Nimetullah Hocaefendi yıllarını İslam hizmetine vermiş bir pir-i fani, ne var ki yıllar onun imani heyecanını sadece artırmış. Yerli-ecnebi dememiş, memeleket memleket gezmiş, paslı gönülleri kelime-i tevhidle tanıştırmış bir dava adamı…

Hocaefendiyi Balat’ta bir gurup genç okurumuzla karşıladık. Hemen etrafına halkalanıp, bu heyecanlı, bir o kadar da nurani zatı dinledik. Dinledik diyorum, zira, bizim sormayı düşündüğümüz konuları, o zaten bir çırpıda anlatıverdi…
Peygamber aşığı bir muhteremi dinlemenin heyecanını, siz değerli okuyucularımızla paylaşmamak bencillik olurdu herhalde…
Japonya’daki İslami Hizmetler
50 ülkeden fazla yer gezmek nasip oldu. Nerede olursanız olun “İslam” deyince, Türkiye akla geliyor.
Türkiye’miz öyle bir memleket ki, ülke dışındaki İslam düşünürleri, mütefekkirler, İslam için çalışanlar, Türkiye’mize diyor ki, Türkiye’nin her karışında şehitler var. Edepli gezmek lazım bu şehit kabirlerinin bulunduğu diyarda…
Japonya, Kore, İslam’da yeni memleketler. Ahlakları da Müslümanlara çok benziyor.
Yirmi sene evveline kadar iki camii vardı. Şimdi 350’yi geçti Elhamdulillah. Oradaki gençlerimiz geldiler. Çalışan kardeşlerimiz, işçiler de var. Onlar da insanları İslam’a davet ediyor. Tokya’da bir camii vardı. Yeni cami yapılmak için yıkıldı. Camisiz kalınca, işçilerin odalarını camii yaptık.
Japonya memleket olarak küçük biraz, insan çok orada. 125 Milyon. Siz coğrafya bilirsiniz. Suriye’nin iki misli kadar. 17 Milyon insan her sene dışarı çıkıyor, gezmeye… Çok çalışıyorlar, para kazanıyorlar. Gezmeleri de çok oluyor. Buraya zelzeleye yardıma gelmiş, bir grup Japon genç, Müslüman olmuş, dönmüş.
Hatta Amerika’ya gitmiş orada ezan duymuş, bir camii görmüş Müslüman oluvermiş, gitmiş memleketine.
Efendimiz (sav) buyuruyorlar: “Dört şeyi yapanlar, doğrudan kolayca cennete gidecekler.” Bunları herkese söyleyelim. “Birincisi, çokça selam vermek, ikincisi; yedirip içirmek, üçüncüsü; akraba ve din kardeşlerini sılayı rahim yapmak, ziyaret etmek, dördüncüsü; herkes uyurken, sabah namazından biraz evvel kalkmayı adet edinip, birkaç rekat namaz kılmak” bizim hepimizin ihtiyacı var, iki damla göz yaşı dökmeye…
Allah dostlarından haber var; Allah her ne istersen verir.
Allah Tövbesini Bozanı da Affediyor
Ben acizane, Mekke-i Mükerreme’de Cebeli Nur’da imamlık yaparken, hadis okuyoruz orada. Ezan okununca, bekleniyor oralarda. Buraları meth ediyor Araplar. Başka memleketin insanı “Türkler” diyorlar, “ezandan evvel camiyi dolduruyorlar. Ezan okununca hemen namaz kılarlar.” Orda ezan için, ikindide filan uykudan kalkılıyor. Öğleden sonra orda uyku alışkanlığı var yani.
Hadis okuyordum da, bir kudsi hadis-i şerif geldi önüme. Cenabı hak buyuruyor: “Kulum bir günah işler de düşünürse ki, benim Rabbim var, benim Allah’ım var; beni affeder. Tevbe ederse, hemen onu affeder.”
Başına bir daha musibet geliverdi. Tevbe etti, ama yine günah işlerse, benim Allah’ım var, beni affeder diyerek tevbe ederse, gene affederim. Üç-dört sefer böyle oluyor, Allah-u Zülcelal tekrar aynı şekilde buyurarak, affediyor.
Allah’ımız çok seviyor kullarını. Bizleri çok seviyor. Ne halde olursak olalım, seviyor. Kendimizden ümidimizi kesmeyeceğiz, kendi hidayetimizden. Hiç kimsenin de hidayetinden ümit kesmeden çağıracağız.
Şimdi bizim Japonya taraflarını size söyleyeyim; son olarak, sekiz sene oralarda kaldık. Mübarekler diyorlar ki:
“Ey Müslümanlar! İman’ın, İslam’ın nurunu bize getirmeye, niye geciktiniz? Bizden evvel Çin’e geldiniz. Çin’e Sahabeler zamanında geldiniz. Filipinlere getirdiniz. Endonezya, Malezya, Burunay, Singapur, Japonya’nın komşuları buralar, Tayland. Biz beşer değil miyiz? Biz insan değil miyiz?”
Şimdi Dünya Müslüman Oluyor
Allah sizi inandırsın, böyle söylüyorlar. Her gün kolayca Müslüman oluyorlar. Toplanıyorlar, bize “İslam nedir?” diye soruyorlar. Böyle akıllı insanlar.

Diyorlar ki: “Gayri Müslimler, İslam hakkında bize malumat verdiler. Fakat, biz onların sözüne itimad etmiyoruz. İslam’ın hakikatini bize söyleyin. Hatta bu olaylar oluyor. Bu olayları bırakın da, bize İslam’ın hakikatini söyleyin. Bu olaylardan Müslümanlara, iftiralar atılıyor. Müslüman kimseye zararı olmayan insan demektir.”
200-300 kişi toplanıyor. Ben onlara hemen söylüyorum Efendimizin (sav) davetini: “Ya Eyyühe’n nas, gûlû ‘lailahe illallah…” Ey insanlar! Lailahe illallah, Muhammedu’r Resulullah’ı söyleyin, her türlü sıkıntıdan kurtulun, herkes sıkıntı içinde…
Hemen İki-üç kere söyleyince, bütün sıkıntılar geçer. Ben onlara diyorum; siz birbirinize selam verirken, rükuya gider gibi eğiliyorsunuz. Tamamen rüku ediyorlar birbirlerine selamları bu. El tutma yok. Kadın erkek de böyle, el tutmuyorlar.
Ben diyorum siz, bizim namazımın yarısını kılıyorsunuz. Kelime-i Şehadet’le, secde kalıyor bir tek geriye!… “Onu da yaparız” diyorlar. Toptan 200 kişi 300 kişi, her gün böyle Müslüman oluyor gençler.
On bin kadar da işçimiz var orda. Konya’dan da bir kişi vardı. Beş çocuğu var. Kimisinin yedi çocuğu var. Diyorlar ki: “Aman hocam şu camiyi çabuk yapın! Türkiye’ye götürüyoruz çocuklarımızı, İslam’ı öğrensin diye”
Evet, böyle güzel gelişmeler var. Şimdi Dünya Müslüman oluyor. Cenab-ı Hak ikram verdi, bizim 60 senelik tecrübemiz oldu. Her yerde, 60-65 senelik böyle nasihat ederek gezme durumu… Bunun 40 senesi devletler arası gezerek, günahkar kimselerin yanına gittik, elhamdulillah.
Diyoruz ki: “Ey benim mücahid kardeşlerim! Buyurun, ‘lailahe illallah Muhammedun Resulullah’ söyleyelim. Allah hepimizi affediyor.”
Söyleyiveriyor, içkisini döküyor. 15 dakika evvel içki içen kimse, sarhoşken yıkanıyor, camiye gidiyor. Almanyalarda, İngilterelerde, Fransalarda 20 sene evvel bir şey yoktu. Şimdi her yerde İslam çoğaldı. Medreseler, okullar, camiler… Elhamdulillah!...
Günahkarlar, tevbe ediyor, diğerleri de Müslüman oluyorlar. Bu asır İslam asrı. Şuna iyi niyet edelim. Herkese söyleyelim. “Dünya hepsi kafir olsa, ben olmam!” Böyle inancımız sağlam. Elhamdulillah.
Tek Başıma Bütün Dünyayı Davet Edeceğim
İkincisi biraz unutulmuş gibi, onu size hatırlatayım. “Dünya, hepsi kafir olsa, ben tek başıma bütün dünyayı davet edeceğim.” O zaman kim bizimle olur? Allah olur.
Allah seninle olursa yapamayacağın iş mi var? Resulullah da seninle olur, Evliyalar da olur?
Bir çok ülkede, çok hayırlar görmek nasip oldu. Onların hepsinden size selam getirdim.
Hususen Mekke-i Mükerreme’den, Medine-i Münevvere’den, Cennetü’l Baki’den, Cennetü’l Mualla’daki Mübareklerin, Bedir şehitlerimiz, Uhud şehitlerimiz… Bizden selam götür diyorlar. Onlar ölmedi ki. (Başını önüne eğiyor) Sizden utanıyorum, Allah’tan da korkuyorum bunu söylemeye.
Efendimizi (sav) son ziyaretimde: “Ya Resulallah ben burada oturuyorum. Şimdi gidiyorum. İzin verirseniz, sizin selamınızı sevdiğiniz ümmetinize, sizi de seven “Muhammed” deyince, hemen salavat getiren ümmetlerine selam götürüyorum. Sevgili Peygamberimizden de size selam var. Miraç’ta bile unutmadı ya, söylemez mi!... Her zaman söyler…
Buralarda öyle musibetler olmuş. Din değiştirmek gibi, öyle şeyler... Bunlara çok iyi dikkat etmek lazım. Dünyanın hepsi Kafir olsa, ben olmam. Dünyanın hepsini ben yalnızca İslam’a çağıracam.
Allah çok kuvvetli, çok da seviyor. “Vallahu raufun bil’ibâd.” Allah kullarını seviyor. Şefkatli ve merhametli. Peygamberimiz (sav) de ümmetini çok seviyor.
Babası bir İslam düşmanı olan Yahudi bir gençle babası, Peygamber Efendimizle (sav) görüşmek için müsaade istiyorlar. Efendimiz de ‘gelsinler’ diye haber gönderiyor.
Efendimiz genci görünce “Lailahe illallah, Muhammedun Resulullah söyle!” diyor. Genç babasının yüzüne bakıyor.
Babası diyor ki: “Buraya kadar gelmişiz Muhammed’in, söylediğini söyle oğlum” diyor. Söylüyor ve vefat ediveriyor.
Ardından Sahabelerin yanına dönen Efendimiz’ (sav) Sahabeler: “Ya Resulallah, bu kadar sevinçli görmedik sizi.” diyorlar. Efendimiz: “Ümmetimden birisi daha kurtuldu cehennemden, ben sevinmeyim de kim sevinsin” buyuruyor.
…
Kim ‘La ilahe İllallah…” Derse Sıkıntıdan kurtulur
Ben sizi methediyorum dış ülkelerde… (Gençleri kastederek) Diyorum ki, Türkiye’de öyle akıllılar var diyorum, onlar da gülüyor. Birisi, birine demiş ki; “Bismillahirrahmanirrahim” söyle demiş. “Söylemem” deyivermiş adam. “Ne söylemezsin? “Bismillahirrahmanirrahim, söylemem” demiş adam. E söyledi işte!
Bir kızcağız Müslüman oldu. İngilizmiş. Altı lisan biliyor. Şimdi, farklı milletleri davet ediyor. Pakistanlı talebelerimizden biri ile evlendi. Bundan 6-7 sene evvel. Amerika’nın başkanı o zaman Clinton’mış. O’nun kardeşi geliyor, dedi. “Onu davet edeceğim” dedi. İkisi beraber gittiler. O’na kitap vermişler, davet etmişler. Bu da güzel bir şey.
Eski yıllarda Arap Alimleri, cemaatlerine diyorlar ki; Şeriat’e uygun bir tarikat şeyhi bulursanız, onun edebi ile edeplenin. Eğer onu bulamazsanız, beş vakit namazını kılan bir Türk’ün edebi ile edeplenin…” Arap Alimlerin nasihati bu.
Allah bu edeplerimizi daim eylesin, edepsiz olmaktan muhafaza eylesin. (Duygulu, titirek bir sesle) bu ikincisi çok şey... Çok ağladım ben…
Şimdi (yukarıda bahsedilen) bu kızcağız, bir şarkıcıyı görmüş, parkta. Güzel şarkı söylüyor, sesi güzel bir Japon. Gitmiş kulağına demiş ki: “Senin sesin güzel, herkes seni dinliyor. Ben bir şarkı öğrendim, kim onu söylerse, kim dinlerse, bütün sıkıntılardan kurtulur.” “Aman onu bana öğret!” demiş.
Yeni Müslüman olanların kalplerinde bir şey oluyor. O şimdi öyle söyleyince “öğret öyleyse” diyor. Kulağına yavaş yavaş, (sesini makamla dalgalandırıyor) “Lailahe illallah, Lailahe illallah, Lailahe illallah, Muhammedu’r Rasulullah” söylüyor. 2-3 kere söyleyince böyle, şarkıcı Japon kız: “Ben ezberledim” diyor. “Şimdi ben söyleyeceğim.”
“Ey benim cemaatim, benim sesimi seven, şarkılarımı seven kimseler, yepyeni bir şarkı öğrendim şimdi...”
Biz mübarek memlekette, Arabistan’da da anlatıyoruz da bunları, bana “Yahu şarkı deme” diyorlar. Ben demiyorum ki, kardeşim. Yeni Müslüman, başkasını davet etmek için böyle deyivermiş.
Kim okursa, kim dinlerse bütün sıkıntılarından kurtulacak…
Hepsi söylüyorlar. Orda bulunan camiden, cemaatler kitaplar dağıtıyorlar. Sonra başlıyorlar, cami aramaya. Camileri arıyorlar, dini öğrenmek için.
Yüzlercesi Birden Müslüman oluyor

Oradan bazı profesörler, camilerde İslam’ı öğretecek birilerini ararken, biz de Tokya’dan iki saat uzaklıktaki bir camide karşılaştık.
Profesör “ben” dedi. “Televizyondan davetinizle, Müslüman oldum, Cami arıyordum, siz de buradasınız. İslam’ı öğretin bize” diyor.
“Gelecek hafta da en zeki talebelerimi getireceğim, lütfen yine burada bulunun, onlar da Müslüman olacaklar.”
Evet, herkes Müslüman oluyor, olacak.
…
Ben diyorum ki, akıllı biri beni Ay’a çıkarsa da, bütün dünya Müslüman oluverse. Ben de biraz delilik de var yani. Ay’dan beri herkese duyursam. (Burada gülüyor)
“Lailahe illallah, Muhammedun Resulullah” ne kadar rahatız değil mi? Bunu söyleyince gönüllerimizle, kalplerimizle temizleniyoruz. Günahlarımız af olunuyor. Geçmiş günahlarımız sevaba tebdil olunuyor (çeviriliyor).
Biz böyle çalışırsak, Müslümanlar olarak. İnşallah, insanda şer kuvvetler var. O şer kuvvetlerden şöyle bir tövbe edince, Allah-u Teala hazretleri, bütün dünyayı Müslüman etmeyi ikram edecek, hepimize inşallah.
Günah yerlerindekiler öyle. Kahvelerde kalıvermişler. Hemen gidip onları çağırın, gelirler inşallah.
Orada Tokyo Tower diyorlar, yüksek bir yer var. Dedim beni götürün oraya, bütün Tokyo dinlesin. Çıktım oraya. Koca bir yer, orası da çarşı. Yine de okudum. Elhamdulillah, ezan okudum.
Tayland’da camilerde nasihat ederken, üniversitede bir profesör: “Hocam buyurun” dedi, aldı götürdü. 10 dakka içinde 300’den fazla insan Müslüman oluverdi. Gayet kolay.
Aslında İslam, yaratılıştan var insanda. Peygamberimiz her insanın İslam fıtratında doğduğunu bildiriyor. O’nun için böyle: “La ilahe illallah, Muhammedu’r Resulullah” diyerek tekrar onları davet ediyoruz. Sonra namaz da öğreniyor, ibadet de öğreniyor.
Allah hepimizin göçmüşlerine rahmet eylesin. (Amin)
SÜLEYMAN KARAKAŞ
Yazının alıntı yeri; Gülistan dergisi