllı bir siyaset adamı olsa, kendisini şartsız koşulsuz demeçlerle bağlamaz, geri çekilmek için kendisine bir şans bırakırdı. Petroldeki yüksek fiyatlar ordularını Çeçenistan’a göndermek için bir şans tanıyor ona, ama Rusya’da her sene kurbanlık asker eti azalıyor. O, biz onun boynunu kırana kadar savaşacak. Ama biz yorulmadık, yıkılmadık ve zayıflamadık ve düşman bizim ülkemizdeyken, güçlerimiz azalmayacaktır. Her geçen gün daha güçlü oluyoruz.

Kavkaz Center
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
Affedilmeyen
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 5943
Kayıt: 24-01-2006 01:40
Konum: Konya

Mesaj gönderen Affedilmeyen »

Yıllardır özgürlük mücadelesi veren bu gözü kara insanlar, inşaallah bir gün mücadelelerinin mükâfatını alacaklardır.
Başına bir silah daya ve duvarları beyninle boya.
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Resim ÇEÇENİSTAN'DA YAŞANAN İNSANLIK DRAMINA ARTIK DUR DENİLMELİ!

Soğuk Savaş'ın son bulmasının ardından oluşan yeni dünya düzeninde Türkiye kendine çok güçlü bir yer edinmeyi hedeflemişti. Özellikle de SSCB'nin dağılmasıyla birlikte Kafkasya ve Orta Asya'da şekillenen yeni yapılanma içinde Türkiye daha etkin bir konuma yerleşecek, ekonomik ve politik anlamda lider bir ülke konumuna gelecekti. Çünkü bağımsızlıklarını birer birer ilan eden bu cumhuriyetlerle Türkiye arasında hem din, hem dil, hem kültür, hem de tarihi açıdan çok güçlü bağlar bulunmaktaydı. Buna göre Türkiye ile bu ülkeler arasında bir bütünleşme olacak ve Türkiye bu yakınlaşmanın sonucunda çok büyük kazanımlar elde edecekti.

Ancak beklenen bütünleşme ve yakınlaşma ne yazık ki geride kalan on küsur yıl içinde sağlanamadı. Türkiye pek çok alanda hedeflediği bütünleşmeyi gerçekleştiremedi. Çünkü Orta Asya ve Kafkasya başka bir ülke için de çok büyük bir önem teşkil ediyordu ve özellikle Kafkasya bu ülkenin pek çok açıdan hayat damarıydı. Bu ülke Rusya'ydı ve Rusya'nın Kafkasya'yı tamamen "başıboş" ve aynı zamanda da Türkiye'nin eline bırakmaya hiç niyeti yoktu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra eski Sovyet coğrafyasındaki pek çok ülkede bu sancılı dönem yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Kazakistan'da, Türkmenistan'da, Azerbeycan'da, Özbekistan'da, Kırgızistan'da ve Dağıstan'da Rusya'nın yayılmacı politikasının etkileri asla silinmedi. Çünkü Rusya o ülkeleri hala kendi boyunduruğu altında ve kendi hayat sahası olarak görüyor ve görmeye de devam edecek. Bu ülkelerden özellikle bir tanesi var ki 400 yıldır Ruslarla bağımsızlığı uğruna yaptığı mücadeleden asla vazgeçmedi ve özgürlüğü için canı pahasına mücadele etti. Bu ülke tarihe cesurluğuyla, gözü karalığıyla ve bağımsızlığına düşkünlüğüyle geçen Çeçenistan'dır.

Çeçenistan Rusya için diğer Kafkasya cumhuriyetlerinden çok daha büyük önem taşımaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere söz konusu bölgedeki yüksek rezervli doğal kaynaklardır. Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş döneminde ihtiyacı olan tüm hammaddeleri bu ülkelerden çok ucuz fiyata alıp, kendi ihtiyacı için kullanıyordu. Hatta bu hammaddeleri işledikten sonra, aldığı ülkelere geri satıyordu. Böylece bu ülkeleri siyasi bağımlılığın yanında, ekonomik olarak da kendine bağımlı hale getiriyordu. Ancak SSCB'nin dağılmasından sonra kendisi için büyük bir hammadde kaynağı olan bu cumhuriyetlerin birer birer bağımsızlıklarını ilan etmesi, Rusya'yı da büyük bir çıkmaza soktu. İşte Hazar ve Kazak petrolleri üzerinde bu kadar oyun oynanmasının ve Rusya'nın bu kaynaklar üzerinde bu kadar hak iddia etmesinin nedeni bu hammadde ihtiyacıdır.

Yukarıda bahsettiğimiz ekonomik etkinin yanı sıra, Rusya'nın yüzyıllardır devam eden "yayılmacı politikası" da Orta Asya ve Kafkasya'da yaşanan karışıklıkların bir başka önemli nedenini oluşturmaktadır. SSCB'nin dağılmasından sonra kısa süreli bir bocalama dönemi geçiren Moskova, hemen toparlanmış ve bağımsızlığını ilan eden yeni cumhuriyetler üzerinde yeniden hakimiyet kurmak için çok yönlü girişimlerde bulunmuştur. Aslında Rusya'nın şu an bu cumhuriyetler üzerinde oynadığı oyunlar, Boris Yeltsin'in 1993 yılında yaptığı bir konuşmayla da ilk sinyallerini vermiştir. Yeltsin yaptığı bir açıklamada, "yitirdiği mevzileri yeniden ele geçirerek Rusya'nın süper güç niteliğini yeniden kazanacağını" ifade etmiştir. (Zaman Gazetesi, 12 Ocak 1994) Yani Rusya bu ülkelerin bağımsızlıklarını ilan etmelerini, özgürlüklerine kavuşup, kendi ayakları üzerinde duracak hale gelmelerini kabul edememekte, bu bölgeleri yeniden ele geçirilmesi gereken mevziler olarak görmektedir. Kazakistan'da, Azerbaycan'da, Dağıstan'da, Ermenistan'da ve Gürcistan'da yaşananlar da bu yayılmacı politikanın hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir. Çeçenistan da bu yayılmacı politikanın hedefi olan ve bu nedenle de çok büyük zulümlere maruz kalan ülkelerden bir tanesidir.

Çeçenlerin Mücadele ile Geçen Şerefli Tarihleri

Çeçenistan'da yaşananlar hakkında hepimiz bugüne kadar çok şey duymuş ve okumuş olabiliriz. Ancak orada olanları anlayabilmek için son birkaç yıldır yaşananlar hakkında bilgi sahibi olmak yetmez. Çünkü Çeçen halkının bu şerefli mücadelesi bundan çok uzun yıllar önce başlamıştır ve çok kısa aralıklı kesintilerle yıllardan bu yana devam etmektedir. Ve bu mücadelenin temelinde belki de dünyanın en cesur halkı sayılabilecek bu halkın yazdığı bir destan yatmaktadır. Tüm dünyanın cesaret ve bağımsızlığa olan düşkünlüklerini kendilerine örnek aldıkları Çeçen halkının bu güçlü karakterini anlamak için tarihleri hakkında da kısa bir bilgi sahibi olmak gerekir.

Son 10 yıldır dünyanın gündeminden bir türlü düşmeyen Çeçenistan aslında çok küçük bir ülke. Yüzölçümü sadece 16 bin kilometrekare. Doğuda Dağıstan, güneyde Gürcistan, batıda ise İnguşetya'yla komşu... Şu an Rusya Federasyonu içerisinde Çeçenistan ile aynı durumda olan 19 özerk cumhuriyet daha var. Bu cumhuriyetler Rusya'nın genel topraklarının yüzde 28'i kadar bir yüzölçümüne sahipler. Rusya ise bu cumhuriyetler üzerinde hala çok büyük bir etkiye sahip ve bu etkinin hiçbir şekilde zarar görmesini istemiyor. Çeçenistan'ı kaybetmek ise bu ülkeler üzerinde nüfuzunun kırılması ve bağımsızlığa düşkün Çeçen halkının diğer ülkelere bir örnek teşkil etmesiyle sonuçlanacak. Zira toplam nüfusları ancak Kızıl Ordu'nun asker sayısına ulaşabilen 16 bin kilometrekarelik Çeçenlerin 16 milyon kilometrekarelik Rusları hezimete uğratması, diğer Kafkas cumhuriyetleri ve özerk cumhuriyetlerde de bağımsızlığın fitilini ateşleyebilir. Kağıt üzerindeki bu abartılı dengesizlik ilk bakışta her şeyi Rusların lehine gibi göstermesine rağmen, tarihinin hiçbir döneminde, hiçbir kayıt ve şartla dahi olsa Çeçenler Ruslara boyun eğmemişlerdir ve eğmeye de hiç niyetleri yoktur. İşte bu korku, Rusların "Çeçensiz bir Çeçenistan" özlemini doğurmaktadır. Çünkü Kafkaslar'daki bağımsızlık hareketini canlandırabilecek tek ülke Çeçenistan, tek halk da Çeçenlerdir.

Yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Çeçenya, Rusya için tüm bir Kafkasya anlamına gelmektedir. İmam Mansur'un 1780'li yıllarda başlattığı tüm Kafkasları tek bir çatı altında toplamayı hedefleyen Birleşik Kafkasya fikri, Rusların korkulu rüyasıdır. Çeçenya'nın bağımsızlığı, bir anlamda Birleşik Kafkasya ideali için ilk ve en önemli adımdır. Çeçenlerin diğer cumhuriyetler üzerindeki bu etkisinin bilincinde olan Rusya'nın bu ülkenin üzerine bu kadar gitmesinin önemli nedenlerinden biri de işte bu korkudur. Rusya, Çeçenleri tek bir kişi kalmadan yok ederek, öncelikle Kafkasya'yı sonra da milyonlarca kilometrekarelik topraklarını garanti altına almaya çalışıyor. Fakat ne Ruslar ne de diğer ülkeler Çeçenistan'ın bu kadar güçlü bir direniş göstereceğini ve bağımsızlıklarına bu kadar düşkün olduklarını tahmin etmiyorlardı.

Çeçenler bağımsızlık uğruna herşeyi göze almış durumdalar ve bu kararlarından da kolay kolay döneceğe benzemiyorlar.Rusya, özellikle 1990'lı yılların başından itibaren Çeçenistan'da çok büyük hukuksuzluklara imza attı. Gerektiğinde çok çabuk bir şekilde tek vücut olabilen Çeçenleri silahla yok edemeyeceğini düşündüğü için, içlerinden çökertme yoluna başvurdu ve bunun için çok farklı yollar denedi. Seçimlere müdahale ederek kargaşa çıkarmaya çalışmaktan vaatlerle devlet adamlarını satın almaya, adam kaçırma ve terör hadiselerinden, kendi yanlısı olan din adamlarını kullanarak dini ayrılıklar oluşturmaya, ayrıca ekonomik ve siyasi baskılara kadar türlü yöntemlerle Çeçenistan'da kaos çıkarmaya, halktaki güçlü birliği bozmaya çalıştı. Ancak bu girişimlerinden beklediği başarıyı elde edemedi. Bunun yanı sıra dünyanın olan bitenlere göz yumması ve hiçbir şekilde müdahalede bulunmaması Rusya'yı daha da cesaretlendirdi, zulmüne devam etmesine fırsat tanıdı.

Rusya'nın Çeçenistan'ı 1991 yılındaki fiili işgali, merhum Cahar Dudayev tarafından bertaraf edilmesine rağmen, 1994 Kasım'ındaki ciddi tacizler aynı yıl 11 Aralık ayında fiili bir savaşa dönüştü. 100 binin üzerinde Çeçen bu savaşta hayatını kaybederken, 10 binlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Çeçenya, tarihi ve ekonomik yüzlerce kaynağını bu savaşta yitirdi. Rusya Çeçenistan'ı "iç meselesi" olarak dünya kamuoyuna lanse ederken, dış dünyadan ciddi bir tepki görmedi. Tüm Çeçenya'da her metrekareye tonlarca bomba düştü. Tıpkı bugün de olduğu gibi kullanılması yasak olan kimyasal silahlarla insanlar dünya tarihinde eşi görülmemiş bir soykırıma tabi tutuldu. Ancak tüm bu zorluklara rağmen 1996 Ağustos ayına gelindiğinde hiçbir şekilde yılmamış ve kendi toprakları için her şeyleriyle mücadele eden Çeçenlere karşı Ruslar yenilgiyi kabullenmek durumunda kaldılar. 1996 Ağustos'unda ve 1997 Mayıs'ında en üst düzeyde imzalanan anlaşmalarla Çeçenistan'ı ayrı bir devlet olarak kabul etmek durumunda kalan Rusya, 2001 yılının sonuna kadar bu durumu benimsemiş gözüktü.

Çeçenistan'ın Ruslar karşısında elde ettiği bu müthiş başarı ve hiçbir zorluk karşısında yılmayan bağımsızlık mücadelesi diğer cumhuriyetleri de çok derinden etkiledi. 1998 yılında Çeçenistan'ın başkenti Grozni'de Kuzey Kafkas halklarının öncülüğünde "Kuzey Kafkasya Halkları Şurası" toplandı. Bu buluşma sonrasında Kuzey Kafkasya halkları arasında çatışma çıkmaması ve olası bir Rus saldırısına karşı birbirlerine destek konusunda tüm katılımcı ülkelerce fikir birliğine varıldı. İşte bu birlik Rusya'nın yıllardır içinde yaşattığı büyük korkunun yavaş yavaş hayata geçirilmesi demekti.

Bir yıla yakın bir süredir devam eden savaş da bu kararlarla ve oluşmaya başlayan birlikle doğrudan ilgili. Çatışma, Rusların 1999 yılının ilk aylarında Dağıstan'daki bazı köyleri kuşatarak bombardımana tutmasıyla başladı. Toplam 1500 kişilik nüfusu olan bu köyler kendilerine bir önder olarak gördükleri Çeçenistan'dan yardım istediler. Ruslara karşı yaptığı cesur mücadele ile bir kahraman haline gelen Çeçen gazisi Şamil Basayev, 1999 yılının yaz aylarında Rus zulmünden kurtulmak için kendilerinden yardım isteyen Dağıstan halkına yardıma başladı. Bombardıman altında kalan köylerden sadece iki kişi kurtuldu. Bu köylerde çok büyük bir katliam yaşanmış ve masum insanlar sebepsiz yere vahşice öldürülmüştü. İşte Rusya ile Çeçenistan arasındaki yeni savaş bu şekilde başladı. Yani kamuoyunda yaratılmak istenen nedenler gerçekleri yansıtmıyordu. Ortada herhangi bir terörist faaliyet ya da ayrılıkçı teröristler yoktu. Çeçen nüfusunun yüzde sekseni, Müslümanlardan oluşan Dağıstan halkına insani bir yardımda bulunmuş ve Rusları karşılarına almayı göze almışlardı.

İşte Çeçenlerin diğer cumhuriyetler üzerindeki bu lider konumu, çatışmalar başladığı günden itibaren herkesin sorduğu: "Çeçenistan Rusya için neden bu kadar büyük bir önem taşıyor?" sorusunun da bir anlamda cevabı oluyordu. Çeçenistan'ın bağımsızlığına olan düşkünlüğü ve bu uğurda yaptığı cesur mücadele diğer bağımsız cumhuriyetler için çok büyük bir örnek teşkil etmektedir. Rusya Federasyonunun içindeki cumhuriyetlerin en önemli özellikleri ise birbirleriyle çok büyük bir etkileşim içinde olmaları ve bir ülkede yaşanan değişikliğin diğer ülkeleri de çok çabuk etkisi altına almasıydı. İşte bu nedenle Çeçenistan'ın bağımsızlığının aynı bir domino taşı gibi birbiri ardına diğer ülkeler üzerinde bir etki yaratması, Rusya'da çok büyük bir tedirginlik yaratmaktadır.

Rusların Kafkas halkına karşı uyguladığı böl-yönet politikası

Savaşın bu kadar şiddetli geçmesi ve Çeçenlerin bağımsızlık uğruna herşeyi göze almalarının altında yatan en önemli neden Çeçenlerle Rusların din, dil, kültür ve ırk olarak hiçbir ortak özelliklerinin olmamaları. Çeçenler hiçbir yakınlık duymadıkları Rusların himayesinde yaşamayı 1918 yılından beri reddediyor ve bu uğurda mücadele veriyorlar. Çünkü Çeçenistan bu tarihten SSCB'nin çöküşüne kadar Sovyet Rusya'nın hakimiyeti altında kaldı ve bu dönem içinde çok büyük zulümler gördü. Ruslar, Kafkas halkları arasındaki bütünlüğü ortadan kaldırmak, milliyetçilik duygusunu ve dini inançları yok etmek ve doğup büyüdükleri topraklarına olan bağlılıklarını tamamen ortadan kaldırmak için bu ülkeler üzerinde çok vahşi bir politika uyguladı. Buna göre kardeş ülkelerin toprakları birbirlerinden suni sınırlarla ayrılmış, bazı halklar başka ülkelere göçe zorlanmış, bazıları ise zorla evlerinden çıkarılıp yerlerine yeni topluluklar yerleştirilmiştir. Bunun en önemli nedeni bu topraklarda karışıklık ve kaos çıkarmak, kardeş halklar arasında düşmanlık yaratmak ve insanların ortak kültürlerini tamamen ortadan kaldırmaktır. Bu "böl-yönet" politikasında da Rusya kısmen başarılı oldu. Bugün Kafkasya'da yaşanan anlaşmazlıkların kökeninde o tarihlerden günümüze gelen anlaşmazlıklar yatıyor.

Çeçenistan'ın bağımsızlık özlemi

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bu birliği oluşturan etnik grupların birçoğu bağımsızlıklarını ilan etti. Bazıları ise Rusya topluluğu içinde kalarak, ekonomik ilişkilerinde bağımsızlaşma yoluna gitti. Yıllar süren komünist Rus yönetimi altında çok büyük baskılar gören bir milyon nüfusa sahip Çeçenler ise Cahar Dudayev önderliğinde bağımsızlık savaşına başladılar. Komünist yönetimin altında yaşadıkları baskı ve şiddet dolu yılların ardından Çeçenlerin en büyük özlemi ibadetlerini rahatça yapabilecekleri, özgür ve bağımsız bir ülke kurmaktı. Ruslarla yaşanan on sekiz aylık şiddetli savaştan sonra kahraman Çeçenler 1996 yılında Rus ordularının çekilmesiyle bağımsızlığını ilan etti. Devlet Başkanı Aslan Mashadov ile Yeltsin arasında imzalanan anlaşmalarda açıkça Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti ifadeleri yer aldı. Bu, Çeçenistan için büyük bir başarıydı. Fakat Çeçenistan'ın nihai statüsü, 2001 yılında Moskova'yla Grozni arasında yeniden görüşülmek üzere rafa kaldırıldı. Ruslar için Çeçenistan konusu henüz kapanmamıştı. Çatışmalar daha küçük çaplı olsa da devam etti, fakat savaş hali sona ermişti.

Yıllardır süren bu savaşın Rusya açısından çok önemli politik -iç ve dış- ve ekonomik yönleri bulunmaktadır. Son dönemlerde Rusya gerek ekonomik açıdan, gerekse politik açıdan çok sıkıntılı bir dönem yaşamakta, Rus halk yönetime karşı çok büyük bir güvensizlik duymaktaydı. Vaat edilen ekonomik refaha ulaşılamamış, ülkedeki dejenerasyon süreci çok büyük bir hız kazanmış, mafya Rusya'da çok büyük bir güç elde etmiş ve uluslararası platformda Rusya çok büyük bir güç kaybına uğramıştır. İşte bu nedenle Rusya Çeçenistan'ı halkın güvenini yeniden kazanmak için bir kurtarıcı olarak gördü. Böylece eski dikta anlayışı tekrar hortlatılacak, milliyetçi söylemlerle halkın gözü boyanacak, ekonomik ve politik açmazları görmemeleri için Çeçenistan savaşı halka göz boyayıcı bir destan gibi sunulacaktı. Ve bunda da kısmen başarılı oldular. Yapılan seçimlerde halk savaşın başındaki Başbakan Putin'e olan güvenini açıkça gösterdi. Böylece Yeltsin'den sonraki politikanın ana hatları da çizilmiş oluyordu.

Savaşın şiddeti giderek artacak, önümüzdeki aylarda gerçekleşecek olan seçimlere kadar da bu şekilde devam edecekti. Ve böyle de oldu. Bombardıman hiç hızını kesmeden ve yaşlı,kadın,çocuk demeden devam ediyor. Ruslar 2 Ekim 1999 tarihinde girdikleri Çeçenistan topraklarında önlerine çıkanları kadın, çocuk ya da yaşlı demeden tüm insanları acımasızca katlediyor. Aylardan beri sivil hedefler kesintisiz bombardımana tutuluyor. Halkın direnişini kırmak için de özellikle hastaneler, doğumevleri, çarşılar, mülteci konvoyları hedef olarak seçiliyor. Son günlerde gelen haberlere göre de Ruslar Çeçenlere karşı kimyasal bombalar, scud ve napalm füzeleri kullanıyorlar. Bunun yanı sıra Ruslar birçok Çeçen köyünün kullandığı Argun nehrine zehir kattı. Zehirli sudan içen kadın ve çocuklardan büyük çoğunluğu ölürken, yüzlercesi de hastane kapısında ölümü bekliyor. Suların zehirlenmesi nedeniyle içecek ve kullanılacak su bulamayan sivil halk çok zor günler geçiriyor.

Mültecilerin durumu da endişe verici boyutlarda. Mülteci bölgelerinde yapılan incelemeler insan hakları ihlallerinin çok büyük boyutlarda olduğunu gösteriyor. Savaştan kaçan Çeçen mültecilerin 250 bini İnguşetya'da, diğerleri de komşu bölgelerde korunmaya devam ediyor. Bu savaşlar esnasında Çeçenistan, nüfusunun dörtte üçünü kaybetti. Mülteciler altı ayı aşan savaşı da protesto ediyor. Bir kısmıysa Çeçenistan'a geri dönmek için sınırda kuyruklar oluşturuyor. Savaş Çeçenistan'ın güneyinde dağlarda sürüyor. Çeçenler Rus askerlerini rehin alıyor, Rusya'ysa ölen Çeçen savaşçılarını dünyaya açıklıyor. Rusya operasyon için şimdiye kadar 385 milyon dolar harcadığını açıkladı. Çeçenler geçen yıl Eylül ayından bu yılın 25 Temmuz tarihine kadar 21 bin Rus askerinin öldürüldüğünü bildirdi. Ruslar ise bu sayının 2500 olduğunu söylüyorlar. Aynı tarihler arasında 1460 Çeçen askerin öldüğünü bildiren Çeçenler, 45 bin sivilin öldüğünü söylüyorlar. Rusya'nın planı ise 2000 yılının Kasım ayına kadar kendileriyle mücadele eden tüm Çeçen savaşçıları yok etmek.

Rusların yeni oyunu: Moskova'da patlayan bombalar
Çeçenistan'da sivillere karşı yürüttüğü savaş Rus hükümetini her açıdan çok zor duruma sokuyor. Halk bu savaşı desteklemiyor, çünkü ölen Rus askerlerinin boşu boşuna öldüklerini düşünüyor. Bu savaş ekonomik olarak da Rusya'yı çok zor bir duruma sokuyor ve Rusya bu savaşın gerekçelerini dış dünyaya açıklamakta çok zorlanıyor. Ve nasıl oluyorsa, tam sıkıştığı bu dönemlerde Rus hükümetini rahatlatacak bir bomba Moskova'da sivillerin yaşadığı bölgelerde patlıyor. Ve ortada hiçbir delil bulunmamasına rağmen tüm patlamalar Çeçenlerin üstüne kalıyor. Bombaların ardından "Terörist Çeçenler" sloganları Rusya semalarında işitilmeye başlanıyor. Rus basını da hiçbir kanıt ya da kaynak göstermeden sert bir dille Çeçenlere saldırıyor. Oysa Çeçen Devlet Başkanı Aslan Mashadov olayların en başından itibaren "Ne Çeçen savaşçıların, ne istihbarat servislerinin ne de liderlerinin bu patlamalarla en ufak bir ilgisi yoktur" diyerek ölenlere başsağlığı diledi.

Halka yönelik gerçekleştirilen bu bombalar sayesinde Rus hükümeti Çeçenistan'a karşı yürüttüğü savaşı daha da şiddetlendirme hakkı kazanıyor. İşte bu nedenlerden ötürü artık şüphe götürmeyen gerçek bu bombalama olaylarının Rus gizli servisinin bir işi olduğu. Özellikle de saldırıların gerçek sorumlularının hiçbir zaman bulunmaması ise bu düşünceyi daha da güçlendiriyor. Yani Rus hükümeti sivillere yönelik sürdürdüğü savaşı meşru gösterebilmek için kendi halkını bombalamaktan çekinmiyor. Üstelik bu bombalardan günümüze kadar 300'e yakın sivil öldü.

Ruslar, Çeçenistan'da yaptıkları savaşı meşrulaştırmak için her zaman için Çeçenleri ayrılıkçı teröristler olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Oysa asıl teröristlerin Ruslar olduğu çok açıktır ve sivillere yönelik yapılan insanlık dışı olaylar bu terörizmi delillendirmeye yeterlidir. Ayrıca tarihçilerin kayıtlarına göre Çeçenler bölgenin yerli halklarıdırlar. Ruslar ise bölgeye 1700'lü yıllardan itibaren, istilacı olarak gelmeye başlamışlardır. Ayrıca saldıran taraf her zaman için Çeçenler değil Ruslar olmuştur. Bunun yanısıra savaş her zaman için Çeçen topraklarında olmuştur. Yani saldırı altında olan Ruslar değil, Çeçen sivillerdir. Yurtlarından sürülmek istenen, zulüm görenler Çeçenlerdir.

Yardım için hala geç değil

Ne yazık ki Çeçenistan'da yaşanan insanlık dramı tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor ve bu zulme kimse dur demiyor. Orada yaşananları ayrılıkçı terörist saldırıları olarak göstermeye çalışanlar ise çok büyük bir soykırıma bir nevi ortaklık yapmış oluyorlar. İşte bu noktada Orta Asya'da lider ülke olma hedefindeki Türk hükümetine de çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Hiç şüphesiz Çeçenistan'da yaşananlara dur demek için bir adımın atılması, Kafkas cumhuriyetleri üzerinde de çok büyük bir etki yapacaktır. Yaşananları görmezden gelmenin liderlik hedefinde olan bir ülkeye çok şey kaybettireceği ise açıktır. Bu nedenle "artık çok geç!" demeden zulme uğrayan insanlara yardım eli uzatılmalı, tüm dünya ülkelerini de harekete geçirmek için bir girişimde bulunulmalıdır. Türkiye'nin dış güçler tarafından kendine verilecek sınırlı bir ilgi alanına değil, gerçek bir Türk Birliği'ne ulaşmak için önünde çok büyük bir fırsat bulunmaktadır. Çünkü Türkiye'nin çağdaş, demokrat ve barışçı kimliği buna imkan tanımaktadır. Milli ve dini kimliklerin önem kazandığı bir dünyada "Türk-İslam Medeniyeti" ancak bu bilinçle hareket edildiği zaman etkin olacaktır.

Harun Yahya
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Resim “VİLNİUS RAPORLARI”

(Tiflis/Ajans Kafkas) - Gürcü parlamentosunun muhafazakar kesiminin üyeleri Giorgi Tsanava ve Kakha Kukava, Litvanya parlamentosunun girişimiyle gerçekleştirilen Çeçenistan sorunu ile ilgili uluslararası bir konferansa katıldılar. Giorgi Tsanava'nın konferansta sunduğu raporun tam metni: 28.03.2006 - 13:30:00




Sayın katılımcılar ve dinleyiciler, Gürcistan Parlamentosu grubu ve Gürcistan'ın muhafazakar kesimi adına sizi selamlıyor organizatörlere davetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Burada bulunmak bizim için bir şereftir.


1. Şu ana kadar Çeçen-Gürcü ilişkileri.

1.1. 1991'de Gürcistan bağımsızlığını ilan etti. Aynı yıl düzensizlikler Çeçenistan'da da başladı. Gürcistan'ın Devlet başkanı Zviyad Gamsakhurdiya, Kuzey Kafkasya insanlarıyla, özellikle de Çeçenlerle iyi ilişkiler içerisindeydi. Gamsakhurdiya bağımsızlık için Rusya'ya büyük bir cephe açmak anlamına gelen "Kafkasya evi" fikrini ilan etti. 1992'de Gamsakhurdiya Çeçen Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını resmen tanıdı.

1.2. Bu durum Gamsakhurdiya'dan sonra devlet başkanı olan Şevardnadze'nin yönetimi sırasında tamamen değişti. Şevardnadze, Rusya'nın işgalini destekledi ve Çeçenistan'ın bombalanması sırasında kullanılan Tiflis havaalanını Rusya'ya devretti. Buna karşılık olarak da Çeçenler, Gürcistan-Abhazya savaşı sırasında Gürcistan'ın karşısında yer aldı.

1.3. İlk Rus-Çeçen savaşı sonrasında Rusya'nın Mashadov'un devlet başkanlığını tanımasından sonra devlet ilişkileri tekrar değişti. Tiflis ve Grozny arasındaki ilişkiler tekrar gelişti ve Tiflis'te Çeçenistan elçiliği açıldı. Çeçenistan Devlet Başkanı, resmi ziyaret için Tiflis'e geldi, sınırlar açıldı ve ekonomik ilişkilerin gelişimi tekrar başladı.

1.4. İkinci Rus-Çeçen savaşı başlar başlamaz binlerce Çeçen mülteci, Gürcistan sınırlarına yaklaştı. Gürcü hükümeti de bu kişilere barınma hakkı verme kararı aldı ve mülteciler Pankisi George'a yerleştirildi. O zamandan beri Pankisi, Moskova'nın daimi bir baş ağrısı oldu. Moskova Pankisi'de teröristlerin barındırıldığını söyledi. Rusya bu bölgeyi bombaladı ama ne yazık ki Avrupa Milletler Topluluğu, bu gerçekleri uygun bir şekilde dile getirememiştir.

1.5. Saakaşvili, Çeçen Cumhuriyeti’nin bağımsızlık mücadelesini terör ve suçun tezahürü olarak değerlendirmektedir. Ama adalet için şunu belirtmek istiyorum:Gürü halkının ezici derecede çoğunluğu Çeçenlere büyük bir sempati duymaktadır.



2. Gürcistan'daki Çeçen mültecilerin durumları

2.1. Gürcistan'da uluslararası mülteci statüsüne uyanlar için bir mülteci kanunu var. Bununla beraber yönetimin bu konudaki etkisiz hizmeti yüzünden bu haklara sahip olmak çok zor. Şu ana kadar mülteciler için gerekli belgeler ulaştırılamadı ve bu da mültecilerin ülke sınırları içerisinde ve dışında rahat bir şekilde hareket etmelerini engelliyor. Bu ağır şartlar ve Rus yanlısı yönetime olan güvensizlikten dolayı mültecilerin büyük bir kısmı Gürcistan'ı terk etti ve terk edenlerden bazıları da Çeçenistan'a dönme şansını kullandı.

2.2. Çeçenlerle alakalı olan en "utanç verici" sorunlardan biri de hükümetin var olan prosedürleri ihlal ederek Çeçenleri Rusya'ya iade etmesidir. Rus tarafının isim ve soy isimlerini yanlış yazdığı Çeçenler, bir suç işlediklerine dair kanıtlar sunulmamasına rağmen Rusya'ya teslim edildi. Rus ve Gürcü devlet başkanlarının politik bir anlaşma için bir araya geldiği görüşmeden sonra Gürcü halkını kızdıran bazı kişiler Rusya'ya geri gönderildi. Savunma avukatlarının AİHM'ye başvurmasından sonra AİHM geri iade işlemlerinin durdurulmasına karar verdi ve 2005'de ki bir kararında da Çeçen mültecilerin geri iadelerinin yasa dışı olduğunu duyurdu. Rus ve Gürcü hükümetlerine iade edilenlere uğradıkları manevi zarardan dolayı tazminat ödenmesi görevini verdi. Bu karardan sonra geri iadeler durduruldu ve savcılık tazminat için çalışmalara başladı.

2.3. Çeçenlerin yasadışı iadeleri Saakaşvili rejimi ile yeniden başladı. Mesela 2004 Şubat ayında Tiflis mahkemesi, sınırı yasadışı olarak geçmekle suçlanan iki mülteciyi serbest bıraktı. Mülteciler, serbest bırakıldıktan hemen sonra ortadan kayboldular. Birkaç gün sonra bu iki mülteci, Rus özel servisleri tarafından tutuklanmış olarak Gürcistan-Çeçenistan sınırında bulundu.

2.4. Dahası Çeçenler, Gürcü güvenlik güçleri tarafından da tutuklanıyor. Mültecilere karşı yapılan ana ve standart suçlama; “yasadışı şekilde sınırı geçmek”. Gürcistan Ceza Kanunu’nun bu suçlamaların sığınma hakkının avantajını kullanmak isteyen mültecilere karşı kullanılmasını yasaklaması gerçeğine rağmen Savcılık bu normları görmezden geliyor.

Bizim parlamento grubumuz bu konuda yazılı bir açıklama istedi ve açıklamanın gelecek ay savcılık tarafından yapılması bekleniyor.

2.5. Gürcistan'ın diğer şehirlerinde Çeçen mültecilerin durumları daha da kötü. Gürcistan'ın güvenlik güçleri ve yönetim organları onları bir bela kaynağı olarak görüyor. Sivil toplum kuruluşları araştırmalar yaptı ve Çeçen mültecilerin yanlış yere tutuklanmaları ve işkence görmeleri ile ilgili bir çok gerçeği ortaya çıkardı. Gürcü güvenlik güçleri, sürekli olarak insan haklarının çiğnendiği “s” ve “c” özel operasyon taktiklerini kullanıyor. 2004 Ağustos ayında böyle bir operasyon sırasında nüfusun toplu olarak dövüldüğü olaylar gerçekleşti. Ve dövülenlerin arasında biri hamile 14 kadın bulunuyordu. Ne yazık ki hükümet bu olayı da açığa çıkarmadı.

2.6. Rus devlet terörüne karşı bilgi savaşı veren gazetecilerin hakları çiğneniyor. Dışişleri Bakanlığı, Caucasus-center muhabirine akreditasyon kartı verdi ve aynı muhabir İçişleri Bakanlığı tarafından tutuklandı, muhabire asılsız suçlamalar yöneltildi.

2.7. Geçen sene İçişleri Bakanlığı’nın Çeçen mültecilerin listesinin Rus hükümetine verilmesi girişimi büyük bir sansasyona neden oldu. Çünkü bu listeler ileride gerçekleştirilecek geri iadeler için şart.

2.8. Rus özel servisleri Gürcistan topraklarındaki Çeçenlere karşı çok iyi çalışıyor. 2004'de Çeçen Cumhuriyeti’nin temsilcilerinin lideri olan Khizri Aldamov ve onun yanındakileri arabaya yaydıkları fosforla zehirlediler. Gürcü polisi bu olayla ilgili henüz bir soruşturma başlatmış değil.

2.9. Moskova'nın talebi üzerine Tiflis, Gürcistan'da resmi olan Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti’nin temsilciliğinin açılmasını yasakladı.



3. Uluslararası organizasyonların katılımları

3.1. Uluslararası organizasyonlar Çeçen mültecilerin haklarının korunup korunmadığını pek kontrol etmiyorlar, bu da "Çeçen fobia"ya sebep oluyor. Gürcü hükümetine ve BM ofisine karşı bir protesto gösterisi yapılmamış olmasına rağmen Çeçen mültecilere özgür hareket hakkı hala verilmedi.

4. Politik Düşünce

4.1. Konuşmamın sonuna doğru Rus-Çeçen sorunu ile olan politik bağlantımızı açıklamak istiyorum. Politik grubumuz, Çeçenlerin bağımsızlık ve özgür irade için verdikleri mücadeleyi destekliyor. Avrupa devletlerinin Çeçenlerin mücadelesini terörizm olarak tanımlamalarından dolayı duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyoruz.

4.2. Aynı zamanda bu günkü askeri sorunun sürgün ve hak ihlalleri ile birlikte Çeçen halkının fiziksel yok oluşuna sebep olduğunu belirtmek istiyoruz.

4.3. Bir taraftan Rusya, Çeçenistan'ın sadece özerkliğini tanıyor, diğer taraftan Çeçenler de tam bağımsızlık dışında tüm statüleri reddediyorlar.

4.4. Çeçenlere bu gün kullandıkları metodlatla mücadele etmeyi bırakmalarını ya da bırakmamalarını söylemiyoruz. Bununla birlikte eğer politik bir mücadele verilirse bu uluslararası kamuoyunun yardım etmesini oldukça kolaylaştırır.

Çeçen halkının insanlık tarihinin en kötü imparatorluğuna karşı verdiği bu uzun ama kahramanca savaşta en yakın zamanda tam bir zafer kazanmalarını diliyoruz.

Ajans Kafkas
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
grace
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 3676
Kayıt: 13-02-2006 13:55

Mesaj gönderen grace »

İnanıyorum ki Çeçen halkının çektiği sıkıntılar bir gün son bulacak; biraz daha sabır ve mücadeleyle...
Yaşamak ne güzel şey;
Anlayarak usta bir kitap gibi
Bir sevda şarkısı duyup
Bir çocuk gibi şaşırarak yaşamak..

Nazım Hikmet
Kullanıcı avatarı
Gürz
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2063
Kayıt: 01-04-2006 17:11

Mesaj gönderen Gürz »

Bir rus atasözü der ki; intihar etmek istiyorsan, bir çeçen çocuk döv !
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Resim 2005 yılında Çeçen ayrılıkçıların karşı istihbarat örgütünü iki Mossad ajanını tesbit etti. İki ajan da Çeçendi. Kimlikleri ortaya çıktıktan sonra ikisi de ortadan kaldırıldı. Bu bilgi, bölgedeki gizli servis faaliyetleri hakkında bilgi almak isteyen AIA’ya Çeçen asilerin üst kademelerinin verdiği resmi cevapta yer alıyor. Bu cevap, bölgedeki Rus karşıtı güçlerin en önemli sözcüsü olarak görülen Kavkaz-Center Internet haber ajansı aracılığıyla alındı. Elimize geçen belgede İsrail istihbaratı, Kuzey Kafkasya’da faaliyette bulunan en önemli yabancı gizli servis olarak anılıyor.

Çeçenistan'da İsrail İzleri

O zamanlar bağımsız olan Çeçenistan’ın resmi temsilcileri, Çeçen Cumhuriyeti’ndeki Mossad faaliyetlerinden ilk kez Haziran 1997’de haberdar olmuştu. Milli Güvenlik Teşkilatı (SNB) Başkanı Abusupian Movsaev, bunu, Rus Profi gazetesine verdiği bir demeçte açıklamıştı. Daha sonra 1991 ila 2001 yılları arasında Çeçen medyası, ülke topraklarında tutuklanan İsrail ajanları hakkında birçok rapor yayınlamıştı. Aralık 2001’de Rus Parlamentosu Güvenlik Konseyi Başkanı Viktor Iliuhin bu iddiayı üstü kapalı olarak doğrulamıştı. Bu bilginin kaynağını belirtmeyen Iliuhin, Mossad’ın Çeçenistan’da insani istihbarat faaliyetlerinde bulunduğunu açıklamıştı.

Her ne kadar ne Tel-Aviv ne de Moskova bu bilgiyi doğrulasa da,

1990’ların ikinci yarısından beri Mossad’ın Kafkasya’daki gelişmelere gittikçe artan bir ilgi gösterdiği biliniyor. Bu ilginin sebebi, Arap ülkelerinin de aralarında bulunduğu (Rus kaynaklara göre bunların arasında özellikle Ürdün ve Lübnan’dan gelen Filistinliler de vardı) çeşitli ülkelerden gelen Mücahitlerin Çeçenistan’a yaptığı “hac”. Bu durum, İsrail ve Rus gizli servislerinin arasındaki temasları hızlandırdı. Mossad’ın Çeçen konusuna etkin bir ilgi gösterdiğinin yegane kanıtı, Efraim Halevi&#8217 ;nin 2002 sonbaharında Moskova’ya yaptığı ziyaret. Halevi Rusya’ya aralarında Başbakan Ariel Sharon’un da bulunduğu bir heyetle geldi. Halevi o zamanlar Mossad’ın ve Milli Güvenlik Konseyinin başkanıydı. İsrail gazetesi Ha-Aretz’te yayınlanan bir makaleye göre, Halevi’nin, aralarında Vladimir Rushailo’nun da bulunduğu (o sırada Güvenlik Konseyi başkanıydı) Rus meslektaşlarıyla görüştüğü toplantılarda, taraflar, Gürcistan’ın Çeçen sınırına bitişik kuzey bölgelerinde faaliyette bulunan Arap Mücahitlere ilişkin edinilen bilgilerin değiş tokuşu için bir mekanizm oluşturma konusunu tartıştılar. Ancak o zaman olduğu kadar bugün de bölgeye etkin ilgi gösteren tek gizli servis Mossad değil.

Özel Servisler Kavşağı

Çeçen ayrılıkçılarının karşı istihbaratının topladığı bilgilere dayanan bir rapor, Kuzey Kafkasya’da 2005 yılında sadece Rus ve İsrail gizli servislerinin değil, aynı zamanda başka devletlerin gizli servislerinin de faaliyette bulunduğunu gösteriyor: “öncelikle İngiliz, Amerikan ve Alman gizli servisleri. Fransa, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan gizli servisleri de, daha az olmakla birlikte, faaliyette”. Raporu derleyenler, Kuzey Kafkasya’da ayrıca “Özbek gizli servis ajanlarının da faaliyette olduğunu” not etmiş. En ilginç nokta ise şu: “son iki veya üç yıldır, özellikle Dağıstan’da Çin gizli servisinin, herhangi bir faaliyet göstermeksizin, sadece analitik bilgiler toplamaya yönelikbirtakım faaliyetleri gözlemleniyor”.

Yukarıda bahsi geçen röportajda Abusupian Movsaev, “Çeçen Cumhuriyeti, hem batı hem doğu gizli servislerinin menfaatlerinin kesiştiği yoğun bir kavşak haline geldi”, dedi. Nisan 2000’de, yani ikinci Çeçen savaşının başlamasına daha aylar varken, Movsaev, batılı istihbarat örgütlerini, özellikle de Amerikan ve İngiliz gizli örgütlerini, yerel direniş kuvvetleriyle mücadele eden Ruslara yardım etmekle suçlamıştı. İşin daha da tuhaf yanı, Kremlin’in de benzer suçlamalarda bulunmuş olması. Tek farkla ki, Kremlin batılı servisleri Çeçenlere yardım etmekle suçlamıştı.

İlk Çeçen savaşı (Aralık 1994-Ağustos 1996) sırasında dahi Moskova, Kuzey Kafkasya’daki istikrarsızlığın temelinin yabancı istihbarat örgütlerinin olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı. Ana delil olarak, bağımsızlık taraftarı Çeçenlerin dışarda yaşayan ırktaşlarından (özellikle Türkiye ve Arap ülkelerinde) ve batılı insani örgütlerden gördüklere desteğe ilişkin verileri kullanmışlardı. Ancak Rus liderler, “yabancı komplosu” teorisini ispatlayacak inandırıcı bir kanıt sunamamıştı. Mümkün olduğu kadar çabuk teyit elde etmek isteyen Rus Dış İstihbarat Örgütü (SVR), CIA bünyesindeki en değerli ajanlarından birini kaybetti. Kasım 1996’da FBI, Amerikan istihbaratından bir görevliyi tutukladı: Harold Nicholson. Daha önce yıllarca Uzak Doğu ve Doğu Avrupa “şebeke”lerinde çalışan Nicholson, ara ara casusluk ağlarını da yönetiyordu. 1991 yılında Nicholson, Rus istihbaratı tarafından işe alındı. Çeçen Cumhuriyeti’de çıkan ilk savaşın bitimine daha aylar kala Nicholson, Çeçenistan’daki CIA faaliyetlerini etkin biçimde “araştırdı”.

FSB Türkiye ve İran'ı Suçluyor

1999 yazında Dağıstan’da gelişen askeri harekatlar ve bunu izleyen ikinci Çeçen savaşı ortamında, yabancı istihbarat örgütlerinin Kafkasya’daki radikal İslam taraftarlarının faaliyetlerine katıldığına ilişkin raporlar

Rus medyasında tekrar yer almaya başladı. Bu yayınların bir bölümü sözde SVR ve Federal Güvenlik Örgütü (FSB) kaynaklıydı. Örneğin, bu yayınlardan biri, Rus istihbaratının gizli bir raporuna atıfta bulunarak şöyle yazıyordu: “Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan özel servisleri, Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri Tataristan ve Başkırdistan’a (Rusya’da en yoğun Müslüman nüfusun yaşadığı iki bölge) özel ilgi gösteriyor. Geçen yıllarda özel servis ajanları ile Çeçen, Kırgız, Kabartay ve Balkar diasporaları temsilcileri adı altında faaliyet gösteren İslami merkezlerin ajanlarının BDT topraklarına sızdığı gözlemlendi”. Bununla birlikte bu savı destekleyen somut bir kanıt gösterilmedi. 1990’ların başlarından beri Moskova, gizli istihbarat örgütleri ile Rus yönetimine muhalif yerel güçler arasındaki bağlantıyı doğrulayan tartışmalı herhangi bir bilgiyi yayınlamıştı. Buna ek olarak, FSB bildirilerinden de anlaşılacağı gibi, bütün bu süre zarfında Kuzey Kafkasya’da faaliyet gösteren yabancı gizli örgütlerin hiçbir ajanı yakalanamamıştı.

2000 Şubatında FSB görevlileri bir Türk vatandaşı olan Ali Yaman’ı Çeçen Cumhuriyeti’nde tutukladı. Birçok Rus medya kuruluşu bu tutuklamayı “bir yabancı gizli örgüt çalışanının yakalanışı” olarak lanse etti. Bu bağlamda eski Sovyet Dış İstihbarat Örgütü Başkanı Leonid Shebarshin emin bir tavırla, “Çeçen milisi kademelerinde Amerikan, Türk ve İngiliz gizli servislerine bağlı kişiler var”, diye konuşmuştu. Bununla birlikte Yaman davasının Ekim 2000’de sona ermesi üzerine yayınlanan FSB bildirisinde, Yaman’ın herhangi bir yabancı gizli servisle bağlantısı belirtilmemişti. Yaman, “Çeçen Cumhuriyeti’nde federal kuvvetlere karşı yürütülen askeri harekatlara elinde silahla katılmaktan” üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu arada benzer bir olay ilk Çeçen savaşında da yaşandı. Ocak 1995’te bir Türk vatandaşı olan İshak Kasap Dağıstan’da yakalandı. FSB yetkilileri, Kasap’ın MİT için çalıştığını açıkladı. Ancak bu kesin olarak kanıtlanamadı ve kısa süre sonra Kasap yurtdışı edildi.

Resmi kanıtların bulunmaması, FSB Basın Servisi Başkanı Alexander Zdanovich’i Nisan 2001’de yabancı istihbarat örgütlerinin Kuzey Kafkasya’da faaliyette olduğunu beyan etmekten alıkoymadı. Zdanovich’e göre, bunların en önemli örneği ise yine Türk gizli servisiydi. Bundan bir yıl sonra, yabancı devletlerin istihbarat örgütleri ile Kremlin karşıtı Kafkas kuvvetleri arasındaki bağlantılara dair Rus yetkililerin yaptığı açıklamalar doruk noktasına ulaştı.

Bundan başka, listede bulunan ülkelere (ABD, İngiltere, Türkiye, Suudi Arabistan ve Pakistan) beklenmedik şekilde İran da eklenmişti.

Mayıs 2002’de Çeçen Cumhuriyeti’nin Rus yanlısı hükümeti başkan yardımcısı Beslan Gantamirov, İran gizli servisini “bölgedeki terörist faaliyetleri finanse etmekle” suçladı. Bundan bir ay sonra Volgograd bölgesindeki FSB birimi yardımcı başkanı Vladimir Svetlichni, İran istihbaratının “Güney Rusya’daki ayrılıkçı faaliyeleri desteklediğini” açıkladı. İslam cumhuriyetlerinin gizli servislerinin nasıl çalıştığını çok az bilenler için dahi bu suçlamalar gerçek bir şaşkınlık yarattı. 1990’lardan beri İran istihbaratı Güney Kafkasya’ya, özellikle Azerbaycan’a, özel bir ilgi gösteriyor. İranlılar, komşu Rus topraklarında Hazar Denizine bitişik birçok bölgeyle, özellikle Dağıstan ve Astrakhan bölgesi ile ilgileniyor. Buna paralel olarak Güney Rusya’da Tahran gizli servisleri, özellikle Azeri kökenli İranlı göçmenlerin faaliyetlerini izliyor; ayrıca geleneksel rakiplerinin, özellikle Türk istihbaratının, faaliyetlerini de takip ediyor. Bununla birlikte İran’daki resmi yönetim, pratikte, Kremlin muhalifi Kafkas kuvvetlerini desteklemiyor. Moskova ile ilişkileri bozmak istememesinin yanı sıra, bunun bir sebebi de Tahran’ın Kafkasya’daki istikrarın bozulması ile ilgilenmiyor olması. Bu bölgedeki etnik ve dini çatışmalar, İran İslam Cumhuriyeti’nin kendi milli güvenliği açısından potansiyel tehdit oluşturmakta.

Bazı Rus yetkililerin bu konudaki tutarsız açıklamalarına rağmen, son iki yılda yabancı özel servislere yönelik yeni suçlamalarda bulunmaya devam ettiler. Ağustos 2004’te İnguşetya Başkanı Murat Ziazikov bu konu hakkında beyanatta bulundu. Geçmişte Kuzey Kafkasya’daki FSB biriminde denetim görevlerinde bulunan Ziazikov, 2002 ilkbaharında Kremlin tarafından etkili biçimde desteklenerek bu bölgedeki cumhuriyetlerden birinin başkanı olmuştu. Ziazikov, Sovershenno Sekretno’nun Rusça baskısına verdiği bir röportajda, yabancı istihbarat örgütlerini Mücahitlerin 2004 Haziranında İnguşetya’da yürüttüğü faaliyetlere katılmakla suçladı.

Bu konudaki son beyanat ise üç ay önce geldi. Aralık 2005’te Stavropol bölgesi (Kuzey Kafkasya) FSB Birimi Başkanı Oleg Dukanov, yabancı özel servis ajanlarını “Güney Rusya’daki cumhuriyetlerde yaşayan halklar arasında ayrılıkçı eğilimleri kaşımak, terör faaliyetlerinde bulunmak, güvenlik güçlerinin ve silahlı kuvvetlerin üslerini imha etmekle” suçladı. Bu, birçok farklı ülkenin Kuzey Kafkasya’da geniş ölçekli askeri faaliyetler yürüttüğü anlamına geliyordu. Gerçekte bölgedeki gizli savaş, Rus özel servislerinin (FSB ve askeri istihbarat - GRU) kendi aralarında ve bunlar ile Rus karşıtı yeraltı örgütler, özellikle de karşı casusluk örgütleri arasında yürütülüyor.

Cihatın Gizli Cephesi

AIA’nın eline geçen rapor şöyle: “2005 verilerine göre Çeçen özel servisleri Çeçenlerin arasına sızmış 23 Rus gizli servis ajanını ortaya çıkardı, tutukladı ya da öldürdü. İçlerinden bazıları başka görevlere verildi. Bu dönemde 6 Rus, 6 Dağıstanlı, 3 İnguş, 2 Özbek, 2 Kabartay, 2 Tatar, 1 Karaçay, 1 Ossetyalı, 1 Başkırdistanlı ele geçirildi ya da ortadan kaldırıldı”.

Bu bağlamda geçen yıl Çeçen ayrılıkçıların karşı casusluk faaliyetleri, Rus gizli servisi ile bağlantıları olduğundan şüphe edilen toplam 45 kişinin gerçek kimliğini saptadı.

Çeçen Cumhuriyeti’ndeki Rus ajan avı, bağımsızlık yanlılarının 1991 sonbaharında iktidara gelmesi ile başladı. Avın ilk kurbanı olarak aynı yılın Kasım ayından ölen KGB’den Binbaşı Victor Tolstenev görülüyor. Bundan kısa süre sonra kurulan Çeçen Milli Güvenlik Teşkilatının (SNB) ana faaliyeti Rus gizli servislerini yok etmekti. SNB Başkanı Abusupian Movsaev daha sonra, “Rusya’nın, Çeçen toprağında özel harekatlar düzenlemek için bize ajanlarını yollayacağını çok iyi biliyorum. Biz de, bizi ilgilendiren gizli bilgileri toplayacağız”, demişti. O zamanki bağımsız Çeçenistan yönetimi, Kasım 1998’de, daha önce Rus yetkililer ve özellikle FSB ve GRU ile işbirliği yapmış Çeçenlere yönelik davalara bakacak özel bir komisyon dahi kurmuştu.

Süregelen Rus-Çeçen çatışması koşullarında ve özellikle Çeçenistan’daki askeri harekatlar ortamında, SNB’nin muhalif ajanları ortaya çıkarmada sık sık hatalar yapması kaçınılmazdı. Birçok kişi Moskova’daki gizli servislerle bağlantıları olduğu gerekçesiyle haksız yere idam edildi. Bununla birlikte Çeçen karşı casusluğunun faaliyetleri hiçbir somut sonuç elde edememiş de değil. Kural olarak Rus yetkililer bu tür raporları “dezenformasyon” ya da “kışkırtma” olarak yorumluyordu. Ancak Çeçenler tarafından tutuklanan Rus üst düzey ajanların varlığı, Kremlin yetkililerini gerçekleri kabul etmeye zorladı.

Bu tutuklamalardan ilki, Kasım 1994’te ilk Çeçen savaşına haftalar kala gerçekleşti. Çeçen ayrılıkçıların özel servisleri, Rus karşı casusluk servisinden Yarbay Stanislav Krylov’u (FSB’nin fikir babası) yakaladı. Krylov, Çeçen Cumhuriyeti’ndeki Rus yanlısı muhalef liderlerinden birinin korumalarının şefiydi. Yakalanan yarbayın ifadesi Çeçen TV’de yayınlandı. Böylece Rus gizli servislerinin, Moskova’ya başkaldıran Başkan Jokhar Dudayev’e karşı sürdürdükleri faaliyetler ilk kez doğrulanmış oldu.

Bir yıldan kısa bir zaman sonra Çeçenler, Rus askeri istihbarat örgütü GRU’nun şimdiki başkanı Valentine Korabelnikov’u pusuya düşürdüler. Korabelnikov o zaman özel servisteki ikinci adam konumundaydı ve Kuzey Kafkasya’da gizli bir görev için bulunuyordu. Saldırı sırasında Korabelnikov’a eşlik eden görevli öldürüldü. Saldırıda birçok yara alan Korabelnikov ise oradan kaçacak kadar şanslıydı.

Ekim 1999’da ikinci Çeçen savaşının hemen başlarında Çeçen ayrılıkçılar aynı anda üç üst düzey GRU görevlisini yakaladı. Bunların arasında en yüksek rütbeli, askeri istihbarat örgütünün en değerlisi ve profesyoneli olan Yarbay Zuriko Ivanov’du. Daha önce Afganistan ve Tacikistan’daki askeri çatışmalara katılmış, ilk Çeçen savaşında Çeçenistan’daki Rus yanlısı kukla hükümetin başkanı Doku Zavgaev’in korumalarının şefliğini yapmıştı. Ivanov ve yanındakilerden aylarca haber alınamadı. Ancak Mart 2000’de FSB Basın Servisi Başkanı Alexander Zdanovich, “bir grup GRU görevlisinin Çeçenler tarafından idam edildiğini” resmen açıkladı.

Yukarıda anlatılanlar bu tip olayların en çarpıcı örnekleri. Bu olaylar; Çeçen karşı casusluğunun çalışmalarının, Rus güvenlik teşkilatındaki yozlaşmaların ve Moskova’daki farklı gizli servisler arasındaki rekabetin bir sonucu. Özellikle Korabelnikov ve Ivanov olaylarında olduğu gibi, Çeçenler bu son iki durumu (Rus gizli servislerindeki yozlaşma ve rekabet) genellikle kendi amaçları için başarıyla kullandılar.

İkinci Çeçen savaşının sadece ilk yılında, Vladimir Putin’e göre, GRU toplam 400 çalışanını kaybetti. FSB yardımcı başkanı Vyacheslav Ushakov’un elindeki verilere göre, ikinci Çeçen savaşının ilk üç yılından sonra 200’den fazla FSB görevlisi Çeçen Cumhuriyeti’nden geri dönemedi. Rus gizli servisinin verdiği bu büyük kayıpların altında, Çeçen meslektaşlarının faaliyetleri yatıyor. Bu arada, 2004’ten beri, Kremlin yetkilileri Çeçenistan’daki FSB ve GRU kayıpları konusunda istatistik yayınlamıyor. Bununla birlikte Rus medyası bu kayıplara düzenli olarak yer veriyor ...

Pavel Simonov, Sami Rozen
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Resim Realnıi Azerbaycan web sitesi muhabirlerinden Mahmud Suanlı'nın, eski Çeçenistan Devlet Başkanı Aslan Mashadov'un oğlu Anzor Mashadov ile bir yaptığı röportajı...

Nisan ayının başında Çeçenistan'ın Başbakanı Ramzan Kadirov'un Baku ziyaretinin gerçekleşmesi gerekiyor. Rusya yanlısı Çeçenistan hükümeti başkanının ziyareti, Vladimir Putin ve İlham Aliyev'in anlaşmasının ardından mümkün oldu. Ziyaretin en önemli amacı, Çeçenistan'ın Baku'de resmi temsilciliğinin açılması. Haydar Aliyev zamanında Rus-Çeçen savaşı kurbanlarına büyük insani yardımların yapıldığı, Çeçen diasporası ve direniş taraftarları hükümetlerimizin bu beklenmedik kararına nasıl tepki gösteriyor?

Ramazan Kadirov'un Baku'ye yapacağı ziyaret toplumun dikkatini yeniden Çeçen meselesine çekti. Bugün Çeçenistan'da neler oluyor? Ve Rusya hükümetinin savaşın sonuna yaklaşıldığı yönündeki sürekli iddiaları ne kadar doğru? İşte bu soruların yanıtları ve çok daha fazlası...


Soru 1: Uzun yıllar yakınlarınızla Baku'de yaşadınız, daha sonra siz gittiniz. Geçenlerde, medyada sizin Aslan Mashadov'un ölüm yıldönümü öncesinde yeniden Azerbaycan'a döndüğünüz yönünde bir haber yer aldı…
Anzor Mashadov: Maalesef ailemin güvenliği amacıyla yerimi gizlemek zorundayım. Katar'da Zelimhan Yandarbiyev'in ölümü ve oğlunun ağır yaralanması anısı halen canlı… Ben ise Baku'ye burada yaşayan Çeçenlerle görüşmem, üzücü günü burada anmam yönünde Çeçen diasporasından gelen talep üzerine geldim. Bizim bugün için, gelecek için konuşacaklarımız, hatırlayacaklarımız var. Bugün de büyükler Mashadov'un gerçek bir asker olduğunu, her zaman insan sever, insan ömrünün değerini bilen biri olduğunu anlattılar. O, Çeçen halkını ve onların gururlarını korumak için her şeyi yaptı. Aynı zamanda o, Rusya hükümeti onların kaderi ile ilgilenmediği zamanda Rusları da düşündü. Ruslar Buynaks, Volgodon'da ve Beslan'da Rus istihbaratı okula düzenlediği saldırı sonucunda yüzlerce çocuğu öldürdü. Örneğin, birinci Çeçen savaşında Mashadov, Rus generallerine Rus askerlerinin cesetlerini yerden toplama teklifinde bulundu…

Benim Azerbaycan'da ya da başka bir ülkede yaşama problemim yok. Bizler yaşamak için istediğimiz ülkeyi seçme hakkına sahibiz.

Soru 2: Sizin Baku'de kalmayı istemeyişinizin sebebi, Rusya'nın etkisini güçlendirmesi, Vladimir Putin'in ziyaretinin ardından Rus istihbaratının aktifleştirilmesine bağlı olabilir mi?

A.Mashadov: Putin'in Azerbaycan ziyareti Rusya ve Azerbaycan'ın karşılıklı ilişkilerine bağlı. Bizlerin bu karşılıklı ilişkilere engel olma hakkımız yok.

Soru 3: Şimdiki Başbakan Ramzan Kadirov ve babası Ahmed Kadirov ve taraftarları defalarca babanıza ve size yönelik tehditlerde bulundu. Bu tür tehditler devam ediyor mu? Kadirovcular tarafından herhangi bir tehlike hissediyor musunuz?

A.Mashadov: Onların her şeyi, her türlü alçaklığı yapabileceğine ihtimal veriyorum. Bu hem Rusya hükümeti hem de Rusya'ya hizmet eden Çeçenleri kapsıyor. Bizler düşmanımızı iyi biliyoruz. Bizler halkımızın kiminle savaştığını biliyoruz.

2004 ve 2005 yılında ben ölümle tehdit edildim. Bu sene henüz tehdit olmadı. Ama ben onların tehditlerine tepki vermeyi düşünmüyorum. Onların çığlıklarının bir anlamı yok…

Soru 4: Azerbaycan bölgesi her zaman Çeçenistan sivil halkının birinci ve ikinci Çeçen savaşında güvenlik içinde olduğu bir bölge. Burada yaşayan Çeçenlerle ilgili 8 ila 10 bin şeklinde farklı rakamlar söyleniyor. Mülteciler istatistiği ile ilgilenen bağımsız sosyal hizmetler ve organizasyonlara göre, şu dönemde Azerbaycan'da yaşayan Çeçen mülteciler sayısında bir azalma görülüyor. Bu neye bağlı?

A.Mashadov: Azerbaycan'ın halkımıza yardımını hiçbir zaman unutmayacağız. Sizler bizim kardeşlerimizsiniz. Babam Aslan Mashadov, birkaç kez Baku'ye geldi ve Haydar Aliyev ile görüşmüştü. Ancak bugün Rusya, burada teröristler, vahhabiler olduğu gibi ipe sapa gelmez iddiasıyla hükümeti ezmeye çalışıyor. Bunlar nasıl teröristler? Çeçenistan'da teröristler değil vatanını koruyanlar savaşıyor. Rusya onlarla savaşsın, savaştan kaçanlarla değil. Çeçen mülteci sayısının azalması ise, Azerbaycan'da mülteci statüsünde bir yardım alamıyor olmasına bağlı. Bundan dolayı onlar Amerika, Avrupa ülkeleri gibi mülteci statüsü verilen ve yardım edilen ülkelere gidiyorlar.

Soru 5: Resmi Rus basını açıklamalarının aksine bağımsız Çeçen kaynaklar, Kremlin'in Çeçenistan'da tam kontrol sağlayamadığını söylüyor. Bugün Çeçenistan'da neler oluyor?

A.Mashadov : Babam sağken de Rus hükümeti defalarca Çeçenistan üzerinde tam kontrol sağlamaya az kaldığını açıklamışlardı. Bunu başaramadılar. Ve hiçbir zaman da başaramayacaklar. Geçenlerde yüz kadar kişi Alu Alkhanov'dan ayrıldı ve İçkerya'nın şimdiki yasal devlet başkanı Abdulhalim Sadullayev'in tarafına geçti. Her geçen gün daha fazla genç Rus işgalcilerine karşı savaşmaya gidiyor. Kremlin bunu ne kadar söylerse söylesin, aynı şekilde davranıyor. Birinci savaşta da öyle oldu. Cohar Dudayev'i öldürdüler… Ne oldu? Bu sadece mücadeleyi güçlendirdi. Biz yeni güçler aldık.

Soru 6: Siz, son zamanlarda federal askerlere karşı direnişin güçlendiğini mi söylemek istediniz?

A.Mashadov: Evet elbette. Buna mücahitlerin federal askerlere yaptığı günlük ataklara dayanarak hüküm verebiliriz. Bu sene Rusya hükümeti bizleri rehine almakla suçlamak için formalite bir bahane bile üretemediler. Ölümünden birkaç ay önce Mashadov ve Sadullayev'in Tolstoy-Yurt'ta Şamil Basayev ile yaptıkları görüşmede, onu bu tür eylemler yapmamaya ikna ettiler. Basayev, rehine almakla Rusya'yı barışı kabul etmeye zorlayamayacağını anladı. Çünkü Rusya hükümeti kendi öz halkının kaderine karşı da kayıtsız.

Soru 7: Rus medyası sayesinde son zamanlarda, Mashadov'un ölümünden sonra Çeçenistan hükümeti başına aydın gelişim taraftarı olmayan güçlerin geldiği yönünde bir intiba yerleşti. A. Sadullayev'in kendisi ise vahhabi taraftarı…

A.Mashadov: Sadullayev, Çeçenistan'da İslam'ı öğretti. Onu bu "önemli delile" dayanarak vahhabi ilan ettiler. Eğer bir kişi ibadet ediyor, Kur'an okuyor ve İslam'ı öğretiyorsa o kesinlikle vahhabi mi oluyor? Bizler Putin'in '… bizler şimdilik Çeçenlerle savaşıyoruz, gerekirse – Allah ile de savaşırız' dediğini çok iyi hatırlıyoruz…

Soru 8: Siz Çeçenistan'da otoritenin kesin olarak Şamil Basayev'in ve gruplarının elinde olduğu, Devlet Başkanı Sadullayev'in ise onun sayesinde görev aldığı yönündeki iddialara nasıl yaklaşıyorsunuz?

A.Mashadov: Bu kesinlikle inanılamayacak bir iddia. Çeçenistan'daki tüm silahlı güçler devlet başkanını kendi baş komutanları olarak kabul ettiler. Ona Oset, Dağıstan ve İnguş mücahit birlikleri de boyun eğiyor. Bugün Rusya'ya karşı tüm Kuzey Kafkasya başkaldırıyor.

Soru 9: Yani, siz Çeçen hükümetine karşı bir itiraz olmadığını iddia ediyorsunuz.

A.Mashadov: Tekrarlıyorum- herhangi bir itiraz, çelişki yok. Müzakere edilen tek çelişki, Basayev'in askeri hareketlerin Çeçenistan sınırları dışına çıkarılması ve onlara karşı Rus askerlerinin kullandığı metotlarla savaşılması yönündeki çıkışı oldu. Mashadov ise 'biz kadınları ve çocukları Rus askerlerinin yaptığı gibi öldüremeyiz' açıklamasında bulundu. Ve bu mesele Kasım 2004 tarihinde halledildi. Şamil Basayev, o zaman bundan sonra bu tür eylemler yapmayacağını dair söz verdi.

Soru 10: Çeçenistan'da Şamil Basayev ve Doka Umarov arasında etki alanlarının paylaştırılması amacıyla bir mücadele devam ettiği yönündeki haber ne kadar doğru?

A.Mashadov: Ben bunu ilk kez sizden duyuyorum. Onların tek bir düşmanı var bundan dolayı da onlar beraber.

Soru 11: Geçenlerde Rus istihbaratının Hocahmet Nuhayev'i öldürdüğü yönünde bir haber geçti…

A.Mashadov: Ben onu bir kez, babamla Londra'ya gittiğimde görmüştüm.

Soru 12: Son zamanlarda Hocahmet Nuhayev ismi çevresinde kopan gürültülere siz nasıl bakıyorsunuz?

A.Mashadov: Hocahmet Nuhayev ismi gazeteci Pol Klebnikov'un öldürülmesi ile beraber anılıyor. Rus istihbaratı Nuhayev'i aradığını veya arıyormuş gibi açıklamalarda bulunuyor, ancak bana göre bu sadece taklit. Eğer bir yerde biri çay içiyor, düşüyor ve ölüyorsa, Rusya'ya göre her şeyden kötü Çeçenler suçlu.

Soru 13: Direniş güçlerinin asıl dayanağı, Çeçenistan'ın dağlık bölgeleri. Bu bölgelerin federal güçlerce kontrol edilemediğini söyleyebilir miyiz?

A.Mashadov: Çeçenistan'ın hiçbir bölgesi Rus hükümetince kontrol edilmiyor ve hiçbir zaman da kontrol edilemeyecek. 13 Ekim 2005 Nalçik olaylarını hatırlayın. Mücahitler hiçbir karşı koyuşla karşılaşmadan Nalçik'e gittiler, FSB organlarına, askeri yerlere karşı operasyon gerçekleştirdiler ve sakin bir şekilde geri döndüler. Piknik gibi.

Soru 14: Savaş 12 yıldır devam ediyor ve sonu da görünmüyor. Bu ne kadar devam edecek?

A.Mashadov: Bizler, Tanrıya inanan insanlar olarak bu savaşın sona ermesini sağlamalıyız. Hem İncil, hem Kur'an öldürmeyi yasaklıyor. Biz cinayete karşıyız, ancak kendine saydı gösteren her halk ve millet kendisine hakaret edilmesine, küçük düşürülmesine izin vermez, bundan dolayı savaş, İçkerya bölgesinde tek bir asker kalmayıncaya, onlar müzakere masasına oturup, bizimle kim ve nasıl olacaklarını belirleyinceye kadar devam edecek. Moskova'da tren patlaması, Stavropol'de, Minvodi'de helikopterlerin ele geçirilmesi bizim ilgimizi çekmiyor.

Teröristler, biz değiliz. Halkı ezen ve İçkerya'nın bağımsızlık fikrini bırakarak düşman tarafına geçendir. 90'lı yılların başında, şimdi devlet başkanı olarak adlandırılan A. Alkhanov, polis müdürü olarak çalıştığında, o bir treni ele geçirdi, soydu hatta konteynırlarını çıkardı. A. Alkhanov'un kendisi bizzat Baku'ye giden bir treni soydu. Bu arada, 'Rusya Kahramanı' unvanı alan Sadi-Magomed Kakiyev, Karabağ'da Ermeniler tarafında savaştı. Rusya hükümeti Azerbaycanlılara karşı savaşmış olan Çeçenlerin rütbesini yükseltiyor ve onları ödüllendiriyor.

Soru 15: Çeçenistan'a dönmeyi düşünmüyor musunuz?

A.Mashadov : Ben hemen şu anda, imkan olsa dönmeyi isterdim. Ancak ben oraya gidersem, babamın, Çeçen halkının düşmanları için büyük bir hediye olur. Ben hiçbir evde açıkça yaşayamam, onu havaya uçururlar. Demek ki Sadullayev'i aramam gerekecek.

Soru 16: Siz neden Sadullayev ile birleşmeyi istemiyorsunuz?

A.Mashadov: Ben burada da halkım için yeterince şey yapıyorum. Benim şu anda en önemli görevim, babamın cesedini kendisinin bize vasiyet ettiği gibi vatana geri götürmek. Onu babasının ve yakınlarının mezarlarının bulunduğu köy mezarlığında defnetmek.

Ajans Kafkas
www.kafkas.org.tr
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Kutlu bir direnişin öncüsü: Dudayev

Resim





Her anı acı her anı çile ve kahır dolu bir hayata rağmen yılmadı, zorluklara ve yokluklara karşı direnmesini bildi. Küçük bir orduyla dünyanın süpergücüne sahip kızıl orduya karşı savaşmak elbette kolay değildi. "Haksız gücün karşısında, güçsüz hakkın yanında olmak benim imanımdır" diyerek Şeyh Şamil'in bıraktığı yerden mücadeleyi başlatmış ve Ruslara meydan okumuştu.




"Üzerimdeki üniformam kefenim, şehadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım''. Böyle diyordu Çeçenistan'ın kahramanı, Devlet Başkanı, cesur Çeçenler'in Cesur Komutanı... Talih, Asya steplerinin yüzüne o büyük komutanla, Dudayev'le gülmüştü.

Silahça ve sayıca çok kuvvetli Rus askerlerine karşı bir avuç yiğitle, Şeyh Şamil'in bıraktığı yerden mücadeleyi başlatmış ve Ruslara meydan okumuştu. Bu meydan okuyuşun arkasında bir kahraman olmalıydı. Büyük savaşlar büyük kahramanlar isterdi çünkü. Çeçen savaşı da dünyaya gözü kara, yüreği özgürlük ateşiyle yanan bir kahraman tanıttı. O kahraman herkesin ardından ağladığı Şehid Cevher Dudayev'di. Evet... Kafkasya'daki Mukaddes Gazavat'ı tanırken ilk önce bu gazavatın keskin kılıcı, büyük komutanı Şehid Cohar Dudayev'i tanımak lazım. Musa oğlu Cohar (Cevher Dudayev)'in hayatı ve mücadelesini elbette yazmak zor. Çünkü bu konuda döküman yok denecek kadar az. Ançak onu ziyaret ederek hayatını ve mücadelesini kendi ağzından dinlemeyi bana nasip ettiği için yüce Alllah'a şükreterken aziz şehide rahmetler diliyorum.

23 Şubat 1944 tarihinde sürgünde dünyaya gelen Dudayev, daha bebek iken Rus zulmüyle karşılaştı. Tıpkı Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Cemiloğlu gibi, Kırım, Noğay, Ahıska, Karaçay ve Balkar Türkleriyle birlikte, Çeçen ve İnguşlar da vatanlarından bir gecede sürgün edilmişlerdi. Kimileri Sibirya'ya, kimileri Özbekistan'ın ve Türkmenistan'ın dağlık bölgelerine gönderilmiş. Cohar Cevher Dudayev'in ailesi ve akrabaları Kazakistan steplerini yurt edindiler. Sürgün esnasında binbir cile ve korkunun yanında açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi veren yiğit bir çeçen annesi oğlunun doğum sancılarını çekiyordu. Sürgün konvoyunu idare eden Rus komutan, "Artık Çeçenya diye bir yer yok. Geri dönüş yok. Bundan sonra ya ölümü ya da bu dağları mesken tutacaksınız" derken yıllar sonra aynı orduda Tümgeneral rütbesine kadar yükselecek ve daha sonra ülkesini Rus emperyalizminin pençesinden kurtarmak için başlatılacak büyük direnişin komutanı olacak bebekden habersizdi.

"Ben o acı dolu günlerin, o insanlık faciası sürgünün çocuğuyum"

Evet her anı, acı her anı çile ve her anı kahırla dolu bir yaşama rağmen yılmadı, zorluklara ve yokluklara karşı direnmesini bildi. Sabır ve kararlılıkla yürüdü ve Kızıl Ordu’da general olmayı başardı. Ancak O, milletine reva görülen sürgünleri, zulümleri baskı ve toplu katliamları hiç unutmadı. Acılarını içinde gizledi sabırla gelecek günü ve o anı bekledi. Ve o gün ve o an geldiğinde milletinin önüne çıkarak haykırdı: "Şimdi bayrak açmanın zamanı, şimdi özgürlük için bedel ödeme zamanı, şimdi bağımsız Çeçenistan'ı kurma zamanı, kısacası şimdi din, hürriyet ve vatan için ölme zamanı" diyordu. Tüm engelleri aşarak Rus kuşatması altındaki Çeçenistan'a varışımın ilk günü onunla gittiğim Şali Şehri'nin kuzey cephesinde buluştum. Cephelerde direniş hakkında bilgi almak ve askerlerine moral vermek üzere geldiği cepheleri denetlerken bir yandan da bize Çeçenlerin Ruslara karşı verdikleri 400 yıllık hürriyet mücadelesinden örnekler vererek günümüzde yaşananlarla bağlantı kuruyordu.

Çeçenlere reva görülen sürgünü anlatırken gözleri doldu ve boğazı düğümlendi. Sıkılmış yumruğunu havaya kaldırarak, "Ben o acı dolu günlerin, o insanlık faciası sürgünün çocuğuyum. Milletime yapılanları hiç mi hiç unutmadım ve unutmayacağım". O gün, cephede başlayan sohbetimiz karargah olarak kullandığı evde devam etti. Zaman zaman konuşmasına ara verip cepheden gelenlere talimatlar veriyor, sonra özür dileyerek tekrar kaldığı yerden devam ediyordu. Büyük bir mesuliyet duygusu içinde, hareket ederek başlattıkları direnişi düşünüyor ve yönetiyordu. Kafasında yeni planlar ve stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Küçük bir orduyla dünyanın en süper gücüne sahip Kızıl Ordu'ya karşı savaşmak elbette kolay değil.

İleriyi gören, imanlı bir komutandı

Gece geç saatlere kadar süren sohbetimizin bir tarih olacağını biliyormuş gibi çok ciddi ve önemli açıklamalarına devam ediyordu. Yorgun savaşçının gözleri uyku bilmiyordu. Sürgünde yaşadıklarını ve neden savaştığını şu şekilde sıralıyordu. "Savaşa karşıyım ancak haksızlığa karşı savaşmak karakterimdir" diyerek başladığı konuşmasında "Bana göre haksız güç zulümdür, güçsüz hak ise mağdurdur. Haksız gücün karşısında, güçsüz hakkın yanında olmak benim imanımdır. 13 yılım sürgünde geçti. Baskılar, açlık ve sefaletin yanında sürgünde vatandan ayrı kalmanın verdiği ıstırabı hep içimde hissettim. Ben o ruhla yetiştim ve hayatımın her anında milletime yapılan bu zulmü hep hatırladım".

Onun vaktinin ne kadar kıymetli olduğunu biliyorum ancak bu tarihi söyleşiyi de bitirmeyi arzuladığımı kendisine bildirdiğimde gülümseyerek gözlerimin içine bakıp, "Biz her ikisini de yapmaya mecburuz. Bu savaşın tarihini bilmek ve yazmak da bu savaş kadar önemlidir" diyordu. O, ileriyi gören tecrübeli bir devlet adamı, imanlı ve çok cesaretli bir komutan idi. Ateist eğitimin verildiği askeri okullarda yetişmesine rağmen dini inancını ve Çeçen kültürünü gizlemesini ve korumasını başaran azimli ve kararlı bir kişiliğe sahipti. Sohbetimiz esnasında "Ben dinimi annemin koynunda öğrendim" diyerek şöyle devam etti: "Ben ateist bir eğitim aldım ve ateist bir ordu olan Kızılordu'da generalliğe kadar yükseldim. Burada size bir tarihi hakikati nakledeyim. Okul öncesi çok iyi bir terbiye aldım. Sürgünde olduğumuz o yıllarda neden anavatandan çok uzaklarda olduğumuzu, sürgün edilişimizi ve halkımıza yapılan zulmü rahmetli anam başta olmak üzere büyüklerimden öğrendim. Çocukluğumda arkadaşlarımla oyun aralarında hep bunları konuşurduk. Aramızda hep anavatanı hayal eder mutlaka bir gün kendi vatanımızda özgür olacağımıza olan inancımızı söyleşirdik. Bugün o çocukluk yıllarımı hatırladığımda düşünüyorum... Bugün Çeçenistan'da olanlar geleceğin büyükleri olacak çocuklarımız nasıl değerlendirecek acaba? Bu işgali ve zulmü unutmayacakları bir gerçek! Ben müslüman olduğumu hiçbir zaman unutmadım."

"Yemin törenini İslam'a göre yaptım"

Büyük Komutan şöyle devam etmişti tarihi konuşmasına: "Namaz kılmasını ve Kur'an okumasını okul öncesi ve okul sırasında annem ve diğer büyüklerimden öğrendim. Düzenli bir dini bilgi almam imkansızdı ve zaten yasaktı. Çocukluğumda geceleri yatakta annem okur ben tekrarlardım. Namaz sürelerini böyle öğrendim. Allah'ın birliğine, Hz Muhammed Aleyhisselam'ın O'nun kulu ve resulü olduğuna kendimi bildim bileli iman etmiştim ve bu imanımı o günden bugüne Allah'a çok şükür muhafaza ettim. Bu inancım sayesinde ateist okulların ve komünistlerin etkisinde kalmadım. İnanıyorum ki inanç insanların mücadele gücüdür. Toplumların birlik ve beraberliğini sağlar. Cumhurbaşkanı seçildiğimde kendime taraftar toplamak için değil, inandığım için yemin törenimi İslam'a göre yaptım ve Kur'an üzerine yemin ettim. Bu vesileyle yüce Allah'a hamd ediyor ve bu iman ve inançla O'na kavuşmamı bana nasip etmesini niyaz ediyorum." Evet O, bunu diledi ve Allah ona şehadeti nasıp etti. Aziz ruhu şad olsun.



MEHMET KOÇAK, GAZETECİ
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir