Her toprak kendi insanını imal eder. Fransa ‘iyi’ bir Fransız, Amerika ‘iyi’ bir Amerikalı imal etmeye çalışır. Bebekleri ‘eğitim’ adlı imalat sürecinden geçirerek bir ulusun, bir cemaatin, bir topluluğun parçası yetişkinler olarak, birer ‘ürün’ olarak ortaya çıkarır her toprak. Türkiye de sizi, beni, hepimizi ‘iyi bir Türk’ yapmaya çalışır. Kahramanlığımızdan şüphemiz olmaz ve yenildiğimiz her maçta hakemin cinsel tercihleri sebebimiz olur.
Avrupa Birliği’ne ‘bizi’ almak istemeyenler de eski Türk filmlerinde Kara Murat’la yattıktan sonra kendine gelecek hırçın, sarışın prenseslere benzeyen parlamento üyesi kadınlardır çoğu kez.
Jeopolitik ve tecavüz
Tecavüz sessizce edilmelidir ve memleketi rezil edecek ‘yabancıya tecavüz’ hatasından milli duygular ve Türkiye’nin jeopolitik konumu sebebiyle kaçınılmalıdır. Bayrağı, Kuran’ı ve ekmeği üç kere öpüp ayak altından kaldırmalıdır ve her siyasi iktidarın verdiği üç kere öpüp başımızın üzerine koyacaklarımızın listesine eksiksiz uyulmalıdır.
Tuzla Tersanesi’ndeki işçiler ölebilir ama şehitler ölemez. Her türlü ahlaki dekadans yaşanırken en büyük gürültüler çıkarılabilir ama ezan başlayınca dımtıs dım tıs’ın sesi kısılmalıdır. Ve falan ve filan.
Neyi ne zaman öğrendiğimizi tam ayırt edemediğimiz karmaşık bir imalat sürecinin sonucunda ‘iyi Türkler’ olarak çıkarılmak üzere bir kıyma makinesinden geçip çıkarız ortaya.
Malum araştırma
Gençler arasında yapılan araştırmanın sonuçları günlerdir gazetelerde. Rahmi Koç kadar zengin, Acun Ilıcalı kadar ‘eğlentili’ ve nihayet Polat Alemdar kadar ‘bıçkın’ olmak istiyorlar. Doğdukları andan itibaren sadece okul ve aile tarafından değil, televizyon aracılığıyla da aralıksız ve yoğun bir imalat sürecine tabi tutulmuş bu genç insanların bugün bunları söylüyor olması ancak imalat sürecinin başarısını gösterebilir. Böyle gençler istediler ve şimdi bu insanlar yetişkinler olarak ülkeye servis ediliyorlar. Bunlar zaten herkesin malumu. Ama esas enteresan olan şey başka...
Defolular nerede?
İmalat hataları nasıl çıkıyor? Benim ve sizin gibiler nasıl bu imalat tezgâhından bir biçimde sağ salim, selametle çıkabiliyoruz? Rahmi Koç ile hiç de Koç olmayan bir başkasının eşit olması gerektiği fikrini bu imalat sürecinin sonuna kadar nasıl kurtarıyoruz kıyma makinesinden? Televizyonlarda fazla taçlandırılan ‘eğlentilere’ bakarken nasıl hala ezilebiliyor içimiz bunca ‘imal edilmiş’ olmamıza rağmen?
Defolu penyelere yapıldığı gibi hatalı yerlerimizi küçük yapışkanlı çıkartmalarla işaretleyip bizi sokaklara bırakıyorlar ve bütün bir imalat ‘kalitesini’ düşürüyoruz hâlâ durmadan. Biz de aynı tezgâhtan çıktığımıza göre, bugün de aynı tezgâhtan tıpkı bizim gibi defolu çıkan gençler olmalı. Öyle değil mi?
Ülkeyi terk etmek
Kendimizi panayır aynalarında görmenin bir biçimi bu da. Böyle araştırmalar, böyle araştırma sonuçları hakikatin tamamını yansıtmıyor bana kalırsa. İmalatın başarısını anlatıyor belki, ama imalat hatalarını saklıyor. Bizden, bizim gibileri saklıyor.
Kendimizi her geçen gün daha da yalnız hissetmemizin nedeni bu. Her geçen gün “Bu ülkede benim gibi düşünen kimse kalmıyor” diye dehşete kapılmamızın nedeni her gün bir kez daha bir sesin bize bunu söylemesi. Öyle değil halbuki.
Gerçeği gösteren ve herkesi gösterebilen bir ayna olsa bu kadar taçlandırılmayacak korkunç kıyma makinelerimiz. O makinelerden aklı başında çıkabilmiş ‘defolular’ da görünecek o zaman. O zaman bu ülkeyi terk etmeyi bu kadar sık düşünmeyeceksiniz belki de.
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx ... =60&ver=31