Anlatmak mümkün mü bilmiyorum; kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik? Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının?
�Sen� diye başlayıp, �yokluğunla tamamlasam cümleleri, merhem olabilirler mi yaralarıma?
İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara?
Birazdan göreceğiz sanırım; çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...
Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın.
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!
Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığındığım; dağ başında tahta, küçük bir kulübe; ayazlarda ısındığım...
Tutunduğum tüm dalları kıran, korkunç bir fırtınaydı yokluğun!
Sen, hep yolumun üzerinde suyu sonsuz bir pınardın.
Tenimde, yüreğimde çöl yanığıydı yokluğun!
Sen, ayrılığı bile sevdiren sapsarı bir güldün; kavuşmaların o tatlı heyecanı... Ömrüme yüklenen; anlamsız, tesellisiz bir hasretti yokluğun!
Sen, türküler gibi yanık, mısralar gibi hoyrattın.
Şiirleri dilsiz, türküleri issiz bıraktı yokluğun!
Sen, bakmaya doyamadığım siyah-beyaz bir fotoğraftın; atmaya kıyamadığım, eski, değerli bir kitap...
Sen, bütün yorgunluğumu alan bir akşam güneşiydin; umudumu besleyen serin bir seher yeli...
Sen, dağların bağrında kirlenmemiş bir ırmaktın; kumsalımda serinleyen çığlık çığlığa bir martı;
Sen, avuçlarımda taze ekmek kokusuydun; yüreğime kazınmış muzip, şirin bir gülümseme...
Dinmeyecek sandığım gözyaşlarıydı yokluğun!
Sen, tozpembe ruyalardın, ilk sana anlattığım...
Uyanmayı beklediğim bir kabustu yokluğun!
Sen, Bensiz yaşarsın, sensiz yaşamayı denerim!� derdin.
Bizsiz yaşayamadığım, dipsiz bir karanlıktı yokluğun!
Sen, en tatlı sohbetlerin gevezesiydin; sözü hiç tükenmeyen bir düş gezgini...
Ortasında boğulduğum sessizlikti yokluğun!
Sen, kadehimdeki en berrak şaraptın, gökyüzümdeki en parlak yıldız...
Avuntusuz gecelerin korkusuydu yokluğun!
Sen, aklın başında değil de, yüreğin elindeyken gelirdin bana; sanki soluk soluğa yaşanmalıydı herşey, hep aceleciydin...
Elimi bir yerlere koyamadığım, duvarlardan nefes alamadığım; tarifsiz bir sıkıntı, tekdüze bir ümitsizlikti yokluğun!
Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın.
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!
Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda; mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan; ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin.
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!
Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum.
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!�