ümit ile dini sohbetler

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Vücud kilosu mu günah kilosu mu önemli.
Bir kişiye on kiloluk bir poşeti versen desen ki her nereye gitsen bu poşeti her nereye gidersen
beraberinde taşıyacaksın kabul eder mi?

Fakat vücudunu yağlı ballı etli gıdalarla doldurur 20,30, 40 hatta daha fazla kıloyu sırtına yüklenir
kendi vücuduna hamallık yapar.

Ah aptal nefs ah şuursuz nefs kendi kendini katleden nefs.
Bir ahpabım var kendisi 105 kilo, ona ne olur biraz az ye durumun iyi değil
dediğimde mümkün değil elimde değil boğazıma hakim olamıyorum demişti.
Bu gün haber aldım abdest alırken düşmüş başını yere vurmuş hastahaneye kaldırmışlar.
Neyse ki müşahede altında tutuyorlar şu an iyi durumda çok şükür.

Halbuki gayret etse azim gösterse nefsine hakim olmak için h.z Allaha sığınsa h.z Allah
iradesıne güç verir nefsine hakim olur.

Evliyanın biri nefs terbiyesine girmiş ekmek su az uyku gece ibadet gündüz oruç
devam ediyor bir deri bir kemik kalmuş.
Fakat nefsi bir an isyan etmiş canı öylesine et çekmiş ki çarşıya gitmiş kasabın dükkanının
önüne gelmiş vitrindeki etlere bakıyormuş.
Kasap onu görmüş acımış buyur içeri gel etlerim çok taze al da biraz kilo al kuvvetlen
bak kemiklerin sayılıyor para da istemem deyince.
Ruhu galip gelmiş ve kasaba demiş ki: Üzerimdeki et ve kemikler kabirdeki böceklere yeter.
Ve uzaklaşmış oradan...

Bide günah kilosu yüksek olanların hali ne olacak maddi kilo vücüda sıkıntı günah kilosu da
Ruha sıkındı gecesi sıkıntı gündüzü sıkıntı ömrü sıkıntı içinde geçer.
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Allah-u Teala ikramını iptilanın içine koyuyor.
Bir tohum yer altında bulunarak kemal bulduğu yavaş yavaş büyüdüğü
bitki olduğu gibi: bir derviş de ayak altında tekamül eder.
Çünkü derviş demek kapı eşiği demektir,

Boynunu eğmiş başını top etmiş, her iptilaya tahammül ediyor.
Hiç şüphe yok ki tekamüliyet pişmekle kaimdir.
Bunu da pişirecek şey iptiladır.

Onun için sabır ile sükut ile ihlas adımlarını yavaş yavaş atarak
onu merdivenden çıkarırlar.

Allah-u Teala lütfunu iptilanın içine koyuyor.
O iptilayı hazmedersen, o lütfa mazhar olursun.

Askeri eğitim görüyorsun hata yaptın, komutan sana elindeki sopayla vurdu.
Sonra da sopayı sana hediye etti.
Bir baktın ki sana verdiği sopanın etrafında altın sarılı, ne kadar sevinirsin.
Acın sızın kalmaz.

İşte iptila da da bunun gibidir. Allah-u Teala sana iptila verir nefsini kırar
Ruhunu kuvvetlendirir seni kendisine kavuşturur.

Nefsine kalsaydın nefsinin hevası peşinde koşarak ömrünü bitirir ahirete öylece
göçerdin.

H.z Allah c.c. cümlemizi ahirete göçmeden zatına kavuşanlardan eylesin.
Amin velhamdulillahi Rabbil alemin ...
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Cennetteki vücud elbisesi

Resulullah s.a.v. Efendimiz Hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır.
Cennete giren Nimet görür fakirlik görmez.
Elbisesi eskimez gençliği tükenmez.
(Müslim 2836)
Sonsuz lüks ve konfor,sürekli sulh ve huzur Cennet sakinlerini
her yönden kuşatmıştır.
Hem bedeni hem de ruhi bakımdan son derece güçlü
ve kabiliyetli olacaklardır.

Resulullah s.a.v. Efendimiz diğer bir hadisi şeriflerinde:
cennete giren her müminin ataları Adem a.s.m. ki gibi bir bünyeye sahip olacaklarını,
hatta altmış metre boyunda olacaklarını beyan buyurmuştur.

Diğer bir hadisi şeriflerinde ise:
Bir kimse cennetlik olarak ölürse, büyük veya küçük yaşı ne olursa olsun,
otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer ve bu yaş ebediyyen değişmez.
Cehennemlikler için de durum böyledir.(Tirmizi 2565)

Diğer bir hadisi şeriflerinde ise:
Erkeklerin bıyıkları yeni terlemiş gençler görünümünde olacaklarını,
kadınların ise çok güzel tenli ve çok güzel elbiselere bürünmüş halde
bulunacaklarını, onların da onaltı yaşlarında olacaklarını beyan buyurmuşlardır.

Bu hususta Ayeti kerimede ise Hazreti Allah c.c. şöyle buyurmaktadır.
ÇALIŞANLAR BÖYLE BİR EBEDİ NİMET İÇİN ÇALIŞSINLAR(Saffat 61)

H.z Allah c.c. cümlemizi bekleyen bu ebedi nimetlere kavuşmamızı nasip etsin
İnşaALLAH
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Euzu billahi mineş şeytanir racîm NEYİ ANLATMAKTA

EUZU BİLLAHİ MİNEŞ ŞEYTANİR RACÎM den ne anlıyoruz

bu kelimeleri tekrar mı etmemiz Mİ emrediliyor,
euzu sığınmaktan ne anlıyoruz.
Allaha sığınmak,
Bu sözleri tekrar etmekle gerçekleşiyor mu.
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Ey kardeş kendini rezil etme


Kendini rezil Edip küçük düşürme...
Ey kardeş.
Sana verilen vücudun sahibi H.z Allahtır.
Onu sana seni imtihan etmek için Verdi.
Seni çok ağır bir imtihan bekliyor.
İçinde ise her şeye meyilli münafık bir kuvvet var.
O öyle bir kuvvet ki ona izin verdiğin Zaman her kötülüğü yapar.
Zerre Kadar merhameti, dini imanı ve iradesi yoktur.
Çok sinsidir kendinden başkasını tanımaz yanlız kendine çalışır.
Gaflete düştüğün ona değer verdiğin zaman yandın demektir.
Onun tek bir derdi var yiyecek içecek cinsi münasebet yapacak.
Bu güç bütün yaratılmış varlıkların hepsinde mevcuttur.
Fakat en çok hayvanatta var..
Onlar yerler içerler devamlı cinsi münasebet yaparlar.
Onlar yasak bilmezler.idrak ve düşünme kabiliyetleri de yoktur.

Şimdi sana gelelim ey kardeş.
H.z Allah c.c. seni insan olarak yarattı,sana akıl ve düşünce kabiliyeti verdi.,
Hayvanlar ne kadar hata yapsalar hoş görülür hayvandır çünkü .!
Fakat sen en güzel bir biçimde yaratılan insansın.aklın var çünkü.!
İçindeki şuursuz hayvani nefsinin tuzaklarına düşmemelisin.
Akıl ve dimağını bozacak maddeleri vücuduna sokmıyacaksın.
Seni günaha sokacak,şehvetini azdıracak sahnelerden gözlerini kaçıracaksın.
Eğer bakarsan yakanı kurtaramazsın günaha girmekten kurtulamazsın.

Bilki hayvani nefs doymaz sen ona verdikçe o senden yine ister.
***** ise hayvan olmasına rağmen, birkaç kemikle doyar sana bekçilik yapar.
Senin içindeki hayvan ise seni kandırmak için şeytanın bekçiliğini yapar.

Ne yapacaksın aklını kullanacaksın onun maskarası olmıyacaksın.
Hz. Allaha dayanacak Allahın emirlerini yapacaksın.
Aksi takdirde, ona ve şeytana uyarsan hem bu dünyada hem ahirette
kaybedenlerden olursun.
Nefsine uyanlar daha ahirete gitmeden bu dünyada rezil rüsvay oluyorlar
haysiyetlerini kaybediyorlar.
H.z Allah c.c. cümlemizi böyle bir akibetten muhafaza etsin İnşaAllah.

Ayeti kerime:
Ey insanlar şüphe yok ki,Allahın hesap günü hakkındaki vaadi gerçektir,
O halde sakın sizi nefsiniz dünyaya dalıp aldatmasın.
O çok aldatıcı şeytan da Allahın affına güvendirerek sizi aldatmasın.
(Fatır 5)
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

ESERDEN MÜESSİRE GEÇMEK
İnsan vücudunun yaratılışına dikkatle bakmak, yaratıcıyı bilmenin anahtarıdır. Hadisi şerifte şöyle buyruluyor; Allahın yarattıkları hakkında tefekkür ediniz , Zatı hakkında tefekkür etmeyiniz
(Camius sağir)
İnsanın her yaratılan şeyde AllahüTealanın eserlerini görmeye çalışması gerekir. Bu tefekkürler sayesinde iman tekamül etmiş olur.
Allahü Tealanın yaratışındaki incelikler ne kadar çok bilinirse, Ululuk ve azameti de onisbette bilinmiş olur. Dışta ve içte bulunan organların her birindeki faydalardan insanların çoğu habersizdir. Sahip olduğu en kıymetli şeyleri dahi hiç karşılık vermeden üzerinde bulmuş olmasına rağmen, devamlı gördüğü bir çok şeylerin farkına varamamış ibret gözü ile bakamamıştır.
Meselâ, insan vücudunda yüzlerce kemik, sinir, damar ve, yüzlerce ihtiyari hareketler tertip olunmuştur. Her biri bir başka hizmette, bir başka hizmettedirler. Ayeti kerimelerde şöyle buyrulmaktadır;
O Allah ki seni yoktan yarattı, düzenledi bir biçim verdi. Dilediği şekilde seni terkip etti. (İnfitar 7_8)
Senin ise bunlardan hiç haberin yok. Sen ise el ve ayağını tutmak yürümek tutmak için, dilini te konuşmak için kullanıldığını bilirsin.
Halbuki insanın içindeki ve dışındaki bütün organlar her biri bir işle meşgul olurken se ise tatlı tatlı uykudasın.
On lar sana hizmetten bir an bile geri durmuyorlar.Sen ise onları tanımıyorsun.Aynı zamanda onları sana hizmet ettirene de şükretmiyorsun.
Ayeti kerimede:
Gerçekten insan çok nankördür. (Hacc 16) Gaflete dalan dünyaya geliş sebebinin özünü bilmeyen insan Taşıdığı bedeninin sırlarını çözmeye çalışmıyor yaratanına şükretmeyip Nankör bir hayat yaşıyor.
H,z Allah c.c. cümlemizi gaflete düşenlerden eylemesin. Amin..
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Gönül telefon hattın hangi yöne bağlı,

Gönül telefonun kime açık
Cebinde taşıdığın telefonun hangi yöne açık ise o hattın bağlanır ve konuşursun.

Telefonun kapalı ise sana kimse ulaşamaz ve sana ihtiyacı olan kimse
senden yardım göremez.

Ayrıca telefonu aküsü de önemli.

Telefonun aküsü bitikse şarzını dolduramazsan işin daha da zor.

Çünkü sen zor duruma düşersen yardım görebileceğin merciye ulaşamaz
çaresiz kalırsın.

Gönül telefonun ise daha çok önemli, çünkü hem dünya ihtiyacını hem
ahiret ihtiyacını ilgilendiriyor.

Akıl santralını doğru çalıştırırsan gönül telefon hattını h.z Allaha bağlarsan
selamettesin demektir.

Fakat akıl santralın dünyaya, gönül telefonun nefsinin isteklerine bağlı
ise, h.z Allah ile hattın kapalı demektir.

Bu hal ile sıkıntıda kaldığın zaman h.z Allahın yardımı sana ulaşamaz.
Ne kadar yalvarsan da cevap alamazsın .

Gönül telefonun şarzı bitikse zaten sen bitmişsin demektir.

Vakit geçirmeden gönül telefonunun şarzını doldur.
Nerede, irfan meclislerinde.

H.z Allahın anıldığı sevildiği zikredildiği meclislerde kalpler nurlanır
kişinin imanı artar.

H.z Allah ile gönül hattı kurulur.

Riyasız yapılan her ibadette h.z Allah ile irtibat kurulur yapılan duanın
karşılığı verilir.

Sen kalbini O'na samimi içten ve gönülden bağlı ol kalp telefonun açıktır.

H.z Allah ile randevu vakti olan namaz vakitlerini de kaçırma ki hattın hep açık kalsın.
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

H.z. Allaha kaçmak.

Şirkten tehvide.

Küfürden imana.

İsyandan itaata.

Zulümden adalete.

Nifaktan sadakate
.
Riyadan ihlâsa.

Kibirden tevazuya.

Cimrilikten cömertliğe.

İsraftan kanaate.

Adâvetten muhabbete.

Tefrikadan ittifaka.

Kötülükten iyiliğe.

Günahtan sevaba.

Bu iyiliklere kavuşmak için h.z Allaha kaçmak lâzımdır.
Ayeti kerimede: Allaha kaçınız .(Zâriyat 50) buyuruyor.
O,nun hıvzı himayesine sığınan, O,na iltica eden.O.na itimat eden
dünyasını da ahiretini de garanti altına almıştır.
Diğer bi Ayeti kerimesinde: Allaha sığın.(Mümin 56) buyuruyor kucak açmış
kullarını şeytandan kurtarmak istiyor.

Diğer bir Ayeti kerimede ise:
Allah rızasını arayanları,onunla kurtuluş yollarına eriştirir,
ve onları izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır,
onları dosdoğrubir yola iletir.(Mâide 16)

H.z Allah c.c. cümle Ümmeti Muhammedi karanlıklardan
aydınlığa çıkarsın İnşaAllah.
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

manevi sermaye
Manevi sermayeye kavuşmak için.
Başta kalpten iman etmek geliyor.
Sonra şeriatı yaşamak.
Sonra tevbe, zikir ve şükürle ömür geçirmek.
Bu halde ömür bitiren Ahirete sermasi bol olarak gider İnşaAllah.
umiturkmez
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1426
Kayıt: 12-03-2018 09:12

Re: ümit ile dini sohbetler

Mesaj gönderen umiturkmez »

Kibir şaşkınlığı

Küçük bir fâre kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi küçüklüğünü göremeden:

"- Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!" diye böbürleniyordu.

Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidar bir şekilde:

"- Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?" dedi.

Mahcup düşen fâre, kekeleyerek şöyle cevap verdi:
"-Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum."

Deve suyun içine girip:

"- Ey kör fâre! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!" dedi.

Fâre çaresiz ve mahcup itirafına devam etti:

"- Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane diz üst üste koysak ancak senin bir dizin eder."

Bunun üzerine akıllı deve, fâreye şu nasîhatte bulundu:

"- Öyleyse, gurur ve kibire aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüş ve müsâmahama kapılıp şımarma; çünkü Allâh, şımaranları sevmez!..

Var git; sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş!"

Artık iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fâre:

"- Tevbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!" diye yalvardı.

Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:

"- Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zîrâ vazîfem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir." dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.

Hazret-i Mevlânâ'nın Mesnevî'de anlattığı bu hikâyede fâre; başından büyük işler görmeye kalkışan, kendini başkalarından üstün gören, böbürlenen bir kişinin sembolüdür. Deve ise sabırlı, tecrübeli, hünerli ve kâmil bir insanın remzidir.

Hazret-i Mevlânâ'nın bu kıssayı nakletmekten murâdı da, ondan nice ibretli düşünce, fikir ve hisseler aksettirmektir. Cümlelerinin her birini bir irfan deryâsı hâlinde söyleyen Hazret-i Pîr, buradan çıkarılması gereken nükteleri de yine kendisi şöyle ifade buyurur:

"İblis, önceleri melekler arasında büyük tanınmış, kendini üstün görmeye alışmıştı. Bu alışkanlığı yüzünden şımardı ve Allâh'ın emrinin azamet ve haşmetinin farkına varmadı; Âdem(a.s.)'ı hakîr, aşağı gördü. Böylece aşağıların aşağısı bir âkıbete dûçâr oldu..."

"Bil ki, bakır, altın olmadıkça bakırlığını bilmez. Gönül de mânevî kıvâma ulaşmadıkça hatalarını görmez, süflîliğini anlamaz. Ey gönül! Nefsin kibir ve gurur çukurundan kurtul da sen de bakır gibi iksîre hizmet edip bir altın hâline gel! Gönülleri kuşatan sevgiliye hizmet et!.."

"Bu sevgililer, gönül sahibi olanlardır. Gece ile gündüz birbirinden nasıl çekinir ve ayrılırsa, onlar da dünyadan öyle çekinir, öyle kaçıp dururlar..."

Bütün bu anlatılanlar gösteriyor ki, "benlik" ve "iddiâ"nın girdiği yerde mevkî ve rütbenin putperestliği başlar, orada aslâ rahmet tezâhür etmez. Zîrâ benlik ve iddiâ, rûhânî hayâtın kanseridir.

Benlik ve iddiânın kaynağı ise, insanın, ilâhî kudret karşısında kibirlenmesidir. Yani büyük bir sahrada bir kum tanesi bile olmamasına rağmen bu mevkîini unutarak elindeki, Allâh'ın ihsan ettiği birtakım emânet imkânlara aldanmak sûretiyle kendisini büyük görmesi, kibirlenmesidir. Kibir ise, hiç şüphesiz insana, onu olduğundan daha güçlü, hünerli ve kabiliyetli gösterir. Oysa mahlûkâtta ne kadar güç varsa, Cenâb-ı Hakk'ın ihsân ettiği güç değil midir?

Bu hakîkati idrâk edemeyenlere çok yazık! Nitekim Firavun ve Nemrud'un ilâhlık iddiâsına kadar varan kibirleri ve neticede ilâhî intikâma dûçâr olmaları mâlûmdur.

Onun için Cenâb-ı Hak, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbına, bilhassa büyük zaferlerden sonra dâima tevâzu ve teslimiyet telkin buyurmuş ve onların nefsânî bir böbürlenme içine girmelerine mânî olmuştur. İslâm'ın var oluş mücâdelesi olan Bedir muzafferiyeti hakkında, mü'minlere, onların ihlâslarına göre önce bin, sonra üç bin, daha sonra beş bin melek gönderdiğini beyân buyurmuş ve:

"(Rasûlüm!) Attığın zaman sen atmadın, Allâh attı!.." âyetini inzâl eylemiştir.

Bu yüce ve ilâhî terbiye neticesinde Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve sahâbe-i kirâmın hâli, bütün ümmete ebedî bir örnek teşkil etmektedir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Mekke'yi fethinde, o gün aslında içine girdiği şehirden çok gönülleri fethetmişti. O mübârek beldeye girerken de zafer işaretleriyle değil, şükrân hisleri içinde ve devesi üzerinde secde hâlinde idi.

İşte bütün bu yüce hâller:

"Nefsini bilen Rabbini bilir!.." düsturunu tâlim etmektedir.

Zîrâ kendi hâl ve mevkiini bilen her kul, ona göre hayat sürer, yâni yaratıcısını ve onun yüce emirlerini idrâk ederek yaşar. Yoksa hikâyede geçen fârenin deve karşısında şımarması, onun kendi cüceliğinden habersiz oluşundandır.

Nitekim kendini bilince devenin gücünü de idrâk etmiştir. Yine bir karınca da, eğer fil ile güreşmeye kalkarsa, bu da onun kendi acziyetinin farkında olmamasından dolayıdır. İşte insan da, eğer Rabbine kulluk etmiyor ve kibir, gurur bataklığında geziyorsa, o da kendisinden haberdar değildir, âdetâ ilâhî azamet karşısında bir körebe oyununun içindedir, demektir. Onun için en mühim mesele, kendimizi tanımak ve böylece Rabbimizi tanımaktır...

Kendini tanıyanlar, hiçbir zaman kibre ve gurura düşmez, bilâkis tevâzularını artırır ve mahfiyete bürünürler.

Kendini tanıyanlar, devamlı şükür ve secde hâlinde yaşarlar.

Kendini tanıyanlar, ebedî saâdete hazırlanırlar.

Kendini tanıyanlar, yüce Allâh'a, Rasûlullâh'a ve ehl-i îmâna dost olarak hayatlarını devam ettirir, sonsuzluk kervânına dâhil olurlar.

Kendi yaratılış hikmetinden habersiz olanlar ise, bütün bu güzelliklerden mahrûmdur. Şeyh Sâdî'nin dediği gibi:

"Fıstık misâli kendisinde bir iç var zanneden kimse, soğan gibi hep kabuk çıkar..."

Böylelerini Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- şöyle îkâz buyurur:

"Ey gâfil insan! Madem ki peygamber değilsin, ötelerden haber alamıyorsun, sana uyanlar da yok; bu yolda haddini bil, kendi safında kal; ileri gitme! Yürüdüğün hakîkat yolunda da büyük bir velînin arkasından yürü ki, bir gün nefsaniyet kuyusundan çıkıp Hz. Yûsuf gibi bir mânâ padişahı olasın."

"Madem ki Hakk'ta fânî olup Hakk'ın lisânı olamadın; bâri kulak kesil! Bir şey söyleyeceksen bile suâl tarzında söyle de, sözün bir şeyler öğrenmeye yarasın! Padişahlar padişahıyla hiçbir şeyi olmayan fakir ve muhtaçlar gibi konuş!"

"Kibrin ve kinin başlangıcı her türlü nefsânî arzulardan, bilhassa Karun gibi bir zenginliğe ve dünyevî isteklere karşı duyulan aşırı sevgidendir. Bu aşırı arzuların gönüle yerleşip kalması, kök salması da âdet ve alışkanlıktandır."

"Kötü huy alışkanlıkla kuvvetlenince, seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın, kin bağlarsın. Puta tapanlar bile alışkanlıkla puta tapmayı huy edindiklerinden, putun etrafında toplanırlar; onları yollarından alıkoyanlara düşman kesilirler..."

Bu kibir hâli ise, nefret edilecek olmasının yanısıra bir o kadar da acınacak bir perişanlıktır. Nitekim merhametin pek çok şûbesi vardır. Bunlardan biri de, zayıfa, fakire ve garîbe acımaktan ziyâde; gururlu ve kibirliye acımaktır.

Çünkü bir bakıma mağrur; sefih vicdânına uymak, nefsinin esîri olmak ve gönlünü perişan etmekle kulluk haysiyetini ziyân eylemiş ve iblisin arkadaşı olmuş bir zavallıdır.

Rabbimiz, bizleri kibir ve gurur şaşkınlık ve şımarıklıklarından muhâfaza buyursun! Nefsimizi tanıyarak Hakk'a kulluk ve ibâdet dolu bir hayat yaşayan sâlihlerden eylesin!..
Âmîn!..

"
Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de
dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!" (İsrâ, 37)

-alıntıdır-
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir