Eğitim konusunda gerçekten de çok önemli bir noktaya değinmişsin.Ben de, aynı eğitim döneminde birebir gözlemlediğim 2 farklı durumu paylaşmak istiyorum.
Bahsettiğim sene, 8. sınıfları okutuyordum. Sınıf öğretmeni olduğum sınıfa o yıl yeni bir öğrenci kayıt edildi. Çok sessiz, içine kapanık bir çocuktu. Herşeyden öte çok donuk bakıyordu etrafına. Görme sorunu olmadığını bilmesem görmüyor diyebilirdim.Okula alışamamanın dışında başka bir sorunun olduğunu düşünerek rehberlik servisine sordum bunun nedenini.Aldığım bilgiyle şok yaşamıştım. Çok detaylı anlatmak istemiyorum ama size aktarabileceğim tek şey babasının gözleri önünde öldürüldüğüydü. Çocuğun,3 kere intahar girişiminde bulunduğunu öğrenmek ise gerçekten de benim için çok üzücü ve bir o kadar da tedirgin ediciydi.
Tahmin edebileceğiniz gibi ona karşı çok hassas ama diğer yandan başına gelenleri bildiğimizi belli etmeden , farklı davrandığımızı hissettirmeden yaklaşmamız gerekiyordu. Öylece başladık seneye.
Biraz da yine aynı sınıfta, hatta bahsettiğim öğrencinin arkasındaki sırada oturan başka bir öğrencimden bahsetmek istiyorum. Bir ailenin tek çocuğu, zeki ama tüm arkadaşlık bağlarını koparacak boyutta hırslı ve asosyal biri. Bu hırsı yüzünden tüm öğrencilerin antipatisini kazandığını ve onların tabiriyle "ot kokuyor" diyerek yanına yaklaşmak istemedikleri biri olarak çok yalnız olduğunu ama bunun bile farkında olmadığını da eklemek istiyorum.
8. sınıf stres düzeyi yüksek bir senedir. Tıpkı ÖSS ye hazırlanan öğrenciler gibi onlar da LGS için çok fazla sınav kaygısı taşırlar. Bu sebeple çok sık veli toplantısı yaparız ve ailelerinin de bu önemli senede çocukların yanında olmalarına çabalarız.
Bu veli görüşmeleri boyunca, canı, kanı, örnek alacağı babasını kaybederek büyük bir çöküntü yaşayan , yaşamaktan zevk almayan, okulmuş, dersmiş, arkadaşlıkmış, gelecekmiş, eğitimmiş gibi değerleri görmeyen bir çocuğun, annesinin o yılmayan çırpınışlarıyla, tüm sevgisiyle, ona olan sonsuz güveniyle nasıl değiştiğini, hayata bağlandığını birebir gördüm.
O kadın, oğluna bu büyük güveni aşılarken bir diğer anne oğluna "Çalış!Yoksa sütümü helal etmem" diyecek kadar insansı,günde bin soru çözmediği taktirde babasının uyumasına izin vermeyeceğini söyleyerek korkutucu oldu.Babası "Bak O senden daha yüksek not almış. Bu mu senin başarın" diyerek annesiyle ne kadar uyumlu !?! olduğunu gösterdi.
İşin en kötü yanı ise, çocuklarını her gün bu sözlerle hatta yeri geldiğinde tokatlarıyla ezen bu anne baba "okumuş" dediğimiz, hani çocuğuna nasıl davranacağını en azından daha iyi bilir diyebileceğimiz türden insanlardı.
Şimdi o çocuklar lise 3 öğrencisiler. Ailesinin sayesinde karakteri "yen, ez, başar"!!!! şeklini almış öğrencimiz şu an hiç istemediği hatta son tercihi olan bir Anadolu Lisesinde hala asosyal bir yaşam sürüyor. Diğer öğrencimiz ise aynı kampüste bulunduğumuz lise binasında. Öğlen yemeğinde kendisini gördüm, yan okulla yaptıkları basket maçını almanın heyecanını benimle paylaştı
