Magazİnİn(sefaletİn) Sosyolojİsİ

Kültür ve sanat haberleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
CHEHAMO
New Friend
New Friend
Mesajlar: 8
Kayıt: 07-02-2006 00:40

Magazİnİn(sefaletİn) Sosyolojİsİ

Mesaj gönderen CHEHAMO »

MAGAZİNİN(SEFALETİN) SOSYOLOJİSİ

"Siyaset meydanı" adlı tartışma programındaki verileri göz önünde bulunduran akıl, bazı insanların gerçeğe yakınsadığını görürken, diğerlerinin tamamen farklı bir dünyada yaşadığını, hayretle değil, son derece olağan bir şekilde görür. İşte, gerçek bir bilimadamının çözümlemesi gereken şey, bu olağan cehaletin kaynağına inmekten ibarettir. Biz de bunu yapacağız.

Sosyolog, bireyin hareketini, toplumun dönük bulunduğu cepheye bakarak belirler; ancak bir koşulun eklenmeden rahat olunamayacağı aşikârdır: Herkes; aynı zekâ düzeyine sahip olmadığı gibi, aynı sosyoekonomik, sosyokültürel, dil, din, ırk vs, parametrelerinin bulunduğu bir atmosferde şekillenmemiştir. Genetik bir takım faktörler ayıklandığında, geriye kalan zümrenin biribirine yakınlığı olgusu, bize, şu hayati derecede önem taşıyan işareti veriyor: İnsanlığın aynı bir cevherin özünden geldiği uslamlaması, bizi, zorunlu olarak, aynı olanakların çevrelediği bir alana doğru sürükler.

Her ne koşulda olursa olsun, aynı bir cevherin bağrından kopan, fakat, farklı koşullarında bulunan birey, böylece, farklı zihinsel ve fiziksel özeliklere sahip olmuştur. İlk insanın görüldüğü yaklaşık 60 milyon yıllık evrim ve dönüşüm de göz önüne alınırsa, insanal farklılığın nedeni ortaya çıkmış olur.

Aynı bir çelişkinin farklı koşullanması, farklı değerler üretir. Bunu anlamak için çevreye bir göz gezdirip düşünmek, yeterlidir...

Günümüz filozoflarının ve daha önceki bir çok filozofun deha diye gösterdiği (ki, bir çoğu onu anlamamıştır!) Hegel'in, ünlü, "Birey, evrenseldir." uslamlamasının nedeni budur aslında. O, insanal varoluş sürecinin böyle bir evreden geçtiğini görmüştür. Ancak bunu, idealist bir dille açığa vurmuştur. Marx'ın yaptığıda materyalist bir dille aynı olguya eğilmek olmuştur. Olgunun özgül hareketi belli ise geriye, ruhsal mı, maddesel mi sorunu kalıyor.

İdealizmle materyalizmin aynı bir noktada kesişmesi, bize, bilimin bulgusu olarak yansıyacağından( bu, artık kuşku götürmez) böylece, uslamlamanın doğruluğu ortaya çıkar. Bilim olmanın önkoşulu, uzlaşmaz karşıt düşüncelerin kesiştiği yer de değilse, hiç bir şey değildir! Her zaman üzerine titrediğim temel ilke şu: Bilim, Ali'ye farklı Veli'ye farklı değildir; her ikisinin de zorunlu olarak aynı uslamlamada buluştuğu noktadır.

Birey, zorunlu olarak, kucağında büyüdüğü toplumun ruh sütünü içmiş, onun maddi-manevi değerleriyle koşullanmış, o'na göre şekil almıştır. Bu konuyla ilgili bir çok deney ve gözlem tezin doğruluğunu ısrarla vurgulamaktadır.Bugün, insanlığın içine düştüğü bunalımın nedeni budur işte..

Sorunu bilimsel ihtiyatla ele alan bir toplumbilimcinin uğrayacağı bulgular, araştırıcıya, işte böyle bir çehreyle kendisini sunar. Bulgular, kısmi toplumsal olgu olan "magazin" için de geçerli olacağından, onu tahlil etmeden önce bunların işlenmesinin zorunlu olduğunu okuyucunun anlayışına bırakıyorum.

Magazin, toplumsal bilincin, sefih bir çukurunun karanlıklarında kaybolmuş, zevk ve adice davranışlar bataklığında çürümüş ruhları bir araya getiren terimden başka bir şey değildir.

Magazin, bayağılığın çizdiği grafikte tepe noktasıdır. Bu noktanın koordinatlarını belirleyen şey, toplumun içine yuvarlandığı sefalet çukurunun derinliğidir. Toplumu çıkmaza sürükleyen aşağılık bir eğilimin silahı olan magazin, birilerinin çıkar ve ranta dönüştürdüğü toplumsal davranış bankasının faizidir!

1 futbolcu=150 profesör; 1 manken=200 öğretmen; 1 artist=250 memur;...,vs, denklemlerinin taşıdığı derin çelişkiyi tahlil edemeyen toplumbilimci, biraz da safça, olgunun kaynağını içerde değil, gidip dışarıda arama budalalığını gösterirse, yukarıdaki acımasız denklemlerin sağ yanını şişirmekten başka bir şey yapacağını mı sanır?

Yukarıdaki denklemlerin nedeninin, toplumun içinde boğuştuğu rekabet ortamının bir sonucu olduğunu göremeyen saf profesör, şeytanı, bireyin ruhunda sorguya çekme talihsizliğine düşer.

Toplumun eğilim gösterdiği tarafın nabzını tutan, "Televoleyi" ya da "paparazileri" bağlayan şeyin, hem kendilerinin hem de kanal sahibinin maddi çıkar ilişkileri ve, kanallar arası rekabet olduğunu göremeyen saf içtimaiyat ilimci(!), olumsuzluğu, olanca hırsıyla şeytani güdümsüzlükte aramaya koyulur. Bundan da sonuç alamayınca, umutsuzca, sağa sola bakarak ruhsal bunalıma girer ve, gerçek yaşamdan kopar. Ruhsal hastalıkların acımasız pençesine düşen talihsiz birey, sosyal ilişkiler çöplüğüne terkedilmekle kalınmaz, pozitif tıbbın tüm olanakları tüketilince, çaresiz, şarlatanların alçakça tuzaklarına, sahte din adamlarının sefil çıkarlarına malzeme olma yazgısına, acınırcasına düşer..

Yukarıda, bir toplum bünyesinin magazin virüsü tarafından nasıl ele geçirildiği olgusunu, bilimsel bir zeminde tahlil ettik. Bunu, TOLSTOY'un ünlü, "Gerçeğe bağlı olma kaygısı, merhametten üstündür" sözünü, izninizle, şöyle düzeltme cüretini göstererek bitireceğiz:

Gerçeğe bağlı olma kagısı, gerçeğin kendisine ulaşmanın yegane yolu olduğundan, en az gerçek kadar üstün ve mağrurdur...

Saygılarımla, chehamo...
Gerçeğe bağlı olma kaygısı her şeyden üstündür...
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir