yazım odası

Şiir, roman, öykü, deneme, eleştiri, inceleme.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
vişne
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 575
Kayıt: 25-06-2003 01:25

yazım odası

Mesaj gönderen vişne »

“Daha önce de görüşmüş müydük? Öyleyse yine loş bir akşamdır ve ... .... ... ... ... ....”

izninizle...


Noktaları doldurmayı, serbest ruhları konuşturmayı diler miydiniz?

Olmaz mı?
Olabilir
Ne dersiniz?
Kullanıcı avatarı
vişne
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 575
Kayıt: 25-06-2003 01:25

Mesaj gönderen vişne »

……. öyleyse yine loş bir akşamdır ve yine bir mum ışığına kaymıştır aklım. Damağımda alkolün tadı, gözlerim alevliyken yine zamanı şekillendiriyorumdur. Doğmanın zamanını, ölmenin zamanını, insanın zamanını. Ha bir de bunları not ediyorumdur, deliliğe belge olsun diye. Yavaş yavaş, sabırla ve hatta sistemli bir şekilde zehirlenirken, kendime verdiğim tek ödülü paylaşıyorumdur hiç görmeyeceklerimle.

Uzağa gidilen bir yolculuk şimdi zaman. Gözlerim gördüklerini şekillendiriyor.Alevin ortasında bir şehir inşa ediyorum şu anda. Bir mumluk ömrü olan bu şehrin yaratıklarını izliyorum. Çok mutlular.Ateşin ortasında renkli bir hayatları var. Tek korkuları alevin yükseldiği yerden kopup havaya savrulmak. Elimle o sıcaklığı seviyorum. Yan masada önündeki içkiye gözünü dikmiş adama anlatıyorum gördüklerimi. “Hadi ordan!” diyor, “yanıyordur onlar yanıyor. Hem de cayır cayır.”
Neden? Neden yansınlar ki? Havaya çıkar bakalım balıkları yaşayabiliyorlar mı?

Ey güzel boşluk, akıllı bilge siyah, çamur gibi yoğuruyorum seni. Ellerimin arasından yorgunluğum akıyor; yeni bir şekil veriyorum kendime. Yeni bir nefes üflüyorum tenime. Yaşıyorum ve alevlerin içinde bir dünya kuruyorum. Ben alevlerin efendisi, o yaratıklara imreniyorum.
Gömlek, çorap, kravat satıp içki parası kazanmak gibi dertleri yok onların. Para kazanmadıkları için içmiyor, içmedikleri için alkolle zehirlemiyorlar bedenlerini. Her türlü sıvı onların ölüm sebebi. Suymuş, şurupmuş, rakıymış, şarapmış bilmezler onlar. Gezici bir kabilenin fertleri bu yaratıklar .
Bilmiyorlar ki; aslında ışık yok, karanlık var. Mumun alevi can vermiyor, karanlığı emiyor ve bittiğinde her şey siyah olacak. Karanlık…o kadar hızlı ki, şu kapıdan çıkıp gitsem, gün ışığına çıksam, arkama baktığımda onu göremeyeceğim çünkü o çoktan uçup gitmiş olacak. Karanlık;ışıktan hatta sudan bile ağır, ama bilmiyorlar. Onların tek yaptığı ordan oraya uçuşup durmak. Gördükleri sadece kan kırmızısı bir hayat.

Daha önce de görüşmüş müydük gerçekten? Öyleyse yine loş bir akşamdır ve ben yine görünmeyene ilmik atıyorumdur.

İzninizle…
Kullanıcı avatarı
dEEp
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 557
Kayıt: 18-09-2004 04:30
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen dEEp »

...

Öyleyse yine loş bir akşamdır odamda,sigara dumanından sararmış perdelerim,hiç yanmıyor diyebileceğim lambam vardır..İzmaritlere yuvalık yapan ve sigarayı bıraktıktan sonra şekerlik veya mumluk yapmayı düşündüğüm,masamda ki kültablası doludur yine..?
Öldürdüğüm hamamböceğinin leşi halâ sehpa altındadır..Öldürürken kullandığım 23 mart 1995 tarihli gazete de üstünde..Belki de gazeteyi daha okumamıştım..

Siyah kahvemle dolu 2 günlük bardağım masa üstünde,tozlanmıştır..Keyfi de bir başka keyifdir..Bir yudum alır ve devam etmişimdir geleceğimi yazmaya..

Düşünmüşümdür ; "Onca yazıp yırttığım,senin gibi o güzelim beyaz sayfalar benim neyim oluyordu..? Kendimi mi attım hamaböceğinin yanına..?"
Yere atmışımdır evet,çünki ayağımı üstüne koyduğum çöp tenekem hiç boş kalmamıştır,hiç boşaltılmamıştır..

Kahrolası sobam bozulmuştur gene,kendi hâlime salmış,terkeylemiştir beni..Kat kat süveter ile çıkmışımdır karşına..Şaşırmışsındır belki ama beni kendinde hissettikten sonra anlamışsındır..Enteresan olan ise,bunları bana söyleyememendir..

Hep sen istemişsindir sana bişeylerin söylenmesini,sendeyken bişeylerin açığa kavuşmasını..Bu inadına inatla karşılık verememişimdir..Sen hep yenmişmiydin yoksa..?

Odamda loş bir akşamdır..Hoş,alışkın olduğumu sen biliyorsundur,göz bebeklerim daha bir büyüyor,daha detaylı görebiliyorumdur sende ki beni..Kuvvetli ısrarınla sen beni görmemeyi istemişsindir,görmemişsindir..Sadece bakmakla yetinir,ne söylesem kabul etmişsindir..Bir hışımla öldürürüm seni,gene bir tepkin olmaz..Bu beni gerçekten eritiyordur..Hatırlıyorum sanki böyle bir şeyi..

Sensiz yapamayacağımı analmışsındır..Gene önümde durup,sana baktığım da sende bana bakmaya devam etmişsindir..Tek bir kelâm yok..Yüzümü çevirmişimdir,ürkmüşümdür hâlinden..Ben sana bakmıyorum,biliyorum ki sen bana bakıyorsun,ısrarla bakmamı istiyorsundur..Daha çok ürkütmüştür beni,bakasım yoktur..

Kendimden geçtiğim zamanlarda birini aramışımdır,hep sen hep sen olmuşsundur o..Hep beraber adım atmışızdır,gökyüzünde ki yıldızları yakmayı istermişcesine..Yıldızların biri sen,diğeri ben..Yoksa kendimizi mi yakmak istemişiz..?

Dalıp gitmeyi özlemişimdir..Derdime deva olamamandan şikatetçiyimdir..Em gibisindir,bana etkin olmuyordur..Sıkılmışımdır..
Senden sonra kendimi farklı şeylere vermişimdir..Ne yapacağımı bilmeden kendimi atmışımdır bi yerlerden bi yerlere..Kafamın içinde beynim yoktur adeta,öyle bir sarsmışsındır..

Gerçekten ya,daha önce görüşmüşmüydük..? O hâlde loş bir akşamdır ve ben gene odamda, sigara dumanından sararmış perdelerimin dibinde,bir ayağı kırık masamın üstünde duran sen'i izliyorumdur..O güzel beyaz,kenarları buruşmuş sayfamsındır..?

İzninizle,başlığımı atmalıyım..
Ne dava haramisi, ne entelektüel sanat çığırtkanı, ne ütopya devşirmeni. Kuş olup uçtuk semaya..
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Öyleyse yine loş bir akşamdı..Birkaç gündür uyuyamadığım günlerin ardından yatağa girip deliksiz bir uyku çekme ümidimin önceki geceler gibi başarısız bir teşebbüs ile yataktak çıkmakla son bulduğu..

Düşünmek fiilinin karanlık delhizlerinde yolculuğum başlamıştı yine.. Çocukluğumdan bu zamana hayatımın en absürt ayrıntılarını düşündüm. Bazen gülümseme bazen şimdiki aklım olsa böyle saçma şeyler yaparmıydım soruları arasında gidip gelen düşünceler..

Sonra her aklıma geldiğinde yarından itibaren sırayla hepsinin telefonlarını bulup hal hatır sormadan sonra düzenli olarak birbirimizden haberdar olmanın ne kadar hoş olacağını anlatmak istediğim asker arkadaşlarımı düşündüm..Ve tekrar arama kararı aldım kendi kendime bilmem kaçıncı kez..

Sonra sokak lambasından vuran ışığın oğlumun oyuncaklarından birine yansımasıyla yerde oluşan belli belirsiz görüntüyü birşeylere benzetmek için düşündüm uzunca bir süre saçmaladığımı anlayıp kendimi küçümseyen bir edayla dişe dokunur bir sonuç için gerçek şeylerin en gerçeği ölümü düşündüm. Ölüm sonsuz mutluluğa açılan kapıdaki izin vesikası da olabilirdi sonsuz azabın başladığı bir karşılama da..O sonsuz hazineleri bu dünyadaki farz ibadetleri yapmak kadar ucuz (maksat kolaylık) bir ücrete bağışlayan Allah ın (c.c.) rahmetine vesile olacak kadar birşeyler yapabildim mi?

Semt pazarındaki akşamı hatırladım sonra.. Evi pazarın içinde kalan bir akrabamızı ziyarete gitmiştik bir kaç gün önce..Pazar henüz kalkmadığından arabayı pazarın dışına bırakıp pazarcıların yorgun olmalarına rağmen son bir gayretle mallarını doldurdukları kutuların arasından yürüyerek eve ulaşabilmiştik... Evin hanımı geçen ay ameliyat olmuş zaten sigara müptelası olan beyi ondan bir hafta sonra akciğer rahatsızlığından acilen hastahaneye yetiştirilmesini gerektirecek kadar rahatsızlanmıştı..Neyse ki korkulan olmamış Allah (cc) şifasını vermişti.. Onları tekrar eski halleriyle evlerinde görmek hepimizi sevindirmişti.. Ama ben ya ölselerdi ne olurdu çocukları nasıl ve nerede kalırlardı onu düşündüm..

Sonra uykusuz akşamların başladığı görüntü kapladı her yanı.. O akşam ziyarete geleli hayli zaman olmuştu. Ailemin tekrar arabaya kadar yürümemesi için bıraktığım yere giderken beni olduğum yere mıhlayan görüntü..Bir kadın pazar artıklarının içinden biraz sağlam olanlarını pazarcıların içindekileri satıp bir kenara attıkları kasanın içine dolduruyor yanındaki 3-4 yaşlarındaki çocuk bulduğu yuvarlak bir kapağı attığı yerden alıp tekrar annesinin olduğu yere doğru atıyordu.. Aklıma zenginliğinin sadakası olan zekatı vermeyip kendini müslüman zanneden kalbinin temizliğiyle cennete gireceğini sanan akılsızlar geldi..

Aramızda bir hayli mesafe olsa da benim baktığımı anlayan kadın tanınmamak için yüzünü iyice örttüğü başörtüsünü eliyle kontrol etti ve tekrar yerdeki sebzeleri ayırmaya devam etti çünkü belediyenin temizlik işçileri gelmeden alabileceklerini alıp gitmeliydi ..

Çocuk bütün bunlardan habersiz kapakla oynamaya devam ediyor attığı kapak bir önceki atışından daha uzak mesafeye yıkılmadan giderse çok şirin bir kahkaha atıyordu.. Çocuk Düşünmemenin ne büyük bir nimet olduğunu büyüyünce anlayacaktı...
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
vişne
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 575
Kayıt: 25-06-2003 01:25

Mesaj gönderen vişne »

...ve ben yine uykuya yenik düşmüş gözlerle boşluğa bakıyorumdur.

Çok uyunduğunda beyin zarının şişerek kafatasına baskı yaptığını ve bu yüzden beynin içinde balon varmış hissi verdiğini okumuştum gazetede önceki gün. Bunu okurken, yıllardır kendi kendime verdiğim sözleri ve ardından ne kadar iradesiz bir insan olduğumu tekrar hatırladım; sabah erken kalkılacak, yarım saat koşulup şarkı söyleyerek duş alınacak.

Yüzlerce kez karar aldım ve her kararımdan sonra sabah erken kalkarak koştuğum, hatta duş alırken şarkı bile söylediğim günler oldu ama ikinci günde yatakta uzun uzun düşünerek o gün koşmamamı gerektiren tüm durumları bir bir gözden geçirip, mantıklı bir karar vererek tekrar uykuya daldım.

Bir seferinde kış günü atmıştım kendimi sokağa. Koşamayacağımı bildiğimden sırtımda siyah paltomla yürümeye karar vermiştim. Buz tutmuş merdivenleri dikkatli bir şekilde inerek dışarıya adım attığımda, kendimi pamuk tarlasının ortasında duran kara bir leke, kolonya kokulu haremde dolaşan arsız bir yılan gibi hissettiğim için olsa gerek siyah paltom adına özür dilemiştim beyaz kaldırımlardan.

Terkedilmiş ıssız bir kumsalın soğuk kum tanelerini çiğner gibi adımlamıştım karda ve zihnim tek bir kar tanesini düşünmüştü. Bir kar tanesi acaba ne ifade edebilirdi ki tek başına?
Onu avcuma aldığımda anlamını yitirecek kadar zayıf, çelimsiz tek bir kar tanesi...
ve eldivenimi çıkarıp avucuma değse soğukluğunu tenimde hissedemeyeceğim bile.
Ama o dokunuşla bir sükunet kaplayacak içimi. Yüreğim bu sükunete özenmişken zihnim düşünecek yeni bir şeyler bulacak.

Tıpkı şimdi olduğu gibi… avuçlarımda kar taneleri erimiyor ama sigaram dumanını dans ettiriyor gözümün önünde ve ben yine uyku dolu gözlerle, kafam bedenime bir beden bol gelmişken ve yine aldığım kararlardan dönmeye hazırken yeni düşüncelere yöneliyorum.

bir şeyler söylenmese de, doyasıya yaşanır
bir şeyler yaşanmasa da, doyasıya arzulanır
zaten hayatın kuralı bu;
arzulanan şeylerin çoğu yaşandığı an,
yaşanmamış olması arzulanır...


Böyle bir şey karaltı dolaşmalarım. Beynimi çelen/çevreleyen bu duygular hep asıl yapmak istediğimden beni uzaklaştırıyor ama yaşadığımı bu silkinişle anlıyorum.

Kış gelmek üzere, eldivenlerimi hazırlamalıyım…

İzninizle…
Kullanıcı avatarı
vişne
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 575
Kayıt: 25-06-2003 01:25

Mesaj gönderen vişne »

...ve kafam bomboş bakıyorumdur.

Sanki odağına nesnenin girmesini bekleyen bir fotoğraf makinesi gibiyim. Şimdi anlıyorum bir fotoğrafçının en iyi kareyi bulmak için neden yüzlerce fotoğraf çektiğini. Paul Auster’in bir kitabını okumuştum; Duman. Orda bir adam kar, fırtına, yağmur, güneş dinlemeden her sabah saat 8 de aynı caddenin aynı noktasını fotoğraflıyordu. Her sabah aynı yer, aynı zaman. “Projem bu” diyordu adam. Dünyanın küçük bir köşesi, ama orası benim küçük köşem ve orda da olaylar oluyor diyordu, her yerde olduğu gibi. Kendi küçük köşesinin dökümünü yapıyordu.
“Hepsi aynı ama her biri birbirinden farklı. Güneşli sabah olur, karanlık sabah olur. Yaz ışığı vardır, sonbahar ışığı vardır. Hafta içi günleri vardır, hafta sonları vardır. Paltolu insanlar vardır ya da şortlu tişörtlü insanlar. Bazen farklı insanlar aynı olur, bazen aynı insanlar ortadan kaybolur. Dünya güneşin etrafında döner, güneşin ışığı da her gün dünyaya değişik bir açıdan düşer.” diyordu.

Tıpkı o adam gibi ama makine yerine gözlerimle ,sınırlarını belirlediğim küçük dünyamı odaklıyorum yıllardır . Bazen gün ışığı düşüyor üstlerine, renkler netleşiyor, bakışlar okunuyor hatta ben de dahil oluveriyorum o kareye. Renklerden pembe oluyor albümün kapağı. “Yok mu hiç resmin?” denildiğinde heyecanla anlatıyorum o resimleri sözlerimle.

Kimi zaman, üşüyor gözlerim. Soğukta gözler yaşarır ya, bulanıklaşıyor odakladıklarım. Buğulu bir perdeyle siyah beyaz oluveriyor resimler. Eller “el” gibi duruyor, üşümem bir türlü geçmiyor, damlalar damlaları kovalıyor yağmur örtüyor damlaları.Hüzün mevsimini resmediyorum o günlerde.

“Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör; Dünyayı saran yalan dolanları gör; Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş: Ela gözlerine kurt dolanları gör!” demiş ya Ömer Hayyam, yalan dolan ne varsa dökülüyor birbir gözümün önüne bazen. O küçük köşemde, büzülmüş kenara , korkarak olanlardan sadece basit bir karbon yaşam formundan ibaret olan insansılara bakıp, korumaya çalışıyorum kendimi o kor renkli karelerden.

Şimdi ise ne renk var ne hareket. Dediğim gibi, bir şey arıyorum deklanşöre basıp resmedebileceğim ama yok. Bir albüm almalıyım, renksiz, nesnesiz, kimliksiz. Çünkü resimlerim var sayfalarını dolduracak.

Ben bana el olmadan gidip bir albüm almalıyım.


İzninizle...
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir