Tarihi gerçekler

Yaşanmış düşündürücü ve duygulandığımız yazılar.
Ninni

Mesaj gönderen Ninni »

1.si saptırdığımı düşünmüyorum. söylediklerinden başka bir şey çıkmıyo çünki.
2. si olayı çekmem gereken yere çektiğimi düşünüyorum. yani lafın gittiği yer belli.
3. sü ben yinede senden birkaç örnek bekliyorum.
4. sü yoksa verecek örnek konusunda sıkıntımı çektin.
5.si sen bana bakma hadi yaz bakalım öz eleştirini..
6. sı herkes düşüncesinde serbesttir.... düşüncelerimizi paylaşmak için buradayız adı üzerinde burası bir forum..
bizimle düşüncelerini paylaşmanı diliyorum...
Kullanıcı avatarı
EcCeNtRiC
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 6915
Kayıt: 21-06-2004 13:49
Konum: izmiR

Re: Tarihi gerçekler

Mesaj gönderen EcCeNtRiC »

vişne yazdı:Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz
gibi değilse eskiden Ingiltere'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün.
1500'lerde Ingiltere'de işler şöyle yapılıyordu:

Insanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs
ayında yapıyorlar, Haziranda hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de
kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak
amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu. Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu.
Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları
ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak
ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale
geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü.
Ingilizce'deki banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın! (Don't throw the
baby out with the bath water) deyimi buradan gelmektedir.

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların
altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer
olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yatıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. Ingilizce'deki "kedi-köpek yağıyor" (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.
Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu.
Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir
sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan
Ingiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden
yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.
Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı
zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı "thresh hold" (saman tutan; Türkçesi "eşik") idi.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir
kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler
ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. "Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük" (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin
menşei budur. Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı.

Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna "yağ çiğnemek" (chew the fat) adı veriliyordu.

Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu.
Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep
oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler
buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca
domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.

Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun
yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat
ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman
kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar
ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanlaryn
ağızlarında "tabak ağzı" (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.
Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. işçiler yanık olan alt kabuğu, aile
orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.

Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim
insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen
insanlar bunlaryn öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu.
Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor, aile
etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna
"uyanma" nöbeti deniyordu.

Ingiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer
bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor,
kemikleri bir "kemik evi"ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı.
Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri
olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı.
Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan
dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu
mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti (graveyard shift)
denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur (saved by the bell) bazıları da
"ölü zilci" (dead ringer) olurdu.

çok güzel bilgilendirici bir yazıydı.. şu banyo suyu işine takıldım.. demek hepsi yıkanıyordu sonra kadınlar falan ha.. vay be... ne mantık.. :)
[i]*Her yeni başlayan macera
Heyecan dolu çilek kokar.. ;) [/i]
Kullanıcı avatarı
maTime
Quick Friend
Quick Friend
Mesajlar: 68
Kayıt: 30-12-2004 03:42
Konum: izmir
İletişim:

Mesaj gönderen maTime »

Pekiy ozaman anlatalım ..öncelikle bizde tarih yazıcılığı Avrupadaki gibi gelişmediğinden genellikle kendi tarihimizi kendi tarihçilerimizden maalesef okuyamamaktayız..Anlayacağınız Evliya Çelebi gibi gezip görüp yazan adam az olmuş bizde (bilmiyorum bunu ayıp olarak alabilirmiyiz?)...Neyse , evet bende hiç okumadım görmedim (ders kitaplarında) veba,kolera falan ama yok olmadığı anlamaına gelmiyor.. 1562,1578, büyük veba salgınları(istanbul ve çevresi), 1814 anadolu' da özellikle sivas ve yakın çevresindeki illerde,
1826 da doğu anadolu'da gaziantep ve çevresi, 1830' da ısparta burdur ve çevresi, 1831 istanbul kolera, 1837 istanbul veba, bir yıl sonra hemen 1838 kolera salgını, izmirde 1900 yılında yaz aylarına denk gelen ve üç ay süren veba salgını, inanması güç ama 1920'de hala anadolu'da veba salgını devam etmekteydi...bunun gibi bi' sürü örnek var ama nedense işte pek bilmeyiz..çünkü araştırmayız.

Benim asıl muhalefetim çoğu konuda avrupalı'nın kendini eleştirmesini fırsat bilip dalga geçme havamız.."ha ha işte onlar böyleydi geçmişte!" "daha biz onların peşinden koşuyoruz" gibi.
Geçmişini eleştirdiğimiz, örnekler verdiğimiz avrupa, o yazılan çoğu şeyi ortaçağın sonunda bırakmış, aydınlanmayı, hümaniter yaklaşımı, endüstriyelleşmeyi görmüş..(En azından ders almış akıllanmışlar artık evlerine pisleyeni yok..yada ellerinden geldiğince hergün sabah duş almaya çalışıyorlardır :) ) Bilmem anlatabiliyormuyum...toplumlar tarihlerini açık olarak, objektif olarak öğrenip yorumlarsa, geçmişten geleceğe ders alarak ilerlerler..Avrupalı bu veba vakalarını saklamayarak,yorumlyarak, kendine ders edinerek,çözümler üreterek çağ atlamış...biz, aman tarihimiz yıpranmasın diye görmezden gelip,unutmuş, unutturmuş ve tabiki çözüm üretmeyi gözardı etmişiz..

İstanbul ve Anadolu'da olan veba ve kolera salgınlarının temel sebebi, kanalizasyon atık sistemlerinin yoğunlaşan nüfusa karşın yetersiz olmasıdır.Ayrıca Osmanlı'nın endüstriyelleşme sürecine anca 1800 lerin sonuna doğru girdiği anlamına gelir.Kırsaldan kentlere göçüşün başladığı,kent nüfuslarının çoğalması vb. vs.

Hatırlayınız..hangi şehrimize giderseniz gidin (bugün dahi) o şehrimizin bir "boklu deresi" (açıkça yazmakta sakınca görmüyorum pardon :) vardır.. İşte biz bu derelerin yarattığı veba, kolera salgınlarını yazmayıp, objektif olarak incelemediğimizden ve çözüm üretemediğimizdendir ki "boklu dere" fenomenini ta bügünlere taşımışızdır..

Uzun olmadı umarım, sıkılmamışınızdır ..?
Keep This Frequency Clear !!
Ninni

Mesaj gönderen Ninni »

veba tarih kitaplarında geçiyor ve çoğumuzunda bildiği bir gerçek. ama buda iyi oldu bilmeyen arkadaşlarımız olabilir. açıkçası ben bilmediğimiz birşeyler yazacağını ummuştum. amacım muhalefetlik değil matime sadece değişik bilgiler öğrenmek istiyorum....sen bu kadar iddialı konuşunca yeni birşeyler öğreneceğimi ummuştum . neyse yinede teşekkürler..
Kullanıcı avatarı
maTime
Quick Friend
Quick Friend
Mesajlar: 68
Kayıt: 30-12-2004 03:42
Konum: izmir
İletişim:

Mesaj gönderen maTime »

bence buda iddalı bişey..ufak detay olarak algılanagelmiş bugüne kadar ama ortaya çıkardığı sorun büyük işte..keşke başkalarıda bilseymiş önceden. pek kafaya takan olmamış demekki... :)
Keep This Frequency Clear !!
Kullanıcı avatarı
vişne
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 575
Kayıt: 25-06-2003 01:25

Mesaj gönderen vişne »

maTime yazdı: Benim asıl muhalefetim çoğu konuda avrupalı'nın kendini eleştirmesini fırsat bilip dalga geçme havamız.."ha ha işte onlar böyleydi geçmişte!" "daha biz onların peşinden koşuyoruz" gibi.
Hiç bir tartışma tartışma ile kazanılmaz...

Başlığı açtıktan sonra gelen sözlerin gidişatını izlerken bu tartışmaya girmeyi gereksiz görmüştüm.Ta ki yukarıdaki cümleyi okuyana kadar...
Bu yazıyı eklerken aklımdan geçen ne bir toplumu ne de tarihini dalga geçme unsurunu düşünerek masaya yatırmaktı. Amacım gülmek/güldürmek ve dalga geçmek olsaydı bu başlık şu anda "komikler"de olurdu sanırım.Bunun yanında asıl düşüncem "nerden nereye" gelindi ve dilimize geçmiş olan bazı deyimlerin nasıl ortaya çıktığını paylaşma isteğiydi. Ama anlaşılmak istiyorsan bazen cümlelerin altını çizmek gerekir gerçeğini bir kere daha unutmuşum...



maTime yazdı:Geçmişini eleştirdiğimiz, örnekler verdiğimiz avrupa, o yazılan çoğu şeyi ortaçağın sonunda bırakmış, aydınlanmayı, hümaniter yaklaşımı, endüstriyelleşmeyi görmüş..(En azından ders almış akıllanmışlar artık evlerine pisleyeni yok..yada ellerinden geldiğince hergün sabah duş almaya çalışıyorlardır :) ) Bilmem anlatabiliyormuyum....
Kendi adıma ben seni çok iyi anlıyorum. Ama sen neden ısrarla bizim kendimizi eleştirmediğimizi düşünüyorsun? Tabi şu da var ,benim "biz" dediğim kişiler tüm Türk toplumunu kapsamıyor. Haliyle herkes tarihimizdeki yanlıştan doğruya, güzelliklerden en güzeline geçişi izlemek ve bilmek mecburiyetinde değil diye düşünüyorum. Veba salgınlarından ve aktarılan şekliyle "boklu dere" lerden bahsedilmiş. Bu görüntüyle karşılaştığımızda salt gerçek ve çözümü düşünmek yerine tarihi akışını düşünmeyi yadsıyorsak bu bizim tarihimize önem vermediğimizi mi gösterir? Bilmem anlatabiliyor muyum?
maTime yazdı:Toplumlar tarihlerini açık olarak, objektif olarak öğrenip yorumlarsa, geçmişten geleceğe ders alarak ilerlerler..Avrupalı bu veba vakalarını saklamayarak,yorumlyarak, kendine ders edinerek,çözümler üreterek çağ atlamış...biz, aman tarihimiz yıpranmasın diye görmezden gelip,unutmuş, unutturmuş ve tabiki çözüm üretmeyi gözardı etmişiz...
Tarihi kayıtlarımızda hatalar, bilinçsiz hareketler olmuştur olacak da ama geçmişteki kayba yerinmenin zamanı değil, herşey bitmiş de değil. "Tarihimizi kaybediyoruz" sözlerini duyduğumda orta okuldaydım sanırım ve o zamandan bu zamana epey vakit geçti. Benim gibi panikleyenler tarihine sarıldı , başı boş bırakılmadı, kimse buna artık izinveremez de.
maTime yazdı:Uzun olmadı umarım, sıkılmamışınızdır ..?
Asla...
Kullanıcı avatarı
afili
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 382
Kayıt: 15-12-2004 21:09
Konum: adana

Mesaj gönderen afili »

vallahi ne yalan söyleyeyim bence tarihini bilmeyen yani geçmişini bilmeyen geleceğinide bilemez........
İsTeDiĞiN GiBi KoNuŞuRsAn İsTeMeDiĞiN GiBi LaF DuYaRsIN!!!...
Kullanıcı avatarı
alaybozan
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1240
Kayıt: 23-05-2004 22:01
Konum: Atlantis'ten

Mesaj gönderen alaybozan »

Atatürkün sözü vardı ama hatırımda değil. Bilen varsa yazsın lütfen.
ufo gören masum köylü!! Koçum benim!!
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir