Sevda, güzel bir kadın yaz gecelerinde. Beyaz entarili,uzun siyah saçlı, körpe vücutlu, keskin bıçak misali dili. Elleri sudan yeni çıkmış, ıslak, şehirler arası yoldan yeni gelmiş, yorgun, elma yanaklı, sonbahar dudaklı. Gözleri çekirdeği allınmış biberli yeşil zeytin. Tırnakları kısa, göğüsleri bakire. Sevda kör kütük sarhoş bu gece hüzünden.
Hüzünse sevdalı, yaz gecelerinde. Ayalarında ıslatıp geçmişini yemeği sever. Ama doymaz karnı. Aç gezer.
Dilenmez...
Sarılıp battaniyesine gündüzü
bekler sobanın başında.
Hüzünse sevdalı ama başkalarına.
Sevdanın uzun siyah saçları yeni çıkmış banyodan, taramaya gücü kalmamış dökülmüş tarağın dişleri. Ağzıyla kuş tutmayı öğretmemişler sevdaya ayrılık gecelerinde.
Keskin diline dolanmış bir türkü, onu bilir onu söyler sevdasına. Nerden düştü bu dengesizliğe bilmez.
Bilmediği...onca şey ağır gelir omuzlarına. Sırtındaki kamburu
hiç haz etmez sevda. Hamamda keseletirken kendini utanmayı bir kuş dövmesi gibi işletmiş yüreğine.
Büyüdüğünde ne olacağını
soran o bilmiş teyzelerine gülerek cevap verir...
Yavaş yavaş iyileştireceksin yaralı kuşlarını
Ağır ağır demleyeceksin kaçak çayını
Hüzün genzimi yakar
Ihlamur kokusunu sever burun deliklerim
Bir gün erik ağcına çıkıp orada yiyeceğim üzümü
Bir gün bakire göğüslerim öğrenince süt vermesini,
ben sevdamı yeniden yaşayacağım.