Eğitim mal değil, insan hakkı
Heinrich Bergstresser
Eğitim sözcüğü son dönemde yine çok anılır oldu. Almanyada bu konuya oluşan ilginin küçük bir örneğini düzenlenen seminerlerin isimleri veriyor. Örneğin, "Global Bir Toplum İçin Meslek Eğitimi." Bu ilginin nedeni kuşkusuz, UNESCOnun bu yıl 32. defa hatırlattığı Dünya Eğitim Gününün varlığı değil. Bunda daha çok, sanayileşmiş ülkelerin de giderek eğitim sorunlarının artmaya başladığının farkedilmesi rol oynuyor. Pisa Araştırması ve Yetişkinlerde Okuma Yeteneği konusunda yapılan uluslararası bir araştırmanın sonuçları çok açık.
Otuz Avrupa ülkesi arasında yapılan büyük ''Pisa'' araştırması Almanya'da eğitim kalitesinin düşük olduğunu ortaya çıkardı. AB'nin lokomotifi rolüne soyunan Almanya otuz ülke arasında sadece yirmi birinci sırada. Sonuçlar ülkede bir ''deprem'' yarattı. Kurulduğundan bu yana Federal Almanya'da kültür ve eğitim bakanı yok. Anayasaya göre her eyalet kendi kültürünü kendi belirleyip uyguluyor. Ülkenin ortak bir eğitim politikası yok, ortak bir kültürü de. Eğitimde son sıralarda yer aldığının ''Pisa'' araştırması ile ortaya çıkması topluma büyük bir 'tokat' oldu. Çünkü bu gerçek araştırma da yirmi Avrupa ülkesi arasında üniversitelerinde en çok kadın eğitim görevlisi çalıştıran ülkenin yüzde 21.5 ile Türkiye olduğunu ortaya çıkardı. Almanya yüzde 5.9 ile sondan üçüncü!
Karşılaştırmalar her zaman önyargılardan ve kuşkulardan arınmış olmuyor. Bazıları, Almanya ve Avrupayla, milyonlarca insanın okuma yazma bilmediği kalkınmakta olan ülkeler arasında bir karşılaştırma yapmanın yanlış olacağını dahi söyleyebilir. Fakat ikisi arasında birçok benzerlik de var. Çünkü mağdurların tümü çaresiz ve bu durumdan nasıl kurtulacaklarını bilemiyor. Bu çaresizlik, bilgisizlik, yoksulluk ve önlenemeyen nüfus artışıyla doğrudan ilişkili. Bilgi Çağı adı verilen olguyla da.
Oysa eğitim, kalkınmanın önündeki engelleri ortadan kaldırabilecek temel insan haklarından biri. Çünkü eğitim yatırımları, bireylere ve topluma yapılan uzun vadeli yatırımlar. Azgelişmişlik ve kalkınma sorunları, sadece parayla ortadan kaldırılamıyor. İlerleme ve çağdaşlaşma, sermayeyle değil beyinle gerçekleşiyor. Okuma ve yazma orada başlıyor. Hızla değişen bir dünyada bireyin kendisini kanıtlamasının, verilen ucuz sözlere, büyüye ve batıl inançlara kanmamanın önkoşulu eğitim.
Fakat eğitimin, serbest pazar ekonomisinde, daha fazla ödeyene sunulan sıradan bir mal haline de dönüşmemesi gerekli. Bu özelleştirme girişimlerinin, eldeki tüm siyasi ve hukuki olanaklarla durdurulması gerekir. Çünkü eğitim, sanayileşmiş ülkelerde olsun, kalkınmakta olan ülkelerde olsun toplumsal ve siyasi bir görevdir ve öyle de kalacak. UNESCOnun da bu temel düşünceleri benimsemesi ve her eleştiriye karşı şiddetle savunması çok iyi.
Demek ki, büyük ölçüde veya tamamen özel örgütlenmiş ve devlet denetimi dışında bir eğitimin tehlikeleri, Birleşmiş Milletler uzmanlarının gözünden kaçmamış. Bu, bir yandan zenginle yoksul arasındaki uçurumu büyütüyor, diğer yandan da sık sık radikal ve köktendinci eğilimler doğuruyor. Oysa ikisi de, yani yoksulluk da köktendincilik de, insanların ortak yaşamına aynı etkiyi yapıyor: Sonuç hoşnutsuzluk, kin ve çatışma oluyor. Eğitimin amacı ise, tam da bu hatalı gelişmeyi engellemek olmalıdır. (Deutsche Welle/Türkce)