Yirmi birinci yüzyılda Mecnun yaşasaydı, çöller yerine loş ışıklı, desibeli yüksek gürültü kirliliği, boya küpüne düşmüş maskenin ardına gizlenmiş ve yüzündeki tebessümün kifayetini karanlık mekanların kalabalık yalnızlığında bulunca Leyla’yı ne yapardı dersiniz?
Peki ya Leyla, sevgiye dair sorular mı yöneltirdi yoksa üstü açık bir arabası, yatı, katı, yazlığı, kışlığı, muhabbet kuşu vs. olup olmadığına dair sorular mı sorardı? Anlayacağı tek bir şey olurdu Mecnunun, Leyla her şeyiyle Leyla değildir artık ve zamanda değişmiştir Leyla ile birlikte… Şimdi Leyla’nın düşündüğü tek bir şey vardır, Arzu’nun sosyetik elbisesinden daha güzelini almak…
Annelerimizin sadakatinde, babalarımızın gönlünde şekillenen, ummadığımız bir anda yüreğimizin aralığından süzülen aşk, zamanın diktiği puanlı elbiseyi giymiş bir halde… Birinci gün tanışıp, ikinci gün konuşup, üçüncü gün evlenmeyle sonuçlanan ilişkilerin dördüncü günü Türk filmlerindeki gibi “Mutlu Son” ile bitmiyor. “Seni seviyorum, inişte, “Gündelik aşk” yükselişte bugünümüzde. Madden evlenir olduk, “aşk geriden gelir, iki maaşla olduktan sonra” diyerek. Manevi aşklar mı? Anne ve babalarımızın çekildiği siyah beyaz fotoğraflarda, Belgin Doruk ile Ayhan Işık’ın başrolü paylaştığı filmlerde kaldı. Canım memleketimde, memleketini sevdiği gibi aşık olan insanlara rastlayamıyorum.
Ferhat mı? İmaj değiştirdi, Şirin’i unuttu. Bir gece gece kulübünde eğlenirken başkasını buldu. Şirin stres atmak için Bodrumda güneşleniyor. Kerem Aslı’dan bir ihanet sonucunda ayrılınca, depresyona girdi, antidepresan kullanır oldu. İlişkilerimize ne oldu? Efendim aşk mı? O da ne?
Baki EVKARALI
Ve bence aşk ; pembe renktir. {şuanki psikolojime göre}
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
çok güzel bir yazı teşekkür ediyorum. Ben 70-80 li yılların insanı olmak çok isterdim. Bunu diyince geri kafalı diyorlar, işte bu yazıyı yazan adam da tam benim kafadan.
Ey Aşk! Üzülerek söylüyorum ki; Bu insanlar seni haketmiyor...
"Şeytanla dans edersen , değişen şeytan olmaz" (8mm den)
Hayatın karmaşasında daha fazla dans ediyoruz şeytan la , ama bu dans anlatılanlar gibi korkunç görünmüyor sanki daha bir heyecanlı ve zevkli duruyor . Bu dansla yitirdiklerimiz de oluyor en önemlisi saflığımız ki ,zaten bi haber oluyorsunuz ondan kurtulana kadar . O da gittikten sonra dört dönüp geri kazanmaya çalışıyoruz .
....Ama geri kazanmanın anlamsızlığı ve imkansızlığı her defasında yüzümüze çarpıp bizi şoka sokuyor . İşte bu şok anında acizleştiğimizde fark ediyoruz o saflıkla birlikte giden AŞK ı , çünkü AŞK hiç bir şekilde saflık olmadan olmuyor , mantık ne derse desin AŞK tek başına kalbin saflığında ayakta kalıyor .
Sosyalliğimiz malesef saflığımızı öldürüyor ama yine de bu kadar karamsar olmadan önce http://www.turkiyeforum.com/yasamanin-v ... highlight=
Ben de isterdim o dönemlerdeki aşkı yaşamak.Ama o dönemi bu zamana yansıtan yok mudur sizce hiç?Zamane aşklarından farklı , içten ,yalansız yok mudur sizce?Vardır elbet , çok nadir rastlanıyor.Binde bir gerçekten.Allah bozmasın ne diyim.
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Evet var liseden bu yana hiç ayrılmadığımız en iyi arkadaşım, eşiyle 1 seneyi aşkındır bu aşkı yaşıyorlar. Görmesem inanmazdım inanın. Bende Dilemma nın duasına amin diyim. Ayrıyeten Allah hepimize nasip eylesin bu aşkı
Dilemma güzel yazı ama bence tek taraflı bakmışsın konuya. Magazinde gördüğümüz kişilerin hayatına yönelik bir yazı olmuş...
bence başka yerlerde hala eski tadı veren aşklar yaşanıyor.
Arayan mevlasınıda bulur belasınıda...
Belli yaşlarda evet hala yaşanıyor olabilir. Konuyla biraz uzaktan alakalı olarak şöyle bir durumu sizle paylaşmak istiyorum. Bilirsiniz artık Internet topluluk sitesinden geçilmez oldu. Özellikle Internet'in Türkiye semalarında insanların hep olduğu dışında görünmek istediğine acı bir şekilde tanıklık ettiğim çok oldu. Sadece Internet'te mi hepimiz bilir ki şöyle bir söylem hakimdir toplumumuzda "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Evet genelde insanlar böyle bir stresin içinde belki hayata tutunabilmek hayatta kalabilmek için bir çaba.
Yine benzer durumları düşündüğüm bir gün bir arkadaşımın cevabı aklımda bir ışık yaktı. Evet ekonomik kaygının olduğu toplumlarda bu böyle olmaya mahkumdur. Gelişmiş ülkelerde farklı iki insan vardır bütün ülkede biri Cumhurbaşkanı diğeri ise Başbakan. Neden mi çünkü diğer herkes kendinin bakanı ve millet vekilidir zaten.
E hal böyle olunca gelecek kaygısı yüksek, gelişmekte olan, kriz üzerine kriz yaşayan bir toplumda Aşk'ta unutulur, tevazu da ...