Yaratılış sebebi

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Sirius
New Friend
New Friend
Mesajlar: 7
Kayıt: 25-10-2006 01:09
Konum: İstanbul

Yaratılış sebebi

Mesaj gönderen Sirius »

selam arkadaşlar ben uzun zamandır merak ettiğim araştırıp pek bir sonuç bulamadığım bir konuyu sizlere sormak ve paylaşmak istiyorum..

öncelikle bu sorumda kesinlikle bir artniyet olmadığını bilmenizi istiyorum..

sorum şudur..

yaradılış sebebimiz kulların peygamberimizin arzın arşın ve Allah'tan başka ne varsa herşeyin
özellikle kulların yaradılış sebebini bana güsel sade bir dille anlatabilecek arkadaşlarım varsa şimdiden teşekkür ediyorum..
fakat lütfen bilgisi olmayan arkadaşlar yazmasınlar bu konu gerçekten ciddi bir konu ve bazı çelişkiler içerisindeyim..

saygılar herkese...
Kullanıcı avatarı
Gürz
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2063
Kayıt: 01-04-2006 17:11

Mesaj gönderen Gürz »

“Ben gizli bir hazineydim. Açığa çıkmayı diledim.” Hadis-i Kudsî...

Nasıl ki beste dinleyicisiz olmaz, şiir okuyucusuz yerini bulamaz.. bu bilinmeyen ve tanınmayan Yaratıcı, meydana koyduğu bu coşkulu varlıklar bestesini, kainat orkestrasını muhatapsız bırakmayacak, muhatap olacak şuurlu varlıkları mutlaka yaratacaktır. Öncelikli olarak bu mükemmel besteye muhatap olanlar, şuur ve idrâk kabiliyetleriyle donatılarak yaratılan meleklerdi...

İnsan ise kendi varlığını, çevresini sorgulayan ve sorgulamalarına bir cevap bulamadığı sürece tatmin olamayan bir yaratılışa sahiptir. Kendisini varlık âlemine gönderen Zât’ı tanıdığı ve varoluşunu tanımlayabildiği ölçüde bir huzura kavuşabilir. “Nereden geliyorum, nereye doğru gidiyorum?” gibi temel sorgulamalarındaki veriler çevredeki varlıkların var oluşuyla örtüştüğü için cevaplanması ve ispatlanması bir derece daha kolaydır. Ancak, kendi varlığına özgün kalan “Ne için varım? Varlğımı anlamalandıran gerçek nedir?!” sorgulamasında çevresel verilerden yoksundur. Bu soru kendi içerisinde açıklanması gereken bir sorunsaldır. Bu tarz sorgulamalarda vahiy yol gösterse de, genellikle aklı devre dışı bırakacak derecede aşikar cevaplar vermez. Çünkü, İstenen cevap sorgulamanın içerisinde gizlidir. Aşikar cevaplar ise sorgulamanın önünü kapatacaktır.

Ve nihayet, ulaşılan tüm gerçeklerden ve kavranılan tüm özelliklerinden, sıfatlarından sonra, insana benlik duygusunu ikram etmiştir. Gerçek şudur ki, ‘ben!’ ve ‘benim!’ duygularını hissedebildiğimiz içindir ki, ‘kim?’ ve ‘kimin?’ sorularını sorabiliyoruz. ‘Bu benim’ diyebildiğimiz içindir ki, ‘bu kainat kimin?’ sorusunun peşine düşebiliyoruz. Yine, merhamet edebilir, şefkati, hayayı, adaleti duyumsayabilir, sevgiden, nefretten, aşktan nasip alabilir bir mahiyetle yaratıldığımız ve bu özelliklerimizi sahiplenebilecek bir benlik duygusu ikram edildiği içindir ki; Zât’ı Akdes’in sevgisini, şefkatini, yaratmadaki coşkularını farkında bile olmadan kıyas yaparak kavrayabiliyoruz. Şefkat duygusu verilmeseydi bize veya hayvanlarda olduğu gibi benliğimizle ilintilendirilmeseydi, O’nun şefkatini sorgulama ve nihayet kıyas yaparak kavrama imkanını bulabilecek miydik?

Yani, varoluşunun gayesi, yarattığı varlıkları seven, bu sevgisini ikramlarla ortaya koyan, özellikle insana karşı özel bir sevgisi ve özenli bir muamelesi olan, bu sevgisini ve özenini, binbir ihsan ve rahmet yansımalarıyla ispat eden Allah’a karşı; ibadetleriyle bu sevgiye layık olduğunu ispat etmesi, ubudiyetiyle bu sevgiyi geliştirmesi ve O’na yakınlaşmaya çalışmasıdır. Bu çabanın son basamağındaki engel, Yaratıcısına ulaşan yolda yıkması gereken son duvar, insanın kendi benliğidir. İnsan, ilahî bir ikramla bu engeli de aştıktan sonra, meleklerin ulaşmasının mümkün olmadığı noktaya varmış, onların aşmaları mümkün olmayan bir engeli de aşıp, melekleri Adem’e secde ettirten o hakikate râm olmuş olacaktır.
Çağların bilgeliğini ara , ancak dünyaya bir çocuğun gözleriyle bak.
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Kâinattaki hiçbir şeyin boşuna yaratılmadığı, yüce rabbimizin Kitab-ı Mübîn’indeki beyanlarından biliyoruz. Zerreden gezegenlere kadar her şeyin bir varlık hikmeti bulunmaktadır. Ayrıca bir ölçüye ve mizana göre yaratılmış durumdadır.

İnsanoğlu çeşitli bilim dallarında gelişmeler sağladıkça, varlıkların yaratılış hikmetlerine ve hangi hizmeti gördüklerine dair sırları öğrenmektedir. Artık biliyoruz ki, okyanusun derinliklerindeki bir yosundan, dağların zirvelerinde yaşayan böceğe tadar her şeyin bir var oluş hikmeti var. En önemsiz gözüken bir bitki veya hayvan türü bile yok olduğunda tabii denge zarar görmektedir. O türün gördüğü hizmet yerine getirilemiyor. İşte bu sebeple günümüz dünyasında, tabiattaki dengeyi, bitki ve hayvan cinslerini korumaya yönelik tedbirler alınmaya çalışılmaktadır.

Bu noktada insanın aklına şu sorular geliyor: Her şeyin yaratılış sebebini anlamaya çalışan insanoğlu, kendi varlık sebebi üzerinde niçin düşünmez? Kâinattaki her şeyin bir hizmeti yerine getirdiğini görürken, kendinin hangi hizmeti görmesi gerektiğini niçin araştırmaz?

Hakikat şu ki, canlı cansız bütün varlıklar gibi bizim de bir yaratılış sebebimiz var. Denizlerdeki gözle görülemeyecek kadar küçük ve basit bir canlının bile çok önemli vazifeler için yaratıldığını düşünürsek, kâinattaki en üstün, en mükemmel varlık olarak bizlerin amaçsız ve mânasız bir hayat için var edildiğimizi elbette düşünemeyiz.

İnsanoğlunun kendi yaratılış gayesini araştırmadaki tembelliğini bilen yüce rabbimiz, bu gayeyi doğrudan açıklıyor:
“Ben insanları ve cinleri, yalnız bana kulluk için yarattım.”
İlk yaratılış macerasını anlatırken de, meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diye beyan buyuruyor. Halife, yani kendi temsilcisi...

Yeryüzünde kendimize bir hayat programı çizerken, dikkate almamız gereken en temel ve en büyük hakikat işte budur. Ne yapacağımızı, kendimizi nasıl ve neye göre ayarlayacağımızı düşünürken, mihengimiz bu olmalıdır.

En mükemmel varlık olarak yaratılan, âlemlerin rabbine kulluk için seçilen, dahası yeryüzüne O’nun halifesi olarak gönderilen insan, hiç şüphesiz başıboş değildir. Büyük vazifeler ve önemli hizmetler için var edilmiştir. İslâm, bütün bu hakikatleri açıklayan ve bunlara göre bir hayat programı sunan yegâne dindir.

Rabbi ile irtibatını sağlam tutmaya çalışan, O’nun dinini hayatının merkezine koyan bir mümin, bu yaratılış gayesini bilen ve kendisini ona göre ayarlayan kişidir. Zerreden küreye kadar bütün mevcudat nasıl boyun eğiyorsa, o da rabbine boyun eğmiştir, O’na teslim olmuştur. Zaten İslâm kelimesinin bir anlamı da budur. Kalbi, kendisinden beklenen ilâhî vazifelere hassas ve açıktır. 0nun için hayat, doğum ve ölüm bir zaman diliminden ibaret değil, ebediyetin tarlasıdır. Burada yaptığı her şeyin toprağa atılan tohum mesabesinde olduğunun farkındadır. Âhiret ise hasadını devşireceği yerdir.

Bu açıdan bakıldığında denilebilir ki, müminin hayatı hizmetten ibarettir. Mümin, evvelâ güzel kullukla, taat ve ibadetlerle kendi ebedî hayatına hizmet eder.

“O gün insanlar, yaptıklarının karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük dönecekler. Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun mükâfatını görecek. Ve kim zerre kadar kötülük yaparsa, o da onun karşılığını görecek” ilâhî fermanı gereği, âhiret yurdunda iyilik ve güzelliklere erişmek için çabalar. O’nun çizdiği emir ve yasaklar dairesini, yani Allah’ın sınırlarını gözetir. Bütün bunları yaparken amellerine güvenmek yerine, yüce rabbinin rızasını, rahmet ve şefkatini kazanmayı amaçlar.

İnanan insan kendi istikbaline hizmet ederken, diğer insanları da unutmaz. Uzlete çekilip toplumdan uzaklaşmak yerine insanlarla kaynaşır. Hak ve hakikat adına onlara da güzellikler sunmak için uğraşır. En yakınlarından başlayarak yaşantı ve sözleriyle doğru yolu tanıtır. Bu, peygamberlerin yolu ve ahlâkıdır. Tarih boyunca ve bugün müslümanların yolunu aydınlatan kâmil mürşidler de aynı prensiple hareket etmişlerdir.

Aslında bir müminin bizatihi varlığı hizmet anlamına gelmelidir. Güzel ve ölçülü hal ve hareketiyle, dürüstlüğü ve mertliği ile, hoş sohbeti ve güler yüzüyle “iyi ki o var” dedirten, kalpleri Hakk’a ve hayra ısındıran insan olmalıdır. İnsanlarla ilişkilerde özensizlik, sözünde durmazlık, ihmalkârlık, kabalık ve sertlik gibi haller, bir müslümanın sadece kendi istikbalini zora sokmakla kalmaz, başkalarının da İslâm’la aralarına perde çeker.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyuruyor. Kitab-ı Mübînimiz’in birçok âyet-i kerimesinde de, insanlara faydalı hizmetlerde bulunmak önemli bir emir ve tavsiye olarak yer alır. Anne babanın, evlâtların, gerekli hallerde akrabaların ve diğer bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayarak hizmette bulunmak, farzdan müstehaba kadar dinî hükümler taşır.

Dinimizin tarif ettiği hizmet vazifesini yerine getirmek için mutlaka maddî zenginlik gerekmiyor. Günümüzde düşülen yaygın yanlışın aksine, her insanın kendi haline göre yapabileceği bir hizmet mutlaka vardır. Güler yüzden çocuk terbiyesine, muhtaç birinin ihtiyacını gidermekten güzel komşuluğa kadar geniş bir alan, hizmet çerçevesinin içine girer. Hal ve imkâna göre bu çerçevenin bir yerinde mutlaka yer almak gerekir. Özellikle hayır amaçlı organizasyonlara katkıda bulunarak küçük imkânların büyük hizmetlere vesile olmasını sağlamak, bugün için büyük önem
arzeder.

Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Maddî imkânları ile veya bilgisi, becerisiyle insanlara hizmet etme fırsatı bahşedilen herkes, nefsinin ve şeytanın tuzaklarına dikkat etmek zorundadır. Gurur, kibir ve üstünlük taslama yerine, kendisine bu fırsatı bahşeden Cenâb-ı Rabbü’l-âlemin’e şükretmeli ve düşebileceği hatalar için de istiğfarda bulunmalıdır. Ancak bu şekilde o kişinin hizmeti hezimete dönüşmekten kurtulmuş olur.

Büyük velî Hâce Ubeydullah Ahrâr (k.s) buyuruyor ki: “Ben bu yolu tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettim. Hayır umduğum herkese hizmet ederim.” Demek ki hizmet, insanın yaratılış gayesini yerine getirmenin yanında, mânevî kemâlâtı elde etmenin de önemli bir yoludur.


S.Saki Haşimi
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir