Müminlere İyi Davranmak ve Sıkıntılarına Yardımcı Olmak
Mü'minlere iyi davranarak onların sıkıntısını gidermenin mükâfatları şöyledir: 1- Allah-u Teala, mü'min kardeşinin bir üzüntüsünün kalkmasına sebep olan kimsenin, kıyamet gününde ahiret üzüntüsünü kaldırır.
2- Allah-u Teala, dünya hayatında onun rızkını bollaştırır.
3- O dehşetli kıyamet gününde Allah-u Teala'nın azabından emin olur.
4- Mü’min kardeşine yardım edene bütün hayır kapıları açılır ve iyilik yaptığı kişileri rencide etmediği sürece, Allah'ın nimetleri o kimsenin yanında sabit kalır.
5- Mü’min kerdeşine yardım eden kişi, yardım ettiği zamanı, Allah'a ibadet ve taatte geçirmiş sayılır. Ve bu davranışı, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mescidinde bir ay itikâf etmekten daha sevimlidir.
6- Binlerce melek ona dua ve rahmet talep ederler.
7- Mü’min kardeşine yardım edenin yardımı, onun ateşten muhafaza olmasına sebep olur.
8- Her bir adımda yetmiş şehit sevabı yazılır, yetmiş günahı affolunur.
Bu büyük hayrı kazanmak ve buna nail olmak için bir mü'min kardeşinin sıkıntısını karşılıksız olarak gidermek gereklidir. Elimizden geldiği kadar mü'min kardeşlerimizin ihtiyaçlarını giderelim. Bu fırsatı ve bu büyük hayrı kaçırmayalım.
Çünkü biz mü'min kardeşimize yardımcı olduğumuz zaman, Allah-u Teala da kıyamet gününde bizlere yardımcı olacaktır. İnşaallah-u Teala...
Pişman olacağın, dizlerini dövecegin o gün gelmeden aklını başına al...
Anne karnındaki bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı vardır. Bütün azaları tam tekmil verilmiştir.
Halbuki bunların hiçbirine ana rahminde lüzum yoktur. Orada çocuk, gıdasını göbeğinden annesine bağlı bir hortumla almaktadır.
Simdi bu çocuk:
- Ya Rabbi!, şu hortum bana yetmektedir. Peki şu ağıza, su göze, şu kulaga, şu ele, şu ayağa ne luzum var. Bunların tamamı hiç bir işe yaramamaktadır? dese...
Herhalde şöyle bir cevap alacaktır:
- Acele etme ey kul! Sen kısa bir müddet sonra öyle bir aleme gideceksin ki burada 'her şeyim' dedigin hortum, orada hiçbir şeye yaramayacak, kesilip atılacak. Lüzumsuz sandığın ağız, göz, kulak gibi şeylerde en luzumlu azaların durumuna gelecek.
O çocuk bu gerçeklere akıl sır erdiremese ve bir inkarcı olarak dünyaya gelse, hakikaten ana rahminde herşeyi demek olan hortumun işe yaramadığını, onu doğurtan doktorun
onu kesip attığını; lüzumsuz sandığı ağız, göz gibi azalarının devreye girdiğini, onlarsız olunmayacagını anlasa utanır mı, utanmaz mı?
Ana rahminde kendisine söylenenlere inanmadığı icin dizlerini dovermi, dovmez mi?
Şu anda bizler de, tıpkı o bebek gibi bir ‘’ananın rahmindeyiz’’ 9 ay, 9 sene veya 90 sene sonra bir başka dünyaya doğacağız. O dünyanın adı da ahiret. Biz şu anda ‘’dunya anamıza maddi hortumlarla’’ bağlı durumdayız.
Eğer biz:
- İşte geçinip gidiyoruz. Ya Rabbi! Şu Namaza, Oruc’a, Hacc’a, Zekat’a, Din’e, İman’a İslam'a ve O’nu yaşamaya ne lüzum var?
dedigimiz takdirde.
Şöyle bir cevap alacağımız muhakkak değil mi?
- Ey kullarım! Kısa bir müddet sonra bu dünyadan ayrıalcaksınız. Öyle bir aleme götürüleceksiniz ki orada 'herşeyim' dediğiniz ‘’maddi hortumların’’ hiç biri işinize yaramayacak. Lüzumsuz sandığınız ve uygulamakta hatalara düştüğünüz Namaz, Zekat, Hac gibi ibadetler de en lüzumlu şeyler durumuna gelecek. Yeni dünyanızda insanlara arabasına, parasına, servetine ve suretine göre degil; imanına ve ibadetine göre değer verilecek.
Yani Şu an ki dünya hayatında dikkate almayıp, lüzümsuz gördüğünüz ve hayatınızda uygulamadığınız size emirlerim olan Namazınız, Zekatınız, Orucunuz, Haccınız, Hayır Hasenatınız, ahirette sizin icin her şey olacak. El olacak, ayak olacak, dil olacak, dudak olacak, berat olacak, sonu olmayan zenginlik ve saadet olacak kısaca Cennet olacak.
............
Rabb’imizin rahmetiyle buyurduğu bu gerçekleri kabul etmez inkarcı olursak ya da kabul ettiği takdirde tembellik eden bir kul olarak ahirete gider de bu gerçeklerle yüzleşirsek halimiz nice olur??
Hakikaten herşeyim dediğimiz ‘’dünya hortumlarımızın’’, yani arabamızın, apartmanımızın, paramızın, pulumuzun kulluk imtihanında birer araç olduğunu aslında diğer aleme sadece amellerin götürülebileceği gerçeğini unutmayalım..
Bu dünya da Kur’an ve Peygamber aracılığıyla bize bildirilenlerin hak ve hakikat olduğunu asıl önemli olanların dünyalıklar değil, hayırlı amellerimiz olduğunu ahirete gidince anlasak o anne karnında ağzı, burnu, kolu, gözü lüzumsuz gören çocuk durumuna düşmezmiyiz? Dizlerimizi dovmezmiyiz?
Keşke inansaydık!
Keşke namazımızı kılsaydık, orucumuzu tutsaydık, zekatımızı tam verseydik, ALLAH için yaşasaydık, eşsiz insan şanlı Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'in yolunda yürüseydik demez miyiz?
39-işte ogün (kıyamet günü) kesin olarak gelecek gündürO halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun(karşısına çıkacak yüz edinsin)
40-Biz yakın bir azap ile sizi uyardık ogün kişi önceden yaptıklarına bakacak (bu dünyadan gönderdiği amellere) ve inkarcı kişi ;keşke toprak olsaydım diyecektir
müslüman akıllı kimsedir bu dünyada iyi ameller işleyip Rabbiminin huzuruna hazırlıklı çıkarÇünkü karşısına çıktığında yüzü olsun Düşünün ki bir misafirliğe yada önemli bir kişiye ziyarete gittiğimizde hemen birşeyler yani hediye götürürüz ayıp olmasın diyePeki bizi yaradana ne götüreceğiz hiç düşündük müYaptığımız ibadetlerin çoğunu kendimiz için yapıyoruz Ya ALLAH 'a cc ne götürelimBelki ALLAH cc için akıttığımız bir kaç damla gözyaşı başka neyimiz varkiALLAH 'ım bu gözyaşlarımı senin korkundan döktüm yaptıklarım yetmicek biliyorum ama şu iki damla gözyaşını kabul etSana getireceğim en güzel hediye belki buben senin yolunda kanımı veremedimDökemedim kanımı hazreti Hamza gibi ama birkaç damla gözyaşı döktüm onu kabul etne demiş şair
Yaradan Rahmetini kahrından üstün saydı
Ne olurdu halimiz Gözyaşı olmasaydı ((necip fazıl) )
Biz hz Musab gibi belki kolumuzu başımızı veremeyiz O' nun yolunda O'nun yüzü var Rabbinin karşısına çıkmaya ya biz napalım ALLAH için bir tokat bile yemedikKeşke bir kaç damla gözyaşı dökebilsek en azından
sinek başı kadar ALLAH yolunda gözyaşı dökeni cehennem yakmazmışÖyle diyo Efendimiz aleyhisselam
Tirmizî;nin Sahih ve hasen olarak Ebû Hureyre;den rivayetinde, Resûl-i Ekrem;
;Sağılan süt memeye girmediği gibi, Allah korkusundan ağlayan kimse de cehenneme girmez Allah yolunda çarpışırken meydana gelen tozla, cehennemin dumanı birleşmez; buyurmuştur
Buhâri ile Müslim;in rivayetinde Resûl-i Ekrem, Allah;ın cc azâbını hatırlayarak gözyaşı akıtanları da kıyamette Arş;ın altında gölgelenecek yedi sınıf insanlar arasında saymıştır
Mahşerde o büyük günde meydanda toplanmış ümmeti Muhammed Cehennem solda ateşini kusuyo ümmetin üstüne Peygamber efendimiz sa ümmetim diye diye feryat ediyo koşuşuturuyo sağa sola ateş yakacak ümmetini yoksaNe yapsa ateş sönmüyoTam bu sırada cebrail aleyhisselam gelir yanına
Bir bardak su verir
-Al şu bir bardak suyu dök cehennem ateşine der
Bir bardak suyu döker hemen cehennem ateşineAteş anında sönerHiç bir bardak suyla sönermi cehennem ateşi merak eder
-Ey Cebrail as bu birdak su neydiki hemen söndürüd ateşi
Şöyle der Cebrail as
-O birdak su varya ümmetinin ALLAH cc korkusundan, ALLAH cc rızası için döktüğü gözyaşlarıdır
Nedemiş bir büyük
-neden ağlıyorsunuz demişler
o mubarekte
-ağlamadan geçirdiğim o günlerime ağlıyorum demiş
Amr bin el-Âs;ın oğlu Abdullah da ;Allah cc korkusundan ağlayan gözden gelen bir damla yaş, benim için altın sadaka vermekten daha sevimlidir; derdi
Kabirde sorgu sual çetin geçer Yaptıkları boşa çıkmıştırve kulun cehennemlik olduğu görülür
bakalım sonra nolmuş
MELEK: Ey melekler bunu götürün cehenneme atın
MEFTAayır durun ne olur,Allah (cc) aşkına götürmeyin beni o cehennem ateşine,durun,ne olur size yalvarıyorum,bir şans daha istiyorum lütfen,lütfen
KİPRİKLER: Durun,durun,götürmeyin onu
MELEK: Siz ne demek istersiniz ey kirpikler?
KİPRİKLER: Evet ey melek bu kul dünyada iken harama baktı,haram yedi,haram olan yerlere gittiAma buna rağmen bir gece Allah(cc)aşkı ile,iman tohumlarının verdiği sevgi ile büyük bir içtenlikle ağlamıştıHalbuki Allah teala;Benim için bir damla gözyaşı dökene cehennem haramdır buyurmuyor mu?Müjde müjde ya kul yüce Allah cc seni affetti cennetliklerdensin
Ağla ey gözlerim ağla dünyalık şeylere ağladığına ağla
ağlamadan geçen günlerine ağla
namazsız geçen günlerine ağla
Kıymetini bilmediğin boş zamnlarına ağla
ibadetle geçirmediğin gençliğine ağla
ağla gözlerim ağla hiç olmazsa sinek başı kadar bir kaç damla
ağla gözlerim ağla ağladığın filmlere ağla
savaşların ortasındaki zulme uğrayan müslümanlara ağla
komşun açken onun farkında olmadığına ağla
gaflet içinde geçirdiğimiz ve ALLAH 'ı cc anmadan zikretmeden geçirdiğimiz anlara ağla
ağla gözlerim gülerek işlediğimiz günahlarımıza yalanlarımıza ağla
Ağlaki kıyamette O bardak içinde benimde bir damla gözyaşım olsun olsun ki bizi cehennem ateşinden korusunAmin,Amin,Amin
Bir asker,namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere
sordu:
Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz ? Niçin kendini zahmete sokup her
gün 5defa namaz kılıyorsun.
Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:
-Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor,
selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. 'yat'dese yatıyor, 'kalk'dese
kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan birinsan
değil mi?'
Diğer asker cevap verdi:
-'Evet! O da benim gibi birinsan ama rütbesi var,omuzun da yıldızı
var'
Namaz kılan askerin cevabı müthişti:
'-Ey arkadaş!Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana
itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini
tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren birzata niçin itaat etmeyeyim?
Niçin namaz kılıp emrini yerinegetirmeyeyim?
Ey Kendim!
Bilmiyorum beni dinler misin ama sana birkaç şey söylemek istiyorum.
ALLAH yeni kapılar açtı yeni yeni insanlar yeni yeni kitaplar yeni yeni kavramlarla tanıştın. Ne büyük bir heyecandı senin için. Sanki dünyaya tekrar gelmiş gibiydin
Birdenbire kendini dünyanın en şanslı en kısmetli kişisi sandın. Dedin ki kendi kendine bunları neden başkaları da bilmiyor
Sonra etrafındakilere bakışın değişti. Yahu dedin bu insanların hali ne olacak? Bir silkelenseler de kendilerine gelseler
Sonra kimseyi beğenmez oldun. Ne bu avam tavırlar hiç mi tefekkür etmezsiniz dedin.
Evet evet Bunları dedin Üstelik sadece bir iki sayfa bir şeyler okudun da “oldum” sandın “Piştim” sandın. Uzaktaki mum alevini gözüne kestirdin diye “yanmış” mı oldun a saf “benim”
Altında çelimsiz merkep varken sanki son model mercedese binermiş gibi milletin faytonuna laf ettin!
Ne büyük “zan” altındaki merkebi mercedes zannetmek.
Ey Kendim! Kendine gel.
Farzlar halâ farz Sünnetler halâ sünnet Bu okuduğun bir iki sayfa senin bunlara daha sıkı yapışmana vesile olmuyorsa orada dur İşte asıl tefekkürü orada yap Görelim bakalım tefekkür nasıl olurmuş
Ey Kendim! Dediğim gibi kendine gel Yoksa ben getirmesini bilirim.
Şu 4 şeyin değerini ancak aşadaki 4 kimse bilebilir.
1. Gençliğin değerini ancak yaşlılar bilir.
2. Huzurun değerini ancak bela çekenler bilir.
3. Sağlığın değerini ancak hastalar bilir.
4. Hayatın değerini ancak ölüler bilir.
Avf bin Abdullah hazretleri anlatır: Hayır sahibi sâlih insanlar, birbirlerine yazdıkları nasîhat mektuplarında şu üç şeyi yazarlardı:
1- Her kim âhıret için çalışırsa, dünya işleri de kendiliğinden olur, Allah ona kâfîdir.
2- Kim Allah ile arasını düzeltirse yâni Allahü teâlânın emirlerini yapar, yasaklarından kaçınırsa, Allah da insanlarla onun arasını düzeltir. Herkes ona iyi muâmele eder. Geçimleri iyi olur.
3- Kim kalbini, niyetini düzeltirse Allah da onun diğer işlerini düzeltir. Yâni kalbini düzeltir. Yaptıklarını Allah rızâsı için yaparsa, Allahü teâlâ da, dinin emirlerine uymayı ona kolay eyler.
Büyüklerden biri buyurdu ki: Allahü teâlâ bir kimseyi mahvetmek isterse onu üç şeyle cezâlandırır: 1- İlim verir, fakat ilmi ile amel etmeyi nasip etmez. 2- Sâlihlerle arkadaşlık eder, onların hâlleri ile hâllenmeyi nasip etmez. Onların kadrini, kıymetini bilemez. 3- İbâdet kapılarını açar fakat, ihlâs kapılarını kapar.
Bunların üçüne de sebep, o kişinin kalbinin bozuk olmasıdır. Kalbini düzelten kimseler, böyle cezâlara mübtelâ olmazlar.
İhlâs ile yapılan az bir ibâdet, riyâ, gösteriş ile yapılan çok amelden faydalıdır. Allahü teâlâ ihlâs ile yapılan ibâdeti kat kat çoğaltır. Âyet-i kerîmede, “Bir iyilik olursa, onu kat kat artırır. Büyük ecir verir.” buyurulmuştur.
Riyâ, gösteriş için ibâdet yapan kimsenin hâli, para kesesine çakıl taşı doldurup çarşıya çıkanın hâline benzer. Onu görenler “Bu adamın kesesinde ne de çok para var.” derler. Fakat, o kesenin onu görenlerin sarfettiği sözlerden başka, sahibine faydası yoktur. Çünkü, içindekiler ile birşeyler almak istese, kimse, ona birşey vermez. Onunla birşey alamaz. Riyâ için, gösteriş için amel yapanların hâli de buna benzer.
Bir kimse gelip Peygamber efendimize: “Yâ Resûlallah, ben sadaka veriyorum. Bununla Allahın rızâsını kazanmak istiyorum. Aynı zamanda, insanlar tarafından benim hakkımda “hayırlı insan” demelerinden de hoşlanıyorum” dedi. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu: “Kim ki, Rabbinin rızâsını, O’na kavuşmayı diliyorsa, sâlih karşılıksız bir amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibâdete hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak etmesin!”
Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri buyuruyor ki: Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fânî dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün kısası, Allahtan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.
Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki: Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabut ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.
İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki: 1- Günah işleyeceksen, Allahın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi? 2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi? 3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi? 4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tövbe et! Çünkü o melek ani gelir. 5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla! 6- Kıyamette (Günahkârlar cehenneme) dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?
Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur’anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, Ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?
Osman Gazi’nin oğluna vasiyeti: Allahü teâlânın emirlerine aykırı iş yapma! Bilmediğini İslam âlimlerine sor! İyice bilmeyince bir işe başlama! Ulemaya riayet eyle ki, din işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli varsa, ona rağbet et ve saygı göster! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allahın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Herkese ihsânda bulun! İnsan, ihsânın kuludur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet alimlerine uyanlara müjdeler olsun.
Süleyman bin Ceza’ hazretleri buyurulur ki: “Bütün ibadetlerin kabul olmaları için, önce insanın Ehl-i sünnet itikadında olması ve ibadetlerinin sahih olmaları, sonra, ihlas ile yapılmaları ve insanın üzerinde kul hakkı bulunmaması şarttır.
Hadisi şerifte, “Başkalarına gösteriş için namazını güzel kılan, yalnız olduğu zaman böyle kılmayan, Allahü tealayı tahkir etmiş olur” ve “Sizde bulunmasından en çok korktuğum şey, şirki asgara yakalanmanızdır. Şirki asgar, riya demektir” ve “Dünyada riya ile ibadet edene, kıyamet günü, ey kötü insan! Bugün sana sevap yoktur. Dünyada kimler için ibadet ettin ise, sevaplarını onlardan iste denir” ve “Allahü teala buyuruyor ki, benim şerikim yoktur. Başkasını bana şerik eden, sevaplarını ondan istesin. İbadetlerinizi ihlas ile yapınız! Allahü teala, ihlas ile yapılan işleri kabul eder” buyuruldu.
Resulullah Muaz bin Cebeli, Yemene vali olarak gönderirken, “İbadetlerini ihlas ile yap. İhlas ile yapılan az amel kıyamet günü sana yetişir“ ve “İbadetlerini ihlas ile yapanlara müjdeler olsun. Bunlar hidayet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler” ve “Dünyada haram edilmiş olan şeyler melundur. Ancak Allah için yapılan şeyler kıymetlidir” buyurdu.
Dünya nimetleri geçicidir. Ömürleri pek kısadır. Bunları ele geçirmek için dinini vermek ahmaklıktır. İnsanların hepsi acizdir. Allahü teala dilemedikce, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. İnsana Allahü teala kafidir. “
Dünyada iki çeşit iş vardır: 1) Dünyaya yarayan işler. 2) Ahirete yarayan işler...
Dünyada dünya için yapılan işlerin hepsi dünyadır, dünyada kalır. Namaz dahi olsa... Ahiret için yapılan işler, yani ahirete gönderilebilen işler, ahiret işidir... Her işimizi yaparken bakmalıyız; biz bu işi niçin yapıyoruz. Allah rızası için yaptıklarımız ahirette karşımıza ecir olarak çıkacak.
İş ahiret işidir. Bu yüzden mümin çok iyi bir tüccar olmalı. Ahiretteki niçin sorusuna cevap aramalıyız. Niçin yemek yiyoruz, niçin evleniyoruz, niçin konuşuyoruz... Haramları zaten geçin... Allahü teâlânın rızası için olmayan her iş dünyalıktır.
"Bir gün karnım çok ağrıyordu. Kıvrılarak yatmakta iken, Aleyhisselâm Efendimiz beni görüp:
- Karnın mı ağrıyor? buyurdular. Cevaben:
- Evet yâ Resûlâllah, dedim. Bana o vakit:
- Kalk namaz kıl! Zira namaz kılmak şifa vasıtasıdır, diye emrettiler." Peygamberimizin bu tavsiyesinin sebeb ve hikmetini, âlimler şu şekilde îzah etmektedirler: Nefis, namaz kılmakla meşgul iken duyduğu maddî acıları unutacak, böylece keder ve elemden kurtulacaktır. Ünlü tabibler vücudun kuvvet ve direncini desteklemek üzere pek çok yolları denerler. Bâzan gıdalarla, bâzan ümitlendirmek ile, bâzan utandırmak veya korkutmak suretiyle insandaki tabiî kuvveti yani, vücudun mukavemet gücünü takviye etmek yoluna giderler. Namaz kılmak ise, tabiblerin başvurdukları bu gücü artırma ve şiddetlendirme yollarının çoğunu kendisinde toplamıştır. Şöyle ki:
Bir kul için namazda bulunduğu sırada korku, dehşet, ümid, sevgi, utanma, âhireti hatırlama gibi insanın tabiî gücünü takviye edecek ve göğsünü genişletip ferahlatacak mânevî tecellilerin meydana geleceğinde ve bu sebeble hastalığın eleminin def`edileceğinde şübhe yoktur. Misâl olarak, Hz. Ali`yi (ra) gösterebiliriz. Bedeninde meydana gelen yaranın tıp açısından, kesilmesi, açılması gerekiyordu. Halbuki buna imkân bulunamamıştı. Bunun üzerine bizzat kendileri razı oldular. Ve ameliyat sırasında namaza durdular. Tabibler hemen ameliyata başladılar. Hz. Ali`nin ise namazı edâ esnasında aldıkları lezzetten dolayı, yaranın açılmasını bile duymadıkları bilinen sağlam ve mevsuk rivayetlerdendir. Ebu Eyyûbe`l-Ensarî Hazretleri evinde iken aile efradına susmalarını emrederler, fakat namaza durunca konuşmalarına müsaade buyururlar, sebeb olarak da aile ferdlerine: - Ben namazda iken sizin söylediklerinizi işitmem, derlerdi. Hattâ bir defa namazda iken mescidin duvarı yıkıldığı halde onunla hiç ilgilenmedikleri de sahih rivayetlerdendir.