Medenİyetler ÇatiŞmasi

Kültür ve sanat haberleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
CHEHAMO
New Friend
New Friend
Mesajlar: 8
Kayıt: 07-02-2006 00:40

Medenİyetler ÇatiŞmasi

Mesaj gönderen CHEHAMO »

MEDENİYETLER ÇATIŞMASI

Danimarka'da meydana gelen ve İslam dünyasını öfkeye bulayan karikatür krizinden hemen sonra öldürülen bir rahibin de Hristiyan dünyasını ayağa kaldırması, düşünen bireyin, herhalde çelişkinin özünü rahatlıkla kavrayacağı bir toplumsal olgu olsa gerek. En aptal insanın bile kolayca göreceği gibi, bu olayların güdümüne yön veren kuvvetler, karşıt dinlerin radikal renklilerinin bayrağını önde taşıyan provakasyon elemanlarıdır. Şunu anlamak için bilge olmaya gerek var mıdır: Her dinin kendi dolaylarında, kendi özünü farklı yönlere taşıyan mezhepler, farklı algılayan çeşitli tarikatlar vardır. Bu, insansal din eğilimlerinin hepsinde böyledir. Neden? Bu soruyu yanıtlamak için, teolog ya da teozof olmaya gerek yoktur. Böyle bir görüngünün temelindeki çelişki, ortaya konan dinin sınırlarının çeşitli din adamları tarafından farklı yorumlanmalarıdır. İşte yorumlamalardaki çelişik görünümün nedeni budur. Toplumsal bir olguyu doğru değerlendirebilmenin ilk ve en temel önkoşulu, insanı tanımaya çalışmaktır... Bırakınız farklı mezhep pencerelerinden dünyaya bakmayı, örneğin, büyük bir mezhep olan Hanefi mezhebinin içinde bile birbirlerini safça kafirlikle suçlayan 70'e yakın bir bölünme vardır... Bunun nedeni, insanların farklı teolojik düşünsel kavramsalın özneye yansıması değil, öznenin aynı bir düşünsel nesneye farklı bakmak isteyişidir. İsteğin bir çok teoriyi harekete getirdiğini unutanlar, saf saf bu bölünmenin ilahi nedenini ararlar.Talihsizlik o ki, bu noktada Yunus Emre'ler, Pir Sultan'lar unutulmuştur. Oysa tüm din kitaplarını inceleyen biri, bunların tümünün aynı bir odağa yansıdığını görecektir. Bunu ilk gören Yunus Emre'den başkası değildir.

Irk, dil, din, mezheb, sağtöre, hukuk vb., kısaca bu unsurların hiç biri insanların kendi istekleri doğrultusunda, yani kendi tercihlerine bağlı değildir. İnsanlar bu parametreleri, bağrında geldikleri ülkede hazır bulurlar. Bu değerlerle örülü toplumun bağrında dünyaya gelen bireyin, zorunlu olarak, bu koşullandırmanın bir ürünü biçiminde ortaya çıkacağı apaçıktır. İşte, bugün, dünyada yaşanan medeniyetler çatışmasının temelinde yatan çelişki bundan başka bir şey değildir. Öyleyse, bu yöndeki olumsuz enejinin ilga edilmesinin mümkün olmayacağını( hiç değilse şimdilik böyle bir aydınlanma hareketi henüz mevcut değildir.) söyleyebiliriz, oysa, bu çatışmanın önüne geçileceğini düşünen saf burjuva sosyologlar, aptalca açık oturumlar düzenleyip, konuyu enine boyuna bilimsel(!) bir zeminde ele almaya devam ederler.

Özgül ağırlıkları farklı olan sıvılardan homojen bir karışım çıkabileceğinin(!) umudunu besleyen saf toplumbilimci, çözümü, uluslararası medeniyetler diyaloğunun halledebileceği yönündeki palavralarda türetme kurnazlığını, kanını emerek yaşadığı saf vatandaştan gizlemeyi ustalıkla gösterir...

Medeniyet dedikleri, M. Akif'in dediği gibi, "tek dişi kalmış canavar" değil, M. Akif'in unuttuğu şey, medeniyetin tikel bireyin ürünü değil, kucağında dünyaya merhaba dediği yurdunda hazır edindiği insanal ilişkilerdir. Öyleyse, açıkça ortaya çıkan şey, birey, herşeyden önce mutlak edilgendir. Bugün karşıt din çatışmalarının nedeni budur işte.. Aynı ölçülere sahip bir A dininin adamı, B dininin adamını cehennemlik odun olarak görür, oysa, söz konusu olan, aynı bir Allah'a farklı yakarış ve ibadet biçimleridir. İşte bakınız, hayati derecede önem taşıyan kavram, insanların bunu anlayamamaları değil, zihin yapılarının farklı koşullanmalarıdır, talihsizlik o ki, bunu anlamaları noktasında, ilişkiyi kavrama fırsatını bulamayan milyonların varlığıdır...

Bu mutlaklığı zaafa uğratan biricik şey, zekânın kavrama yeteneğiyle doğrudan ilintilidir. Bu ilişkilerin üzerine çıkıp onları değerlendirme edimini gösteremeyenler her zaman çoğunlukta olacaklardır. Neden? Çünkü üzerinde yaşadığı her şeyi sorgulama eylemi, "varolanı" anlama aşkıyla tutuşan yüce bireyin onurlu savaşımıdır. Yine bunlar nicelik olarak azdır, çünkü, bireyin alışkanlıklarından sıyrılıp olguları değerlendirebilme; düşüncenin işleyiş biçimini sorgulayacak yürek, çok az insanda vardır. Ve son olarak, yaşam tarzı ve mevcut ilişkilerin hapsinde bulunanlara siyasi irade asla el uzatmayacaktır, çünkü o, sefih zevkini bu kitlenin kanayan yarasına, onun duluna, yetimine, boynu bükük aç öksüzüne boçludur...

Demekki medeniyet, ne yalın ve edilgen bireyin ürünüdür ne de safça mistik kavramsalın.

Medeniyet, yaşamsal birikimin üzerinde cereyan ettiği toplumsal düzlemin, tedrici ya da geometrik dizi biçiminde artan değerler toplamından başka bir şey değildir...

Saygılarımla, chehamo...
Gerçeğe bağlı olma kaygısı her şeyden üstündür...
Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir