1950'lerde sofra âdâbı

Paylaşmak istediğiniz aklınıza gelen konular, olaylar..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
barbar
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2770
Kayıt: 05-11-2006 21:23
Konum: Ordan Burdan

1950'lerde sofra âdâbı

Mesaj gönderen barbar »

“Fıstık Gibi Maaşallah…”
Yaaa... “Hop!!! Bi dakka, hangi fıstık? Nerede?” falan demeyin lütfen... Konu şudur: Pazar sabahına başlangıç için ne gönül okşayıcı bir isim!... Daha çayını bile içmemiş bir adet Jülide, ekranda bu filme toslayınca, “Tanrı’ya şükür ki bir zamanlar siyah-beyaz Türk filmleri çekilmiş...Yoksa bu hayat çekilmez olurdu...” diyerekten vefa borcunu ödüyor. Ne Vahi Öz’ün, ne de Sadri Alışık’ın öldüğüne inanmak mümkün değil. Öyle sahici ve canlılar ki...

Aşağıdaki notları sofra âdâbı bahsine gelmek için, bir giriş olarak aktarıyorum.

Vahi Öz üstadın daha evvel de bahsini etmiştim. Şu, “Horoz Nuri” rolünde terennüm ettiği (????) “Baklava aç.../ Börek aç..../ Çalkala yavrum, çalkala....” şarkısı yüzünden.... Bu sabah, gene , pantalonunu şişko göbeğinin altında zor zahmet tutturmuş, başında beyaz şapka, ceket sol omuzuna takılı, belde iki adet tabanca, aşka gelince bol bol havaya sıkılıyor –Allah’tan kimse ölmüyor- ve de, “Naciye” rolündeki –bir başka üstadımız- Sadri Alışık’ı döndüre döndüre oynatıyor. (Bir ukalalık etmeme izin veriniz; Türk erkeklerinin –ve de, kadınlarımızın, Türkân Şoray ve Hülya Koçyiğit dahil, çoğunun- bacakları düzgün değildir. Sadri Alışık’ın son derece mevzun bacakları olduğunu bu sabah hayretle farkettim!!!? Kadın kılığında olduğu için, bacakları açıkta idi.)

Tesadüfe bakınız, dün sabah da Marlyn Monroe üstüne bir belgesel yakalamıştım. Veee... o ünlü film; Jack Lemmon ile Tony Curtis, kadın kılığına girip Marilyn Monroe’nun şarkı da söylediği bir hatunlar bandosuna iltihak ederler. Veee... gene şamata başlar. Tıpkı bizim “Fıstık Gibi Maaşallah” da (“fıstık” Türkân Şoray oluyor) olduğu gibi... Zira, Yeşilçam versiyonu aynen kopya!....

Fakat, talihsiz Amerikalılar’ın ellerinde Vahi Öz gibi “has’ın has’ı” bir erkek yok! (Geçenlerde kaybettiğimiz Jale Öz bu konuda otorite idi, herhalde... Ruhu şâd olsun.) Gerçi, kadın kılığındaki Jack Lemmon ile Tony Curtis’in orkestrada çalarken yüzlerinde asılı melül mahzun ifade unutulmaz bir sinema karesi. Fakat, Vahi Öz gibisi de dünyaya bir kere gelir. O baygın bakışlar ve de gıdısını öne çıkararak, “Var mı benim gibi hârika erkek?” tavırları yok mu, değme kadın dayanamaz!...

SUCUK ve ŞAMPANYA...

Lâkin, üslupta tam anlaşamıyoruz. Şimdi, Horoz Nuri bizim Naciye’yi (Sadri Alışık) tavlayacak ya... Derhal telefona sarılıyor veeee.... diyor ki:

“Bu gece Naciye’i villama bekliyorum. Sucuk ve şampanya hazırlattım. Tüm hizmetkârlara izin verdim. Başbaşa olacağız.”

Bakar mısınız? Daha, İbrahim Tatlıses’in yüzümüzü kızartan “viski eşliğinde çiğ köfte partileri”ne asırlar var!... Çiğ köftenin kıvamını denemek için meclis tavanlarına fırlatılma rezilliklerini de henüz yaşamamışız.

Horoz Nuri gözüne kestirdiği hatunu tavlamaya çabalarken, hem mahallî, hem de asrî takılıyor; sucuk ve şampanya! Magazin dünyasındaki “seviyeli beraberlikler”den bile beter bir birliktelik!... Sucuktan asla vaz geçemiyoruz, şık olmak için de şampanyaya özeniyoruz? İkisi bir arada nasıl olacak?

HAYAT MECMUASI’ndan BİZE KALAN...

Şimdi, asıl mevzumuza geliyoruz. Sofra âdâbı... Bir vesile ile elime geçen HAYAT mecmualarını karıştırken, iki adet sofra âdâbı yazısına denk geldim. “Asrî” olması hedeflenen Türk insanının sofrayı nasıl hazırlaması ve sofrada nasıl davranması gerektiğine ilişkin ipuçları içeriyor. Ama, bize nekadar uyar, onu bilemiyorum.

Demokrat Parti dönemindeyiz. Farah Diba henüz Paris’ten gelmiş, gelinlik kılık kıyafet düzülüyor; Prenses Margaret’in bir türlü vuslata eremediği yakışıklı sevgilisi Peter Towsend’in arkadından tüm hanımlar göz yaşı döküyor, vs. Şartlar bu iken, acaba sofralarımızda usul erkân nasıl olmalıydı?

Bakalım...

Yazıların başında bir not var:
“Bu tavsiyeler, Fransa’nın ünlü görgü kaideleri yazarı Gisele D’Assailly’den alınmıştır.”
İmlâ hatalarını düzeltmek dışında, aynen aktarıyorum.

SOFRADA YAPILMAMASI GEREKEN KAİDELER

Ev sahibinden evvel yemeğe başlamak:

“Büyük ziyafetlerde, yeriniz önceden ayrıldığı ve ekseriya adınızı taşıyan bir kartla işaretlendiği için, ev sahibinin oturmasını beklemeden yerinize oturabilirsiniz. Küçük muhitlerdeki öğle yemeklerinde, bu usul tatbik edilmediği için, sofraya ancak ev sahibi yerinizi gösterdikten sonra oturabilirsiniz.

Ama, hiç bir zaman, yemeğe sizi davet edenden önce başlamamalısınız. Yemek yerken, masa komşularınızla yüksek sesle ve mübalağalı el hareketleri yaparak konuşmak da doğru değildir.

Bu kaidelerin kaçına, hangimiz harfien riayet ediyoruz?

PEÇETELER... ve EKMEK...

“Giydiğiniz elbise yepyeni ve leke tutan cinsten bile olsa, peçete, yemek esnasında yakaya iliştirilerek kullanılmaz.

“Yemek servis edilmeden evvel, sofrada ekmek yemeğe başlanılmaz. Çorba tabağına hangi maksatla olursa olsun, ekmek doğranılmaz!...Çorba fazla sıcak ise, soğusun diye içini üflemeyip 1-2 dakika soğuması için beklemelisiniz. Çorbayı şapırdatarak içmemeli ve kaşığı da bütün olarak ağıza sokmamalıdır. Çorba, kaşığın ucundan değil, yanından içilir. “

Şimdi kardeşim, oldu mu yaaaa??? Tamam, peçeteyi istedikleri gibi kullanırız. Lâkin, şöyle ağız tadı ile, kaşığı hapur hupur ağzıma sokup ağzımı da taa Sarıyer’den işitilecek şekilde şapırdatarak çorba içme keyfimize limon sıkmanın ne âlemi var? Varsın âdâba mugayir olsun. Ben zâten köylüyüm; kışın sabahları kahvaltı niyetine kendi yaptığım tarhanayı içtim senelerce...

SALÇA, KEMİKLER ve BIÇAK...

“Büyük bir ziyafette, ekmekle salçaya banmanın çok hatalı olduğu unutulmamalıdır. Fakat, samimi arkadaş topluluklarında bu kaideye sadakatle riayet etmeniz de şart değildir.

“O zaman, ekmeğinizi çatala takarak sevdiğiniz salçayı yiyebilirsiniz. Ama hiç bir zaman, hiç bir yerde, ekmek parmakla tutularak yemeğin suyuna banılmaz. Ayıptır.”

Dakka bir, gol bir!!! Ben burada yemeğin suyunu bırakıyor, ziyan ediyor diye,neredeyse Benim Efendi’yi boşayacağım, Allah’ın Fransız’ı neler de diyor? Bir kere, tercüme hatası var: “salça” dediği, büyük ihtimalle “sos”, ya da düpedüz “yemeğin suyu” olmalı. Her yemeğin suyu salça değildir ki?

Gol iki: yemeğin suyu en lezzetli kısmıdır; bizim tencere yemeklerimiz gavurlarınkine benzemez, accayip lezzetlidir. Yemeğin suyu zerafet yüzünden çöpe gidecekse, ne anladım ben bu medeniyetten? Gayrı medenî kalamaz mıyız? Kıssadan hisse; yemeğin suyundan mahrum kalmamak için, mümkünse, resmî ziyafetlere gidilmeyecek. Öyle çatal matallla olmaz, ben ekmeğimi suya banarım arkadaş!

Şimdi “KEMİKLER” bahsinde de mesele çıkacak, eminim.

“Yemeklerde kemiği ağıza alarak sıyırmak görgü kaidelerine aykırıdır. Önümüzde çatal ve bıçak olduğuna göre, onları kullanarak yemek lâzımdır. Görünüşte zor olan bu tarza zamanla alışılabilir.”

Gene küme düştük. Kardeşim, pirzolanın kemiğini şöyle ağız tadı ile sıyıramadıktan sonra, ne anladım ben bu işten?????????

“BIÇAK” bahsine geldik... Adam bıçaklayacak hâle gelmeden, sakin bir şekilde okuyalım, derim. Uyduruk kaydırık özentilerden uzak durmak için bire ir.

“Bazı insanlar, bıçağı ve bardağı kibarlık olsun diye, yukarı doğru kıvırarak tutarlar. Bu, kibar olmaktan çok, gülünç bir mevkiye düşmek için bire birdir. Aynı zamanda, bıçağın, dolmakalem tutar gibi, baş parmakla şehadet parmağı arasında tutulmayacağını bilmek lâzımdır.

“Bıçak sofrada eti kesmek için kullanılır. Yemeği. çatala itmek için değil. Ekmek, balık ve salata hiç bir zaman bıçakla kesilmez. Yalnız, bunlar izafî kaidelerdir. Memleketlere göre, değişebilir. Meselâ, Almanya’da patatesi bıçakla kesmek doğru değildir. Fakat, Fransa’da patatesi bıçakla kesene tuhaf gözle bakılmaz. Balık ise, özel çatal, bıçakla yenir.

“Bıçak sofrada tabağın sağ tarafına, keskin kısmı içeri (tabağa doğru) gelecek şekilde konur.”

Bıçak bahsinde, “memleketlere göre değişir” kaydını koyan Fransızlar, nedense, Türkiye’de nasıldır? kısmını unutmuşlar. Demek ki, aynen kopya yerine, kendi mutfağımıza, kendi soframıza uygun özgün kurallarımızı oluşturmalıyız! Ne dersiniz?
Never let me alone !!
Kullanıcı avatarı
grace
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 3676
Kayıt: 13-02-2006 13:55

Mesaj gönderen grace »

Hayat Mecmuasının 60'lı yıllardaki sayılarını dedem biriktirmiş ve ciltletmiş. Anneannemlerde bu dergileri incelemek her daim keyif verir bana . Kapaklarda Ava Gardner, Grace Kelly, Audrey Hepburn, Sophia Loren resimleri..Türk ve dünya siyaseti ile ilgili haberler, gezilip görülecek yerler, Türkiyede & dünyada, ''tatbik edilecek perhiz reçeteleri', gönül postası ; o kadar temizmiş ki o zamanlar aşk, fıkralar, karikatürler ve görgü kuralları kısmında SOFRA ADABI ...Keşke o yıllarda yaşama şansım olsaydı...Teşekkürler paylaşım için..
Yaşamak ne güzel şey;
Anlayarak usta bir kitap gibi
Bir sevda şarkısı duyup
Bir çocuk gibi şaşırarak yaşamak..

Nazım Hikmet
Kullanıcı avatarı
mojjo
Quick Friend
Quick Friend
Mesajlar: 60
Kayıt: 20-01-2007 13:29

Mesaj gönderen mojjo »

güzel paylaşım sağol
küçük piyon herşeyini feda edebilir ama büyüyüğünü feda edemez
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir