soruyordun
ilkyaz işte
uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
tenhalık böyle...
dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
beklesem hemen gelecek olduğun
tam öyle olduğun
oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
kırık dökük de olsa yanımda
mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
o deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun...
yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
ikimizdik, iki kişi değildik
bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
sanki bir bakıma ayrılık böyle...
karşılıklı otursak da ne zaman
masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
ayak bileklerimizden gerisin geriye
bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
gereksiz ama yalnızlık böyle...
bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
çıkarsak toplamak yerine
her hüzün başka türlü olurdu
ne yaparsan yap saati kurma
öyle dağıldık ki hepimiz
her günün geçmesi yeni bir gerçek oluyor
seninle her uzaklık gibi böyle...
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili...
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
bir şey kaldı gecelerden birinde
senden.
öncesinde bilinmemiş bir şey,
silinmez bir ses gibi giden..
kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
bir şey kaldı senden
yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.
veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
söylemeye vakit kalmadan
dudakların altına bırakılmış bir şey.
karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.
bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
bulundukça aramaklı.
Ayışığı aydınlatıyor ara sıra
Buluttan her sıyrılışında
Bir kare film izliyorum gecmişe dair
Tamda ellerim koynumda
Tamda üşüyor, düşünüyorum
Bir yıldız kayıyor fezanın bilinmezliğine..
Tutacak dilek bulamıyorum...
Şarkılar yükseliyor geceden
Dağıtıyor düşüncelerimi
Sözleri bildiğimi sanıyorum
Söyleyemiyorum herkesin bildiğini..
Bırakıyorum maviyle boğuşmayı
Kederli belleğimin tek bahtiyarı
Bildiğim tek şarkım...
Sensizliğin bestesini söylüyorum...
Tutki şimalde yıldız hiç olmadı...
Gökyüzü hiç onsuz kararmadı
Tutki biz hep çocuk kaldık
Yahut yaşlandık bitirmeden hiç birşeyi
Nasılda insafsız bir çelişki sevmek
Sensizliğin kederini büyütüyorum..
İki gölge beliriyor uzaktan..
Kadın tıpkı ben
Yanımdakini sana benzetemiyorum
Haydi hazırlan
Sensizliği uyumaya gidiyorum...
Ve karanlık susacak
Aklımın yettiği yere kadar kalacaksın
Gece bana kalmayacak sensizken
Sen yokken aydınlıkları umursamayacağım
Martı kanatlarında olacaksın
Üzerimde kanat çırpıp dururken sen
Fenerlerle sönecek ,
Anaforlarda kaybolacağım ..
Sensizliği hiç özlemiyorum..!