Allah, insanı doğru düşünen dostlardan mahrum eylemesin
Bir gece Medine sokaklarında kontrolde iken bir evin içinden karışık seslerin geldiğini duyarlar. Biraz yaklaşınca Halife Hazreti Ömer sorar:
- Ey Abdurrahman, bu evin kime ait olduğunu biliyor musun?
Hazreti Abdurrahman “Bilmiyorum.” der. Şöyle açıklama yapar Halife Hazreti Ömer:
- Burası falanın evidir. İçindekiler de sarhoşlar, içmişler bağırıp çağırıyorlar. Ne dersin, bunlara ne türlü bir ceza uygulayalım?..
Hazreti Abdurrahman bin Avf der ki: Bana kalırsa ceza uygulanacak onlar değil, biziz! İrkilen Halife;
- Neden? diye sorar. Şöyle izah eder büyük sahabi:
- Allahu Teâlâ ‘İnsanların gizli kalan ayıplarını araştırıp da meydana çıkarmayın..’ buyuruyor. Biz ise gecenin bu saatinde evinin içindeki gizli ayıplarını araştırıp meydana çıkarmak istiyoruz. Aslında cezalık işi biz yapıyoruz!..
Bunun üzerine düşünmeye başlayan Halife, elini Hazreti Abdurrahman bin Avf’ın eline uzatarak der ki:
- Tut şu elimden de bir an evvel buradan uzaklaşalım; yoksa dışarı çıkar da bizi bu halde görürlerse biz onlara değil, onlar bize ceza isteyebilirler. Oradan hızla uzaklaşırken duasını tekrarlar Halife:
- Allah, insanı doğru düşünen dostlardan mahrum eylemesin. Kimseyi de kendi kanaatinde ısrarcı ve inatçı kılmasın. Kendi kanaatini dostlarına kontrol ettirmek, daha doğrusunu duyunca da hemen kabul etmek ne güzel bir anlayıştır?..
Ne dersiniz? Bizde de var mı böyle bir anlayış? Biz de kendi düşüncenizi dostlarımıza kontrol ettirir, daha doğrusunu duyunca hemen kabul eder miyiz? Yani ‘Vakkaf’lık bizde de söz konusu mu? (Vakkaf; hızla giden arabanın önüne aniden çıkan engeli görünce hemen frene basıp zınk diye durma durumu...)
Yoksa kimse bizim gibi doğru düşünemez, bizi kimse tashih edemez mi? Biz hep herkesten iyi düşünür, herkesi biz mi düzeltirsiniz? Anasından daha doğmamış mı bizi düzeltecek insan?