
Çağdaş Türk şiirinin ustalarından Attila İlhan, önceki gece saat 22.15’te Kanlıca’daki evinde hayatını kaybetti.
‘An Gelir’ adlı şiirinde “görünmez bir mezarlıktır zaman /şairler dolaşır saf saf /tenhalarında şiir söyleyerek / kim duysa / korkudan ölür /-tahrip gücü yüksek- /saatlı bir bombadır patlar/ an gelir/ Attila İlhan ölür” diyen İlhan, şiirlerinin yanı sıra, roman, hikaye, senaryo ve makaleleriyle de Türk edebiyatında kendine özgü bir konuma sahipti. 80 yaşında hayata veda eden Attila İlhan için yarın saat 11.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) bir tören düzenlenecek. Şairin cenazesi, Teşvikiye Camii’nde öğleyin kılınacak namazın ardından Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Attila İlhan, 15 Haziran 1925’te bürokrat bir babanın oğlu olarak Menemen’de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamlaması, onun için kendi deyişiyle bir “talih” oldu. Zira pek çok yerde Anadolu’da geçen çocukluğun kendisine çok şey kazandırdığını dile getirmişti. Lise birinci sınıftayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirlerinin yakalanması üzerine 16 yaşındayken tutuklandı ve iki ay hapiste yattı. 40’lar Türkiye’sinde yaşadığı bu olay, onu bekleyen sıra dışı serüvenlerin de habercisiydi. Daha sonra girdiği İstanbul Işık Lisesi’nde okurken katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu ‘Mehemmed’ şiiriyle ikincilik ödülünü aldı. Bu ödül İlhan’ın 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı kendi imkanlarıyla yayınlamak zorunda kalmasını önleyemedi ne yazık ki.
Attila İlhan, lisenin ardından İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydolduktan sonra 1949 ve 1951 yıllarında iki kez Paris’e gitti. Paris serüvenlerinin, onun sonraki yaşamında ve yapıtlarında merkezî bir yer tuttuğu söylenebilir. Fransızca’yı ve Marksizm’i öğrendiği Paris, şairin düşünce hayatında yaşamı boyunca etkisini gösterdi. Öyle ki, 1950’lerin ilk yarısında Türkiye’ye döndüğünde, entelektüel çevrelerde pek çok genç sanatçıyı etrafında toplayan bir cazibe merkeziydi Attila İlhan. 1957’de sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Ali Kaptanoğlu takma adıyla 15 civarında senaryoya imza atsa da, sonraları, sinemada aradığını bulamadığını söyleyecekti. 1960’ta üçüncü Paris serüvenine atıldı. Paris dönüşü ise İzmir’de sekiz yıl boyunca, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. 80’li yılların başında İstanbul’a yerleşerek Milliyet ve Gelişim Yayınları’nda gazetecilik serüvenine yeniden başladı. Bir süre Güneş gazetesinde, 1993-1996 yılları arasında da Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesinde sürdüren İlhan, çeşitli televizyon kanalları için programlar yapmıştı.
80’lerin başında İstanbul’a gelişi ve gazeteciliğe başladığı dönemden sonrası, Attila İlhan’ın şair ve romancı kimliğinden çok düşünce adamı kimliğiyle öne çıktığı yıllar olarak hatırlanacak. Zira İlhan, son yıllarında hep yakın tarihi, Kurtuluş Savaşı yıllarını mercek altına aldı. İnönü karşıtlığı ve özellikle son yıllarda belirginleşen ulusalcı söylemiyle öne çıkmıştı. Onun tarih konusundaki çıkışları, zaman zaman çok eleştirildi. Fakat bütün bunlar -çıkışları, söylemi, duruşu- aslında Attila İlhan imgesini tamamlayan şeylerdi. O hep yalnızlığı seçer gibiydi. Şair sezgisiyle, çoğunluğun gittiği yöne gitmemeye çalıştı; ‘yalnızlığı denedi’. Gerçek yalnızlık şimdi, ölümüyle; gerçek kalabalık ise yapıtlarında başlıyor.
Cumhuriyet’e ve hayata aynı gün veda
Yaklaşık 10 yıldır Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Attila İlhan, gazeteden ayrıldığının duyurulduğu gün hayata veda etti. “Cumhuriyet”ten köşesinde "Attila İlhan ayrıldı" başlığıyla verilen haberin altına şu not düşülmüştü: "Yazarımız, Attila İlhan, yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle bundan böyle Cumhuriyet'teki yazılarına son verdi. ...İlhan'a bugüne dek verdiği destekten dolayı teşekkür ediyoruz..." Attila İlhan'ın kız kardeşi Çolpan İlhan, ağabeyinin önceki akşam saat 21.00'e kadar iyi olduğunu, sonra birdenbire fenalaştığını, ardından da hayatını kaybettiğini söyledi. İlhan, şairin ölmeden önce Kurtuluş Savaşı ile ilgili son romanını bitirmek için çalıştığını söyledi.
60 yıllık yazı hayatında, edebiyatın her türünde eser verdi
Şiir: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Tutuklunun Günlüğü, Böyle Bir Sevmek, Elde Var Hüzün, Korkunun Krallığı, Ayrılık Sevdaya Dahil, Kimi Sevsem Sensin. Roman: Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez, Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet’te Sabah Ezanları, ‘O Karanlıkta Biz’, Fena Halde Leman, Haco Hanım Vay . Allah’ın Süngüleri “Reis Paşa”. Deneme-anı: Abbas Yolcu, Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler. Makale: Hangi Sol, Hangi Batı, Hangi Seks, Hangi Sağ, Hangi Atatürk, Hangi Edebiyat, Hangi Laiklik, Faşizmin Ayak Sesleri, Batı’nın Deli Gömleği, Gerçekçilik Savaşı, Ulusal Kültür Savaşı, Aydınlar Savaşı, Kadınlar Savaşı, ‘İkinci Yeni’ Savaşı, Sosyalizm Asıl Şimdi, Aydınlar Savaşı, Dönek Bereketi, Bir Millet Uyanıyor. Senaryo: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon).
[ELDE VAR HÜZÜN...]
Selim İleri
“Attila İlhan, çağdaş Türk edebiyatının yeni ufuklara açılmasında büyük rol oynamış bir ustaydı. Zaman zaman kemikleşmiş değer yargılarını öylesine sarstı ki, ona, edebiyatımızda ‘bir fırtınaydı’ demek isterim. Herkesin sevebileceği şiirler yazmak kimilerince kolay sanılır, hatta küçümsenir. Attila İlhan hepimizin çok sevdiği, ezberden okuduğumuz çok güzel şiirler yazdı. Usta bir romancıydı; tartışan, bize yeni bakış açıları getiren, Türkçenin tadını çıkaran romanlar yazdı. Ayrıca Attila İlhan benim 40 yıldır dostum, ağabeyimdi. Birçok zamandan, birçok duyarlı ince anı... Bir ustayı yitirmiş olmanın ötesinde, gerçekten yakınım bir insanı yitirdiğimi hissediyorum. Kendisinin o kadar güzel söylediği gibi: Elde Var Hüzün...”
Ahmet Oktay
“Attila İlhan Türk edebiyatının hem bir şair, hem bir düşünür olarak en önemli adlarından biriydi. Garip diye adlandırılan ve en yetkin temsilcilerini Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday’da bulan şiire karşı çıkmış, o şiiri dönüştürmüş ve bir anlamda ikinci yeni hareketinin istemeden de olsa bir tür öncülüğünü yapmıştır. Bu yönüyle 1950 kuşağını ve o dönem içinde yetişmiş olan şairleri büyük ölçüde etkilemiştir. Düşünce adamı olarak ise antikapitalist, antiemperyalist ve Atatürkçü kimliğini sonuna kadar korumuştur. Bu bakımdan 1980’den sonra Türkiye’nin kapitalizme eklemlenme sürecine ve küreselleşme söylemine karşı çıkan milliyetçi duyarlığın en tipik kişiliklerinden biri olmuştur.”
Haydar Ergülen
“Türkiye’nin büyük şairlerinden biriydi. Kendine özgü, taklit edilemez şiirler yazdı. Türkiye’ye şiiri sevdiren birkaç şairden biriydi bence. Şiiriyle genç kaldı hep, yaşlanmadı. Öncü ve özgün bir düşünce adamıydı aynı zamanda. Şiiri ve düşüncesiyle yalnız bir adamdı, daha doğrusu yalnızlığı seçmiş bir adamdı.”
Mehmet H. Doğan
“Üzüntü içindeyim. İyi bir şairi kaybettik. İlk gençliğimin şairlerindendi. Gerçi daha sonra aynı kaliteyi tutturamadı bence; ama “Duvar” kitabıyla genç yaşta şiirseverlerin beğenisini kazanmıştı.”
İlhan Berk
“Attila İlhan, benim için her zaman bir fenomen olmuştur ve hep de öyle kalacaktır. “
Hulki Aktunç
“Yeni öğrendim. Üzgün ve tatsızım. Gerçekten konuşamıyorum.”
ZAMAN