Alevi Toplumunun yetiştirdiği en büyük kahraman

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Bigboss
Lover of TurkiyeForum
Lover of TurkiyeForum
Mesajlar: 823
Kayıt: 05-11-2005 17:16

Alevi Toplumunun yetiştirdiği en büyük kahraman

Mesaj gönderen Bigboss »

PİR SULTAN ABDAL

Pir Sultan Abdal, yedi ulu Alevi ozanından birisidir.Kişiliğiyle, sanatıyla, direnişiyle günümüzde de güncelliğini ve haklılığını korumaya devam ediyor.

Pir Sultan Abdal’ın asıl ismi Haydar’dır. Soyu Yemen’den olup oradan Hoy’a yerleştikleri Anadolu’ya göçle beraber Sivas Yıldızeli Banaz yaylasına yerleştiği belirtilmektedir. Kesin doğum ve şahadet tarihi bilinmemekle beraber 1500’lü yıllarda yaşadığı varsayılmaktadır. Pir Sultan Abdal’ın en büyük özelliği ne pahasına olursa olsun inandığı değerlerden zerre kadar taviz vermemesidir. Pir Sultan Abdal’ın günümüzde de oldukça popüler olan şiirlerinden anlaşıldığı üzere, Pir Sultan komple bir insandır. O salt bir şair değil, aynı zamanda halkın önderi, sözcüsü olarak siyasi bir kişiliktir de. Nitekim bunu bilen Osmanlı devleti, Pir Sultan’a mevki makam sunmuş bunda başarılı olamayınca Pir Sultan’ı idam ettirmiştir. Osmanlı devleti onu idam edip yok edeyim derken Pir Sultan Abdal daha da ölümsüzleşti.

Pir Sultan Abdal, şiirlerinde genellikle Alevi davasına ve ulularına olan bağlılığını işlemiştir. Bunların başında da Hz. Muhammed, Hz. Ali, On iki İmamlar, Hacı Bektaşi Veli gelmektedir. Pir Sultan kendi çağının acılarına ancak direnişle son verileceğini coşkulu bir şekilde şiirlerinde dile getirmiştir. Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı 1500’lü yıllarda Anadolu da Osmanlı zulmü vardı. Osmanlı devleti halkı ağır vergilere bağlıyor olmadık baskılar uyguluyordu. Bu baskıların sonucu sürekli isyanlar, başkaldırılar gelişiyordu. Gelişen başkaldırılar anlı-şanlı Osmanlı imparatorluğunu sarsıyordu. Osmanlı imparatorluğunun yöneticileri sadece isyan edenleri değil, bir baştan bir başa tüm halkı kılıçtan geçirip, kanlı saltanatlarını sürdürüyorlardı. İşte Pir Sultan Abdal böylesi koşulların ağır olduğu bir dönemde Anadolu’yu karış karış gezerek bir muhalefet hareketi geliştiriyor ve halkı sömürücü düzene karşı direnmeye çağırıyordu. Pir Sultan Abdal’ın çağrısı salt Aleviler için değil, Osmanlının sömürge düzeninden rahatsız olan herkeseydi. Pir Sultan’ın en büyük propaganda malzemesi Alevi öğretisindeki eşitliği, paylaşmacılığı dile getirdiği şiirleriydi. Pir Sultan Abdal Alevi öğretisi hakkında muazzam bir bilgi birikimine sahipti. Bu bilgisini şiirlerine yansıtıyor, bir ‘yol’ insanı olarak inancının gereklerini yerine getiriyordu. Bilindiği gibi Alevi inancının en belirgin özelliklerinden biriside, ne pahasına olursa olsun haksızlığa, sömürüye, zalimin zulmüne karşı olmaktır. Pir Sultan bu ilkeyi sonuna kadar savundu ve sonunda da Osmanlı devletinin Sivas paşası Hızır (Hınzır) tarafından astırılarak ilkeleri uğruna şehit edildi.

Pir Sultan Abdal, Alevi toplumunun yetiştirdiği en büyük kahramanlardan biridir. Pir Sultan Abdal eylemiyle, sanatıyla bir çığır açmıştır. Anadolu da Pir Sultanlar geleneğini başlatmıştır. Bu gelenek onurlu, erdemli insan olma geleneğidir. Bu gelenek ve yarattığı değerler, evrensel anlamda bütün insanlık için bir şereftir.
Bağımsızlık savaşı sürüyor, sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!..
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Re: Alevi Toplumunun yetiştirdiği en büyük kahraman

Mesaj gönderen commando »

Bigboss yazdı: Osmanlı devleti halkı ağır vergilere bağlıyor olmadık baskılar uyguluyordu. Bu baskıların sonucu sürekli isyanlar, başkaldırılar gelişiyordu. Gelişen başkaldırılar anlı-şanlı Osmanlı imparatorluğunu sarsıyordu. Osmanlı imparatorluğunun yöneticileri sadece isyan edenleri değil, bir baştan bir başa tüm halkı kılıçtan geçirip, kanlı saltanatlarını sürdürüyorlardı. İşte Pir Sultan Abdal böylesi koşulların ağır olduğu bir dönemde Anadolu’yu karış karış gezerek bir muhalefet hareketi geliştiriyor ve halkı sömürücü düzene karşı direnmeye çağırıyordu. Pir Sultan Abdal’ın çağrısı salt Aleviler için değil, Osmanlının sömürge düzeninden rahatsız olan herkeseydi. Pir Sultan’ın en büyük propaganda malzemesi Alevi öğretisindeki eşitliği, paylaşmacılığı dile getirdiği şiirleriydi. Pir Sultan Abdal Alevi öğretisi hakkında muazzam bir bilgi birikimine sahipti. Bu bilgisini şiirlerine yansıtıyor, bir ‘yol’ insanı olarak inancının gereklerini yerine getiriyordu. Bilindiği gibi Alevi inancının en belirgin özelliklerinden biriside, ne pahasına olursa olsun haksızlığa, sömürüye, zalimin zulmüne karşı olmaktır. Pir Sultan bu ilkeyi sonuna kadar savundu ve sonunda da Osmanlı devletinin Sivas paşası Hızır (Hınzır) tarafından astırılarak ilkeleri uğruna şehit edildi.


Biraz uzun olacak ama o dönemlerle ilgili romanlaştırılmış değil belgeye dayanan tarihi birkaç bilgi vermek isterim...

Genel olarak Celâlî isyanları ve sebepleri

Celâlî, Celâl’e mensup demektir. Yavuz Sultân Selim zamanında Bozok’da 1519 yılında isyan eden Kızılbaş Şeyh Celâl’in isyanı üzerine, daha sonra meydana gelen isyanlara hep Celâlî isyanları ve âsilere de Celâlîler denmiştir. O halde, celâliği, geniş anlamda, devlete isyan yani bağy veya hurûc ales-sultân diye de isimlendirebiliriz.
Celâlî isyanlarını iki ayrı safhada incelemek mümkündür:

Birinci safhada, Safevi Devleti’nin himayesinde, bir mezhep mücadelesi tarzında başlayan ve daha ziyade İran’ın tahrikleri sonucu Osmanlı Devleti’ne fırsat buldukça isyan eden Şi’î Türkmenlerin hareketleridir. Bunlara Alevî veya Kızılbaş isyanları da denmektedir. Bu manada en önemli isyan II. Bâyezid devrinde Antalya taraflarında başlayan Şahkulu isyanı idi. Çaldıran Zaferi bu tip isyanları ortadan kaldırmaya yetmedi ve 1519’da Yavuz tarafından bastırılan Şeyh Celâl isyanı ile, artık memnun olmayan kitlelerin hareketine adını veren olay meydana gelmiş oldu. Kanuni’nin zamanında da Şehzâde Mustafa’nın idamıyla fırsat bulan Celâlîler, Düzmece Mustafa diye birinin etrafında toplanarak devlete isyan ettiler. Şehzâde Bâyezid’in durumu ise, İran Şahının da tahrikiyle tam bir isyana dönüştü. Alevîlik davasıyla isyan eden Celâliler arasında Sülün, Baba Zünnun, Domuzoğlan, Karaisalı Cemâatinden Veli Halife ve nihayet Hacı Bektaş-ı Veli’nin neslinden olduğunu iddia eden Âsi Kalender bulunmaktadır.

İkinci safha ise, Osmanlı Devleti’nin hukukî, sosyal ve iktisâdî hayatının bozulması ve bunun neticesinde devlet teşkilâtında kayırmaların, baskıların, zulümlerin ve rüşvetin artması üzerine, bu sebeplerden biriyle devlete kırgın olanlarla daha evvel Celâlî isyanlarının temelini teşkil eden mezhep mücadelesinin birleşmesi safhasıdır. Bu ikisi başlayınca, Osmanlı devleti kontrolü çok ciddi manada kaybetmiştir. Bu kontrolün kaybı, hem hukukî alanda ve hem de malî alanda yanlışlıkların ve zulümlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Biraz evvel gördüğümüz gibi, artık düzenli bir hukuk sisteminin devamı olmak üzere yeni çıkarılan kanunlar ve bunlara göre verilen tezkireler değil, meydana gelen haksızlıkları önlemek ve kanunların tatbik edilmezliklerini ortadan kaldırmak için çıkarılan adâletnâmeler gündemdedir.
İşte bu noktada devletin idaresinden hoşlanmayan gruplar, bu öfkelerini ortaya koymak üzere bir çıkış yolu aramışlar ve devlete baş kaldıran her reisin maalesef arkasında yer almaya başlamışlardır. Bunlara Safevi devletinin tahriklerini ve de seferlerde alınan kötü neticeleri de ekleyince, Osmanlı Devleti’nin en az 200 yılına damgasını vuran Celâlî isyanları ortaya çıkmıştır. Bu sebeplerden bazılarını şöylece özetlemek mümkündür:

1) Osmanlı Devleti’ni yücelten hukuk ve adalet sistemindeki bozulma bu isyanların birinci sebebidir. Zira devlet görevlileri, adaleti arka plana itince ve re’âyâya ağır vergiler salmaya başlayınca, vatandaş devletinden her geçen gün soğumuştur. Bir taraftan idarecilerin zulmüne ve diğer taraftan Celâlilerin baskısına dayanamayan halk, celây-ı vatan ederek yani evini yurdunu terk ederek çoğunlukla bir başka Celâli grubuna karışıyordu.

2) Osmanlı iktisâdî hayatındaki bozulma önemli bir isyan sebebiydi. Bir tarafdan refah ve lüks ve diğer tarafdan da buna ulaşmak için başvurulan rüşvet yolu, bunların yanında vatandaşın vergi ve fakirlik kıskaçları arasında kalması, insanları isyana teşvik ediyordu. III. Murad devri Osmanlı Devleti’nde enflasyonun yaşandığı ilk dönemdir. Bu yüzden yeniçeri isyanları da başlamıştır.

3) Osmanlı Devleti’nin savaşlarda zafer yerine mağlubiyetler alması da isyanların önemli sebepleri arasındadır. Mesela uzun süren Osmanlı Avusturya savaşları, halkı bıktırmış ve psikolojik açıdan insanları devletten soğutmuştur. Bu arada bir ateşli silah olarak tüfeğin Anadolu’da bol miktarda bulunması da, tarihçiler tarafından, savaşlar kadar isyanlara sebep olarak gösterilmektedir.

4) İlmiye sınıfının bozulması ve devlet işlerinde ehliyet yerine yakınlara ve dostlara görev verilmesi, devlete isyan edenlerin maalesef kalitesini yükseltmiştir. Yani Celâlîler, eskisine nazaran daha güçlü reisler çevresinde toplanmaya başlamışlardır. Devlet hayatında yanlış uygulamalardan rahatsız olan bazı vasıflı devlet adamları da, maalesef patlamaya hazır bomba gibi duran isyancı grupların başlarına geçebiliyorlardı. Karayazıcı, Deli Hasan, Tavil Ahmed ve Canboladoğlu isyanları bunlara misâl olarak verilebilir.

II- III. Mehmed devrindeki belli başlı Celâlî isyanları

III. Mehmed devrinde Osmanlı Devleti’ni perişan eden bazı Celâlileri kısaca anlatalım:
Karayazıcı İsyanı: III. Mehmed devrinde devam eden Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında ilk büyük Celâlî isyanını başlatan Karayazıcı Abdülhâlim, aslında Osmanlı Devleti’nde sekbanbaşılık ve subaşlık gibi görevlerde bulunan ve eşkıyayı sindirmek üzere Malatya tarafında il erlerine yiğitbaşı olarak tayin edilen bir şahıstır. İsyan ettikten sonra çevresine topladığı levent ve sekbanlarla, Urfa civarını yağmalamış (1596); Cığala-zâde Sinan Paşa’nın yanlış siyâsetinden rahatsız olan 30.000 kapıkulu da kendisine katılınca iyice azıtmıştır. Urfa’yı zapteden Karayazıcı, Hâlim Şah adıyla fermanlar bile göndermiştir. Sokullu-zâde Hasan Paşa’nın takipleri sonucunda Samsun taraflarına çekilen Karayazıcı vefat ettikten sonra, teşkilâtın başına oğlu Deli Hasan geçmiştir. Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın kendisini Bosna Beylerbeyisi ve çevresindeki ileri gelenleri de belli görevlere getirip Avusturya Seferine göndermesiyle bu büyük gaile ortadan kalkabilmiştir (1603). Avusturya ve İran seferleri yüzünden devlet Celâlilere karşı tam bir varlık gösteremiyor ve vatandaşını bu asilere karşı koruyamıyordu. 1608 yılına kadar Anadolu’da büyük kaçgunluk denilen bıkkınlık dönemi yaşandı ve halk perişan oldu.

Tavîl Ahmed İsyanı: Sekbanlıktan yetişme olan Tavîl Ahmed de, 1605 yılında çevresine topladığı eşkıya ile Gezdehan Ali Paşa ve Nasuh Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu mağlup edecek kadar güçlenmiştir. Buna çok üzülen I. Ahmed, başa çıkamadığı Tavil Ahmed’i Şehrizor Beylerbeyliğine tayin ederek bu sıkıntıdan kurtulmuştur. Ancak oğlu Mustafa, babasının isyanını devam ettirerek Bağdad’ı teslim almıştır (1607). Daha sonra Kuyucu Murad Paşa bunu sindirmekte muvaffak olmuştur.

Canboladoğlu Ali Paşa İsyanı: Maalesef Celâlîlerin en güçlüsü bu idi. Dedesi Canbolad Bey, Yavuz zamanında kendisine yurtluk verilen Kürt Beylerindendi. Cığala-zâde Sinan Paşa’nın kardeşi (bazı kaynaklarda yeğeni) Hüseyin Paşa’yı idam etmesiyle birlikte, Kilis ve çevresinde isyan bayrağını çekti. Bağımsızlığını ilan etti ve ordu tertip ettirdi. Adına hutbe okutup para bastırdı. Çok tehlikeli hale gelen bu isyan da 1607 yılında yine Kuyucu Murad Paşa tarafından bastırıldı.
Kısaca Celâlî isyanları, bataklıkta üreyen sivrisineklerdi ve maalesef zikredilen sebeplerle, Osmanlı Devleti’nin beyni olan Anadolu, idarî, sosyal, hukukî ve iktisadî sebeplerden dolayı Celâlî üreten bir bataklık haline gelmişti .

III- Kuyucu Murâd Paşa ve Osmanlı tarihinde zulmün kötü misâli olarak gösterilmesi nedenleri

Peçevî, bu büyük devlet adamını, “Bu ol vezir-i azamdır ki, Memâlik-i Âl-i Osman’ı eşkıyadan temizlemişdir ve 500 yıl önce Şeyh-i Ekber Hazretleri (Muhyiddin-i Arabî) Kuyucu Koca diye ona işaret ile kitabına yazmıştır” şeklinde kısaca anlatmakta ve daha fazla izahın gerekli olmadığını ilave etmektedir.

Aslen Hırvat olan bu devlet adamı, sırasıyla kethüdâ, sancak beği ve ardından Diyarbekir, Anadolu ve Rumeli Beylerbeyiliği ve nihayet 1015/1606 yılında vezir-i azam olmuştur. Anadolu’daki eşkıyayı katletmiş ve katlettiği eşkıyayı kuyuya attırdığı için de Kuyucu lakabını almıştır. 90 yaşına kadar istikametli bir hayat yaşamış ve Padişah’ın Baba iltifatına mazhar olmuşlardır.

O halde neden bu devlet adamının aleyhinde fazlaca konuşulmaktadır?

Bilindiği gibi, III. Murad devrinde Anadolu’da başlayan Celâlî isyanları, III. Mehmed devrinde artarak devam etmiş ve özellikle mezhep mücadelesini esas alan Kalenderoğlu’nun isyanı ile, Anadolu yakılıp kavrulmaya başlamıştır. İşte Anadolu’nun isyanlarla kıvrandığı ve bu sebeple de Osmanlı Devleti’nin tarihinde bir ilke imza atarak 1606 yılında Zitvatorok Andlaşmasını imzalamaya mecbur kalması üzerine, Kuyucu Murad Paşa, Osmanlı padişahının fermanıyla aşağıdaki başarılara imza atmıştır.

1) Murad Paşa’nın ilk üzerine yürüdüğü Celâlî, Konya’daki Saracoğlu Ahmed’dir ve çevresine 30.000 kişi toplayacağını söyleyen bu eşkıya hemen idam edilmiştir. Bunu Silifke ve Adana’yı işgal eden Cemşid ve Muslı Çavuş eşkıyalarını temizlemek takip etmiştir.

2) İkinci önemli işi, bir türlü durdurulamayan Canbolad Oğlu ve de Lübnan ile Suriye taraflarında baş kaldıran Dürzi eşkıyalardır. Canbolad Oğlu ile 1607 yılında İskenderun yakınlarında yaptığı muharebeyi kazanan Murad Paşa, Canbolad Oğlu’nun İstanbul’a teslim olmaya ve Dürzi liderlerini de kaçmaya mecbur etmiştir.

3) Asıl problem olan Kalenderoğlu Pîrî veya Mehmed’e gelince, aslında eski bir çavuş, kethüda ve hatta mütesellim olarak görev yapan bu şahıs, 1604’de isyan etmiş ve Anadolu Beylerbeyini mağlup ederek Manisa ve çevresini hâkimiyeti altına almıştı. Üzerine yürüyen Murad Paşa’dan çekinen Kalenderoğlu önce Ankara sancak beyliğini kabul etmiş, ancak halk kabul etmeyince yeniden isyan ederek ve de Canboladoğlu kuvvetlerinden kaçanları da çevresine toplayarak 30.000 kişilik bir kuvvetle Bursa ve çevresini yakıp yıkmıştır (1607). Bu olay İstanbul’da duyulunca büyük heyecan uyandırmıştır. İstanbul’a gelmesinden korkulan Kalenderoğlu’nun üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetleri bozguna uğramış ve komutanları öldürülmüştür. Bu bozgun Ege’deki bir çok şehrin de yakılıp yıkılmasına sebep olmuştur. Kovalamacalar sonunda Murad Paşa, 1608 yılında Göksun taraflarında Kalenderoğlu ile karşı karşıya gelmiş ve kuvvetlerini dağıtınca Kalenderoğlu destek aldığı İran’a sığınmıştır. Nitekim ona destek veren Tavil’in kardeşi Meymun ve benzeri eşkıyalar da neticede İran Şah’ına iltica etmişlerdir.

4) Murad Paşa’nın görevi bununla da bitmemektedir. Bayburt’ta Murad Hânîler ve Beyşehir’de ise Emîr Şâhî denilen eşkıyayı tamamen ortadan kaldırmıştır. Kısaca bir asra yakın Osmanlı Devleti’ni alt üst eden Celâlî isyanlarını Murad Paşa sona erdirmiştir. Tarihlerin kaydettiğine göre, Kuyucu Murad Paşa’nın üç sene süren bu eşkıya temizleme hareketi sırasında, 50.000 küsur eşkıya öldürülmüştür. Elbette ki bunlar arasında masum olanlar da vardır ve bulunabilir. Ancak aleyhteki ithamlar tamamen, mezhep taassubundan kaynaklanan ve tek taraflı olan abartmalardır .

IV. Cağaloğlu (Cigala-zâde) Sinan Paşa’nın dönme ve hâin olduğu ve Celâlî isyanlarına onun sebep olduğu şeklinde iddialar ve ve bu iddiaların gerçek yönü

Cigala, İtalyan asıllı büyük bir komutan olan Visconte di Cicala’dır. Oğlu Scipione Cicala 1560 yılındaki Cerbe zaferi sırasında İslâm gazileri tarafından esir edilmiş ve Kanuni’nin döneminde Enderun’a verilmiştir. Daha sonra Yeniçeri ağalığı, beylerbeyilik ve kaptan-ı deryalık gibi görevlere gelen ve adı da Müslüman olması hasebiyle Cigala-zâde Sinan Paşa olan bu zat, Lala Mustafa Paşa zamanında vezirlik makamına getirilmiş ve özellikle İran ile yapılan savaşlarda büyük bahadırlıklar göstermiştir. III. Murad zamanında 1596 yılında kazanılan Haçova Zaferinde gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle, Hoca Sa’deddin Efendi ve Kızlarağası Gazanfer Ağa’nın etkisi ile vezir-i azam olur. Ancak 45 gün süren bu görev, tekrar İbrahim Paşa’ya iade edilir.

Tarihçilerin kaydettiklerine göre, Cigala-zâde Sinan Paşa’nın tenkit edilen üç önemli kusuru bulunmaktadır:
Birincisi, Haçova zaferinden kısa bir süre önce ordu bozgunla karşı karşıya gelme ihtimali üzerine önemli sayıda askerler kaçmıştı. Zaferden sonra kaçanları tesbit etmek üzere yoklama yaptırması ve 30.000 askerin dirliğini kesmesi ve hatta bir kısmını öldürmesi, asker içinde büyük kargaşalara sebep oldu.
İkincisi, Haçova Savaşına gelmediğini ileri sürerek Kırım Hanı Gâzî Giray’ı azlederek yerine acemi olan kardeşi Fetih Giray’ı getirmesi ve bunun da Kırım’da büyük kargaşalara vesile olmasıdır.
Üçüncüsü ve bizce en önemlisi, sert mizaçlı ve fazla tenkitçi birisi olması ve makamına uygun düşmeyecek şekilde, “Yakın geldin, uzak durdun” gibi sudan sebeplerle insanları çokça tenkit etmesidir.

Özellikle Osmanlı Devleti’ni Türk düşmanı dönmelerin istila ettiğini iddia eden ve Osmanlı Devleti’nin ümmet anlayışını tenkit eden bazı araştırmacılar, Cigala-zâde’nin, Türk düşmanı Papa VII. Clement’in ajanı olduğunu, bu konuda Rinieri adlı bir müellifin 1898 yılında VIII. Clement ve Cağaloğlu Sinan Paşa adlı eser yazarak bunu belgelerle ispatladığını ileri sürmektedirler. Osmanlı tarih kaynaklarında, onun ahlakı ile alakalı güzel şeyler söylenmese de, ajanlığı ve Hıristiyanlığı ile ilgili tek kelime zikredilmemektedir. Bu tür iddiaların ve hatta adı geçen kitabın, Papa’nın Fâtih’e gönderdiği mektuplar gibi olması da mümkündür. Yani Papa, böyle bir Osmanlı devlet adamını kullanmak istemiş olabilir. Ancak kullandığına ve bu zatın da Hıristiyanlıkta devam ettiğine dair Osmanlı kaynaklarında bilgi bulunmamaktadır. Ancak 1593’de kardeşi Carlo’nun İstanbul’a gelmesi ve ertesi yıl da kendisinin doğum yeri olan Messina’ya gitmesi bu çeşit dedikoduların çıkmasına sebep olmuştur .
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Pir SULTAN ABDAL
Halk şairi. Pir Sultan, Sivas'ın Yıldızeli İlçesi'nin Banaz Köyü'nde doğdu. Asıl adı Haydar'dır. Sivas Valisi Hızır Paşa önce hapsetti sonra da halkın Siyaset Meydanı adını verdiği yerde idam ettirdi. Pir Suttan, Edebiyat tarihimizde dörtyüz yıldan beri değerinden hiçbir şey kaybetmeyen ve halk pınarımızın gür ve berrak gözelerinden biridir. Pir Sultan üzerinde yıllarca çalışarak Pir Sultan Abdallar kitabını yayımlamış olan Edebiyat Tarihçisi İbrahim Aslanoğlu, Pir Suhan' ı şu şekilde' değerlendirmekte ve yanlış yorumlandığını belirtmektedir. Deyişlerinin coşkulu, inançlı ve herkesin anlayabileceği sadelikte olması, duygu ve düşüncelerini rahatlıkla ve ustalıkla söyleyebilmesi, dizelerinin ve dörtlüklerinin kendi aralarında bütünlük göstermesi, kelime oyunlarına iltifat etmemesi, köylümüzün diliyle söylemesi, sosyal konulu şiirleriyle günümüz insanının dert ve dileklerine, tercüman olması, ayni mahlası taşıyan şairlerin deyişlerinin ona mal edilmesi, Pir Suhan'ın idam edilmesiyle dikkat ve ilgileri üzerinde toplamış olması ve de son olarak onunla ilgili yapılan sürekli yayınlardır. Özellikle idamı ve başka şairlerin şiirlerinin ona mal edilmesi, Pir Sultan'ı çok boyutlu bir şair gibi göstermeye zemin hazırlamış ve Pir Sultan 'ı başka bir hüviyete büründürmüş, hatta zararı da olmuştur. Bu sebeple kendi düşüncesine uygun bir sürü asi ile devlete baş kaldıran bir zorba, haksızlığa ve zulme karşı mücadele eden bir feda), İran Şahı ile işbirliği yapıp, Alevilerin yoğun olduğu Doğu Anadolu'yu İran'a bağlamak isteyen bir Safavi hayranı ve bu uğurda asılmayı dahi göze alan bir kahraman haline getirildi. Aslında Pir Sultan; Hz.Ali ve On iki imam sevgisiyle sarhoş, Alevilik kurallarını açık ve seçik bir dille anlatan, günlük hayatını kendi halinde sürdürmeye gayret eden coşkulu, yetenekli ve kudretli bir saz şairidir. Aşın duygu ve eylemlerle hiç ilgisi olmadığı halde, zamana ve zemine göre duygu ve düşüncelerini ifadeden sakınmayacak kadar inatçı oluşu ve kendisine yapılan iftiralar asılmasına sebep olmuştur. İ. Aslanoğlu 1- Pir Sultan (Banazlı) 2- Pir Sultan Abdak 3-Pir Suhan'ım Haydar (Merzifon ve Çorumlu), 4- Pir Sultan Abdal (Halil İbrahim), 5- Abdal Pir Sultan (Artova'nın Daduk köyünden olması muhtemel), 6- Pir Sultan Abdal (Aruz Şairi) olmak üzere ahi Pir Sultan tespit ettiğini, bu sayının artacağını, eksilmeyeceğini belirtmektedir. Özellikle sairin ölümünden sonra söylenenlerin onun tarafından söylenemeyeceğinden hareketle ve dil, üslup özelliklerini dikkate alarak bu ayırımı yapmıştır. İlhan Başgöz ve Sabahattin Eyüboğlu bütün bu şiirlere Pir Suhan'ın şiirleri değil de Pir Sultan Geleneği adını vermişlerdir. (Yunus Emre Geleneği, Karacaoğlan Geleneği gibi) Aslanoğlu kitabında sairleri ve şiirleri ayırma işini ilk defa yapmış, her biri kendi bölümünde olmak üzere ahi şairin toplam 439 şiirine yer vermiştir.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir