Hayal bahçemde şekillendirdiğim bir düş çiçeğiydi. Onun beni sonsuzluğa taşıdığına hiç kimse inanamadı... İnsan yüzlü ve çiçekleşen bir güzelliğin önünü açarak beni görmesini sağladım. Çevreden kendi başlarına sarkan renkli gülüşler arasında onunla baş başa oluşumuzun tek şahidi gökyüzüydü. Çevreye saçtığım renkler farklı bir görüntüyü açığa çıkarmıştı. Elimde bir fener taşımam da gerekmiyordu. Çünkü o bir aydınlıktı. Yüz yüze oluşumuzun insan yüreklerine yansıması kıskandırıcı idi. Uyanmamak için çırpınan bir anıt gibi büyüklüğünden daha çok güzelliği dikkatleri çekiyordu.
Bir kuş gibi umutlarımı arzu ettiğim yere götürmek için havalandı. Kirlendirilmiş bulutların tuzağına düşmek üzereyken bir kavis çizerek parlak maviliklerle kucaklaştı… Önce ışık haline dönüştü sonra ışık yutan çağdışı ve saldırgan gölgeler arasında kaldı.
Onun içine kattığım duyguların mutluluk adlı bir karışımı çeşitli renkler halinde etrafa öylesine ahenkli dağılırken ben berrak sular üzerine onun resmini çiziyordum.
Bir cuma gününün güneşi ise benim üzerimdeydi... onunla dolu sabah aydınlığıyla