Üstün insan kim?
“ Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Hiç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Hiç şüphe yok Allah, bilendir, haber alandır.” Hucurat Suresi, 13.ayet
Bu ayet-i celilede; “..bütün insan türüne hitap edilerek tüm zamanlarda, bütün dünyayı içine alan o büyük sapıklık düzeltilmektedir...
Irk taassubu konusunda felsefe kurulmuş, binbir çeşit görüşler icad edilmiş, kanunlar konmuş, ahlaki temeller atılmıştır... Yahudiler bu ırkçılık duygularına dayanarak İsrailoğullarını Allah 'ın seçkin kulları kabul etmişler ve kendi dini emirlerinde bile İsrailoğullarından olmayanların haklarını ve seviyelerini, İsrailoğullarından daha aşağı tutmuşlardır...
Siyah ve beyaz ayrımının, Afrika ve Amerika�da siyah cinsten olanlara yaptırdığı zulüm ve işkenceyi tarih sayfalarından aramaya gerek yok.
Bugün 20. asırda herkes gözleri ile bunları görebilir. Avrupalıların Amerika kıtasına giderek Kızılderililere yaptıklarının, Asya ve Afrika nın zayıf milletleri üzerine hakimiyet kurarak yaptıkları zulümlerin altında hep kendi millet [ulus] ve ırkının çemberi dışında olanların can, mal ve namusunun kendilerine mübah olduğu düşüncesi yatmaktadır. Ve bu düşünce onlara, başka milletleri [ulusları] yağmalamalarını, köle yapmalarını, hatta gerekirse varlık aleminden silip atmalarını hakları kabul ettirmektedir.
Batı milletleri [ulusları] ırkçılığının, bir milleti [ulusu] diğer bir millete [ulusa] karşı nasıl canavarlaştırdığının en kötü örnekleri yakın zaman savaşlarında görülmüştür ve hâlâ da görülmektedir...
İşte bunu ıslah için Kur�an-ı Kerim�in bu ayeti nazil olmuştur.
Bu kısacık ayette Allah Teala bütün insanlığa hitap ederek son derece önemli üç temel gerçeği açıklamıştır:
Birincisi şudur: Hepinizin aslı birdir. Sizin her türünüz bir tek erkek ve
kadından yaratıldı ve bugün dünyada var olan bütün ırklarınız da aslında bir anne ve babadan başlayan bir temel ve ilk ırkın dallarıdır...
İkincisi ise şudur: Asıl ve temel yönü ile siz bir olmanıza rağmen milletlere [kavimlere], soylara ayrılmanız yaratılış icabı idi...
Fakat, Allah ın birbirini tanıma sebebi olarak yarattığı fıtrat, şeytani cehalet, birbirine karşı üstünlük taslama ve birbirinden nefret etme vasıtasına dönüştürülmüştür. Tabii sonuç, zulüm ve düşmanlık halini almıştır.
Üçüncüsü de şudur: İnsanlar arasında bir üstünlük ve fazilet varsa ve olabilirse o da sadece ahlaki üstünlük ve fazilettir.
Yaratılış bakımından bütün insanlar eşittir. Çünkü onları yaratan birdir, onların yaratıldığı madde ve yaratılış yolu da birdir. Hepsinin bağı bir anne ve bir babaya dayanır. Bir de bir kimsenin, herhangi bir milletin [ulusun] yurdunda veya aile topluluğu içinde yaratılması, kendi iradesi ve seçiminin dışında ve hiçbir çalışma ve çabası olmadan, ilahi irade ile meydana gelmiş bir olaydır...
Bu talimat sadece sözden ibaret kalmamış, İslam bunlara uygun olarak, Müslümanlardan kurulu dünya çapında, renk, ırk, dil, vatan ve millet [ulus] farkı olmayan bir kardeşliği tesis etmiştir.
İslam�a karşı olanlar bile, İslam toplumunda insan eşitliği ve birliğinin başarılı bir şekilde uygulanmasını, başka herhangi bir dinde ve düzende bulamadıklarını itiraf etmektedir. Sadece İslam Dini�dir ki yeryüzünün her tarafına dağılmış sayısız milletleri [ulusları] ve ırkları birleştirerek bir ümmet yapmıştır.”(1)
Sohbetimizi şu hayatî tesbit ve uyarılarla noktalayalım:
“Allah�ın MÜSLÜMAN olarak isimlendirdiği bir MİLLET sin sen.. Kendini Türk, Kürt, Afgan, Fars diye daha ne zamana kadar parçalayıp duracaksın.”-Muhammed İkbal-
“Milletimiz de yalnız İslamiyettir. Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavud, Çerkez ve Lazların en kuvvetli ve hakikatli revabıt ve milliyetleri İslamiyetten başka bir şey değildir.” (2)
“İslam, milliyetçilik adıyla KAVMİYETÇİLİK�in, vatancılık adıyla TEFRİKACILIK�ın, sosyalizm ve sosyal adalet adıyla KÜFR�ün, ilim ve medeniyet adıyla EMPERYALİZM�in vahşî saldırılarıyla karşı karşıyadır.”(3)
1- Mevdudi, Tefhim�ul- Kur�an,
2- Said Nursî, Hutbeyi Şamiye, Yeni Asya Yayınları, s.97.
3- Fethi Yeken, Çağdaş Dâvetin Problemleri, 1979 Konya, s.91