Neden aldatırız?

Aşk ve sevgi sözleri, sevgiliye haykırışlar.
Kullanıcı avatarı
Alamut
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1694
Kayıt: 16-09-2003 17:07
Konum: İstanbul
İletişim:

Neden aldatırız?

Mesaj gönderen Alamut »

Neden aldatırız?

Bir araştırmaya göre, erkek için sadakatsizliğin temel nedeni "cinsel çekicilik" çıkmıştır. Oysa kadınlar bu maddeyi listenin sonuna koymuşlardır.

Irma Kurtz, "Bunalımlar" adlı kitabında sadakatin imkansız bir hayal olup olmadığını sorar. Oysa, evliliklerin büyük çoğunluğunda, eşler birbirlerinden tam bir sadakat beklerler. Eğer biri sadakatsizlik ederse, diğeri kendini ihanete uğramış hisseder ve çok acı çeker. Bu durumda "başa gelen çekilir" deyip pasif bir tutumu mu izlemek doğrudur, yoksa sadakatsizliği, evliliğimizi çok daha olumlu ve mutluluk getirici bir ilişkiye dönüştürebilecek bir etmen olarak değerlendirmek mi? Sadakatsizliğin farkına nasıl vardığımız ve o anda kendimizi nasıl hissettiğimiz, bu soruya ışık tutacaktır?

İtiraf rahatlatır mı? Sadakatsizliğin açıkça itiraf edilmesi en dürüst yol gibi gözükür. Ancak, bu kişilerin çoğu bazen bilincinde bile olmadan, eşlerinin durumu anlamasını sağlayacak ipuçları bırakırlar. Suçluluk duygusundan kurtulma isteği dışında, itirafın en yaygın nedenleri, olayları artık bir çözüme ulaştırma kararlılığı, çekilen bu sıkıntıyı eşin de paylaşması beklentisi ve her şeyin iyi gittiği şeklindeki aldatmacaya son vermek düşüncesidir. Sadakatsizlik, cinselliğin çekiciliğine kapılmak değildir. Basına çok yansıyan, şöhretler arasında bozulan evlilik olaylarını da keyfi yaşanan ilişkiler olarak görmemek gerekir. Bu kişilerden biri başarı basamaklarını hızla tırmanırken, eşi onun gerisinde kalmaktadır. Artık tanıştıkları dönemdeki tanıştıkları kişiler olmaktan çıkmışlar, birbirlerini ilgilendiren ortak yönleri azalmıştır. Yaşanan bir sadakatsizlik, aslında çoğu zaman eşe yöneltilmiş bir yardım çağrısıdır. Amaç, bir başkası uğruna evliliği sona erdirmek değil, bazı şeyleri değiştirmektir. Playboy dergisinin bir araştırmasında erkek ve kadınlara, yaşadıkları sadakatsizlikten ne bekledikleri sorulmuştur. Cinsel çeşitlilik erkekler için başta gelen nedeni oluştururken, kadınlar bunu listenini en sonuna koymuşlar, buna karşılık daha iyi bir cinsellik isteğini öne çıkarmışlardır. Angela, üç yıllık evliyken, başka biriyle cinsel ilişkiye girmişti. Aradan altı ay geçtiği halde, bu ilişki sürüyordu. Garip bir rastlantı, sözkonusu kişi, eski sevgilisiydi. Evlenmeden birkaç yıl önce ilişkisini kesmiş olduğu bu arkadaşıyla yeniden görüşmeye başlamıştı. Angela'nın sözleri, bu durumdan hoşnut olduğunu gösteriyor: "Bu benim gözümde evliliğim için bir çeşit can simidiydi; boşanmaya yol açabilecek zorlu sorunlar çıktığında, evliliğimi kurtarıyordu. Kocamın hiç haberi yok bundan, ben de olmaması için ne lazımsa yapıyorum. Ondan ayrılmayı düşünmüyorum. Sadece arada sırada uzaklaşmak istiyorum." Evlilik bağından arada sırada uzaklaşma ihtiyacı, hastalık, işyerinde karşılaşılan zorluklar, parasal sıkıntı gibi kritik dönemlerde sadakatsizlik olaylarının artmasını da açıklayan bir olgudur. Yine de, böyle bir dönemde bu durumun farkına varmak, uğranan ihanetlerin sonuncusu olarak algılanabilir. Ne de olsa, bağlılık ilişkisinin altında yatan düşünce, eşlerin birbirlerine kötü zamanlarda da destek olmalarıdır. Sadakatsizlik farkedildiğinde gösterilen tepkiler, çoğunlukla birbirine benzer. İlk anda duyulan şiddetli öfke, giderek yoğunlaşır, neredeyse öldürme isteğine dönüşür. İşi suç işlemeye vardıranlar çok azdır, ama birçokları, buna çok yakın şeyler hissettiklerini itiraf ederler. Daha sonra suçluluk ve hayal kırıklığı hissedilir. Aldatılan kişi bütün kabahati kendinde bulmaya, eşine ne kadar kötü davranmış olduğunu düşünmeye başlar. Giderek kendini başarısız bir kişi sayar ve hem olanları farkedilmediği hem de evliliğinde neyin bozuk gittiğini kavrayamamış olduğu için kendine kızar. Kabullenmeme duygusunun gelişmesiyle, kendini kurban yerine koymaya başlayabilir. Gururunun kırılması, özgüveninin ve inancının sarsılması, çaresizlik ve umutsuzluğa kapılmasına yol açabilir ki, bu duygular çok tehlikeldir. Böyle bir durumda kişi, başından geçenleri kavrayıp kontrol etmeye çalışmak yerine her şeyden vazgeçip teslim olma eğilimi duyar ve giderek tam bir çöküşe, hatta ciddi bir deprasyona sürüklenebilir.

Açıkça konuşmak tartışmanın eşit bir şekilde başlatılabilmesi için, sadakatsizlik eden şeyin durumu ayrıntılı olarak diğerine açıklaması, sözkonusu kişinin kendileri için ne denli önem kazanmış olduğunun belirtilmesi ve evlilik ilişkisini yeniden düzenleme kararlılığının ortaya konması gerekir. Elimizdeki kartları masaya açmanın zamanıdır artık. Eşler arasında iletişim yetersizliği, yanlış anlamalara ve birbirinden soyutlanmaya neden olur. Hele bu cinsellikle ilgili olarak ortaya çıktığında, ilişkinin sonunu getirebilir. Her şeyin iyi olacağına dair körü körüne bir inanç da, bazen apaçık sorunları görmeyi engeller. Eğer eşlerin her ikisi de ilişkilerini yeniden kurmak niyetindeyse, bunun ilk önemli adım, evlilik sorunlarını açıkça ortaya koymaktır. Bu bir kez yapıldıktan sonra, evliliği yaşatmanının yolu mutlaka bulunur. Çoğu durumda "Öteki kişi" bir meslektaş, bir komşu ya da bir arkadaştır; dolayısıyla taşınmak ya da iş değiştirmek çok yararlı olabilir. Kimse aldatmaktan hoşlanmaz. Ama itirafı dinlemek ve durum hakkında olabildiğince bilgi edinmek, uzun vadede sevgi bağlarını aşkı kurtarabilir. Nihai soru şudur; Hangisi daha önemli, yeni ilişki mi, evlilik mi? Çoğu kişi evliliğini seçecek ve onun için savaşacaktır.
Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden...
Kullanıcı avatarı
Alamut
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1694
Kayıt: 16-09-2003 17:07
Konum: İstanbul
İletişim:

Mesaj gönderen Alamut »

İhanet sinyalleri

Yıllar yılı televizyonun karşısında pinekleyen adam, birdenbire spor yapmaya başladı... İş toplantıları da iyice arttı... Aman dikkat... Kuş yuvadan uçmak üzere!

KOCAM (ya da karım) benim üstüme gül koklamaz diyorsanız, biraz daha dikkatli olmalısınız... Neden mi? Çünkü ihanet eden eşin tavırlarında değişiklikler oluyor. Her zamankinden daha farklı davranmaya başlıyor ve ihanet ettiği açıkça ortaya çıkıyor. İşte aldatıldığınızı anlamanıza yardımcı olacak ipuçları?

* Pahalı iç çamaşırları alıyorsa: Sevgiliniz iç gıcaklayıcı iç çamaşırları almaya başlamışsa dikkat. Saçıyla, makyajıyla daha fazla izlgileniyor, evde özensiz, dışarı çıkarken farklı oluyorsa dikkatli olun.

* Aniden spora başlamışsa: Sevgilizin yediklerine dikkat etmeye, bol bol spor yapmaya başlamışsa kendini başka birine beğendirme arzusunda olabilir. Spordan eve gelip duşunu yaptıktan sonra dışarı çıkıyorsa bu bazı şeylerin ters gittiği anlamına gelir.

* Parfümünü değiştirmişse: Parfümün değişmesi önemli bir ipucudur. Sevgiliniz, eski parfümünü elinin tersi ile itip başka bir parfüme yönelmişse radikal değişiklikler yapma ihtimali yüksek demektir.

* Daha çok çalışıyorsa: Senelerdir değişmeyen işten çıkış saatlerinin aniden gecenin geç vaktine kadar uzaması tehlikeli bir işaret. Bitmek bilmeyen toplantılar, çıkılan iş yemekleri çalışma arkadaşlarından biriyle başlayan bir ilişkinin habercisi olabilir.

* Sık sık kavga çıkıyorsa: Birlikte olduğunuz kişi hiç olmadık bir nedenle sizinle kavga ediyor, kaba davranıyorsa dikkatli olmalısınız.

* Aileye karşı soğuksa: Yıllardır sizin ailenizi kendi ailesi olarak sayan hayat arkadaşınızın ayakları aile ziyaretleri konusunda geri geri gitmeye başladıysa bir sorun var demektir.

* Beyaz yalanlar sıklaşmışsa: Kısa süre içinde sevgilinizin üst üste yalanlar söylediğini ortaya çıkarıyorsanız bu iyiye işaret değildir.


Sizi eleştirmekten vazgeçtiyse...

Eskiden en ufak adımınızı bile takip eden hayat arkadaşınız artık yaşayıp yaşamadığınızın bile farkında değilse durum vahim demektir. Sohbetlerinizin konusu eşinizin karşı cinsten arkadaşları olmaya başladıysa da dikkat etmelisiniz.
Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden...
Kullanıcı avatarı
Nefret
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1301
Kayıt: 25-06-2003 04:25
Konum: At izi it izine karıştı mı bende anında araziye karışırım
İletişim:

Mesaj gönderen Nefret »

neden mi karsidan bekledigin ilgiyi gormezsin
seni aramaz sormaz seni ihmal eder bir baskasi
sana o ilginin alasini verince bunlar gelir basimiza.
Emek verildikçe,özlemi çekildikçe ve de hasreti çekildikçe büyüyen birşeydir aşk.
Kullanıcı avatarı
dJ4
Co-Admin
Co-Admin
Mesajlar: 4055
Kayıt: 24-06-2003 01:15
Konum: Real World

Mesaj gönderen dJ4 »

zamanı gelir ilgidende sıkılır insanoğlu ... herşey aldatmak için sebep olabilir, hatta hiçbir sebep bile olmayabilir ... önemli olan insanın herzaman kendinin sahibi olduğunu kimseye bağlı olmadığını ve kimseninde ona bağımlı olmadığını unutmaması sonunda hepimizin elinde kendi defteri kalacak ... bu değildir ki aldatmak haklı bişeydir ne şekilde olursa olsun yalan yada insanı kandırmak kötü birşeydir ... aldatmak, sonsuza verilmiş bir sözle başlayan ilişkide daha kötüdür ... en azından insan dürüst olup olay bitmeye yaklaştığında karşı tarafa hissettirip ilişkisini bitirmeli, üzerine başka bir ilişki kurmadan önce; netekim başka temelin üzerine atılan temel hiçbir zaman sağlam olmaz ...
Kullanıcı avatarı
c|ost
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1375
Kayıt: 06-05-2004 19:03
Konum: nereye...
İletişim:

Mesaj gönderen c|ost »

Aldatmak biraz da karakter meselesi. Yaşantılar da şekillendirir insanı tabii ki ama ilgi göremediğiniz bir kimseye karşı soğuk klamanız da olası. Bir başkasına ilgi duymak çok doğal ama birlikte olduğunuz insana saygınız varsa açıkça belitmek daha iyi.
Kullanıcı avatarı
MARTI
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2223
Kayıt: 21-05-2004 03:43

Mesaj gönderen MARTI »

Ben de katiliyorum. Ve bence de aldatmak bir karakter meselesi. Hani denilir ya; ' insanin icinde olmasin! '. Yani, eger ki insanin icinde var ise onu zaten tutamazsiniz, her defasinda, her firsatta yapar. K ici huzuru bozulmadan. Cevremizden maalesef böylelerine de cok tanik olduk.

Yoksa, aldatma görecelidir. Aldatmanin ne oldugu kisiye göre degisir ve yorumlanir.

Herseyin temeli saygidir ama, ' belli bir yastan sonra ' özellikle aldatma türü egilimler normal karsilaniliyor. Cünkü bu kavram secme hakki icerisine sokuluyor.

Dedigin gibi clost. Ilgi göremedigimiz bir insana soguk kalinabilmesi olasi olabiliyor ve dedigin gibi evvelince bu problemi karsinizdaki ile konusmaniz en dogrusu.De bu dedigini maalesef cogu basaramiyor kanaatindeyim.
Kullanıcı avatarı
EcCeNtRiC
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 6915
Kayıt: 21-06-2004 13:49
Konum: izmiR

Mesaj gönderen EcCeNtRiC »

ya ben asLa aldatmam amaa emreeeeeem benimle olsun :P
[i]*Her yeni başlayan macera
Heyecan dolu çilek kokar.. ;) [/i]
Kullanıcı avatarı
Alamut
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1694
Kayıt: 16-09-2003 17:07
Konum: İstanbul
İletişim:

Mesaj gönderen Alamut »

ne kadar ciddi olduğun dil çıkarmandan belli.
Aha, tehlikeli biri daha,
kaçınnnnnnnnn
:)
Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden...
Kullanıcı avatarı
MARTI
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2223
Kayıt: 21-05-2004 03:43

Mesaj gönderen MARTI »

Yorumsuz :mrgreen:
Kullanıcı avatarı
Alamut
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1694
Kayıt: 16-09-2003 17:07
Konum: İstanbul
İletişim:

Mesaj gönderen Alamut »

Kendine saygısı olan insan eşine yalan söylemez. Ancak kendine saygısı olmayan ona yalan söyler. Çünkü, tüm zamanlarda bu bedenle bu dünyaya bir defa geliyoruz, ve bu hayatı yalnızca bir kez yaşıyoruz. Eş, bu bir defa yaşanan hayatı, bizimle geçirmek, bizimle paylaşmak kararı vermiş kişi demektir. Yani yaşamaya tek bir fırsatı olduğu hayatını, bize bağlayarak, bize armağan etmiştir. Ona karşı olsa olsa teşekkür, minnet ve belki de bir borçluluk, yükümlülük duygusu taşımalı insan.

Bugün çoğunlukla aldatma dediğimiz, sadık kalmama olgusuna, eskiden ihanet denirdi. Hangisi daha doğru sizce?... Benim ihanet terimini yeğleyeceğimi tahmin edersiniz herhalde. Çünkü bir kere aldatma ile ilgili ne düşündüğümü söylemiş bulunuyorum. Ayrıca, ihanet kelimesinin etimolojisinden de görüldüğü gibi, ihanette, bir hainlik unsuru bulunmalı. Bakın bundan ne kastediyorum....İki insan birbirlerini çekici bulup sevince, bu iki kişi arasında adeta bir manyetik alan oluşur. Bu alan sadece o iki kişiye aittir, ve adeta sihirli, büyülü gibidir. Zaten bu nedenledir ki, insan birisine aşıksa, bu güçlü etkileşim nedeniyle, gözü başkasını görmez. Varsa, yoksa o kişi. Sevdiğini de abartılı ölçüde idealize eder. Halbuki o alanın etkisinde olmayan etraftakiler, tanık olduklarına anlamaz gözlerle bakıp, “Yahu onda ne buluyor bu kadar? Hayret doğrusu,” diyebilirler. Onlar için böyle düşünmek kolay, büyü onlara işlemiyor çünkü.

Eşlerden birinin, bir başkasının manyetik alanına girmesi ve o kişiyle yeni bir etkileşim alanı kurması, eşiyle kurmuş olduğu alanı mutlaka bir yerlerinden zedeler. Bu kişi artık, o bütünlüğü bozulmuş manyetik alan nedeniyle, eşini farklı görmeye, hatalarını büyütmeye ve kusurlar yaratmaya hazırdır. Böylece ilk kişiyi gereksiz ölçüde batırırken, yeni kişiyi abartılı olarak yüceltir. Çünkü böyle yapmaya psikolojik gereksinim duyar. Kendisine heyecan veren yeni büyüye kapılması için, önceki büyüden sıyrılmalıdır. Aksi halde gönlünü bu işe yatıramaz. Vicdanı ve suçluluk duygusu onu rahatsız eder. Halbuki zedelenen ilk alanı parçalar atarsa, kendini aldatması çok kolay olur, zira yaptığını haklı görmeye başlar. Bu durum için, “kendini gerçekleştiren saptırma” terimini kullanmak geliyor içimden. İlginç olan, ihanette, kazandığını zannedenin de kaybediyor olması aslında. O manyetik alanın zedelenmemesi, kendi kişisel bütünlüğü için de önemli. Manyetik alanın yara alması, sadece ihanet edilenin değil, edenin de bir şeyler yitirmesi demek.

Neyse şimdi yine ihanet ve hainliğe dönelim.... Sadık kalmayan kişi, mazeretlerle vicdanını rahatlatırken, onunla birlikte manyetik alan kurmuş olan ve evren içinde bu alanla korunan eş, bu değişimden habersiz olduğundan, kızgınlık duyma, nefret etme, tepki verme, önlem alma haklarından yoksun bırakıldığı için, evrenin kendi bölümünde yalnız ve korunaksız kalmıştır. Çeşitli maddî ve manevî tehditlere karşı savunmasızdır. İşte, ihanetin içerdiği hainlik kavramı buradadır. Birlikte alınan kararla kurulan, karşılıklı güvene dayanan beraberliği, tek taraflı ve sinsice bozmak. Hainlik yalnızca eşi habersizce korunmasız bırakmakla kalmıyor. Sevdanın, kadın-erkek beraberliğinde sevginin motoru olduğuna değinmiştim. Başkasıyla ilişkiye girmek, eşinden sevdasını çekmek demektir. Kendisine verilen sevdanın çekildiğini hissetmemesi de mümkün değildir insanın. Durumu bilmeyen eşin bunu farkedinceye kadar gönderdiği sevda mesajları yerini bulmamaya başlar. Ya, duyargalarını (antenlerini) üçüncü kişinin manyetik alanına yönlendirmiş, ilişkiye giren eş mesajları almaz, ya da, alır ama karşılıksız bırakır. Uzanan sevda eli havada boş kalır. Bu da, eşleri birarada tutan sevda harcını çürütür. Aradaki elektrik söner, sözsüz paylaşımlar biter ve bir geçmiş inkâr edilir, tükenir.

Bildiğim, gördüğüm, duyduğum, eşe ihanet sayısı epey olduğundan, nikâh töreninde, çiftlerin “iyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta bir ömür boyu birbirlerini sevip, bağlı kalacakları”nı söylemeleri dudaklarıma hep belli belirsiz bir gülümseme getirir. Çünkü, gördüklerim bana, beraberliklerin mezara kadar değil pazara kadar olduğunu sık sık hatırlatır. Hem de “pazar” kelimesinin her iki manasıyla. Birinci anlamıyla, ömrün sonuna değin uzun bir süre için değil, Pazar gününe kadar sürebileceğini belirtir. İkinci anlamıyla ise, “pazarlama” fikrinin ağırlık taşıdığı günümüzde, ister istemez, kaliteden fazla imaj pompalanıyor. Bu açıdan bakılırsa, kurulan beraberliklerin ömrü, eşlerden birinin kendini toplum pazarında daha iyi birisine pazarlayıncaya kadar, veya tersine, pazardan kendisine beraber olduğu kişiden daha güzel veya yakışıklı, daha zengin ya da ünlüsünü, daha kültürlü ya da kendisine daha uygununu buluncaya kadar sürebilir. Bunlara bir de, başlangıçta onunla mutlu olacağını düşündüğü, ama sonra mutlu olmayabileceği birisine rastlayıncaya kadarı da ekleyebiliriz.

Bu son sözlerimi biraz fazla kinik, şüpheci bulan olmuştur mutlaka. Ama aynı çizgide bir düşüncemi daha ifade etmeliyim. Evliliğinde sorun yaşamış olan bazı erkek veya kadın tanıdıklarım, bir başkasıyla ilişki kurmalarını hep şöyle açıklar, “ Ama o eşimden çok farklı, o kadar nazik, anlayışlı ve yumuşak ki.” Ben de bu kendini aldatmaya hep şunu derim, “Sen kendini kandırmak istiyorsun besbelli. Onun kibar, hoş, eğlenceli , anlayışlı olmaya eli mahkûm. Senden ne istediğini sen de biliyorsun. Eğer hakaret etse, dövse, sinirlendirecek şeyler yapıp kızdırsa, senden beklediğine ulaşabilir mi? Efendi ve tatlı olmaktan başka seçeneği yok zaten. Çünkü gerçekte olduğu gibi değil, gözükmesi gerektiği gibi olarak kendisini sana pazarlamak zorunda. Sen eşinin her türlü halini biliyorsun, oysa ötekinin yalnızca iyi, heyecan verici hallerini yaşıyorsun. Bu, haksız rekabet denilen olgunun daniskasıdır. Böylesi karşılaştırmayı hiç de adil bir bazda yapmış olmuyorsun.”

Peki, sonrasında bunca rahatsızlığa, üzüntüye, karmaşaya yolaçan sadık kalmama olgusundan insan neden kendisini alıkoyamıyor veya alıkoymak istemiyor? Eğer cinselliğin yaşanması, feminist şair olarak bilinen Süheyla Taşkıner’in

Düğmelerimi çözüyorsun.
Sonra okşuyorsun,
Ağız dolusu öpüyorsun sonra.
Göğüslerim avuçlarında uç veriyor.
Sen soluk soluğa,
Ben çığlık çığlığa.

şiirinde, altı satırda kısa fırça darbeleriyle çizdiği gibi yalın ve fiziksel olsaydı, gerçekten istendiği takdirde, sadık kalmak çok daha kolay olurdu. Oysa iş bu kadar basit değil, çünkü cinselliğin salt tensel yönü yanında, duygusal, ruhsal, zihinsel, hatta varoluşa ait boyutları da var. Özünde yaratıcı bir eylem olduğundan, Tanrı’nın bize lütfettiği bu yetenekle, adeta O’nun büyük yaratıcılığının ufak çapta kopyacısı olmanın keyfini duyarız. Ayrıca yine aynı açıdan, cinsellik, insanın kendisini “ifade enerjisi”dir. Cinsel eylemde, yanıltıcı tavırlardan uzak, kendimizi dolaysız, yalın, çıplak ifade ederiz. Zihinsel yönden ise cinsellik, karşımızdaki ile bir başka platformdaki “iletişim gücü”dür.

Ben evrendeki devinimin temel bir ritmi veya temel ritimleri olduğuna inanıyorum. Doğayı gözlemledikçe olası bir ritmin sürekli-kesikli-sürekli-kesikli bir kalıp izlediğini, bir başkasının nabız gibi darbeli, bir diğerinin ise döngüsel bir ritme sahip olduğunu farkediyoruz. Bence ruh, evrenin özünü taşıdığından, evrenin ritmini bilen yönümüzdür; beden bu ritmi hayata geçiren, uygulayandır; zihin ise bilenle yapan arasındaki halka, yani fanteziler, hayaller yoluyla cinsel eyleme sevkeden, onu isteten ve yaptırandır. Zaten bana göre, sahip olduğumuz en erotik organımız, cinsel işlevleri yerine getirenler değil, beynimizdir. Müzik, evrendeki ritimleri taşıdığı ya da yansıttığı için, ruhu ve bedeni evrenin ritmiyle rezonans (seselim) haline getirir. Yani evrenin titreşimiyle, ruhun ve bedenin titreşimi uyum içine girer. Müziğin cinselliği çağrıştırması ve harekete geçirmesi de, varoluşun ritmini cinsel eylemde yakalamamıza olanak sağlamasıdır belki de; çünkü bu yolla beden, ruhun dansına eşlik eder.

Günlük yaşamımız genellikle aynı şeyleri tekrarlayıp durduğumuzdan monoton, hatta biraz da sıkıcıdır. Bu, varlığımızın dünya ayağını oluşturur. Ama bizler yalnızca dünyanın çocukları olmadığımızdan, içimizde göklere ait şeyler de var. Aşkın ve cinselliğin heyecanı ile hazzı, dünyada tutuklu olan bizlerin ayaklarını yerden kesen, benliğimizde bir anlamda yerle göğü birleştiren olgulardır. Bu nedenle, iki insan arasındaki aşk, ruhsal yücelmenin en etkili yollarından biridir. Aşk, macera unsuru da içerir, zira macera bilinmeze gidiştir. Ve tanınmayan, bilinmeyen, insana daima çekici, merak uyandırıcı gelmiştir. Aşkı cazip kılan da budur. Kişi ne denli yaratıcı ve değişiklik düşünücü olursa olsun, eşle yaşanan cinsellik bir süre sonra macera unsurunu yitirir. Beden çok aşina, cinsel eylem de epey rutinleşmiştir artık. Eşten başkasıyla olan cinsellik ise farklıdır. Değişik bir partnerin sadece yeniliği bile cinselliği kamçılayıcı etki yapar. Bu iki tür cinsellik arasında bir ayırım yapmak gerekirse, bence genel hatlarıyla, eşle yapılan cinsel eylem doyurucu fakat heyecanı az, değişik partnerle yapılan ise heyecanlı fakat doyuruculuğu azdır.

Bilinmeyeni de içerdiğinden, maceranın doğasında az veya çok tehlike vardır. Ama bu insanı dizginlemez zira biz maceralardan ve onlardaki yenilikten öğrenir, kendimizi geliştirir ve daha bir bütün olmaya çalışırız. Yakından, derinden veya mahrem tanıdığımız her kişi, yaşam romanımızda anlamlı bir bölüm olma potansiyeli taşır. Tercihimiz yeni kişilerden uzak durmaksa, romana bazı yeni ve değişik bölümlerin girme şansını ortadan kaldırırız. Yeni kişilere hayatımızda yer verirsek romanımıza iyi veya kötü, mutlu ya da mutsuz bölümler ekleriz. Böylece bir hayata birkaç kısa hayat daha sığdırırız.

Arayış, aşkın ve cinselliğin ortak bir yanıdır. Ancak fethediş için aynı şeyi söyleyemiyorum, çünkü salt cinsel güdülenmede, fetheden ben, fethedilen o, ve çetelede yeni bir çentik daha vardır. Aşkta ise, paylaşma, bütünleşme ve biz olma vardır. Fakat aşk ve cinselliğin ortak paydasında olan arayışın, her zaman farkında olmadığımız çok mühim bir özelliği ise, onun peşinde olduğu nesneden bile önemli olanın, arayışın bizatıhi kendisi olmasıdır. Farklı anlatımla, insanı ayakta tutan, heyecan veren şey varmak değil, yolda olmaktır. Arayış bizi hep yolda tuttuğundan hiç bitmiyor. Bu yazıyı daha ilk paragrafını yazmamışken, sevdiğim somut bir kişiye adamak yerine, “Hep aranan, galiba hiç bulunmayan Sevgili’ye” dediğim soyut bir kişiye adamam, aklımın bu denemenin sonunda ancak farkettiği gerçeği, bilinçaltımın veya ruhumun başından beri bilmesinin sonucuymuş meğerse. Arayış bitmez ve bitmemeli, çünkü biterse, hayat bitmese de, renginden, heyecanından ve dinamizminden çok şey kaybeder.
Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden...
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 7 misafir