Olur olmadık yerde düşüyorsun aklıma ya da hep kuytularımda saklanıyorsun; iki de bir elma diyor yüreğim; ortaya çıkıyorsun. Böyle zamanlarda; karı yiyince yaşamdan dönen, çiçeğe durmuş bir ağaç gibi oluyorum; şaşkın ve çaresiz... Elim kolum bağlı, bekliyorum soluğumun kesilmesini...
Nihayet bitecek diyorum; ama olmuyor işte! Bir punduna getirip devam ediyor hayat; yerini bulamamış bir ruh gibi, kalakalıyorum cennetle cehennemin ortasında...
Günler, aylar, hatta yıllar geçiyor. Zaman acıyı azaltsa da yavaş yavaş, yaraya dermanı yok; seni andıran bir yüz, sevdiğin bir türkü, sakladığın bir eşyayla deşiliyor ansızın...
Pürüzsüz bir yürek ne işe yarar diyorum bazen; hiç kullanmadıktan sonra taşımanın ne anlamı var? Yaraları olmalı insanın; olmalı ki başkasında açmadan önce düşünsün! Gel gör ki; ya dertsiz insan çok ya da unutmak, acı çekmekten daha emniyetli... Onlarınki değilse akan, sorun etmiyorlar göz yaşlarını; acıdan göz gözü görmez oldu dünyada... Sessizce beklemekle yetiniyoruz; çığlıkların ulaşamayacağı duvar arkalarında... Sen gittin gideli, dünya da sefilleşti!
Olur olmadık yerde, mutluluk da çalmıyor değil kapımı; ama seyrekleşti ziyaretleri... Çocuklarla gazozuna maç yaptım geçenlerde... Hatırlarsın; kazansak da kaybetsek de ısmarlardık gazozları; toplarını çalmak için gıdıklardık onları; bacaklarımızın arasından kaçacak kadar ufaktılar; bazıları, çoktan boyuma ulaştılar.
"Keşke" dediler bir ara; "Keşke o da burda olsaydı!", "Çok isterdi!" dedim gülümseyerek... Gülümsedim gülümsemesine de; sırf, karşımda çocuklar var diyeydi.
Bilirsin imrenirlerdi bize; çabucak büyümek isterlerdi; bir hissetselerdi içimin acıdığını, belki vazgeçerlerdi; sevmekten, sevilmekten... Korktum, tertemiz kalplerini incitmekten... Gittin gideli, vazgeçemedim de seni sevmekten...
İşte yine geldi en sevdiğin mevsim; çocuklara uçurtmalar yapıp, beraberce kırlara vurduğumuz; kahve içmeyi bırakıp, geleceği papatyalara sorduğumuz; sevda türküleri söyleyecek tenha su kenarları bulduğumuz mevsimdeyiz artık; sonsuzluğa uğurlandığın mevsimde... Gittin gideli, hazan vurdu bahara; sonbahara, hatta kışa sığınacağım hiç aklıma gelmezdi.
Hele hele Nisan, öyle zor geçiyor ki; neredeyse eminim, kalbimin bir Nisan gecesi duracağından...
Yorgunum; yüzünü göremediğim, hayra yoramadığım rüyalarımdan...
Bahar yorgunluğu güzeldir derdin; yeter ki yaşamaktan yorulmayalım; yeter ki nedenler bulabilelim gülümseyebilmek için; yeter ki sevelim birbirimizi... Olmuyor ki bir tanem; iki gönül bir, dünyalar ayrı; ellerini tutamayınca; ha doğmuş, ha doğmamış güneş, fark etmiyor ki!
Hala, çimenlere uzanıp bulutları seyrediyorum; omzum kaskatı kesiliyor başının yokluğunda... Eskiden atı, treni, evi andırırlardı; sana benziyorlar şimdi!
Hala dolaşıyorum gül kokulu bahçelerde; geçen gün dalıp gitmişim birinin karşısında... Yaşlı bir kadının, hüzün dolu sesiyle döndüm dünyaya; bir tane gül kopardı dalından... Sadece, sizin için dediğini hatırlıyorum. Belki kulağına fısıldamıştın; yoksa, onca gülün arasından, neden sarı olanı seçsin! Gittin gideli, sarı güller de eksildi vazomdan...
Hala yürüyorum yağmurda, hala ıslak seviyorum caddeleri; ama o toprak kokusu yok mu; geri getiriyor seni... Yağmurun arkasına saklanıyor göz yaşlarım; yalnız, amaçsız yürüyüşlerim seninle dolduruyor bütün hücrelerimi� Adım atmak da zorlaştı, gittin gideli!
Hala seni düşünüyorum dolunaylı gecelerde; gökyüzümden kayan en parlak yıldızın yasını tutuyorum. Karanlıkla, özleminle besleniyor, kafamın içindeki bin bir deli senaryo...
Yine böyle bir gecede; "Sakın!" demiştim sana; Sakın, beni bırakma ardında!
"Gidersen!" demiştim; "Gidersen, sürülürüm hayattan!"
Gittin gideli, gurbetteyim meleğimm ; sılanın da hasretin de adı sen!
Sana
Sözünü ettiğim o gecelerden getirdim
İçinde en güzel şafakları gizleyen karanlıkları
Düşlerime ekledim de geldim..
Birazdan lodos uğuldayacak pencerende
Korkma
Aşkın sesidir ürküten seni
Çocukluğuna yaklaştırır..
Derken lal olursun Suskunluğun adam eder beni...
Artık bakışların
Yüzüme daha çok yakışır
Yerle gök birleşir o anda
Vuslattır çünkü yaşadığımız
Ufkumuzda tanıdık bir ayrılık belirir
Onca zamanı anlamsız kılan,
Dün gibi hatırladığımız,
Ve bizi ölüm gibi kanatan,
O sancılı günler gözümün önüne gelir..
Şükür!
Geride kaldı yokluğun
Ne güzel..
Basını yastığa koyduğun anda
Tenin tenime değecek..
Sileceğim bir gülümsemenle
Sana ait tüm sitemlerimi..
Sonra beraberimde getirdiğim geceler
En güzel sabahlara teslim olacak
Ve ben, Kıracağım hasretin kalemini..
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
...
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Dağların üzerinde ismin yazılı,
Ne faydası var?
Gönlüm yaralı.
Derdimi dinleyen yok,
Sevgimin sonu hep acı.
Acı kolay çekilmiyor,
Göğüs germek gerekiyor.
Çektiğim acılar hep boş çıkıyor,
Sevmek kolay değil,
Savaşmak gerekiyor.
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan
Ellerindeki paramparça geçmişin sığ bir gövdesidir yolun ortasında
Erken bir gülüşe başlarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)
Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin.
Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yoğunluğun ortasında bal rengi kanı
Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin.
Eski, hep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.
Kuruyan su.
Kuruyan uykusu.
Ve kan yine de bal rengi derbederliğin
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Yoksun..
Bile-bile yanımda arıyorum seni,
Gözlerimi güne ilk açışımda....
Ve yüreğim
Ayaklarıma öylesine düşman ki;
Yolumdan döndürüyor
Bu şehirden her kaçışımda...
Gidemiyorum..
Ne zaman niyetlensem firara
Yine kedime mağlubum.
Aslını sorarsan seviyorum bu giz’i.. Çünkü olanca yokluğuna rağmen
Hayata bağlıyorsun beni...
Oysa,
Ellerimde yok saçların... Yüzüm hasret gözlerine...
Şimdi nerede bakışların? Tenim susuyor terine...
Yokluğun uyutmuyor bazı akşamlar..
İç-içe giriyor gecemle gündüzüm
Erkenden kalkıyorum
Ve bir ezan sesiyle matlaşıyor yüzüm...