Aile Hayatı

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Aile Hayatı

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

BAŞIMIZIN TACI; ANNE VE BABA

ResimHayırsız evlatlar çoğalıyor

İki üç ay önce Ankara'da bir aile faciası yaşanmıştı. Genç bir kız sevdiği erkekle evlenmesine karşı çıkan ailesini öldürmek için bir plan yaparak evin anahtarını sevdiği erkeğe vermişti. Genç erkek de anahtarla eve girerek o evde bulunan anne babayı öldürmüş, kız da ablasını öldürmüş ve bu olay sonunda üç kişinin canına kıyılmıştı. Sevdiği erkek uğruna annesini babasını öldürten ve ablasını da kendi öldürerek ailesinin katili olan bir genç kız vahşeti yaşanıyordu.
Diğer bir olay da yıllar önce Bursa'da yaşanmıştı. Borca giren erkek evlat borcunu ödeyebilmek için aklına şeytanî bir plan gelmiş, anne ve babasının öldürtürse kendisine kalacak mirasla borcunu ödemeyi düşünmüştü. Ve kiralık katil tutan bu evlat anne ve babasını öldürtmüş ve ölen anne babasının cenazesinde sahte gözyaşları bile dökmüştü. Polisin büyük başarısıyla olay sonradan aydınlığa kavuşturulmuş ve anne ve babanın ölümüne azmettiren katil evlat tutuklanmıştı.
Bu olay sadece benim medyadan şahit olduğum iki örnek.
Daha bunun gibi birçok anne ve babasını öldüren, yaralayan, sokağa atan, arayıp hatırını sormayan, ihtiyaçlarını gidermeyen hayırsız evlat örneklerini ne yazık ki toplumumuzda görmek ve duymak mümkün.
Etrafımızdaki insanlara ve komşularınıza kulak verdiğiniz zaman birçok insan, evlatlarının hayırsızlığından ve kötülüğünden şikayet etmekte hatta bu yüzden yataklara düşen hastalanan birçok insanlar görmekteyiz. Hayırlı bir evlat anne ve baba için en büyük nimet olabilirken, hayırsız bir evlat da anne ve babalar için en büyük düşman olabilmektedir.

Şikayet etmeye hakkımız var mı?

Peki neden anne ve babalar evlatlarından şikayet ediyorlar? Neden evlatlar anne ve babalarını perişan ediyorlar, ağlatıyorlar, inim inim inletiyorlar?
Suçlu kim? Suçlu anne baba mı? Yoksa suçlu evlat mı? Yoksa suçlu toplum mu? Yoksa maneviyatsız eğitim mi? Yoksa sorumsuz medya mı? Yoksa ……
Elbette suçu bu sınıflardan birine tamamen yükleyemeyiz. Ama her birinin suçu var. Anne baba biz suçluyuz. Evlat suçlu. Görevini yapmayan eğitim sistemi suçlu. Gençleri kötülüğe sevk eden medya suçlu. Dini diyanetini bilmeyen ve dindar evlat yetiştirmeyen anne ve baba suçlu.
Dini öğrenmeyip malayani ve geçici zevkler peşinde koşan gençlerimiz mi suçlu. Devamlı bataklıkta sinek üreten ortam suçlu. Velhasılı hepimiz suçluyuz.
Suçu sadece başkalarında aramaya kalkmayalım. Çocuğunu haram lokma ile besleyen, onlara dinini diyanetini öğretmeyen, ahiretlerini düşünmeyen insanların, herhalde evlatlarından fazla şikayet etme hakları yok.

Nasıl olmalı?

Anne ve baba kötü de olsa hiç bir evladın anne ve babasına isyan etmeye, eziyet etmeye hakkı yoktur. Her şeyde olduğu gibi iyi bir evlat isteyen anne ve babalar evlatlarını İslamî bir terbiye vermek zorundadırlar.
İslam terbiyesiyle yetişen bir evlat anne ve babasına kötülük etmez, onları dövmez, onları aç-açık bırakmaz, onlara sövmez hatta Kur'an ifadesiyle öf bile demez. Bakınız bunu ayeti kerimede Rabb'imiz şöyle veriyor.
"Rabb'in, ancak kendisine kulluk etmenizi ve anne babaya iyi davranmanızı emretti. Onlardan (anne veya babanızdan) biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa sakın onlara öf bile deme, onları azarlama; her zaman onlara güzel değerli sözler söyle, acıyarak onlara daima kucak aç ve yumuşak davran ve "Ya Rab beni küçükken bakıp büyüttükleri gibi sen de şimdi onlara acı, diyerek dua et!" (İsra; 24)
"Allah'a kulluk edin. O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyilik edin." (Nisa; 36)
Anne ve Baba hakkıyla ilgili hadislerden sadece bir kaçını örnek vermek istiyorum.
Adamın biri "Rasulullah (s.a.v.)'e gelip sordu: "Ey Allah'ın Rasül'ü, insanlar içinde iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en ziyade kim hak sahibidir? diye sordu. Hz. Peygamber (sa.v.): "Annen" diye cevap verdi. Adam: "sonra kim?" dedi. Rasulullah (s.av.) yine "Annen" diye cevap verdi. Adam tekrar: "Sonra kim?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) yine "Annen" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: "Sonra kim" Rasulullah (s.a.v.) bu dördüncüyü "Baban!" diye cevapladı.' (Buhari, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1)
Abdullah bin Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre: "Allah'ın Rasül'ünden, Allah'a ve Rasül'üne en muhabbetli amel nedir?" diye sordum. Cevap olarak " Vaktinde kılınan namaz" dediler. Sonra hangisidir diye sordum: "Ana-babaya iyilik yapmaktır" buyurdular. Sonra hangisidir? dediğimde, "Allah yolunda cihad etmek olduğunu söylediler." (Buhari, Mevakitüs Salat, 5; Cihad, 1; Edep; Müslim)
Sevgili Peygamberimiz bir gün ashabına :."Size büyük günahların en büyüğünün ne olduğunu söyleyeyim mi?" diye sordu. Yanındakiler "Evet" deyince Rasulullah (s.a.v.) bu günahları şöyle ifade etti: "Allah'a şirk koşmak ve anne babaya âsî olmak!" (Buhari, Edep, 6)
Anne ve babanın hakkı ve önemi ile ilgili daha birçok ayet ve hadislere yer vermek mümkündür.

Anne-baba kimdir?


Ayet ve hadisler incelendiğinde ısrarla evladın anne ve babasına itaat etmesi, iyilik etmesi ve onlara isyan edilmemesi istenmektedir.
Gerçekten insan hayatında aslolan ve en büyük iyilikleri dokunan kişilerin başında anne ve baba gelir. Çünkü evladın dünyaya gelmesinde, yetişmesinde ve bir yerlere gelmesinde anne ve babanın birçok emeği vardır.
Bir zamanlar biz büsbütün acizdik, onlar güçlü kuvvetli idiler. Öyle iken onlar bizi emzirdiler, hırpalamadılar. Hep gözümüzün içine bakarak bizi büyüttüler. Şimdi onlar aciz düştüler, muhtaç kaldılar Biz güçlendik, kuvvetlendik, onlara güzelce bakacak bir hale geldik. Artık emek sırası bize geçmiştir. Hizmet nöbeti bize düşmüştür. Gün gelir, biz de bu sırayı geçirip, bu nöbeti savarız. Büyütüp yetiştirdiğimiz evlatlardan elbet imdat umarız. İşte bunu iyice bilelim de analarımızı, babalarımızı horlamayalım. Onlara yüksünerek onları hırpalamayalım.
Evlat için ana-baba gerçekten pek büyük nimettir. Henüz hayatta iken onların kıymetini bilmek lazımdır. İnsan ne kadar hizmet ve iyilikte bulunsa, ana-babanın hakkını tamamen ödeyemez. Ana-babaya ihsan ve ikramda bulunmak, onlara karşı iyi ve güzel davranmak, evlat üzerine farzdır. Allah'ın kesin emridir. Onlara isyan ve eziyet ise haramdır.
Ana ve babamız dünyaya gelişimize sebep oldukları için varoluşumuzu onlara borçluyuz. Hiçbir şeyi esirgemeden gereken ihtiyacımızı karşılayarak bizi büyüttüler, yetiştirdiler, bizi hayata hazırladılar. Bu yüzden de bütün varlığımızı onlara borçluyuz.
Çocuklarının ana ve babalarına karşı en temel vazifelerinin başında (meşru taleplerine) itaat, sevgi, saygı hürmet, minnettarlık, darda kalınca yardım ve ölünce hayırla onları yad etmek gelir.

Çocuklar anne ve babalarına ne kadar iyilik ve itaatte bulunsalar yine azdır. Bir evladımızdan ne bekliyorsak, beklentilerimizi anne ve babamıza karşı biz aynen yapmalıyız. Ana babamıza karşı görevlerimizi yerine getirmek, devamlı iyi muamelede bulunmak, gönüllerini hoşnut tutmak, onlara karşı yapacağımız bir teşekkür ifadesidir.
Aslında onlara yapacağımız o kadar iyilik var ki onlar anlatmak bile derginin sayfaları yetmez.

GörevlerimizResim

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname'de evladın anne ve babasına karşı on beş görev sayar.

Anne ve babasıyla olan sohbetinin kalkıp oturuşunu adab ve erkanı on beştir

1. Anne ve babasının sözlerini dinlemek
2. Emirlerine göre hareket etmek.
3. Onlardan izin almadan oturmamak.
4. Onların kalkışında ayakta durmak.
5. Yol yürürken onlara öncülük yapmak.
6. Sesini onlarınkinden fazlaya yükseltmemek.
7. Onları ismiyle çağırmamak.
8. Çağırdıklarında efendim veya buyrunuz deyip emirlerini yerine getirmek.
9. İşlerini yapmak ve onlara hizmet etmekte titizlik göstermek.
10. Onların rızalarını kazanmak
11. Onları korumak ve onlara saygılı olmak.
12. Onlara öfkeli bir bakışla bakmamak
13. Onlara karşı yüzünü ekşitmemek, güler yüz ve tatlı sözle gönüllerini hoş etmek
14. Onlara yaptığı bir iyilikten dolayı başa kakmamak ve minnet etmemek.
15. Emirleri olmadan gurbete gitmemek, ayrılmamak.

Yukarıdaki esaslar ve bunun dışında müsbet sözlü, fiili görevleri yerine getirerek, anne ve babasının rızalarını alan evlat, dünya ve ahiret mutluluğuna erer.
Buradan anne ve babası sağ olan kardeşlerimize sesleniyorum.
Anne ve babanız vefat etmeden önce onların kıymetini bilin. Onları baştacı edin. Onları elinizin üstünde tutun. Büyüklerimiz anne ve babanın yüzüne sevgiyle bakmanın bile sevap olduğunu söylüyorlar. Bizler anne-babamızın rızasını kazanarak onların hayır duasını almanın gayreti içinde olalım. Zira Peygamberimiz, "Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve anne- babanın evladına duası." (İbn Mâce, Dua, 11) buyurmuştur.
Bir insanın hayatında en çok ve en fazla hakkı olarak önce annesinin sonra babasının geldiğini yukarıdaki hadiste öğrenmiştik. Annemize ve babamıza ne kadar iyilik etsek azdır.
Alimlerden biri devamlı annesinin ayaklarının altını öpermiş. Çünkü "Cennet annelerini ayakları altındadır" hadisini düşünerek yaparmış bunu.
Bu hem kitaplarımızla hem de tecrübelerimizle sabittir ki annesine ve babasına hayrı olmayan insan, kendi evlatlarından hayır görmez. Ya da bunun cezasını çok ağır öder. Peygamberimiz anne ve babanın dualarının makbul olduğunu haber veriyor. Bugün bir bakıma sıkıntı çeken insanlar neden sıkıntı çektiklerini merak ediyorlarsa anne ve babasını razı edip etmediği yönünde nefis muhasebesi yapmalarını tavsiye ederiz.
Bir Müslüman için anne ve babaların sevindirileceği gün sadece Anneler ya da Babalar günü değil. Bizim için her gün anne ve babalar günüdür.
Sevgili Peygamberimizin şu hadisini hiç unutmamak gerekir. "Allah'ın rızası, anne-babanın rızasında, Allah'ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir." (Tirmizi, Birr, 3)

Yazımızı şu kıssa ile bitirmek istiyoruz.

Musa aleyhisselam Hazretleri, cennetteki komşusunun veya arkadaşının, dostunun kim olacağını Cenab-ı Hakk'tan sorup öğrenmek ister. Cenab-ı Hak da Peygamberi Musa'ya: "Falan memlekete git. Orada bir kasap var işte, O senin cennetteki komşundur" buyurmuş. Musa ( a.s.) gidip o adamı bulmuş. Kasap olan kişi, Musa (a.s.)'dan kendisine misafir olmasını istemiş Musa (a.s.) da bu teklifi kabul ederek evine misafir olmuş. Odaya girdiklerinde Musa aleyhisselamın gözüne bir zenbilde yatmakta olan kadın çarpmış. Yemeğe oturmuşlar. Adam bir lokma kendi alıyor, iki lokma da zenbile bırakıyormuş. Kasabın annesine en güzel şekilde bakması Musa aleyhisselamı hoşnut eder. Musa ( a.s.) kasab olan kişiye: "Annenin dudakları kımıldanıyor ve bir şeyler söylüyordu, ne söylüyor?" diye sormuş. Kasap da "Efendim annem diyor ki: Allah seni Musa aleyhisselam'a cennette refîk eylesin" diyor. Bu kişinin annesine bakarak ve onun duasını alarak ve o zamana kadar Peygamber olduğunu gizleyen Musa aleyhisselam, kasabı tebrik edip müjdelemişler.

Cenab-ı Hakk, Peygamberimizle cennette komşu olmayı; anne babalarımızın rızasını ve duasını kazanmayı cümlemize nasip eylesin. (Amin).

HASAN ÇALIŞKAN-Gülistan dergisi
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

ÇOCUĞUMUZDAN ÖNCE KENDİMİZİ YETİŞTİRSEK…?
Sevgili anne ve babalar; çocuklar çabuk büyüyor... Çocuklar büyüdükçe dertleri de büyüyor. Ve anne babanın şikayetleri başlıyor.

Şikayetler başlıyor, çünkü hızlı bir şekilde kontrolümüzden çıkıp değişikliklerini görüyoruz. Çocuklarımız, bizim gençliğimizde var olmayan bir yaşama biçiminin etkilerine giriyorlar. İstemediğimiz alışkanlıkları ediniyorlar. Yanlış arkadaşlıklar kuruyorlar.

Uyarıları, ricaları dikkate almıyorlar. Anne baba olarak bizi dinlemiyorlar. Tavırları zaman zaman saygısızlığa varıyor. Zaman zaman saldırganlaşıyorlar.

Biliyoruz ki; dünya imtihan dünyası. Bazılarımız servetle, şöhretle imtihan olurken, bazılarımız da çocuklarımızla imtihan oluyoruz.
Türkiye’de çocuk yetiştirmek zor zenaat. Annelik zor, babalık zor. Bir yerlerde yapılan küçük bir hatanın faturası çok ağır olabiliyor. Yine de işin hemen hemen bütün yükü ailelere, özellikle de anne babalara düşüyor. Anne baba olarak bu kutsal yükü kaldırmak zorundayız. Çünkü söz konusu olan hem onların, hem de bizim geleceğimiz.

Çocuğunuza belli yaşlarda namaz kılmayı, Kuran okumayı öğretebilirsiniz. Namaz sureleri ile birlikte bir sürü de ilahi, ayet, hadis ezberletebilirsiniz. Ama onlara büyükleri saymayı, küçükleri sevmeyi öğretemezseniz, milli ve manevi değerleri veremezsiniz, tarihiyle bütünleştiremezseniz, imandaki huzurun yanı sıra, inanmanın mantığını kavratamazsanız, çocuk, belli yaşlarda yalpalamaktan kurtulamayacaktır.

Bu da çocuğun geleceği açısından önemli bir tehdit oluşturur. Çünkü o takdirde çocuk, sokağın, televizyonun, gazetenin, envay çeşit müstehcen yayınların, sorumsuz politikacıların ve ‘sanatçı’denilen kimselerin etkisine girer. (Gerçek sanatçıları tenzih ederiz) Hem kıbleden, hem aileden kopar, yozlaşır, tükenir...

Çocuğunuza kendi yaşantınızla örnek olamazsanız, milli-manevi değer ölçülerini veremezseniz, batılılaşma sürecinin toplumumuza bulaştırdığı tortulardan ve tereddütlerden koruyamazsınız.

Anne-baba olarak önce biz kendimizi eğitmeliyiz. Kendimizi yeterli hale getirmeliyiz. Kendimizi sürekli olarak eğiteceğiz. Televizyondan ziyade kitapla dost olacağız. İnanın kitap okumamak için uydurduğumuz bahanelerin hiçbiri geçerli değil. Ne kitapların fiyatı, ne zaman kıtlığı, ne şu, ne bu... Okumamanın mazereti olamaz. Unutmayalım, bahanelerimiz, çocuklarımızın geleceğini kurtarmaz.

Çocuk, babasının sırrı ve hususiyetlerinin sahibidir. Hayatı boyunca onun gözbebeği, ölümünden sonra da mevcudiyetini devam ettiren bir parçasıdır. Bütün hususiyetleri (iyi ve çirkinini) ondan âdeta miras yolu ile aktarır. Zira o, kalbinin bir parçasıdır. Bundan dolayı Allah-u Teâlâ, neseplerin korunmasını, neslin tevhid inancı üzere yetişmesini emretmiştir.

Bunun için aile halkına, özellikle yeni yetişen çocuklara her şeyden önce öğretilmesi gereken şey, iman esaslarıdır. Yani Allah'ın varlığı ve sıfatlarıyla tanıtılması, hiç bir şekilde O'nun ortağı yardımcısı olmadığı, insanların O'nun hükümleri, emir ve yasaklarına uygun yaşaması gerektiği inancıdır. Yaş ve idrak yönüyle bir şeyler öğrenme durumuna gelen bir çocuğa, öncelikle bu inanç kazandırılmalıdır. Nitekim bir çok rivayetlerde Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz çocuk konuşmaya başlar başlamaz ona tevhîdi (Lailahe illellah Muhammedun Rasulullah) öğretmemizi buyurmuştur.

Çocuğun ilk öğrendiği konuların başında, Allah-u Zülcelal’in onu gördüğü, bildiği ve onunla beraber olduğu gerçeğidir. Daimi olarak çocuğu Allah ile irtibatlandıracak bu görüş ve düşünüş sayesinde, Allah’a olan imanın tohumu da kalbe atılmış olur. Ayrıca, çeşitli vesilelerle korku duyan, güvensizlik sıkıntısı çeken çocuk için Allah’ın her an onunla beraber olması, önemli bir güven merkezi ve dayanağıdır.

Ebeveynin evlâda bırakacağı en güzel mirâs, hiç şüphesiz ki, onu güzel terbiye etmesidir (Tirmizî, Birr, 33). Güzel terbiye edilen çocuk, ebeveyni için âhiret mutluluğunun sebebidir. Ölen insanın amel defteri kapandığı halde Salih/iyi evlât bırakanın defteri kapanmaz; onun yaptığı hayırlı işlerden ebeveyn de mutlak fayda görür (Müslim, V, 73; Ahmed b. Hanbel, IV, 105).


TAVSİYELER

- Çocuğunuzu kendinize düşman etmek istemiyorsanız, bir başarısızlığından sonra “Ben sana demedim mi?” demeyin.
- Çocuğunuza emir vermeyin. Ondan isteyin.
- Haksızlığa uğradığınız bir yerde, hakkınızı arayış biçiminize çocuğunuzun tanık olmasını sağlayın. Ona kavga etmeden ve bağırmadan haksızlıklara karşı çıkmanın mümkün olduğunu gösterin.
- Çocuğunuzu dinlerken, mutlaka yüzüne bakın ve onunla göz teması halinde olun. Kendisine önem verildiğini hissedecektir.
- Çocuklarla anlaşmanın en iyi yolu, onlara iyi niyetle yaklaşmaktır.
- Çocuğunuzla aranızdaki duygusal çatışma, istemediğiniz boyutlara varıyorsa, “Kimin haklı olduğunu” düşünmek yerine, varmak istediğiniz amacı düşünün ve davranışınızı gözden geçirin.
- Bir tartışma sırasında asla birkaç sorunu birlikte çözmeye çalışmayın. Sorunları teker teker ele alın.


Küçük demeyin, terbiye beşikten başlar,
Hata, kızarak değil, öğreterek düzeltilir,
Düşünceler, inandırılarak benimsettirilir,
Aile içindeki geçimsizlik, çocuğu çok sarsar,
Her kötü hareketine, hep göz yumulmaz,
Aynı harekete bir iyi, bir kötü denilmez,
Çok sertlik gibi, çok şefkat de zararlıdır,
Hiçbir zaman onlara yalan söylenmez,
Sözünden çok, yaptığına değer verilir,
Kararlı olmak, çocuğu kötü hareketten korur,
Onun yanında başkaları çekiştirilmez,
Terbiyeden anne ve baba mesuldür,
Çocuklar hiçbir zaman kötülenmez,
Çocuğa verilen sözden dönülmez,
Onlar yalancılıkla asla suçlanmaz,
Sırlar onların yanında açıklanmaz,
Kibirlenmesine göz yumulmaz,
Samimi olduğunuza inandırılır,
Konuşmaktan ziyade yaşatılır,
Başkalarına yardıma alıştırılır,
Sabırlı olmasına alıştırılır,
Hayatın zorluğu öğretilir,
Her isteği yapılmaz.


M. EMİN NEBİOĞLU


Kaynak ; Gülistan dergisi
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

İNTERNET NİMET Mİ MUSİBET Mİ?

İnternette Neler Oluyor?

İnternet artık günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu. Bilgi alış verişi, bilginin serbestçe dolaşım ve paylaşımı en üst düzeye ulaştı. İş hayatında etkin bir kullanım sahasına sahip internet, artık hemen hemen tüm evlere de girmiş durumda.
Peki, dini hayatımızın tanzimi noktasında aile içi eğitim ve gelişiminde etkin bir rol oynayan internet konusunda neler yapıyoruz, ne tür önlemler alıyoruz?



‘Sanal alem’ de denilen bu dünyada, sadece bilgi alış-verişinin yapıldığının düşünülmesi, eksik bilgilenmenin getirdiği bir yanılgıdır. Oysa gündelik gerçek dünyamız ne türlü çirkinlikler, zihin bulandırıcı fikri ve ahlaki sapıklıklar, cinsel istismar, şiddet, kumar vs. barındırıyorsa, aynı olumsuzlukların izdüşümü ‘sanal alem’ için de geçerlidir.
Dış dünyada kendimizi ve ailemizi çeşitli olumsuzluklardan nasıl koruyor ve kolluyorsak, ‘sanal alem’de de aynı korunma ve kollamayı devam ettirmek zorundayız. Özellikle anne ve babalara bu konuda çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bilgisayarı satın alıp, eşimizin veya çocuğumuzun önüne koyarak, ardından da internet bağlantısını sağlayarak eğitim ve gözetim sorumluluğumuzdan kurtulmuş mu oluyoruz?

Maalesef, asıl sorumluluğumuz burada başlıyor diyebiliriz. Bizzat kendimizi ve sonra aile fertlerini, internetin olumlu ve faydalanılması gereken yönleri hakkında eğitmemiz gerektiği gibi zararlı ve tehlikeli taraflarını da görmek, bilmek ve bunlarla ilgili tedbirler almak zorundayız.

Bu sebeple, anne ve babalar ‘sanal alemi’ sadece bilgi için kullanılan bir araç gibi görme yanılgısına düşmemeliler. Çünkü büyük bir nimet olarak gördükleri bilgisayar, kötüye kullanıldığında, insanın başına (Allah -cc- hepimizi muhafaza etsin) türlü belalar açacak bir canavara dönüşebilir!

İnternet Sanıldığı Kadar Masum Değil!

Diyeceksiniz ki televizyondan sonra bu damı gelecekti başımıza? Daha TV ile nasıl baş edebileceğimizi tam bilemeden, bir de bu bilgisayar ve internet işleriyle mi uğraşacağız? Belki de haklısınız. Fakat haklı olmak yetmiyor. Geliştirilen her teknolojinin, her ilacın yan etkileri olduğu gibi, internetin de doğrudan ve dolaylı etkileri var.
Bir gazetede yayınlanmış şu habere tüm ebeveynlerin dikkatini çekmek istiyoruz!

“İnternet üzerinde kurulan arkadaşlıklar, sanal âlemde yaşanan suni olaylar ve oynanan oyunlar, özellikle çocuklar üzerinde olumsuz etki bırakıyor Psikolog Nevzat Tekin, konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Yüzyılın en büyük icadı olan internet, yerinde ve zamanında kullanılmadığı takdirde, özellikle çocuklar üzerinde kapanması zor yaralar oluşturuyor. Çocukların sosyal ilişkilerini etkileyen internet üzerinden oynanan oyunlar, taze beyinleri gerçeklerden uzaklaştırıp sanal bir âleme sokuyor. Bu da ruh sağlıklarının bozulmasına neden oluyor” dedi.

İnternet üzerinden kurulan arkadaşlıklar nedeniyle çok sayıda ailenin dağılma noktasına geldiğine de işaret eden Nevzat Tekin, “Numune Hastanesi Poliklinikleri’ne bu sebeplerden dolayı gelen hasta sayısında önemli ölçüde artış var. İnternet bağımlılığına yakalanan kişi, hayal dünyasından çıkıp gerçeklere döndüğünde, büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Bunun sonucunda da başta depresyon olmak üzere birçok ruhsal bozukluk yaşıyor. Bu nedenle özellikle çocuklarımızın internet üzerindeki hayal dünyasına çok fazla kapılmalarına izin vermemeliyiz” diyerek aileleri uyardı.

Evet, uzmanlar, ebeveynleri; sanal alemde de gençlere sahip çıkılması hususunda uyarıyor.

Geleceğin emanetçisi olarak görülen gençlere, ülkemizin sınırlı kaynaklarına rağmen iletişimin sınır tanımaz ürünü olan bilgisayarla eğitim verilmesi projelendirilirken, topluma virüs gibi yapışan gayri meşru çevrelerin bilgisayarda oluşturdukları ‘Oyun Salonu’ siteleri, gençleri bilgi edinme yerine kumar oynamaya zorluyor. Sitede yer alan, “Gerçek oyuncularla, gerçek parasına” anonsu ise insanları kumara yönlendirmenin korkunç boyutunu sergiliyor. Bu sebepten: “Benim çocuğum bilgisayar canavarı olacak, sabah akşam bilgisayarın, internetin başından kalkmıyor” diye övünenler, yarın büyük bir sıkıntıya düşmemek için şimdiden önlem almalıdır.

Zaman Yiyen Makine: Bilgisayar

Geleneksel kültürümüzde ve dinimizde, zaman tanzimi son derece önemli bir husustur. İbadet, günlük ve sosyal hayat, aile eğitimi, dinlenme gibi bölümler halinde ele alınabilen zaman tahsisinde, internetin payı dikkatle tespit edilmelidir.
Özellikle kişilerin tanışmasını ve çet (yazışarak sohbet etmenin sanal dünyadaki ifadesi ing. ‘chat’) yapılmasını kolaylaştıran programlar, hane halkının büyük vaktini almakta; eş, çocuk, hısım, akraba ziyareti gibi konuları ihmal etme noktasına gelebilmektedir.

Ev ödevini yaptırabilmek için babasından ‘e-posta’ ile randevu isteyen bir çocuk temsili, sanırım ne anlatmak istediğimizi büyük ölçüde size yansıtacaktır. Aynı zamanda internet kullanımının limitsiz ve denetimsiz bir şekilde olması, bilhassa çocukların ruh sağlığını çok olumsuz etkilemekte, tamamen çevresinden kendisini soyutlamış çevreye ve toplumsal değerlere kayıtsız bir insan kitlesinin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

Özellikle bizim toplumumuzda kendisini çok hissettiren kitap okumamama ve güzel sanatlara ilgi duymama alışkanlığı, internetin sanal girdabında vahim bir boyutta hızla ivme kazanmaktadır.

Bazı Önemli Uyarılar ve Tavsiyeler

Evet, internet tüm nimetleriyle eşsiz bir hazine. Bu sistemde yok, yok. Tüm araştırma ve incelemelerinizi yapabilir, kütüphaneler dolusu dini ve dünyevi bilgiye, bir tuşa basarak ulaşabilirsiniz. Dünyanın neresinde olursa olsun istediğiniz kişi, kurum ve kuruluşla istediğiniz an irtibata geçebilirsiniz. Gezmediğiniz, görmediğiniz yerleri görebilir ve inceleyebilirsiniz. Ancak tüm bunlar için tahsis edeceğiniz süre ile ailenizin eğitimi, ruhsal gelişimi ve mutluluğu için ayıracağınız süreyi mutlaka dengelemelisiniz.

Eşiniz, çocuklarınız ve büyüklerinizin sizin üzerinizde hakları vardır. Daha da önemlisi bir kul olarak, farzlarımızın özellikle de namazlarımızın aksamasına asla müsaade etmemelisiniz.

Aile mevhumunu sarsacak noktalara gelinmemesi kaydıyla, internetin tüm faydalarından istifade etmek gerekli gibi görünüyor. Özellikle çocuklarımızın eğitim ve öğretimine yönelik olarak, onlarla birlikte araştırma yapmalı, ders çalışmalarına internet üzerinden de destek vermeliyiz.

Bütün milletlerin ve bu arada özellikle de Müslümanların dini, manevi ve ahlaki değerlerini çökertmek amacıyla; görsel (TV) ve yazılı medya, sinema, çeşitli sanat (!) ve kültürel etkinlikler kullanılarak yapılan fikri ve kültürel saldırılar, bütün hızıyla devam etmektedir. Aynı şekilde, internetin ‘sanal alemi’nde de yıllardır sürdürülen ücretsiz ve kolay ulaşılabilir siteler yoluyla her türlü olumsuz yayın, hızla evlerimizin içine kadar girebilmektedir.

Elbette bu tür zararlı yayınlardan kendimizi ve çocuklarımızı korumanın da bazı kolay yolları bulunmaktadır. Burada yerimizin darlığı sebebiyle, şimdilik bazı önemli noktalara dikkat çekip alınabilecek tedbirlerden bazılarını sıralayacağız. Gelecek sayılarda, bu konu üzerinde yazılarımıza devam etmekte de fayda görüyoruz.

Mesela en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan bir tanesi, çocukların müstehcen (daha da kötüsü pornografik) yayınlara bağlantılarını kısıtlayan programları araştırarak bulmak ve kullanmak gerekiyor.



Bu anlamda çocuklarımızı özgür bir ortamda yetiştirmek, ancak bunu yaparken de mutlaka kontrollü hareket etmek ve denetlemek şart. Diğer bir ifadeyle, çocuğumuzun neyi nasıl yaptığını bilmemiz gerekiyor. Bizlere çok büyük dersler olan bir atasözümüzde ‘ağaç yaş iken eğilir’ denmekte ve zamanını zayi eden kişinin kendisini zayi edeceği ifade edilmektedir. Şahsiyetin tam teşekkül etmeğe başladığı çağlarda, çocuklarımız ‘internet kafe’ ve benzeri yerlerde, ya zamanının büyük kısmını oyunla, ‘çet’ yaparak yada filim izleyerek geçirmektedir.

Oysa uzmanlara göre, bu tür yayınlar çocukların gelişiminde tıravmatik-ani ve dramatik-kalıcı bir takım zararlı etkilere yol açmaktadır. Bunun en acıklı en ibret verici ve insanın kanını donduran boyutta olanı, özellikle sinsice hazırlanmış programları izleyen gençler arasında; uyuşturucu, alkol, ve sigara kullanım yaşının ilk öğretim seviyesine kadar düşmüş olmasıdır. Başka bir vahim durum da ‘çet’ yaparak tanışan gençler arasında (özendirme ve teşvik edilerek) özgürlük kisvesi altında, müslüman kimliğinin olmazsa olmazı olan ‘iffet’ kavramının tamamen yok edilmeye çalışılmasıdır.

İnternette çocuklarımızın yararlanabileceği siteleri araştıralım. Özellikle İslam ahlakı ile paralel, çocuk sitelerine öncelik vermek, çocuğun edep, erkan ve usulle yetişmesine de fırsat verecektir.

Hanımlarımızın da internette kendilerini geliştirmelerine izin vermeli, sosyalleşme imkanları kısıtlanmamalıdır. Aile bir bütündür. Her bir bireyin kendine has hak, öncelik ve sorumlulukları vardır. Ailenin gelişiminde anne ve baba birlikte görev almalı, sadece çocukların değil, büyüklerin ve akrabaların da gelişim, eğitimlerine destek verilmelidir. İnternetin sağladığı tüm imkanlardan da bu yönüyle istifade edilebilir.


BİLAL CAN

ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Yuvayi Yapmak Da Yikmak Da Elİnİzde

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

YUVAYI YAPMAK DA YIKMAK DA ELİNİZDE

ResimAllah için evlenen Allah’a dosttur

Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır. Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştıran kuvvetli bir vesile olduğu anlaşılıyor.

İnsan, bu dünyaya sadece yaşayıp, zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmemiştir. Onun esas gayesi kendisini yaratan Cenab-ı Hakk’ı tanımak, bilmek ve ibadet etmektir. Dünya yolunda yürüyüp ahiret yurduna varmaktır. Bu yüzden müslüman bir şahıs evlenirken Allah-u Zülcelal’in rızasını da en temel amaç edinmelidir.

İnsanlığın mutluluk kaynağı Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah için evlenip, Allah için evlendiren, Allah'ın dostluğunu kazanır." (Ahmed b. Hanbel)

Evlilik Peygamberimizin en önemli sünnetlerinden birisidir ve Allah’ın rızasını kazanmaya vesiledir. Bu yüzdendir ki kişinin evleneceği yol arkadaşını seçerken dikkatli olması, ileriki safhalarda mutluluğunu etkileyecek çok önemli bir etkendir.

Şayet tercih ettiği yol arkadaşı Allah’a yakınsa, kişi dünyada da ahirette de huzurlu olacaktır. Çünkü Cenab-ı Hak buyuruyor: “Erkek olsun, kadın olsun mü’min olarak güzel işler yapanlara, dünyada temiz ve huzurlu bir hayat yaşatırız. Ahirette ise, onları, yaptıklarının daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.” (Nahl, 97)

Asr-ı saadette yaşanan şu olay evliliğin insanı Allah’a yaklaştırması hususunda güzel bir örnektir; Peygamberimiz (sav), sahabeleriyle birlikte otururken, fakir ve muhtaç olanlara vermenin öneminden bahsediyordu.

Al-i İmran Suresi’nin 92. ayetini okudu: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.”
Bu sözler orada bulunanlardan Ebu Talha’yı (ra) can evinden vurdu. Sahip olduğu en kıymetli şeylerini; Medine’deki hurmalığını ve evini hemen oracıkta bağışladı. Evine gitti. Bahçenin dışında durdu.

Eşi Rumeysa (ra) Ebu Talha’yı (ra) görünce neden eve girmediğini sordu. Ebu Talha (ra) evini ve bahçesini Allah için tasadduk ettiğini söyledi. Eşi:
“Kendin için mi yoksa ikimiz için mi?” diye sorduğunda Ebu Talha (ra) “ikimiz için” cevabını verince eşi Rumeysa: “Allah senden razı olsun Talha. Ben de aynı şeyleri düşünürdüm. Bekle geliyorum.” Diyerek dönüp arkasına bile bakmadan evinden çıkıp gitti. (Buhari)

Bizim örneğimiz insanlığın en akıllısı; Resulullah ve ashabı olduğuna göre, evliliklerimizi de nefsani duygulardan ziyade, onlar gibi uhrevi duyguları ön planda tutarak yapmalıyız.

Eş seçerken bizleri dünyaya çağıranı değil, Allah’a yaklaştıranı seçmeliyiz. Tercihimiz mal mülk peşinde koşandan değil de Allah’ın rızasına meraklı olan ahiret sevdalısından yana olmalı. Evlenirken Allah’ın rızasını gaye edinen kimse, mutluluk yolunda en büyük adımı atmış demektir.

Müslüman’ın evliliği farklı olmalı. Müslüman aile, en mutlu aile olmalı ve mutluluklara vesile olmalıdır. Müslüman eşler, sevgiye ve mutluluğa hasret olanları, sevginin ve mutluluğun yollarına iletmelidirler.
Mutlu bir aile için dikkat edilmesi gereken bir takım kurallar vardır.

EVLİLİKTE MUTLULUĞUN 9 SIRRI

İlim adamları mutlu bir evlilik için karşılıklı anlayışın şart olduğunu söylemişler ve şu dokuz kurala uymayı eşlere tavsiye etmişlerdir.

1- Mutlu olmayı öğrenin: Küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenin. Mutlu olanlar, bunun için olması imkansız büyük şeyler beklemeyenlerdir. Eşi kendisine bir demet çiçek aldığında teşekkür edebilen kadın ve eşinin şefkatle pişirdiği bir çorbaya teşekkür edebilen erkek, mutlu olmayı hak edendir. Bu şekilde, teşekkür ve tebessüm eden kimseler, kendileri ve eşleri için mutlu olmak adına bir adım atmış olurlar.

2- ‘Adalet’i unutmayın: Yaşanan olaylar karşısında her şeyi iyi tahlil edin. Kendinize haksızlık ediliyormuş gibi bir pozisyona girmeyin. Kendinizi mazlum, eşinizi zalim sandalyesine oturtup “Ben bu evde neyim ki?” diye eşinizi itham etmeyin.

3- Alıngan olmayın: Sürekli “Niye öyle konuştun? Sen böyle demekle beni kast ediyorsun...” vb. sözlerle hesap sormayın. Hiçbir eş, “Acaba bu sözümden ve davranışımdan yanlış bir mana çıkarır mı?” diye düşünen bir eşin yanında rahat olmaz.

4- Aranıza duvarlar örmeyin: Duvarlar örüp onu o duvarların arkasında yalnızlığa terk etmeyin. Ya da siz kendinizi öyle bir duvarın içine hapsedip yalnız başınıza yaşamayın. “Beni anlamayan bir eşim var, ne yapabilirim?” diye iletişim kapılarını kapamayın.

5- Eşinize kambur olmayın: Kendinize düşen sorumlulukları mutlaka yerine getirin. “Ben yapmasam nasıl olsa eşim yapar” düşüncesiyle onun fedakarlığını istismar edip eşinize yük ve kambur olmayın. Nihayetinde o da bir insan, gün gelip o kamburdan kurtulmak isteyebilir.

6- Kendinizi peri, eşinizi cadı ilan etmeyin: Her şeyden bir haklılık payı çıkarıp, kendinizi tek akıllı olarak göstermeye çalışmayın. Kendinizi iyilik perisi, eşinizi cadı ilan etmeyin. Unutmayın ki, eşler birbirinin rakibi değil, tamamlayıcısıdır.

7- Eşinize akıl hocalığı yapmayın: Sürekli eşinize ‘şunu şöyle yap, bunu böyle yap’ diyerek akıl hocalığı yapmayın. Sanki onun aklı yokmuş da siz veriyormuşsunuz gibi davranmayın. Başaramadığı işler karşısında fırsatçılık yapmayın.

8- Tartışmak için bahane aramayın: Tartışmak için fırsat kollamayın. En küçük bir şey için sayıp dökmeyin. Mutlu olmak dururken, ufak tefek şeylerle hayatı zindana çevirmeyin... Her tartışma mutluluk sarayından bir tuğla koparır.

9- Bakışınızı güzelliklere çevirin: Aile hayatı içinde her şey olabilir. Bunlar kaderin cilvesidir. Bu sebeple alıcılarınızı eşinizin kötülüklerine değil iyiliklerine çevirin. Bahar günlerinde bile etrafa zarar veren sağanakların olduğunu unutmayın.

Mutlu insanın riayet ettiği aile kuralların yanında, bir de mutlu olmak isteyen eşlerin şiddetle kaçınması gereken bir takım hal ve hareketler de vardır ki, eğer geçimsiz bir eş olarak tarihe geçmek istiyorsanız, bizden size tavsiye mutlaka eşinize kaçınılması gerektiğini söylediğimiz davranış şekilleri ile davranın.(!)




EVLİLİĞİ SARSAN 8 YANLIŞResim

Kabul edin, hep siz haklısınız(!), sizin dediğiniz doğru ve hep sizin sözünüz geçerli olmalı.(!) Siz insanın kalbinden geçeni bile okuyabilirsiniz.(!)

“Yok canım o kadar da değil!” diyorsanız, önerilerimize göz atınız:

1- Eşinin kişiliğine karşı ağır eleştiride bulunma: Eşinin kişiliğini küçük düşürücü, onur kırıcı sözler sarf etmek sevgiyi zedeler. “Sen hep böylesin, hep beceriksizsin” suçlamalarına sitemkâr ve biraz da hakaret içeren “Hep kendi bildiğini okudun. Beni dinlemedin.” sözleri suçlayıcı eleştirilerdir.

2- İşi yokuşa sürme: Günün birinde eşlerden birinde olumlu bir değişiklik olmuştur veya gittikleri doktor dinlenilmiş ve kişi olumsuz bir davranışından vazgeçmiştir. Diğer eş “On yıldır sana söyledim; ama beni dinlemedin, başkası deyince daha mı kıymetli oluyor?” biçimindeki konuşmalar eşi üzen ve geriye döndürebilecek tarzdadır.

3- Geçmişi hatırlatma: Evlilik hayatı boyunca insanların olumsuz hatıraları olmuştur. Kavgalar, tartışmalar, atışmalar ya da unutulan anlar, yapılan yanlış davranışlar olagelmiştir. Evlilik hayatı boyunca bu kötü hatıraların eşler tarafından tekrak tekrar ısıtılarak ortaya konulması ilişkileri zedeler.

4- Genellemede bulunma: Eşinize bir kalıp biçerek, o kalıba sokan ifadeler kullanmak, onu kötü bir fiille damgalamak da büyük hatalardan biridir. “Ben senin için değiştim, sen benim için hiçbir şeyden vazgeçmedin. Çok bencilsin...” sözleri evliliği yıpratır.

5- Eşinin aklını okuma: Çiftler arasında diyalog tek taraflı olmaya başladığında, eşler birbirlerine mesafe koymaya başlarlar. Sürekli iğnelemeler, kavgalar, atışmalar, artık kadın ve erkeği kendi dünyasına itmiştir.

Erkek de kadın da kendi dünyasında eşiyle konuşmaya başlar. Kafalarında kurdukları şeyler, zaman zaman birbirlerinin hareketlerine yorumlar çıkarmaya neden olur. “Senin ne demek istediğini biliyorum. Ben senin bakışından anlarım.” gibi sözlerle eşinin mimik ve hareketlerinden anlamlar çıkarılmaya başlanılır.

6- Kendini hep haklı görme: Hatalar, yanlışlıklar iki taraftan da kaynaklandığı halde, kim daha haklı, adeta “mahkeme” kuruluyor. Bundan mutlaka sakının, idare ve tahammül eden olmayı becerdiğiniz anda tüm sorun ortadan kalkacak, eşiniz hatasını anlayarak pişman olacak ve nihayetinde sizden özür dileceyektir.

7- Konuşurken sözlerin kesilmesi ve ses tonunu yükseltmesi: İletişimde en önemli husus konuşan insanı sonuna kadar dinlemek, çok gerekliyse aralara girmektir. Dinlemek, anlamak ve kendimizi anlatmamız gerekiyor. Bunun yolu da saygıyla dinlemek, ses tonunu yükseltmemektir.

8- Eşlerden birinin kendisini terapist yerine koyması: ‘Senin hasta olduğunu biliyorum, nedenlerini de biliyorum. Senin ne zayıflıkların var hepsini keşfettim, ne yapman gerektiğini söylüyorum, beni dinlesen doktora filan da ihtiyacın olmaz’ gibi sözler doğru değildir. Eş ne kadar bilgili, tecrübeli olursa olsun, kendini doktor yerine koymamalıdır.

Evet, bunların bütününde de öte bir sır var…

Eğer mutlu olmak istiyorsanız, güzel dinimizin emir ve tavsiyelerine uyun ve eşinize de güzel ahlakla ve tatlı dille nasihat ederek bu hususta yardımcı olun. Allah’ın haramlarından sakınır ve eşinize hakkı tavsiye eder, ona ağırbaşlı/halim bir şekilde muamele ederseniz, Allah size mutluluğu nasip edecektir.

Çünkü kalpler mutlak hakim olan Allah’ın hükmündedir. Allah mutlu olmanızı dilerse, mutlu olursunuz. Bunun için de Allah’tan mutlu bir aile hayatı vermesini tüm okurlarımıza diliyoruz. Rabbim tüm müslümanlara hakiki mutluluğu nasip etsin. (Amin)


MURAT ARSLAN-Gülistan Dergisi
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
Sevdazan
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 4861
Kayıt: 19-09-2006 17:25
Konum: Ankara
İletişim:

Mesaj gönderen Sevdazan »

Allah razı olsun kardeşim
çok güzel bilgi ve kaynaklar bunlar.
okudum....
forumda canlı canlı paylaşımlara gelmiştim ama bunu okuyunca duraksadım
birer çıktı aldım bütün başlıklardan...
yine okuyacağım en müsait zamanda.... inşallah

Allaha emanet olasın
İyi akşamlar sana ve tüm dostlara
[b]***SEVGİ: ASIL KUDRETİN SAHİBİDİR***[/b]

[b]www.sevdazanca.tr.cc[/b]
Kullanıcı avatarı
Enchanting
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 7916
Kayıt: 09-06-2005 14:13
Konum: Ankara

Mesaj gönderen Enchanting »

Gerçekten harika bir yazı, büyük bir beğeniyle okudum ve kaydettim bilgisayarıma. Teşekkür ederim Sonsuz_Nur..
bir gün ve gerçekten, her şey çok güzel ölecek!
Kullanıcı avatarı
Sevdazan
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 4861
Kayıt: 19-09-2006 17:25
Konum: Ankara
İletişim:

Mesaj gönderen Sevdazan »

evet
güzel ve bulunması okunması gerekir
[b]***SEVGİ: ASIL KUDRETİN SAHİBİDİR***[/b]

[b]www.sevdazanca.tr.cc[/b]
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

SOFRAYA DAVET

Günümüzün yaygın adetlerinden biri de yemeklerin tek başına yenmesi veya ‘fastfood’ (hızlı yemek) tarzı, yani ayakta atıştırmak. Halbuki, yemeğin başka fonksiyonları vardır. Birbirini seven kişilerin, özellikle ailelerin, Rabbimizin ikram ettiği nimetleri bir arada sohbet ederek, neşe ve muhabbet içinde yemeleri; aile birliği ve ruh sağlığının korunması açısından vazgeçilmez derecede önemlidir.

Çünkü yemekte bir araya gelmeyen, gelseler bile hiçbir şey konuşmayan bir aile; bütünleşme, yemek zamanını canlı duygular ve manalarla zenginleştirme gücünü kaybeder. Bu donmuş bir yiyeceği yemeğe çalışmak gibi bir şeydir; tatsız, tuzsuz ve tatminsizdir. Yemekte bir araya gelmiş ailenin sevgi ve emek harcanarak hazırlanan bir yemeği, neşeyle paylaşılmasından o kadar çok şey kazanılır ki… Sofra başına ailece oturmak, kişileri birbirine bağlar, evde sıcak ve sevgi dolu bir ortam hazırlamaya yardım eder. Bütün bunlar, aile fertlerinin mutluluğunu artırır.

Ailece sevdiğimiz yemekler, bizi bütünleştirir ve fiziki, hissi ve ruhi bakımdan güçlendirir. Sofra başında tatlı sohbetler yapmak, aile fertlerinin birbirlerini dinlemesi, özellikle çocukların da söz sahibi olması.

Bütün bu aile efradıyla; eş, çocuk, kardeş, ana, babamızla ve evde diğer bulunanlarla yemek vakti gelince topluca sofraya oturmamız veya dostlarımızla, sevdiklerimizle beraber olmamız, Peygamber Efendimizin ümmetine tavsiyelerinden biridir. Gerçekten birlikte yenilen yemeklerde kalpler birleşir, anılan gıdaların bereketi artar. Kişiler daha müsamahalı, telkine, anlaşmaya ve işbirliğine yatkın haldedir. Modern dünyada iş görüşmelerinin ve kritik anlaşmaların hep yemekli toplantılarda yapılması boşuna değildir.

Yalnız, sofra başında sadece yemek yenmeli ve sohbet edilmeli; televizyon seyretmek, gazete okumak gibi başka iş yapılmamalıdır. Yine, çocukların yaramazlıkları veya hataları konuşulmamalı, hoş şeylerden bahsedilmelidir.

Peygamberimizin “Yemeklerinizi toplu olarak yiyiniz, bereket topluluktadır” ve “Allah’ın en çok sevdiği yemek, çevresinde ellerin fazlaca bulunduğu sofra ve yemektir” sözleri, bu açıdan oldukça enteresandır. Üstelik koşuşturma ve karmaşanın arttığı günümüz dünyasında, daha da önem kazanan bir tavsiyedir.

Halbuki yemek yalnız yendiğinde, kişi doyduğunu yeterince hissedemez, topluluktaki lezzeti alamaz ve adeta yediklerinden tatmin olmaz.

Aileyle birlikte yemenin çocuğa sağlayacağı önemli bir fayda da, büyüklerle birlikte sebze ağırlıklı, değişik gıdalara ve sağlıklı beslenmeye alışkanlık kazanmasıdır.

Birlikte yemek yiyen ailelere mensup çocuk ve ergenlerde ruh sağlığı problemlerine daha seyrek rastlandığı, bu çocukların kendine güvenlerinin daha fazla olduğu bir gerçektir. Çünkü, ailece sofraya oturmak, ruh sağlığını koruyan, birleştirici ve aile hayatı için düzenleyici bir mekanizmadır. Bu fırsatı kaçırmayalım.

DOÇ.DR. SEFA SAYGILI
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

HZ. PEYGAMBERİN ÖRNEK AİLE REİSLİĞİ

Allah’ın Resülü, iki cihan serveri Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) müslümanlar için en güzel örnektir. Hayatımızın bütün rollerinde, Efendimiz bizim için en güzel ve en ideal örnektir.

Siz ideal bir devlet adamı örneği mi arıyorsunuz, işte size en güzel örnek Hz. Muhammed Aleyhisselamın idareciliği. Siz ideal bir arkadaş örneği mi arıyorsunuz, işte size Resulullahın arkadaşlığı. Siz ideal bir aile reisi modeli mi arıyorsunuz, işte size en güzel aile reisi olan Hz. Muhammed aleyhisselam…

Allah-u Teala müminler için Peygamberin bir model olduğunu şu ayetle haber vermektedir: “Andolsun, sizin için Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde en güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
Hiç şüphe yok ki, yeryüzünde gelmiş-geçmiş ve gelecek hanelerin, kurulacak yuvaların en mesudu, en bahtiyarı ve en bereketlisi Allah Resulünün hanesiydi. O'nun hânesinde her zaman burcu burcu saadet kokardı. Onun evlilik hayatı kusursuzdur ve bugünün çiftlerine bir örnektir.

İşte, kısa kısa başlıklar altında Peygamber Efendimizin aile içi davranışları ve hadislerinden yola çıkarak mutlu yuva, mutlu aile için çok önemli reçeteler...

Eşlerine İlgi ve Alaka Gösterir, Neşelendirirdi

Aile, sevgi üzerine kurulur. Sevgi olmadan, mutluluk olmaz. Peygamberimiz, aile bireylerini sever ve onlara değer verirdi. O, çok iyi bir aile reisi, şefkatli ve hoşgörülü bir insandı.

Bir eş ve babanın ailesine olan ilgisinin en önemli göstergesi, onlarla birlikte vakit geçirmesidir. Hz. Peygamber (sas), buna özen gösterir, ne ibadeti, ne arkadaşlarıyla geçirdiği vakit, ne de dünya meşguliyeti buna mani olmazdı.

O, ailesi ile birlikte olduğunda, onlarla sohbet eder, hal ve hatırlarını sorar, şakalaşır ve eğitmeye çalışırdı.

Peygamberimiz genel olarak bütün hanımlara karşı ve tabii ki kendi hanımlarına da çok nazik davranır, hiçbir şekilde kalplerini kırmazdı.

Başta Hz. Âişe (radıyallahu anha) validemiz olmak üzere bütün hanımları, Peygamberimizin evde çok sakin, halim ve mütevazı olduğunu söyleyerek, onu her yönüyle mükemmel bir aile reisi, merhametli bir koca, şefkatli bir baba olarak anlatırlar.

Rivâyetler, Hz. Peygamber’in âilevî sohbetinin iki istikamette oluştuğunu göstermektedir: Birincisi, âile fertlerinin her biri ile şahsen teması ve husûsî sohbeti; ikincisi, âile fertlerinin tamamının birbiriyle temas ve sohbeti.

Allah Resulü, hanımları ile oturur, sohbet eder, hatta bir arkadaş gibi onlarla bazı meselelerin müzakeresini bile yapardı. O (sav) her zaman hanımları ile istişare etmiştir. Hâlbuki Peygamberin, onların düşünce ve fikirlerine kat'iyen ihtiyacı yoktu; çünkü O, vahiy ile desteklenmişti. Ancak O, ümmetine bir şeyler öğretmek istiyordu.

Kadını, kendisine o ana kadar hiçbir toplumda verilmeyen üstün bir konuma oturtacaktı. İlk vahyi aldığı zaman, içinde bulunduğu sıkıntılı durumu hanımı ile istişâre etmiştir.

Hanımlarına faziletlerini söylemesi, sevdiğini ifade etmesi, bineğine alması, aynı kabın suyu ile müştereken yıkanılması, hanımının hayvana binmesinde yardımcı olması ve dizine bastırarak bindirmesi, kendisine yapılan yemek davetine “hanım da olursa” kaydıyla icabet etmesi, bir sıkıntıyla kederlenip ağlayanın gözyaşlarını elleriyle silerek teselli etmesi gibi Resûlullah’ın (sas) pek çok davranışı hanımlarını memnun etmeye yöneliktir.

İlgi ve alâkanın varlığını gösteren bir husus da kişinin, karşısındakinin ihtiyaçlarını fark etmesi ve bu ihtiyacın giderilmesine imkân tanımasıdır. Aynı şekilde insan fıtratında var olan eğlenme ve şakalaşma ihtiyacını bilen Resûlullah (sas) buna da imkân tanımış ve bizzat eşleriyle şakalaşmıştır.

Peygamberimizin yaptığı şakalar, yerli yerinde ve mesaj doluydu. Lüzumsuz ve yersiz değildi. Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı. Çocuklarla, hanımlarıyla, yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendi.

Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber aile içinde gayet toleranslı davranır ve latife yapmayı severdi. Hey şeyden önce yüzü gülerdi. Onun sadece hiddetlendiği husus, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gördüğü saygısızlıktı. O böyle bir durumda, Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesi ve haram kıldığı bir şeyden vazgeçilmesi için bütün gayretini sarf ederdi.

Ailenin Nafakasını Temin Etmek Erkeğin Görevidir

İslam'da ailenin yeme, içme, giyim, barınma ve sağlık gibi masraflar aile reisi erkeğin üzerine yüklenmiştir. Günlük ihtiyaçlar konusunda Hz. Peygamber’in (sas) gösterdiği hassâsiyet çok büyüktür. Çünkü Allah, Kur'ân-ı Kerim’de “O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.” (Nisâ, 5) Buyurur.

Hanımının giyecek ve yiyeceği kocanın gelirine uygun olarak sağlanmalıdır. Yedirmenin, giydirmenin ve meskenin yanı sıra, koca, hanımı için hayırseverlik ve cömertlik sayılacak harcamalar da yapmalıdır.

Nezaket ve zarafet timsâli Peygamber (sas) şöyle der: “Erkeğin hanımına harcadığı her şey sadakadır”, “Erkek hanımına su bile içirse onun ecri vardır”, “Kıyâmet günü kişinin mîzânına konacak ilk şey, ailesinin nafakası için harcadıklarıdır.”Bu hadislerden yola çıkarak şunu anlıyoruz; her aile reisi Hz. Peygamber gibi ailesine geniş davranmalı, cimrilik etmemelidir.



Aile Eğitimine Büyük Önem Verirdi

Resûlullah’ın aile ocağı aynı zamanda bir mekteptir. Bu mektep, bir meselesi olan kadın-erkek bütün Medinelilere açık idiyse de talebe olarak, öncelikle müminlerin anneleri sayılan Resulullahın eşlerine aitti. Onlar buranın devamlı ve asli talebeleri idiler.

Allah Resûlü'nün mübarek hanesi, kadınlara ait hususların talim edildiği bir medrese durumunda idi. Efendimizin hususî durumları, hep o mahrem daire içinde öğreniliyor ve orada öğrenilenler de daha sonra ümmete naklediliyordu. Aile hayatına ait hükümlerin %90'ı bize, Allah Resûlü'nün pak zevceleri tarafından aktarılmıştır. Bilhassa İslam tarihinin en büyük fıkıh alimlerinden biri olarak sayılabilecek Peygamberimizin eşi Hz. Aişe (r.anha) validemizin ismini anmadan geçmemek gerekir.

Resûlullah’ın (sas) âilesinde, çocukların eğitimi önemli meselelerden biridir. Doğumla birlikte çocuğun kulaklarına ezanın okunması, eğitim işinin ne kadar erken ele alınması gerektiğini sembolize eder. Eğitimin pratik uygulanmasına ise konuşma yaşında ve Kur'an'ı Kerim’den âyetler ezberletilerek başlatılırdı.

İlk öğretilecek şeyin “Lailahe illallah” olmasını da emreden Hz. Peygamber (sas), akıl ve muhakemeyle ilgili eğitimin temyiz yaşından itibaren sistematize edilmesini irşat buyurur.

Hz. Peygamberimize göre kişinin ailesiyle geçirdigi vakit, boşa harcanmış bir zaman değildir. Peygamber Efendimiz insanlara, bildiğini anlatacağı ilk kişilerin aile fertleri olduğunu öğretmiştir. O, kendisine gelen heyetlere: "Ailenize dönün ve onlara öğrendiklerinizi öğretin." derdi.

Bir hadislerinde, "Erkek ailesinin çobanıdır ve aile efradından sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve onlardan sorumludur." Buyurduktan sonra; "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz." Diyerek çerçeveyi en geniş şekliyle göstermiştir. Bu, aile içerisinde edep, ahlâk, fazilet ve bilgi açısından eğitime işaret etmektedir.

Bu konuda, kendi çocukları ile daha sonra evlendiği hanımların önceki evliliklerinden olan çocukları arasında bir fark olmamıştır. Onlara da aynı sevgi ve şefkati göstermiş, zaman zaman da gerekli uyarılarla onları eğitmiştir. Bir defasında Hz. Peygamber, Ümmü Seleme'nin önceki eşi Ebu Seleme'den olan oğlu Ömer'in yemek yerken tabağın her tarafından yediğini görünce onu: "Oğul, besmele çek, sağ elinle ye ve hep önünden ye" diyerek uyarmıştır. (Buhârî, Et’ime, 2.)

Medine döneminde kızı Fatıma ile damadı Ali'nin evlerine (r.anhuma), sabah namazına kalktığı zaman, uğrayıp onları namaza kaldırması da, O'nun, çocuklarının evliliklerinden sonra bile eğitimlerine verdiği önemi göstermektedir. (Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/259.)

Aile Fertlerine İyi Davranır, Şiddet Uygulamazdı

Günümüzde kimi kadınlar şiddetten yakınmaktadır. Şu iyi bilinmelidir ki eğer bir erkek hanımına şiddet uyguluyorsa, bu duruma Kur'an ve hadis kesinlikle izin vermez. Bunu yapan varsa; bu ya cahilliğinden ya kötü adetten kaynaklanıyor demektir.
Peygamberimizin hayatını incelediğimizde, Sevgili Peygamberimizin eşlerine ve çocuklarına gayet şefkatli ve merhametli davrandığını görüyoruz. Peygamberimizin hayatının hiç bir safhasında eşlerini ve çocuklarını dövmemiştir. Peygamberimizin şu hadisleri onun bu husustaki hassasiyetlerini ortaya koymaktadır.

Hanımına darılma konusunda da Peygamber Efendimizin çok ilginç bir hadisi vardır: "Mümin bir erkek, mümin bir kadına kızıp darılmasın. Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa diğer huyundan hoşlanabilir.”
Peygamberimiz, kadınlara anlayışlı davranmayı tavsiye etmektedir: “Aranızda en hayırlı kimseler, kadınlarına, zevcelerine karşı huyu en iyi olanlarınızdır.” Buyurmuştur.

Ayrıca Peygamber Efendimiz: "Kadınlar hususunda Allah’tan sakınınız. Zira siz onları Allah’tan emanet olarak almışsınızdır."
"Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin sözler söylemeyin." (Ebû Davûd, Nikah 40-41)

"Harcayacağın tüm harcamalardan dolayı, Allah'ın izniyle mükâfat alacaksın. Hatta eşinin ağzına verdiğin bir lokmanın bile karşılığını alacaksın." (Buhârî, İman, 56)

"Sizden biri hem karısını köle gibi döver, hem de utanmadan sarılıp yatar." (Ahmed, IV, 17)
Kısacası, Peygamber Efendimiz Yüce Allah'ın "Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin" (Nisa, 19) ayetini en güzel bir biçimde uygulamıştır.

Kendi İşlerini Kendi Görürdü

Bir aile içerisinde, bireyler birbirlerine yardımcı olurlar. Örnek bir insan olarak Hz. Peygamber (sas) de ev işlerine yardımcı olmaktan hoşlanırdı. Ev halkı ve arkadaşları onun bütün işlerini yapmaya hazır olduğu hâlde, peygamberimiz bunu istemezdi.
Bir gün birisi, Hz. Ayşe’ye, Peygamberimizin işlerinde neler yaptığını sordu. Hz. Ayşe (r.anha), onun bizzat ev işleriyle meşgul olduğunu söyledi. Peygamberimiz, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, çarşıdan alışveriş yapar, ayakkabılarını ve delik su kaplarını tamir ederdi. Develeri bağlar, onların yemlerini verirdi. Ev işlerine yardım ederdi. Arkadaşlarının da bu konuda kendisini örnek almalarını isterdi.

Eşleri ve Çocukları Arasında Ayırım Yapmazdı

Allah Resûlü’nün kadına verdiği değer, ne o güne kadar ne de o günden sonra, cihanda eşi görülmedik bir seviyede idi. O bir gece kalkıp hanımlarından birinin hatırını sorsa, hemen diğer hanımlarını da dolaşır, onların da hatırını sorardı. Davranış bakımından hiçbirini diğerine tercih eder görünmezdi. Herkes gibi hanımları da, kendilerini Allah Resûlü nezdinde en sevgili sanırdı. Bu da O’nun eşsiz mürüvvetinden kaynaklanıyordu.

Peygamberimizin hayatında, kız erkek evladı arasında adaletsizlik yaptığını göremezsiniz. Peygamberimiz de bir baba olarak, aile bireylerine eşit davranmış, aralarında ayrım yapmamıştır. O, herkese hak ettiği değeri verirdi. Aile içinde kimseyi ayıplamaz, küçük düşürmezdi. Yanlış davranışları bile güzellikle çözerdi.

O dönemde, kız çocukları, erkek çocuklarından ayrı tutulurdu. O, erkek çocukların üstün görülme anlayışını yıkmıştır. Peygamberimiz, aile bireylerinin eğitimine önem vermiştir. Kız erkek demeden tüm çocuklara iyi eğitim vermenin önemi üzerinde durmuştur.
Peygamberimiz (sas), sonradan evlatlık edindiği, Zeyd'i kendi çocuklarından hiç ayrı tutmamıştır. Zeyd'e kendi yediklerinden yedirmiş, giydiğinden giydirmiştir.

Hz. Peygamber, ailede çocuklar arasında ayrım yapmayı kesinlikle uygun görmemiştir. O, şöyle buyurur: “Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaletli davranın.” Bu konu üzerinde o kadar durmuştur ki, bir defasında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah, çocuklarınız arasında öpücüklerinizde de eşit davranmanızı sever.”

Anne ve babalar, Peygamberimizin sünnetine uyarak çocuklar arasında sevgide, ilgi göstermede, ihtiyaçlarını gidermede adaletten ayrılmamalıdır.

Rabbimiz! Yuvalarımıza saadet ver, ömrümüze bereket ver, kazancımızı helalinden eyle! Rızana uygun şekilde yaşamayı nasip eyle. Dünya ve ahiret iyiliklerini üzerimizden eksiltme Ya Rabbi! (Âmin)


HASAN ÇALIŞKAN
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 10 misafir