Eğitim hakkında..

Paylaşmak istediğiniz aklınıza gelen konular, olaylar..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
IWAS
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1961
Kayıt: 27-07-2004 15:27
Konum: Tekirdağ

Eğitim hakkında..

Mesaj gönderen IWAS »

Yazı uzun biliyorum fakat kısa kesmek isteyenler koyu kısımları(kendim koyulaştırdım) okuyabilirler. Büyük ihtimalle de oraları okuduktan sonra hepsini okurlar diye düşünüyorum. Hepinizin yorumunu bekliyorum.

Devrim mi? Dayatma mı?
Prof.Dr.İsa Eşme

Eğitim öğretim açısından bulunduğumuz koşulları iyi görebilmek ve doğru değerlendirmek için Türkiye’nin 700 yıllık tarihini gözden geçirmek gerekir. Tarihe bir göz attığımızda, Osmanlı’nın 16.yüzyıl ortalarına kadar bir çok alanda batıdan üstün olduğu görülür. Bu döneme kadar, batının yaşadığı ortaçağ karanlığına karşılık Osmanlının, eğitimde akıl öğesini daha öne çıkarması, kazanılan parlak zaferlerin başlıca nedeni olarak görülür.
Osmanlının hemen her alandaki görkemli dönemi hep böyle sürmedi. Batı, Galileo, Kepler ve Newton’la bilimsel devrimi başlatırken Osmanlı 16.asrın sonlarında Kadızadeliler Karanlığı ile geriye sürüklenme sürecine girdi. Bu tarihten itibaren, ülkede, bilim ve aklın yerini hurafe ve dogmalar almaya başladı. İşte bunlardan bir-kaç çarpıcı örnek:

• 16.asrın sonları: Kadızadelilerin anlayışının egemen olduğu düşünce yapısıyla, Müspet ilimler ve matematikle uğraşmak günah sayıldı. Bunun sonucunda, 1590’da, Allahın işine karışmak gerekçesiyle, Saray İmamı Kürdizade ve Şeyhülislam Ahmet Şemsettin’in telkinleriyle, III.Murat zamanında Takiyuddin efendi tarafından İstanbul’da yaptırılan Rasathane yıktırılır.

• Osmanlı’da tüm bu karanlığa gidiş sürerken batı, önce bilimsel devrimi, ardından aydınlanma devrimini ve nihayet endüstri devrimini geride bırakır. Böylece Osmanlı - Batı arasındaki uçurum giderek artar. Bilimden kopan zihniyet, bilim ve teknoloji ürünü olan savaş araçlarından da yoksun kalınca yenilgiler başlar. Bu durum yeni arayışlara yol açar. Bu arayışlar, 1839’da Tanzimat Fermanıyla sonuçlanır. Böylece Osmanlı, derin uykudan uyanma işaretleri vermeye başlar.

• Ancak, aydınlanma devrimi gerçekleşmeden toplumun uyanması kolay değildir. Yeniliğin önderi Mustafa Reşit Paşanın işi zordur.

• Yıl:1848. Tanzimat döneminde rüştiyelere harita dersi konmuştur. Yenilikten veba gibi korkan Damat Sait Paşa, “İstanbul’da ne kadar frenk taklitçisi varsa hepsini sürdüreceğim, Mustafa Reşit Paşanın da kellesini vurduracağım. Şimdi de başımıza bir de harita belası çıkardılar” diyerek haritaya engel olmak ister.

• Dürbün, harita, karatahta üstüne yazı yazmak, resim yapmak gibi işler günahtır. Bu yenilikler ancak askeri okullara girebilir.

• Bu yasaklar, 19.yüzyıl sonlarında da sürer. Mustafa Kemal'in ilk eğitimini aldığı Selanik’teki Şemsi Efendi Okulu, karatahta kullandığı, öğrenciler tahta sıralarda oturduğu için gericilerce basılır, karatahtalar kırılır, sıralar parçalanır ve öğretmen Şemsi Efendi kaçarak canını zor kurtarır.

İki başlı eğitim ve yol açtığı gerginlik

Tüm Bu olumsuzlukların yanında, 1839’dan sonra medreselerin yanında Tanzimat okullarının sayısı artmaya başlar. Akli eğitim yapmaya başlayan Tanzimat okulları ile dini eğitim yapan medreselerin, ülkede iki başlı eğitimle iki ayrı insan türü yetiştirmesi bu kurumlardan yetişenler arasında gerginlik doğurur. Bu gerginlik ve iki başlılık çok acı olaylara yol açar. Okullu ve alaylı subayların kanlı vuruşmaları ile sonuçlanan 31 Mart Olayı bunlardan sadece biridir.
Gerek 2.Meşrutiyet gerekse 1916’da yapılan reformlar eğitimde iki başlılığı engelleyemez. Medrese ve sıbyan okulları yeniliklere direnir. Hurafe ve taassubun topluma etkisi sürer. Sonuç olarak, İki ayrı kuşak yetiştiren iki sistemin yan yana yaşaması, eğitimin ana sorunu olur. Bu ikilik, ülkeyi birbirine zıt iki ayrı topluma doğru götürür.

Cumhuriyet Aydınlanması

Aydınlık yerine karanlığı seçmenin bedeli ağırdır. Osmanlı bu tercihi nedeniyle, son toprağı olan Anadolu’yu elinden kaçırmak üzeredir. Hepinizin bildiği gibi, tam bu sırada bir mucize gerçekleşir. Anadolu’da Mustafa Kemal Güneşi doğar. Mustafa Kemal, yüzyıllar süren geri kalmışlığın nedenini çok iyi bilmektedir. Bu nedeni 15 Temmuz 1921’de düzenlediği Ankara Maarif Kongresinde şöyle ifade eder:

“...Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin, milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir etken olduğu kanaatindeyim... “

Büyük önder, kurtuluş savaşı zaferinden sonra hedeflerini gerçekleştirmeye başlar. 3 Mart 1924’de, Öğretim Birliği Yasası ile eğitim lâik ve bilimsel temele oturtulur. Bu yasa, ufuktaki devrimlerin omurgasıdır. Öğretim Birliği Yasası, bir ülkenin laik yapısıyla ayakta kalması için çok önemlidir. Yıllar sonra bunun önemi İran örneğinde görülür. İran'da, Kum kentinde ve Tahran'da verilen iki başlı eğitimin Humeyni rejimini nasıl getirdiğini bu kuşak çok iyi bilmektedir.
Cumhuriyetin ilanından sonra aydınlanma hareketini başlatan Mustafa Kemal’in işi zordur. 500 Yıllık medrese eğitimi geleneği olan ülkede Lâik ve Bilimsel Eğitime geçmek kolay değildir. Ancak o bunları başarır. Bir ülkenin 100 yılda, 200 yılda başarabileceklerini 15 yılda gerçekleştirir. Onun başlattığı bu atak 1946’ya kadar sürer.

1946'dan Sonrası

Çok partili döneme girildikten sonra, önce Cumhuriyet Halk Partisi'nin girişimi, sonra 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Partinin eğitim politikası ile, iki başlı eğitim yeniden Türkiye'nin gündemine girdi. Ulusal ve laik eğitimden büyük ödünler verildi. Siyasiler, ödün vermede neredeyse birbirleriyle yarıştı. Böylece, geçen her 10 yılda verilen ödünler giderek arttı ve bugünlere gelindi.

Ve Bugün

Cumhuriyetin kuruluşundan ve Öğretim Birliği Yasasının çıkışından 80 yıl sonra bu yasayı ele almak zorunda kalışımız, bu gün geldiğimiz noktayı özetlemeye yetmez mi? İşte size bazı tespitler:

• 1951’de 52 öğretmen okuluna karşılık, din adamı yetiştirmek üzere, 7 İmam Hatip Lisesi açılmıştı. Bugün 115 öğretmen lisesine karşılık 452 İmam Hatip Lisesi var.

• “Bugün Liseler ve imam-hatip liselerinde, birbirine yabancılaştırılan, birbirine ters bakan, iki ayrı kuşak yetiştiriliyor. Bunların tarihimize ve kültürümüze bakışları, onları yorumlamaları, kıyafetleri hatta dilleri bile birbirinden gittikçe uzaklaşıyor. Bu iki başlılık, Türkiye Cumhuriyetini, iki yazılı, iki tip bankalı, iki hukuklu, iki tip nikâhlı, iki ayrı kılıklı, iki takvimli bir topluma çevirme tehlikesine götürmektedir. Bunun işaretleri çok açık biçimde görülmektedir”..

Din Eğitimine Evet. Ama Nereye Kadar?

Denilecektir ki, peki çocuklarımıza dinimizi öğretmeyecek miyiz? Tüm dünyada, gelişmiş, az gelişmiş her ülkede okullarda din eğitimi yer almaktadır. Bizde de durum öyledir. Peki din eğitiminin hedefi ne olmalıdır? Dini eğitim hangi çizgiye kadar verilmelidir?
Dini eğitim, cumhuriyetin ilk yıllarında da vardı. Verilen eğitimle, Tanrı'nın birliği, Peygamber'in hayatı öğretiliyordu. Müslümanlığın esas olarak, kimsenin dinine ve inancına karışmamak, çok çalışmak, topluma ve ülkeye yararlı insan olmak, insanlarla iyi geçinmek, sahtekârlık yapmamak, kadercilikten ve bağnazlıktan uzak kalmak gibi erdemleri öngördüğü öğretiliyordu. Cumhuriyet hükümeti, 1923-1946 döneminde bu eğitim anlayışıyla, tarihimizde büyük gerginliklere ve çatışmalara neden olan iki başlı eğitime son vermeyi başarmıştı.
Ancak, dini eğitim, yukarıdaki hedeflerin dışında, bütün bir dünya görüşünü, toplumsal yaşamın temel kurallarını ve hukuku da içerecek geniş bir alanla ilgili bilgileri ve koşullandırmaları içerirse ne olur?. O zaman, çocukların diğer derslerde aldığı laik eğitimle çatışma içine girer. Dahası, ilk ve orta öğretim çağında bulunan çocukların, karşı karşıya kaldıkları ikilem tablosu nedeniyle psikolojik sorunlarla karşılaşmaları kaçınılmaz olacaktır.
Peki çocuklarımız bu sorunlar var diye dini bütünüyle öğrenmesinler mi? Dini eğitim - laik eğitim çelişkilerinden haberdar olmasınlar mı? Olsunlar ancak bunun yaş grubu, ilk ve ortaöğretim çağı değil, yükseköğretim dönemi olmalıdır. Eğitimin verileceğiı yer de Üniversitelerin İlahiyat Fakülteleri dir.


Çözüm ulusal ve laik eğitimdir.

Bütün bunlar bize şu gerçeği işaret etmektedir. İki başlı eğitimden kurtulmanın yolu ulusal ve laik eğitimdir. Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu öğretim birliği yasasıdır. Bu yasa, son zamanlarda birçoklarının ifade ettiği gibi, eğitimin sadece Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplanması demek değildir. Asıl önemli olan, eğitim felsefesindeki tutarlılık ve iki başlılığın giderilmesidir.
Türkiye, Kemalist devrimle bu eğitim biçimini okullarımıza yerleştirmiştir. Azımsanmayacak sonuçları da ortadadır.

• Onun için ülkemiz, yeryüzündeki öteki müslüman ülkeler arasında tek ülkedir.

• Onun için, 1.6 milyar dünya Müslüman nüfusunun %5’ini oluşturmamıza karşın bilimsel üretkenliğin ölçütü olan bilimsel yayında -Müslüman ülkelerin yayınlarının %60’ı bize ait.

• Bütün bunları neye borçluyuz?, Aklı ve bilimi rehber alan laik eğitime. Aklı ve bilimi yol gösterici olarak gösteren Cumhuriyetin kurucusuna. “Cumhuriyetin başında Said-i Nursi dinlenseydi bugün ülkenin durumu böyle olmazdı” diyebilenler bunun cevabını iyi düşünmelidirler.

• Cumhuriyet çocuğu olduğu ve Atatürk’ün kurduğu TBMM’sinde halen parlamenterlik yaptığı halde; “laikliği, önlerine çıkan bir labirent olarak görenlerin”, söylediklerini akıl süzgecinden geçirmesi gerekir.


Hükümet Ne Dedi, Ne Yapıyor?

3 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP hükümetinin eğitimle ilgili hedefleri, seçim öncesinde internet sitesinde “nitelikli eğitim” başlığı altında şöyle başlıyordu:

“Yaşadığımız sıkıntıların çoğunun kaynağı ve çözümü eğitimde saklıdır. partimizin eğitimde temel hedefi, ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir’. Bu amaçla ülkemiz insanının, - Özgür düşünen ve bağımsız karar verebilen, - Yeniliklere açık, - Özgüven sahibi, - Hayata olumlu bakabilen, - Problem çözme yeteneği gelişmiş, - Bilim ve teknoloji üretebilen bireyler olarak yetiştirilmelerini sağlayacak önlemler almak”.

Bunlar doğru ve güzel söylemler. Ancak söylem eyleme dönüşmedikçe hiçbir değer ifade etmez. Hükümetin bu söylemlerine karşılık eğitimle ilgili yaptıklarını biliyoruz. İşte gazete haberlerinden bir-kaçı:

• Eğitim mi din mi? Milli Eğitim Komisyonu Başkanlığına Eski Diyanet işleri Başkanı getirildi, komisyon üyelerinin üçte biri din eğitimli.

• Milliyet, 25 Haziran 2003:İmam ordusu, Diyanete 1600 kişi alınacaktı, AKP son bir manevrayla bu sayıyı 16 bine çıkardı.

• Milliyet, 28 Temmuz 2003: AKP’li Fatsa: İHL’lerin önünü açacağız.

• MEB yeni öğretmen alacak. 2003-2004’de alınan öğretmenler. Fizik :0, Kimya: 5, Felsefe :50, Elektronik: 100, Din Bilgisi: 1350

• Milliyet, 3 Temmuz 2004: Sen misin Darwin’i anlatan. Hayat Bilgisi dersinde Darwin teorisi anlatan sınıf öğretmeni Zeliha Avcı hakkında 8 yaşındaki çocukların beyninde tahribata yol açtığı iddiasıyla MEB tarafından soruşturma açıldı. Nerede, Türkiye’nin Başkenti Ankara’da...

Sonuç:

• Hükümet, eğitimde radikal değişiklikler yapmak istiyor.

• Ortaöğretim, mesleki ve teknik eğitim ağırlıklı olarak yapılanma yerine dini eğitim ağırlıklı yapılandırılmak isteniyor.

• Laik eğitimden dini eğitime yönelme giderek ağırlık kazanıyor. Şimdilik bedel ödemeye hazır olmadıklarını ifade ediyorlar, ancak hazırlıkları sürüyor.

Bugün bazı mütareke medyası, 2.Cumhuriyetçiler, Kuvay-i Milliyecilerin 81 yıl önceki tokadın acısını unutamamış bazı AB ülkeleri sözcüleri, sürekli Atatürk’ü, Atatürk’ün yaptıklarını eleştiriyorlar. “Kemalizm artık devrini tamamladı” diyorlar. “Bu dönemde ulusal eğitimi mi olurmuş” diyorlar, öğretim birliğini eleştiriyorlar. Devrimleri dayatma olarak ifade ediyorlar. “Bunlardan kurtulmadıkça AB’ye giremezsiniz” diyorlar.

Bırakalım onların ne dediklerini. Biz bize soralım: Yazı devrimi olmasaydı bu gün kaçımız okur yazar olabilirdik? Öğretim birliği yasası olmasaydı bu ülkede birliğimizi, bütünlüğümüzü sürdürebilir miydik? Şeriat hukuku yerine çağdaş hukuk düzenine geçmeseydik, kıyafet devrimini, yazı devrimini gerçekleştirmeseydik ülkemizin El Kaidenin Afganistan’ından farkı olur muydu? Atatürk ve arkadaşları olmasaydı tüm bu çağdaş atılımlar bize kaç yıl sonra gelirdi? Bunların devrim yerine oylama ile gelmesi mümkün müydü? Belki 100, belki 200 yüzyıl sonra. Peki bu sürede Anadolu’yu, bize bırakırlar mıydı?
İşte bu gün bunlara cevap veren yok. Herkes suskun. Peki Mustafa Kemal sağ olsaydı ne derdi? Bir ozan, Gazi’nin bu olup bitenler karşısındaki düşüncelerini şöyle seslendirmiş:

"Ey Milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ. "
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
Kullanıcı avatarı
TuzluKahve
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 470
Kayıt: 03-08-2005 11:47
Konum: İzmir
İletişim:

Mesaj gönderen TuzluKahve »

Teşekkürler paylaşımın için etkileyici ve düşündürücü bir yazı.
Man Loved Birds And Created Cages
God Loved Birds And Created Trees
Kullanıcı avatarı
salimcan22200
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1100
Kayıt: 20-06-2005 22:58
Konum: edirne
İletişim:

Mesaj gönderen salimcan22200 »

ya bu yazıyı yazan kişi ile bir çok alanda fikirlerimiz benziyor hakkatende din eğitimi ile ne kadar ileri gidilebilirki insan akıl var mantık var 15 yy. önce yazılmıs bi kitapla adamlar hala ileri gitmekten bahsediyolar bence bu ülkede hic bir zaman gelişme olmaz en azından avrupa seviyesini geçemeyiz bu gidişle reform lazım din konularında ama bunu yapacak olan insan yok piyasada
Did My Time
aliak
New Friend
New Friend
Mesajlar: 3
Kayıt: 01-03-2006 22:00

Mesaj gönderen aliak »

'15 YY. ÖNCE YAZILMIS KITAP' tan kast1n1z KURAN ise bunu mertçe aç1ktan söyleyiniz....IVAS karde_ime önerim: anlat1m1na biraz daha gerilerden baslarsa daha isabetli karar verecektir....örnegin baltik ülkelerinde insan eti yemenin yasaklanma tarihini arastirip konuya bir de bu ac1dan bakabilir......sevgiyle kalin
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir