Hayat ve iş yaşamı

Paylaşmak istediğiniz aklınıza gelen konular, olaylar..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
TuzluKahve
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 470
Kayıt: 03-08-2005 11:47
Konum: İzmir
İletişim:

Hayat ve iş yaşamı

Mesaj gönderen TuzluKahve »

Mail ile geldi; paylaşayım istedim. :)
Sn. Meltem Kazaz (Vakko EgitimDirektörü) nün hayat ve iş yaşamına ait güzel bir yazısı

Bu aralar sahip olacagim bebegin heyecani ve merakiyla ilgi alanlarim ve özlemlerim degisti. Sürekli etrafta bebeklere, bebekli anne babalara ve birbirleriyle olan iliskilerine bakiyorum, gözlem yapip davranis modellerini  hafizaya aliyorum. Insan psikolojisi ve davranislarini analiz edip derinine  inecek bir egitimim yok ama, meslegim nedeniyle çok fazla insanla birlikte  oldugum için tecrübem var. Bu tecrübeler dogrultusunda çesitli modeller  olusturuyorum.

Özellikle ebeveynler için. Restoranlarda, kafelerde, havuz basinda, sitenin  bahçesinde... Algidaki seçiciligimden midir nedir örnek çok.

Etrafimda gözlemledigim ve zihnimde ayristirip biriktirdigim modelleri geçen  hafta yurtdisina yaptigim bir seyahatte karsilastirma olanagi yakaladim. Ne  de olsa bambaska bir kültür, aradaki farklari sorguladim.

Burada bu gözlemlerimden iki örnek vermek isterim ama niyetim bu konuya devam etmek degil, asil tespit ettigim, vurgulamak istedigim noktalar yazinin  ilerleyen bölümlerinde.

Yer, Istanbul, havuz basi; 2 - 2,5 yaslarinda bir çocuk babasinin kucaginda,  arkasinda annesi elinde plaj çantasi ve çocuga ait oldugu belli olan esyalar  ve oyuncaklarla geldiler, çocuk havuzunun oldugu bölüme yerlestiler. Çocuga  mayo giydirildi, kolluklar takildi, kremlendi. Havuza girmek için hazir ama  tutturdu baba sen de gel diye.

Su seviyesi 50 cm.den biraz fazla olan havuza baba ile birlikte girildi. Baba ayakta, eller belinde çocugun basinda, anne hemen havuzun yanindaki sezlongda uzak mesafe takipte! Havuzda hemen hemen ayni yaslarda 5 çocuk var. Bunlardan ikisi Hollandali kardes, biri Ingiliz, diger ikisi Türk. Digerleri oynuyor ve hemen yeni arkadaslarini da oyuna katiyorlar. Ama çocuk  sürekli "anne bak, baba bak" seklinde her hareketi için onay ve aferim  aliyor. Bütün oyuncaklari havuzun hemen yaninda olmasina ragmen, sürekli  babadan kova, kürek, top isteniyor.

Oglanin adi Kaan. Nereden mi biliyorum, çünkü bu arada her 5 sn. de bir annesi ya da babasi bagiriyor. "Kaan, ziplama... Kaan kolluguna dikkat et..  Kaan su atma arkadasina, Kaan kovalarini kenara koy..." çocuk daha suya  gireli 5 dk. bile olmadan "Kaan hadi çikma vakti", çocuk feryat figan sudan  aliniyor, kurulanip, mayosu degistirilip sezlonga oturtuluyor. Islak  gözlerle çaresiz havuza bakiyor Kaan. Biraz sonra bir kutu çikiyor çantadan  içinde Kaan'in yemegi var, ama Kaan yine agliyor, "karnim tok, yemiycem"  diye. Ama dinleyen kim, zorla kasik kasik yutturuluyor yemek. Digerleri pür  nese oyuna devam. Kaan bütün gün izin almadan çisini bile yapamiyor. Sürekli  "anne", sürekli "baba" diye hep birseyler istiyor.

Yer, Helsinki, havaalani; 2 - 2,5 yaslarinda bi çocuk. Tüm aile birlikte seyahat ediyorlar. 3 kardesi daha var kendinden büyük, biri 5, digeri 7, en  büyügü ise 12 yas civarlarinda. Terminalde bir uçtan digerine ilerliyorlar.  Önde anne ve baba, arkada büyük çocuklar hemen arkalarinda en küçükleri. Ama  resim söyle, anne ve baba dahil abla ve agabeylerinin kendi valizleri var  ya, onun da var. Tekerlekli pembe küçücük bir valiz. Üzerinde pokemon  resimleri. Küçük kizin agzinda emzigi, elinde içinde meyvesuyu olan biberonu  ve koltugunun altinda oyuncak tavsani ayni sekilde onlarla birlikte  ilerliyor ve kontuarin önünde hemen anne ve babasinin arkasinda siraya  giriyor. Ne bir sikayet, ne bir talep, ne bir yaramazlik.
Sira bekliyor. Ama  kontuara gelene kadar hepsi hissettirmeden bu küçük kizin temposunda  yürüyor. Kontrol altinda ama kimse etrafinda onu rapti zapta almamis. Bilet islemlerinden sonra benim onlari seyrettigim kafeye gelip hemen yanimdaki masaya oturuyorlar. Baba tek tek herkese ne yemek istedigini soruyor. Anne ve 2 çocuk sandöviç istiyor, büyük olaninin karni tok, sira en küçük kiza geliyor, o da birsey yemek istemedigini söylüyor. Sorun ve sorgu yok!  Annesi çantasindan küçük bir torba çikariyor ve eger sonradan acikacak olursa muz ve bisküvilerinin oldugunu hatirlatiyor gülümseyerek sadece. Hersey yolunda sikbogaz edilen, aglayan, sikayet eden kimse yok masada herkes halinden memnun.

Sonradan düsünürken aradaki farklari, zihnimdeki resimleri alip yetiskin olan bizlerin dünyasina ve özellikle is yasamina uyarladim.

Yönetici ve ekiplerinden olusan bir nevi sirket içindeki aile düzenine. Yukarida yer alan 2 örnekten yola çikarak bakindim en yakinimdaki yönetici arkadaslarima, ekiplerinde yer alan çalisanlara. Yaptigim tespitler sadece Vakko'dan degil, ülkemizin köklü kuruluslarindan ve uluslararasi sirketlerden örnekler var.

Aynen yukaridaki iki ebeveyn örneginde olan yöneticiler, yönetim tarzlari ve  iki ayri çocuk örneginde çalisanlar. Tipa tip aynisi, ya sürekli etrafindakileri kendine bagimli kilan yöneticiler ve inisiyatif alamayan, almaya korkan çalisanlar var, ya da etrafindakilere bagimsizlik saglarken daima yanlarinda olduklarini hissettiren yöneticiler ve kendi isini kendi halledebilecek kabiliyette, rahat inisiyatif alan çalisanlar.

Sans eseri inisiyatif alamayanlarla baskici yöneticiler bir araya gelmez herhalde. Biraz kaba bir tabir olacak ama, bir söz vardir "at, sahibine göre  kisner". Pek çok seyi o kadar net açikliyor ki bu söz.

Sonuçta hepimiz bir ise en alt basamaktan ve bir yöneticinin liderliginde basliyoruz. Ilk isimiz olmasinin toylugunu, is yasaminin zorlugunu gözönüne  alinirsak, bazilarimiz o günlerde nasil yogruluyorsak öyle devam ediyoruz,  bazilarimiz ise tecrübeyle kaliplarimizi degistiriyoruz.

Ilk is görüsmemi hatirliyorum, yöneticimle konusurken büyük laflar edip kendimi begendirmeye çalisiyordum ve "bana verdiginiz inisiyatifler dogrultusunda sizi mahcup etmem" dedim. Aldigim sarsici cevabi bugün kulagima küpe yaptim, "Inisiyatif verilmez, alinir. Ben köle aramiyorum, kendi sorumluluklarinin bilinciyle inisiyatif kullanacak bagimsiz ekip arkadasi ariyorum". Sonuçta ise kabul edildim ama bu cevabi hiç unutmadim. Sadece yöneticinin agzidan çikacak emirlerle hareket etmektense, ise ne katabilirimin hesaplarini yaptim. Ama bunun için bana firsat tanindi. Maharet sadece inisiyatif alabilende degil yani, ona o bagimsizligi taniyanda da.

Bugün en iyi yöneticilerin kendi yerlerine kendilerinden daha iyi yönetici adayi çikaranlar oldugunu herkes kabul ediyor. Bu olgunlugu göstermek, bunun  için çaba sarf etmek, ekibini kontrol altinda gelistirirken baskici olmamak,  onlari sahip oldugu güce bagimli kilmamak ama gerektiginde de "bak bisküvi  torban ve muzun burada, acikinca ben sana veririm" güvenini saglamakta.

Bugün bu yaziyi okuyanlar hangi kategoride çalisiyor acaba, yönetici mi, yoksa bir ekip üyesi mi bilmiyorum ama, her iki tarafa da düsen sorumluluk esit. Yönetici olarak korkmadan, güvenle ekibinizdeki yildizlari daha yükseye tasiyacak bagimsizligi ve güveni verin.

Çalisanlar olarak da, kader kurbani olmaktansa, kadere yön vermeye çalisin.  Bunun için geç diye bir an yok, sadece sonuçlar var. Ya yapariz ya da...

...Burada devamı tabiki yada yaparız...
Man Loved Birds And Created Cages
God Loved Birds And Created Trees
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir