Abdullah bin Amr bin As’dan: “Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların güvende oldukları kimsedir.”
(Buhari - 10; Müslim - 40)
Bu hadiste, müslümanın en belirgin bir özelliğine, kendisinin olmazsa olmaz bir vasfına işaret olunmaktadır. Bu özellik ve vasıf, müslümanın güvenilen bir kişiliğe sahip olmasıdır. Müslümanın ne elinden ne de dilinden hiçbir varlığa, hiçbir canlıya bir zarar gelmez. Müslümanın şahsiyetine güven duyulur, sayılır, muhatabına korku ve endişe vermez. Bu güveni vermeyen, kendine sempati ve saygı duyurmayan müslümanda bir şahsiyet zaafı, ahlak kaybı var demektir.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
"Yüceliğine yüce, mübarekliğine mübarek Allah, dünya semasına nüzul tecellisi eyler ve buyurur:
Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim.
-Hani duacı?... Ki, onun duasına icabet edeyim.
-Bağış talebinde bulunan yok mu?... Ki, onu da bağışlayayım
Hadis-i Şerifin tercümesi, kısaca yukarıda arz edildiği gibidir. Ama onun bir manası var ki hiç de buna benzemez; iç açan... gönül ferahlatan... göz aydınlatan.
Aşağıdaki cümlelerde o manayı bulacaksınız:
Bilmelisin ... Yüce Allah'ın nüzulu bir başkadır. O'nun adına: Ruhanî... Nuranî... ve Manevî... denir. Sonra bu nüzul tecellisi, özellikle isimlerin hükümlerini, izlerini, yer ve sema boşluğu alanında zuhurlarını göstermekten ibarettir. Keza, cümle vadileri, alabildiğine, önden sona böylece doldurmaktır...
Unutmamalı ki, bütün bu zuhurlar, yani sema boşluğunda meydana gelen zuhurlar -ama ne olursa olsun, ister hakikat, hakikat babından tümden olsun, isterse gizli, saklı yaratılış yönü ile incelikleri ve remizleri taşısın- hemen hepsi lafızlarla ve harflerle tahakkuk edip, bir gerçek olduğunu gösterir...
Bütün bu olanlar, ahadiyet makamından coşarak gelir. Öyle bir gizli gecede ki, ona "Ben gizli bir hazine idim..." mealine gelen Kudsî Hadisi ile işaret edilir..
Evet... Yüce Allah daima tecellisini ve zuhurunu meydana getirir. Ama vahidiyeti makamında. Ve öyle bir âlemde ki ona "Bilinmemi istedim... Halkı o sebeple yarattım" Kudsî Hadisi ile işaret edilmektedir.
Başta anlatılan ve mevzumuz olan Hadis-i Şerife tekrar dönelim. Özellikle, Allah-ü Teâlâ'nın o kelamı buyurma şekli üzerinde duracak, ondaki daha başka manaları da anlatacağız.
Şüphesiz, Allah-ü Teâlâ'nın kelamı bir beşer kelamına benzemez. "O halde nasıl?" diye soracaksınız. Bu sorunuzun cevabını aşağıda bulacaksınız.
Şöyle ki: Allah-ü Teâlâ, ezelî ve ebedî bir kelamla konuşmaktadır. Ama şekilsiz. Harfin ve sesin verdiği şekilden yana münezzeh... Ne bir semt var, ne de bir zarf.
Şimdi yukarıdaki cümleleri biraz şerh edelim:
Allah-ü Teâlâ, "Yok mu tevbe eden?..." buyurdu. Anlatılmak istenen mana şudur: "Nefsi makamında iken ve onun sıfatlarını takınmış iken tabiatın gereği olan aykınlıkları bırakıp şer'î uyarlığa dönen yok mu?... Evet böyle biri yok mu ki “Tevbesini kabul edeyim?..."
Bu cümlede ise şu mana anlatılır: "Evet... hani o kimse ki nefsinin tabiî aykırılıklarını bırakıp şer'î uyarlığa döner. Ve onun böyle yapmasının bir sonucu olarak Ben de ilahî isimlerin nurları tecellisi yolu ile ona döneyim... Lahutî sıfatlarla ona yöneleyim."
Şimdi ikinci cümleye geçiyoruz.
Burada Allah-ü Teâlâ, şöyle buyurdu: "Hani duacı?..." Bunda aranacak mana şudur: "Nerede o talip? Ama, rahmet feyzime hak kazanan talip; bir de şefat fazlıma hak kazanan..." Ama bu talep ve hak kazanmak kalp ve onun sıfatları makamında olacak... "Evet... hani böyle bir talip ve böyle bir duacı?... ki, onun duasına icabet edeyim."
Bunda anlatılmak istenen mana da şudur: "İsimlere has tecelli aydınlığı ile onu aydınlatayım... Sıfat inişlerinin şimşekleri ile ona gürleyeyim ve onun sonradan olma ve yaratılma sıfatlarını ifna edeyim."
Bu sıfatlar, Hakka has hakikî sıfatların beka yüzüne ârız olmuşlardır.
Şimdi de üçüncü cümlenin açıklamasına geçelim. Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Bağış talebinde bulunan yok mu?" Bunun manası şöyle anlatılabilir:
Bilhassa ruh ve sır makamında, örtülmeyi ve kapanmayı, gizlenip saklanmayı isteyen yok mu?
-Evet... Böyle bir talebi olan yok mu ki, kibriya örtümle örteyim... Azamet izarımla onu saklayayım?
-Evet... Bütün bunları zatî isimlerimden gelen tecellilerle yapayım.
-Böylece onu izafet yolu ile gelen zamandan ve izafet yolu ile kendisinde bulunan benlikten alıp kurtarayım.
-Bütün bunlardan sonradır ki o, Hakikî varlığımdan bir varlık âleminde tahakkuk eder
Yine bundan sonradır ki o, örtülmüş olur,
Yani; Benimle... isimlerimle... sıfatlarımla... fiillerimle. Özellikle taayyün içliğinden ve onun üzerine geçen takyid kaftanından.
Anlatılan örtünme hallerinin yerleri ve belli makamları vardır:
"Fiillerimle..." denirken, bu durum nefs makamı ile sıfatlarında olmaktadır.
"İsimlerimle..." denirken, kalp ve sıfatlarında hasıl olacak setr işine işaret edilir.
"Sıfatlarımla..." denirken, ise ruh ve onun ahkâmının kapanacağına işaret edilir,
"Benimle..." denirken ise şüphesiz zata geçilir. Bunun kapadığı yerler ise, sır ve ondan hasıl olan diğer esrardır. Şimdi işin sonuna geliyoruz. Bütün bu işlerden sonra olacakları O'ndan duymaya çalışacağız...
Yüce Allah bize şu manayı anlatmak istiyor: "Ve sen baki kalırsın... Ama sensiz olarak. Ve... Sen Ben olursun. Sonra... Ben sen olurum. Sen dahi Bensin."
Hasılı her şey O'nda ve O olur.
Yukarıdan beri anlatılan manaların tümüne şu Ayeti Kerime ile işaret edildi:
"Gerçekten ben çok çok bağışlayanım. Ama tevbe edeni... İman edip yarar iş yapanı." (Tâ-Hâ Suresi, Ayet-82 ) Bu manalardan Allah-ü Teâlâ'ya kavuşmayı anla. Ve bereket bul.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Veda haccı sırasında (bir ara): "Halk susup dinlesin!" buyurdular. Sonra Allah'a hamd ve senâda bulunup, arkadan Mesih ve Deccal'den uzunu uzun söz ettiler ve buyurdular ki: "Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh aleyhisselam ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de. O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışa fırlamış bir üzüm dânesi gibidir. (İki gözünün arasında ke-fe-re yani kâfir yazılmış olacaktır. Bunu her müslüman okuyacaktır).
. İbn-i Ömer’den: “Kim din kardeşinin ihtiyacını karşılamaya çalışırsa, Allah ta onun ihtiyacını karşılamayı üzerine alır. Her kim bir müslümandan (dünyada) bir sıkıntısını giderirse, Allah ta buna karşılık ondan kıyamet gününün sıkıntılarından birini giderir. Her kim, bir müslümanın ayıbını örter, (gözden düşmesini önlerse, Allah ta kıyamet günü onun bir ayıbını örter.” (Buhari - 2442; Müslim - 2580)
Dünyada insana yapılacak her iyiliğin karşılığını, Allah kıyamet gününde iyilik sahibine yaptığı iyilik cinsinden olarak ödeyecektir. İhtiyaç karşılayanın ihtiyacı karşılanacak, sıkıntı giderenin sıkıntısı giderilecek, ayıp örtüp kusur gizleyenin de ayıpları örtülecektir.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Hz. Aişe’den: – Ya Resûlallah! Bu ümmet kabirlerinde çeşitli sıkıntılarla karşılaşacak, ben ve benim gibi zayıf bir kadının hali bu sıkıntılı anlarda nasıl olacak? (Bu sıkıntılardan nasıl kurtulacağız?) diye sordum. Bana şu ayet-i kerime (İbrahim, 27) ile cevap verdi: “Allah mü’minleri kelime-i şehadet sebebiyle hem dünyada hem de âhirette iyilikte sabit kılar, sıkıntılara uğratmaz.”(Bezzar)
Bu hadis-i şerif, dünyada imanla yaşayan ve imanının gereği amel ve ibadetlerini yerine getiren kimselerin, kabir imtihanında hiçbir zorluk ve sıkıntıya uğramıyacaklarını müjdelemektedir.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Ömer İbnu Ebi Seleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana ikazda bulundu: "Evlat! Allah'ın ismini an, sağınla ye, önünden ye!" Bundan sonra hep böyle yedim."
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.
"Hemen herkes dünyadan susuz çıkar. Ancak `Rahman, Rahim Allah adı ile' diyenler hariç."
Burada, Yüce Hakk'ın İlahî ismi ile kaim (sürekli bu halde) olmaya işaret edilmektedir. Böyle bir hale eren sonunda Hakk'ın bir halifesi olmuş olur. Hem de bütün sıfatlarda... Hatta, Halikiyet, Razıkiyet ve Kadiriyet sıfatlarında da.
Şimdi, bu Hadis-i Şerifın biraz şerhini yapalım ve burada bize anlatılmak istenen mana üzerine biraz söz edelim: Her noksan olan, kemal derecesine yönelmek zorundadır. Ta ki O'nu bile. Şayet O'nu bilmiyorsa hakikî kemali bulamaz. Meğer ki bütün esma ve sıfatlarla tahakkuk etmiş ola. Ama hem celâl tarafındaki sıfatları ile hem de cemâl tarafındaki sıfatları ile.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]