Aman Geç Kalma
--------------------------------------------------------------------------------
-Cevdet hadi uyan artık bak işe geç kalıyorsun.
-Ya karıcım tamam. Bırak bir beş dakika daha uyuyayım.
-Cevdeeett, çabuk kalk dedim sana.
-Tamam ulan be tamam, kalktık işte. beş dakika uyuyalım dedik yaptığın şu muameleye bak be. Ev değil mübarek askeriye. Bir sıraya geçmediğimiz eksik.
-Kocacım kızma ama ne yapayım ilk günden işe geç kalma dedim.
-Ne yani ben her işime geç mi kalıyorum?
-Eh malesef biraz öyle. Bir ay içinde dört işten işe geç geldiğin için kovulunca ortaya böyle hazin bir son çıkıyor ve doğal olarakta ben de böyle bir askeri uygulamaya başvurmak zorunda kalıyorum.
-Al işte gine yüzüme vuruyorsun. Sanki ben kovdurdum kendimi işten, hepsi patronların kaprisi.
-Her gün işe üç saat gecikmeli başlayınca sen kovdurmuş oluyorsun biraz. Tabi saat altıda evden çıkıp, yarım saatlık yol ile saat onda ancak işe gidebilmek ayrı bir konu.
-Bu söylediğinde laf mı yani karıcım. Sanki sabahları evden işe diye çıkıp kahveye okey oynamaya gidiyorum. Evet bazen otobüs tırafikte sıkışınca, o sırada arkadaşların bir halini hatrını sormaya gidiyorum.
-Bazen değil mi bazen. Ben o bazenleri biliyorum. Daha geçen gün bakkala süt almaya gittin, dört saat sonra geldin. Birde bana ''Bakkalda süt kalmamış karıcım, bende bir koşu alplere gittim fakat pasaportu yanıma almamışım, sınırdan çevrildim'' gibi bir yalan söyledin. Daha sonra çaycı çırağı Ali'den aldığım istihbaratla senin kahveye gittiğini öğrendim.
-Vaay çırak Ali ha. Bak piç kurusuna demek ondan devamlı dedektif gibi etrafta dolaşıyordu.
-Yok ama artık yemem o numaraları. Çaycı ile anlaştım bir daha ayağını bile kahvedenin içeriye atamıcaksın. Attığın takdirde o ayağını bir daha görme imkanın olmuyacak, çünkü öyle bir ayağında olmayacak. Anladın mı beni Cevdeeet.
-Tamam karıcım sinirlenme, bak gine geç kalacağım. Hadi ben kaçayım artık.
-Yoo yok öyle sıyırmak, gel bakalım buraya. Dün gece dayım hastalandı diye evden kaçtın. Ama sonra bende merak edip dayınlara gittiğimde, dayın bir grup arkadaşları ile birlikte güreş müsabakaları düzenliyordu.
-Bak şu allahın işine. Ben gittiğimde vasiyetini yazdırmak isteyen adam beş dakika içinde nasıl canlanabiliyor ama değil mi? Verilmiş sadakası varmış ucuz atlattı.
-Ben de seni otuz yerinden bıçakladıktan sonra senin de baya bir verilmiş sadakaya ihtiyacın olacak. Bana laf salatası yapmada hemen dün gece nerdeydin çabuk söyle?
-Dün gece hımmm, arkadaşlardan gelen yoğun istek üzerine vietnam gazilerini anmak üzere meyhaneye gittik. Ama sakın yanlış anlama içki içmek için değil tamamen o günü anmak dolayısıyla ordaydık. O zaman neden meyhaneye gittiniz dersen meyhanecinin vcd sinde vietnam gazileri hakkında bir belgesel izledikte o sebepten dolayı.
-Sana ne vietnam gazilerinden. Sen ki dedenin cenazesinde cenaze evine dansöz getiren adamsın.
-Vietnam deyip geçme sevgilim. Vietnam'da ölmüş olan binlerce insanın aileleri o günü yasta geçirirken biz burda seninle televizyonda Reha Muhtar'ı izleyemeyiz herhalde. Dede olayına gelince orası hiç bildiğin gibi değil. Sevgili dedem Rutnettin ölmeden altı ay önce bana cenazesinin dansöz eşliğinde kutlanmasını vasiyet etmişti. Eğer bunu yapmassan da hakkını helal etmeyeceğini belirtmişti. İnanmıyorsan bunu sana yazılı belgelerle ıspatlayabilirim sevgilim. Hatta o getirdiğin dansözlerde dededim önceden kiraladığı dansözlerdendir.
-Hadi bakalım bu seferlikte yutalım. Ama halen beş saniye içinde bu kadar palavrayı nasıl cümle haline getirip, bunu bir kompozisyon şeklinde bana sunabiliyorsun anlamış değilim.
-Eee lise mezunuyuz diye o kadar da salak değiliz herhalde herkezin uzmanlaştığı bir konu vardır değil mi bitanem.