Biliyorum, bir mektuba böyle başlanmamalı. Başlık belirsiz değil sade ve samimi olmalıydı; eğer adını bilseydim. İsmini bulamadım, ilk satıra koyamadım, kusuruma bakmazsın artık.
Sen görmeyeli çok değiştim. Gerçi sen hiç görmedin bu cennetten parsellenmiş, vicdan azaplarıyla doğup batan yeşil memleketimi ama halden anlarsın, bilirsin yalnızlığın kokusunu. Gözyaşlarının buğusundan etraf bulanır bazen. Ne söylenilenler anlanır o zaman ne yaşanılanlar. İşte böyle karmaşık bir anımda dökülüyor kömür tanecikleri selüloz tabakanın üzerine. Harfler çiziyor kalemim içinde senin olduğun nice hayatlara. Her suratta seni arıyor, seni buluyorum. Sahi, ne zaman geliyorsun buralara?
Herkes seni çok özledi demeyi çok isterdim ama miktar zarflarım benim yanımda ufalıyor, kayboluyor. Bunlar seni hiç özlemedi. İnanma bana, seni bir tek ben özledim, bir ben bekliyorum yolunu. Ne diyordum? Hımm! Geçen gün kapının önünde bir sürü zarf görünce yine sevindim, sanki sen göndermişçesine. Faturalar da en az senin kadar şaşırdı bu tepkime. Zarflarını nazikçe açıp gözlerimin önünde el yazınla yazılmış hatıralar canlandırdım.
Yazlar da kışlar da fark edilmez oldu artık. Ben hep üşüyorum yokluğunda. Bazen gün ortasında başlıyor güneş, bazense hiç doğmuyor. Zannedilen yerde yaşamıyorum belki de. Ama bedenim burada, ondan eminim. Bir aksilik olmazsa ben geliyorum sana. Hatta bu mektubu tezelden ulaşsın diye ben getiriyorum.
Şimdilik sağlıcakla kal!
Seni bulabilmem dileğiyle…”
alıntıdır.