Biliyorum…
Yüzlerce kez böyle başladım anlatmaya…
“Geceydi…
Ve yağmur yağıyordu…”
Çünkü ben hep aşıktım…
Bilesin diye…
Bıkıp usanmadan…
Anlatıyorum işte…
Çünkü sen, seni koruyan çatının altında ve benden habersiz…
Belki geceden ve yağmurdan bile…
Her şeyden habersiz…
Kimbilir ne yapıyorsun?
Ve ne yapıyordun?
Geceydi ve yağmur yağıyordu…
Ve nefes alıyordum…
O damlaların yüreğime her değdiğinde çıkardığı ses…
Ateşin suyla buluşması…
Serinlik…
Ve nefes alıyordum…
Geceydi ve yağmur yağıyordu…
Ben böylesini seviyorum aşkın…
Evler geçiyorum… Hatta sokaklar…
Herkes bir şeyleri yaşarken ve bir şeylere aitken…
Aşkı yaşıyorum…
İhtimal midir kavuşmak?
Sen bilesin diye anlatıyorum; ama benden habersizsin…
Kendinden bile…
Kaldırımlar…
Sokak lambaları…
Günü gelip konuştuklarında…
Şahit olacaklar…
“Bu adam, aşka aitti” diyecekler…
“Bıkıp usanmadan aradı” diyecekler…
“Yandı” diyecekler…
Sen ve herkes uyurken...
Ben gece ve yağmurla; sokaklarda…
Kaldırımlar bilir beni…
Sokak lambaları bilir…
Ve sabah ezanları…
Gece gitmeye hazırlanırken…
Sessiz şadırvanlarda serçelerle buluşurum…
Yağmur diner… Yapraklar titreşir tatlı bir rüzgarla, koyu yeşil…
Çeşmelerden akan suda yıldızlar parıldar; kurşuni…
Aşk bulur beni…
Bir okyanusa düşer gibi düşmek ölüme; yüzme bilmeden...
Bir kabusun ortasında uyanmayı aramak acizce...
Renkleri aramak siyahta boğulurken.
Baharı aramak...
Nefes almayı veya...
Bu soğuk.. bu sert.. bu kalın duvarın ardında ne var?
Son değildir ölüm...
Müjdedir belki hatta...
Duvarın ardında ne var?
Bende ne var?
Bulutlarda yalınayak koşar gibi kavuşmak ölüme...
Aşkı bulur gibi...
Aşkı yaşar gibi...
Bir çiçek bahçesinin en güzel yerinde rengarenk açar gibi...
Veya...
Bir kabustan rüyaya uyanırcasına...
Ben biraz kan, çokça endişeyim...
İnsanım...
Zamanın sarkacında, birgün bitecek kalp atışıyım...
Bazan duymam...
Bazan duyarım...
Ne kadar cesursam o kadar korkarım...
Her gün aynanın karşısında sonumu ararım...
Sorarım:
— Bende ne var?
Bir ölümü düşündüm...
Ve sonra seni...
Yaşamayı istedim.
Korkularımla çıktın karşıma,
Bir avucunda alev, diğerinde su...
Korkmayı istedim.
Bir gün düşledim; bir gece, bir an!
İçinde “ben” olmayan...
Kaybolmayı istedim...
Sonra yıldızlara sığındım...
Kumsalında yalınayak dolaştığım karanlık bir denizdin...
İçimdeki yangını seyrediyordum, dalgalarına vuran yansımalarda...
Sen kocaman bir denizdin...
Ben biraz ateş...
Söndürmedin...
Kumsalında yalınayak dolaştığım karanlık bir denizdin...
Upuzun bir gecede ışığını aradım...
Bir ölümü düşündüm...
Ve sonra seni...
Yaşamayı istedim...
Seni,
Yaşamayı istedim...
Ne yazsam, yanacak satırlarım…
Yazdığıma pişman olacağım.
“Yaşamamış gibi” yaşamak zorunda kalmanın ateşindeyim.
Anlaşılmaz bir şey bu…
Ve paylaşılmaz…
Böyle bir hikaye yokmuş aslında…
Destansı bir son beklerken… Sonsuzluğun kucağında buldum kendimi…
Gri ve soğuk…
Sonsuzluk; çağrısız ve beyhude…
Yokluk olan sonsuzluk…
Var edecek olan sondu halbuki…
O “son” içindi her şey…
Ne yazsam yanacak satırlarım, benim gibi…
Anlaşılmaz, paylaşılmaz, bir şey bu.
--
Zaman kaybetmenin acısı değil …
Yanılmanın acısı değil…
Yerine konacak bir şey olmamasının acısı?
Ve vakit kalmamasının…
--
Herkesten farklı hissederken…
Herkesin, farklı olduğunu anlamanın…
--
Kaybetmenin değil…
Bir daha kazanamayacak olmanın acısı…
--
Ne yazsam yanacak satırlarım.
Yazdığıma pişman olacağım…
“Yaşamamış gibi” yaşamak zorunda kalmanın ateşindeyim.
--
Yaşamamış gibi yaşamak!
Bir rüya nasıl kabusa dönerse…
İşte öyle…
Ben bu rüyayı görmediğime nasıl ikna ederim kendimi?
Ve hala rüyadayken üstelik…
Yaşamışken üstelik…
Yaşamamış gibi yaşamak!
--
Zaman kaybetmenin acısı değil bu…
Yanılmanın acısı değil…
Yerine konacak bir şey olmamasının acısı?
Ve vakit kalmamasının…
--
Ne yazsam yanacak satırlarım; benim gibi…
Anlaşılmaz, paylaşılmaz, bir şey bu.
“Yaşamamış gibi” yaşamak zorunda kalmanın ateşindeyim.