1918 yılında Manisa'da doğdu. Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu'nu ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü'nü bitirdi. Bir süre öğretmenlik yaptı (1945-55).
Ankara'da Ziraat Bankası Yayın Bürosu'nda çevirmenlik yaptı (1956-1969) ve emekli oldu.
Şiiri değişik evrelerden geçti. Başlangıçta toplumcu anlayışla büyük kentin devingen yaşamını, işçileri, kırsal kesimdeki tarım emekçilerini anlatan; yaşama, dünyaya beslediği sevgi, umut ve coşkuyu, özgürlüğü ve eşitliği içeren şiirler yazdı. İkinci Yeni anlayışının belirmesiyle şiirin işlevi, şiirde anlamı daha farklı algılamaya başladığını gösteren örnekler sundu. Dünya şiirinin olanaklarını Türkçe şiirde değerlendirdi. Geleneksel ve batılı şiir biçimleri üzerinde denemelere girişti. İnsanı, tarihi, doğayı, kutsal kitapları, mitolojiyi, kentleri, dirimbilimi şiirine ayrıntı ve çağrışım zenginliği ile bir olanak olarak sunan, çarpıcılığı ve şaşırtıcılığı saklı bir ilke gibi benimseyen İlhan Berk sürekli kendini yenileyen bir şiir ustası.
Kısaca, "dokunduğu her şey şiir".
Yapıtları
Güneşi Yakanların Selamı (1935)
Istanbul (1947)
Günaydın Yeryüzü (1952)
Türkiye Şarkısı (1953)
Köroğlu (1955)
Galile Denizi (1958)
Çivi Yazısı (1960)
Otağ (1961)
Mısırkalyoniğne (1962)
Âşıkane (1968)
Taşbaskısı (1975)
Şenlikname (1976)
Atlas (1976)
Kül (1978)
İstanbul Kitabı (1980)
Kitaplar Kitabı (1981)
Deniz Eskisi (1982)
Delta ve Çocuk (1984)
Galata (1985)
Güzel Irmak (1988)
Pera (1990)
Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum (1993)
Avluya Düşen Gölge (1996)
Şeyler Kitabı Ev (1997)
Çok Yaşasın Sayılar (1998)
ÖDÜLLERİ
1979 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü
1980 Behçet Necatigil Şiir Ödülü
1983 Yeditepe Şiir Armağanı
1988 Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
*Alıntı siir.gen.tr
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim
Yeryüzü Birinci Dünya Harbi'ni yaşıyordu
Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı
Yunan Harbi'nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim
O çadır çadır insanları askerleri esirleri
Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı
İlk topu ilk tayyareyi gördüm
Anam kardeşim ve ben ayaktaydık
Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu
Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı
O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular
Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi
Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı
O gün dünyayı ve insanları tanıdım
O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim
İstanbul Kitabı
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Adın her sabah uyandığımız gökyüzünün yerini aldı.
Hangi su olursa olsun
Yeşil sen bakınca.
Her gün sen baktıktan sonra
Bu kadar güzel
Bu gökyüzü.
Fesleğen
Sen varken karanlık bilmez
Hiçbir su.
Hiçbir su
Kaybolmaz.
Sarı Çiğdem
İlk biz geldik dünyaya
Gelir gelmez
Sevmeyi çalışmayı öğrendik
Bir gün yası öğreneceğimizi
Hiç bilmiyorduk.
Defne
Kimse ölümü övemez
Seni gördükten sonra
Kulluğu
Savaşı
Güzel gösteremez.
Lale
Yalan Ayvaz'ın laleyi sevmediği
Doğru değil sonra
İlk defa çiğdemin gördüğü dünyayı
İlk Ayvaz geldi
Bu manzara
Ona bakarak geldi
Hep ona bakarak geldik.
Köroğlu
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.
Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Sessiz sedasız yaşayan bir ayrık otuydu Orta Anadolu'da
Kıtlıktan önce.
En küçük bir şeyden coşardı
Mesela bir kuş uçmasın Kızılırmak'a doğru
Köklerine su yürürmüş gibi sevinirdi.
Bir bulut geçsin üstünden
Ayrıklıktan çıkardı.
Dünyayı, derdi, dünyayı
Hiçbir şeylere değişmem.
Şimdi yaşamak istemiyor.
Türkiye Şarkısı
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Ben senin krallığın ülkene yetiştim
Kaldım gölge tanımayan güzelliğinle.
Her sabah büyüten denizimizi böyle
Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim.
Sen o çıktığım sularsın,zencim benim.
Denize bakan evler gibiydim seninle.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle.
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim.
Sen gittiğim o ülkesin varılmıyorsun
Vurmuş sonrasız nasıl en güzel sulara
Güzelliğin balıkları gibi İstanbulun.
Şimdi her yerde ne güzeldiniz o kalmış
Yankımış denizlere öbür kadınlara
Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış..
***************
Ben Uyandım
Ben uyandım bir aşk demekti bu dünyada
-Sesin, bir gülü bırakmak gibi bir şeydi
Karaydım, kağıt gibiydim yaşamalarda
Adım görseniz her gün o denizlerdeydi
Bin yıl bir M sesiydim aşağı Mısır'da.
Ben vurdum sevilere belli değil miydi
Bin yıl seni açtım işte yalnızlığımda.
Ne zaman aydınlığında adım geçti miydi
Bir aşk demekti bu dünyada.
Bir zamanlar yalnızlık güzeldi Mısır'da
Seninle yepyeni bir göktü gidilirdi
Baktım mı, büyürdü bir zambaktı anımda
Şimdi bir gölgedir uzar ovalarımda
Böyle uyanırdım ya uyanmak değildi
Bir aşk demekti bu dünyada.
****************
Bir Fenikeli
1
Denizde boğulan o ilk Fenikelilerdendi.
2
Vergi memurluğu yapardı ve köpekler saldırırdı hep.
3
Babası barbar akınlarını durdurmuştu.
4
Kırlangıcın geveze bir kuş olduğunu ilk ondan duyduk.
5
Ben o zamanlar çocuktum ve çok fakirdim.
*****************
Bir Kıyı Kahvesinde
. Adaçaylarımızı söylemiş miydik?
Üç kişi bir köşede oturmuş ağ yamıyordu.
Kimimiz aznif oynuyor, cıgara üstüne cıgara
yakıyordu kimimiz. Sanki dünya durmuştu
öyle dalmış gitmiştik. Kendi kendimizdik.
Bir sürü kırlangıç dışarda camlara vuruyordu.
Birden bir ses, yüzüne karışmış bıyıkları,
-Deniz çekildi, dedi. Hepimize tutup
denizde gezdirdiği gözlerini. Büyük
bir boşluk bırakıp sonra da arkasında
Kalktı.
Biz işte o zaman gördük onu
ve çekilen denizi.
O zaman çıktık kendimizden.
Dışarda bir dilim ekmek gibiydi gök
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..