çıkarın o elbiseleri.
sizin değil ki onlar.
giydirdiler size o elbiseleri üstünüze siz farkına bile varamadan. sonra da hoşunuza gitti. çıkarmadınız.
zaten aslında hiç sizin olmadı. mecbur değilsiniz üstünüzde onlarla dolaşmaya.
iyi bir işiniz, herkesin beğendiği bir arabanız olsun...
nezih bir semtte, görkemli bir evde oturun...
pahalı eşyalarınız olsun...
en lezzetli yiyecekleri en gözde yerlerde tadın...
isminiz saygıyla anılsın...
çocuklarınızı özel okullarda okutun...
bunlar için giydiniz o elbiseleri değil mi?
ışıltılı bir hayat için yani.
hep sizin olmalı. hepsi, hep birlikte ve her zaman sizin olmalı değil mi?
yoksa yaşayamaz mısınız?
yaşayamaz mısınız gerçekten? inanıyor musunuz buna?
ama bu çok yorucu değil mi?
sürekli bir şeylere sahip oluyorsunuz. sonra da o sahip olduklarınızın esiri oluyorsunuz.
sanıyor musunuz ki siz, sadece emeğinizi satarak para kazanıyorsunuz. her gün ruhunuzu da satıyorsunuz.
size sesini yükselterek konuşan kaç kişiye “sesini bu kadar yükseltmene gerek yok. seni duyabiliyorum.” dediniz?
ve devam ettiklerinde kaç kapıyı suratlarına çarpıp çıkabildiniz?
“söylerdim ama” deyip kaç kişiye, ne kadar çok şeyi söylemeyi ertelediniz şimdiye kadar?
o “ama”lar neydi ki?
anlatılan bir şey vardı ben o sevimsiz okullardan birine giderken. bir kompozisyon yarışması olur. “cesaret nedir?” diye sorarlar. birincinin kağıdında tek cümle yazar: “cesaret, bu kağıdı benim gibi boş verenindir.”
kaç boş kağıt verdiniz şimdiye kadar?
daha ne kadar yönetecekler sizin hayatınızı?
okullarda öğretmenler, işyerlerinde patronlar ve yöneticiler, yaşadığınız ülkelerde politikacılar.
bir sınava girerken “ya kazanamazsam!” , her gün işe giderken “ya beni atarlarsa?” diye korkulmaz ki.
korkarak yaşanmaz ki.
çıkarın tedirginlik elbiselerinizi, yaşayın hayatınızı.
herkesten farklıymışsınız gibi davranmayın. siz herkessiniz. herkes de siz. bir deprem, bir trafik kazası eşitliyor hepinizi işte. farkına varmadınız mı daha?
hepimiz aynı yerden -annelerimizden- geldik, aynı yere -bilinmeze-gideceğiz.
nasıl bir hayat yaşarsanız yaşayın, kim olursanız olun...
siz de diğerleri gibi öleceksiniz, daha farklı değil, daha soylu değil, daha güzel değil. o zaman mı fark edeceksiniz sadece insan olduğunuzu?
işte bu kadarcıksınız hayatta.
sahip olduğunuz hiçbir şey ama hiçbir şey sizin değil.
ne kadar çok şeyin sahibi siz olursanız olun, hiçbiri sizin değil. olmayacak da.
emanet onlar.
tıpkı hayatlarınız gibi.
kendi zavallılığınızı, güçsüzlüğünüzü fark ettiğinizde o muhteşem hayatlarınızın değerini de anlayabileceksiniz. bozuk para gibi harcadığınız anlarınızı yaşamaya başlayacaksınız önce, hayattan intikam alırcasına.
Hadi artık kendinize gelin.
kelebekler, çiçekler, karda ayak izleri, dut ağaçları, kaplumbağalar, gelincikler, böğürtlenler sizi bekliyor.
çıkarın tedirginlik elbiselerinizi, hayata koşun.
yaşayın hayatınızı artık.
hadi.