Avustralyali`nin kolundaki Turk Bayragi

Yaşanmış düşündürücü ve duygulandığımız yazılar.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Lord
Slow Friend
Slow Friend
Mesajlar: 35
Kayıt: 25-06-2003 22:36
İletişim:

Avustralyali`nin kolundaki Turk Bayragi

Mesaj gönderen Lord »

Bir yerden alinti, okuyun akillanin

1957 yılında Istanbul Tıp Fakültesi nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD ye giden bir Türk doktor görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

"Amerika ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil. Newyork da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyoğrafi çekmek gibi işler...

Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum.

Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş yaşlarında. Ingilizce konuşuyorum. Kan vereceğim kolunuzu acar mısınız? Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde üstelik kansızdı. Elimde kan torbası da var tabii ki...

pazusunu açtım. Baktım pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim. Siz Türk müsünüz?

Kaşlarını yukarıya kaldırarak " Hayır " manasına işaret yaptı. Ama ben hala merak ediyorum: Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?

"Aldırma işte öylesine bir şey dedi. Ben yine ısrarla dedim ki: "Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım..."

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:

"Siz Türk müsünüz?" "Evet Türk üm...."

Ihtiyar gözlerime bakarak tanıdık bir göz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı:

"Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye de, orada savaşmak üzere bütün Hristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak tım Avustralya Anzaklarından ...

Ingilizler bizi toplayıp dediler ki:

- Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda . Birlik olup üzerine gideceğiz.
Bu savaş çok önemlidir."

Biz de inandık sözlerine vaadetlerine... Savaşmak isteyenler arasına katıldık."

Avustralyalı Anzak ihtiyar anlatmaya devam ediyordu:

"Bizim beynimizi yıkayan ingilizler, Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale ye sevkediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır a getirdiler o zaman . Mısır da şöyle böyle birkaç ay talim gördük. Atış talimi. Ondan sonra da bizi alıp Çanakkale ye getirdiler.

Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler, geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman... Her taaruzunda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk.

Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? Ilk başlarda zannediyordum ki Ingilizlerin bize anlattığı gibi, Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar.

Meğer barbarlıktan değil, kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Biz karaya çıktık. Taarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipcik darbesiyle kendimden geçmişim."

Meraktan ağzım açık yaşlı Avustralyalıyı dinliyorum. Savaşın dehşetli anılarını anlatırken hastalığına rağmen tir tir titremeye başlamıştı.
Devam etti:

"Gözlerimi açtığımda kendimin yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü Ingilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar.

Bana hiçte öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. Iyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu.

Dedim ki; kendi kendime: Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla "Yazıklar olsun bana"dedim. "Böyle asil insanlarla niye ben savaşıyorum.

Niye savaşmaya gelmişim. Bu ingiliz milleti ne yalancıymış ne kadar Türk düşmanıymış" diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki...

Bu iyiliğe karşı ne yapsam düşündüm durdum günlerce... Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. Işte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte"

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:

"Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarfeden bir Türk... Ne garip değil mi? Avustralya dan Amerika ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar... Buna bütün kalbimle inanıyorum."

Peşinden nemli gözlerle "Bana adınızı söyler misiniz? Dedi.

"Ömer" cevabını verdim. Gayet merakla tekrar

sordu: Peki niçin Ömer ismini, vermişler sana ?

Babam müslümanların ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş. Yahu senin adın müslüman adı mı ?

Ben "Evet, Müslüman adı" deyince yüzüme baktı baktı, birden doğrulmak istedi. Ben mani olmak istedim. Israr etti. Ama niye ısrar ediyordu?

Ihtiyarın ısrarına dayanamayıp yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: "Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.

Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum. Hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum.

"Doktor Ömer! Lütfen 217 numaralı odaya gelin!" Dedim ki içimden "Bizim Ömer amca galiba yolcu?" hemen yukarı çıktım.

Odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:

""" Sağ elinde tesbih açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile, koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu.
Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. """

"Ne yalan söyleyeyim, ağladım." :cry:
huzunbaz

Mesaj gönderen huzunbaz »

dünyada türk milleti kadar asil, her ne koşulda olursa olsun insanlıktan çıkmamış bir millet görmedim. bende çok duygulandım :cry: :cry:
Kullanıcı avatarı
b@s-l<-@tm@n
Slow Friend
Slow Friend
Mesajlar: 15
Kayıt: 27-06-2003 22:59

Mesaj gönderen b@s-l<-@tm@n »

Ya bu ingiliz`lere uyuz oluyorum, herifler hep bize dusmanlik yapiyolar.Hic akillanmicakmi bunlar!!! :x
Kullanıcı avatarı
Lord
Slow Friend
Slow Friend
Mesajlar: 35
Kayıt: 25-06-2003 22:36
İletişim:

Mesaj gönderen Lord »

Haklisin.Bu kil herifler hep boyledir.Hele taraftarlari ne bicim holiganlar.Bizim Turk taraftarlarla az kavga etmediler. :evil:
Unutmaki,yüksekte yer tutanlar,aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Kullanıcı avatarı
fatih turan
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 413
Kayıt: 25-06-2003 15:04
Konum: istanbul

Mesaj gönderen fatih turan »

ben de ingilizleri pek sevmem ben huzunbazin sozlerin ve düşüncelerine katılıyorum
Kullanıcı avatarı
taNGo
WebMaster
WebMaster
Mesajlar: 3959
Kayıt: 23-06-2003 20:54
Konum: Geriden
İletişim:

Mesaj gönderen taNGo »

Gerçekten çok güzel bir başlık
Dreams
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir