isterdiki bu hayal hergün yaşansın....

Şiir, roman, öykü, deneme, eleştiri, inceleme.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
PaNDoRa
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 109
Kayıt: 07-10-2004 16:46
Konum: CEHENNENDEN:))

isterdiki bu hayal hergün yaşansın....

Mesaj gönderen PaNDoRa »

Mutsuzdu. Kronik mutsuz.. Tıpta böyle bir tanım var mıydı emin değildi ama hissettiklerini analiz edince kendisine böyle bir teşhis koymuştu. Kronik mutsuz. Sanki daha sık söylerse azalırmış gibi tekrar ederdi kendine. Aynada kendini incelerdi bazen, bütün vücudunu. Önce kalçalarını, sonra belini. Hoşuna gitmezdi vücudunun bu kısmı çünkü ona göre fazla geniştiler. Daha yukarı bakar, göğüslerini görünce gülümserdi. Onların iriliğini severdi, çünkü O da severdi.. Doğru ya, O..
Aklına gelince gülümser, gözlerini kapatıp en son buluşmalarını tekrar canlandırırdı hayalinde. Kim ne demişti, O neye nasıl tepki vermişti? Gözlerine bakmış mıydı yoksa kaçırmış mıydı o dünya güzeli gözleri kendisinden? Ah, bir de kendi gözleri vardı tabi. Aynaya tekrar bakar, gözlerini görürdü. İçlerindeki derin boşluğu görürdü, O’nu hatırladığında kaybolan, normalde bir türlü dolmayan uçurumu görürdü. Bazen kendi gözleri kendisine bile yabancı gelirdi. Sanki bambaşka biri bakıyormuş gibi.. Sanki o kaşları, o kirpikleri, o gözkapaklarını daha önce hiç görmemiş gibi, yeniden keşfetmek istermiş gibi bakardı. Sonra O belirirdi gözlerinin içinde.. Yeniden kaplardı içini o tanıdık, bildik sıcaklık. Kafasını sağa sola sallar, duşun altına girerdi. Sıcak su ensesinden aşağıya akmaya başladığında ise ne geniş kalçası kalırdı aklında, ne de literatürde olmayan hastalığı..
Güzel resim yapabilmeyi dilerdi. Anlık fotoğraflara benzeyen çok fazla resim vardı çünkü kafasında, ve o bunları tüm dünyaya kendi gözlerinden göstermek isterdi. Ama bunun için çizmek; çizebilmek ve boyayabilmek gerekirdi tabi. Mesela o günü anımsar ve resim yapamadığına en çok o anlarda hayıflanırdı. O öğle vaktini resmedebilmek isterdi.. O deniz kenarını.. O’nunla geçirdiği az ama öz günlerden belki de o ana dek yaşanmışlar içinde en güzel olanını.
Bahar gelmişti; ve o, baharın anlamını o sene öğrenebilmişti. “Ceketle terlersin, ceketsiz üşürsün.” Bahar budur demişti kafasında. Diğer insanların algıladıkları gibi yağmur, bulut, filiz, yaprak değildi bahar. Ter ve soğuktu sadece. Biliyordu ki, hastalığının getirdiği bir durumdu bu. Kronik Mutsuzluk’ta hasta mutlu da olabilirdi, fakat bu mutluluk hem çok kısa sürerdi hem de yerini mutsuzluğun koyu karanlığına bırakmak için acele ederdi. Genel bir memnuniyetsizlik yaşanır, hep başka bir yerde olmak isterdi hasta. Başka bir kişi ile, başka bir zamanda, başka bir mekanda.. Ama o, o sene başka bir şey daha öğrenmişti. Daha doğrusu, artık kiminle olmak istediğini biliyor, ama yerini ve zamanını tutturamıyordu.
Aylardan mayıs olmasına rağmen, baharın geldiğini fark etmemiş; hayatını, keşke kelimesi ile başlayan cümlelerin arasında kaybolmuş hissederek geçirir olmuştu. Özellikle o sabah gayet neşesizdi. Hatta üzerinde bir kırıklık vardı ve canı yataktan kalkmak bile istememişti. Ona göre sıradan bir sabahtı işte. Tek bir şey istiyordu aslında. Tek bir kişiyi. Dilerdi ki, O yanında olsun. Saçları ile oynasın. Hem ne de güzel lüleleri vardı onun. Tam parmağa dolamalık. Sonra sarılsın. Ve sadece nefes alıp versin. Konuşmasın. Ama o, O’nun orada olduğunu bilsin. Göğsüne yaslansın, ve O’nun nefes alıp verişleri arasında kaybolsun. Zamanı kaybetsin, mekanı unutsun. İnsanlar umurunda olmasın. Sonra O yaramazlık yapsın. Ama sonra.. Çok sonra.. Uyuyup uyandıktan, saçları O’nun parmaklarında kaldıktan sonra.. O’nun muzip bakışlarına kenetlensin. Aynen o mayıs günü, o çimenlikte yaptığı gibi yapsın...
Yanına uzansın. Diğer tarafında bir ağaç olsun. Büyük, kalın gövdeli, orta yaşlı bir ağaç.. Kim bilir kaç sevgili görmüş bir ağaç.. Güneş parlasın. Ama temmuz güneşi gibi hoyratça değil; bulutların arasından, dostça, okşarcasına.. Üstlerinden akıp geçsin, yumuşakça.. Altlarındaki çimenler gibi. Ve ışığı görmüş geçirmiş ağacın dallarının arasından süzülsün. Hem yeni de yapraklanmış ağaç. Kim bilir kaçıncı kez yaşıyor baharı. Açık yeşil yapraklar. Uzandığı çimenlerden görüyor. Dallar uzun, dallar yeni. Aralarından güneş süzülüyor. O, yanında; ne kadar mutlu olduğunu fısıldıyor. Yaramazlık yapacak, belli sesinden. O’nun kolu, başının altında, sokuluyor göğsüne. Ve O öpüyor. Dudakları sanki o tek bir öpücükle hayat bulacaklarmış gibi hasretle öpüyorlar, o da öpüyor. Ama yavaşça. Biliyor, yaramazlık gelecek ama şimdi değil. Göğe bakmaya devam ediyor. O’nun omzunun arkasından, yapraklı dalların arasından görüyor güneşi, gözü kamaşıyor. Ve O’nu üzerine çekiyor. Amacı sadece ağırlığını hissetmek. Varlığını görmek, duymak, koklamak, duyumsamak. O’nun sırtı güneşe döndü şimdi ama sorun değil. Kendisini öpmesini istiyor, biraz daha, birazcık daha...
O anda, orada; çimenle O’nun arasında ezilirken, istiyor ki zaman dursun. Hayattan çaldıkları dakikalar bitmesin. Göğün mavisini ağacın yeşilleri arasından görmeye devam etsin. Mutlu olsun. Hastalığını tatile çıkarsın. İstiyor ki; O, hiç gitmesin. Hiç inmesin üstünden. Ruhları çıplak, bedenleri giyinik kenetlenmeye devam etsinler. Tüm yabancı, kıskanç, aldatıcı, haset dolu gözlere kapalı olsunlar. Sımsıkı sarılsınlar. O, kafasını kaldırıp gözlerine baksın. Kendi ıssız karanlığına bir son versin. Siyahın yerini yeşil alsın, mavi alsın, sarı alsın. Siyah sadece yıldızlar varken olsun. Hayat dursun; O öpmeye, o da öpülmeye devam etsin. Ve istiyordu ki, O’nun omzunu ve üstündeki dalları gördüğü gibi çizebilsin...
GöZLeRiN GüZeL aMa BeŞ PaRa eTMeZLeR...!
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir