KANÂAT
Kanâat, taksime razı olup, kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile iktifâ edip, haramı istememek. Az da olsa kısmetine râzı olmaktır.
Kanâat mutlakâ az ile iktifâ edip, tembellik içinde yaşamak da değildir. Kanâat, hırslı hareketten kaçınmak, başkalarının nimetlerine göz dikmeyip, hakkına razı olmak ve gönül huzûru ile yaşamaktır. Bir çok hırsızlıklar ve cinâyetler kanâatsizliğin netîcesidir.
Allahü Teâlâ, insanlara dünya ve âhirette hayır getirecek şeyleri emretmiştir. Bir mü’min için en kâmil vasıflardan biri de, kanâattir. İnsan, hırsı atıp kanâati alırsa, şerefli bir zafer kazanmış olur. Zîrâ nefs orduları hırs denilen silahla, kalbi mağlup ve perîşan eder. İnsan da ona kanâat silahıyla karşı koymalıdır.
Hz. Allah (c.c.) buyurdu ki meâlen: “Kaybettiğiniz şeylere üzülmeyesiniz, size verdikleri (nimetler) ile de şımarmayasınız. Muhakkak Allah (c.c.) çok övünen, çok gururlanan hiç kimseyi sevmez.” (Sûre-i Hadid 23)
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) ise şöyle buyurur: “İslâm yoluna hidâyet edilen ve ihtiyâcına yetecek kadar rızık verilip de ona kanâat gösterene müjdeler olsun.” (İbn-i Mâce 2/1386)
Cenâb-ı Hakk’ın taksim etmiş olduğu rızka râzı olup, kısmetinden fazlasına göz dikmemek lâzımdır.
Ancak îmân, hidâyet, ilim, mâneviyât ve insanların irşadı gibi husûslarda harîs olmak, güzel bir haslettir. Nitekim peygamberimiz ve onun vârisleri bu husûslarda son derece harîstirler. Mevlâmız, Peygamber Efendimizin bu vasfını şöyle beyan buyuruyor meâlen:
“Ey Habîbim! Nerdeyse sen, bu söze (Kur’ân’a) inanmayanların ardından üzülerek kendini helâk edeceksin.” (Sûre-i Kehf, 6)