- Ankara’ya mı yolculuk?
-Evet.
-İş için mi?
-Hayır
-Öyle ya; hep iş için de gidilmez ki Ankara'ya
Kent yavaş yavaş büyüyor gözlerimin önünde. Otobüs sallanıyor yolda; sarsılıyorum oturduğum yerde. Kente yaklaşıyoruz, kent büyüyor gözlerimin önünde. Kulaklarım bir tıkanıyor bir açılıyor. Bir fısıltı geçiyor içlerinden; “Gel” diyor, beni çağırıyor. Gülüyorum kendi kendime. Günün ilk ışıkları aydınlatırken şehri, ben yeni güne gülerek giriyorum.O geceyi hatırlayıveriyorum. Bir Nisan gecesinde gördüm seni, Nisan ayı gibiydin. . Kurak gönüllerde nazlı aşkların yeşerdiği Nisandın sen o gece.
-Bu yıl da yağmur olmadı pek...
-Yağar, ben ne zaman Ankara’ya gitsem yağmur yağar mutlaka.
-Biraz daha kurabiye ister misin?
-Evet, lütfen…
Kent yavaş yavaş büyüyor gözlerimin önünde. Evlerin, işyerlerinin önünden geçiyorum; otellerin, taksi duraklarının önünden… Henüz uyuyan sokak çocuklarını, hâlâ uyanamamış simitçileri geçiyorum. İşportacılar uykulu gözlerle açıyorlar tezgahlarını.
- Sabaha kadar,
- Efendim?
- Sabaha kadar uyuyamadım, koltuklar uyutmadı
Sabaha kadar uyumadım diye düşünüyorum; inadına gözlerim parlıyor. "Ben her bahar aşık olurum" şarkısı düşüyor dilime . Ne güzeldir flört etmeye başlamalar.Çift anlamlı sözcükler, küçük kahkahalar, çapkın bakışlar. "Bir şey var aramızda" şiiri dilden dile dolaşmalar. Sokakta yürürken, çalışırken, ya da alakasız yerlerde kendi kendini gülümserken yakalamalar. Fark edip soranlara "Beni bu havalar mahvetti.", ya da "Yok bir şey, aklıma bir şey geldi de..." yollu yanıtlar vermeler.
Kent yavaş yavaş büyüyor gözlerimin önünde. Kalabalıklar büyüyor gözlerimin önünde. Yollardan akan taşıtlar artıyor; insanlar koşturuyor. Otobüs penceresinden yüzüme değen rüzgâr saçlarımı itekliyor, içerden kalbim i-tekliyor. Duyuyorum, “gel” diyor. Gülüyorum kendi kendime. Sevdiğimi gülerek düşlüyorum.
- Çok kalacak mısınız Ankara’da
- Belki çok olmayacak ama “Çok” yaşayacağım
- ?
- Boşverin, az kaldı birazdan geleceğiz
- Evet, birazdan varırız
Kalabalığın içinde görüyorum seni. Yazın başları gibi oluveriyor yüreğim.Gülümsüyorsun, sıcacık oluyorum. İkimiz, iki temiz, iki güzel yüz. “Merhaba” diyoruz.
Merhaba kentin efendisi, merhaba sevincim, merhaba peri tozum. Bir ara dönüş yoluna takılıyor gözlerim. Yarın sabah evime döneceğim, yol büyüyor gözümde.Aldırmıyorum, sarılıyorum sıkıca. Derinlerde soluksuz kaldığımda ve nefesimin bana ait olmadığını sandığımda düşündüğüm sevgilim kollarımdayken, sonsuz gibi görünen yolun sonunda ulaştığım umuduma sarılıyorum.
-İstanbul’a mı yolculuk?
-Evet.
-İş için mi?
-Evet, iş için…
• Kızım uyan artık işe gitmelisin. Saati duymadın mı?
- Ah!
• Ne oldu, rüya mı görüyordun?
- Evet , anne. (Uyanmak istemeyeceğim kadar güzel, yaşamak istediğim en gerçek anda uyandırdın beni anne)
Düşlerin yapıldığı malzemeden, inip çıkan bir melodi gibi, yanındayken doyamadığım ve uzaklaşınca düşündüğüm biri var hayatımda. Aklımın kıyısında dolaşan ve dilimin ucundayken yanarcasına düşündüğüm bir hayalim var hayatımda…