Merhaba Türkiye forumun vefalı üyeleri
Oldukça uzun bir aradan sonra Resme Öykü Yarışmasının ikinci bölümünü açtığımızı duyurmak istiyorum.
Birinci bölümde yüreklerinden geçenleri bizlerle paylaşan ve desteklerini gösteren tüm üyelere teşekkür ediyorum.
İlk bölümde sizlere detaylarıyla yarışma hakkında bilgi vermiştik. Temel olarak aynı kuralların burada da geçerli olmasına rağmen ufak tefek değişiklikler yaptık-ki kuralların son durumunu aşağıda göreceksiniz.-
Sizden bir ricam daha var ki o da; yazıların verilen resimle bir bütünlük oluşturmasına dikkat edilmesidir.
Resim ve hayal gücünüzün buluştuğu noktada kelimelerinizin dökülüşünü bizlerle paylaşmanızı dileyerek kurallara geçiyorum.
Kurallar:
1. Resim yayınlandığı tarih başlangıç olacak şekilde, yazılar 1 ay içinde yazılıp yayınlanmış olacak.
2. Unutulabileceği düşünülerek başlangıç ve bitiş tarihleri tarafımdan hatırlatılacak.
3. Süresi dolmuş yazılar eklense bile çıkarılacak.
4. Yazıların ardı ardına olması ve okuyucuda öykünün uzunluğu sebebiyle bıkkınlık oluşmaması için öyküler 30 satırı aşmayacak .
5. Bütünlüğün bozulmaması için okuyucular öyküler hakkındaki görüşlerini yarışma dönemi olarak belirlenmiş 1 ay sonunda belirtebilecek.
Öykü yazılacak resmi yollamadan önce, ufak tefek hatırlatmalarda bulunayım. Öncelikle öykülerinizde mümkün olduğunca düzgün bir yazım ve düzgün Türkçe olmasına dikkat etmenizi rica ediyorum.
Mesela;
adam yolda gidiordu, anden etrfa baktı ve şaşırdı.. oha felan oldu yane.
şeklinde bir öykü anlatımı ile karşılaşmamayı, ama böylesi bir anlatıma rastlanıldığında da ilgili mesajı 2099 yılına kadar sileceğimizi bilmenizi isterim.
Bir diğer önemli hatırlatma ise; burada sadece öykülere yer verildiği, karşılıklı mesajların yer alamayacağı ve görüntü kirliliği yaratılmaması gerektiğidir. Bu davranışlarda bulunanların mesajları silinip, uyarı alacaklardır.
En son hatırlatma ise; yarışmaya şaibe katılmamasıdır. Nasıl mı ? Eşe dosta, bakkalın çırağına ya da yoldan geçen vatandaşa;
-abi/abla bak süpper bir öykü yazdım. oy ver bana erelim huzura.. açıktan 5 ytl çalışır.
gibi isteklerde bulunulmamasıdır. Temiz bir mücadele olması dileğiyle, herkese bol şans diliyorum.
Aşağıda gördüğünüz resim, yarışmamızın temasıdır. Bol şans.
Bu mesaja eklenen dosyaları görüntülemek için gerekli izinlere sahip değilsiniz.
Sizin hiç canınızdan bir parça koptu mu?Benim canımdan parça koptuğunda, olduğu gibi yerinden çıktı zannettim.Kızım benim,eşimden sonraki yaşam dayanağım!Bir adi adam yüzünden öldü.Ehliyetsizdi ve kızımla nişanlısını tren misali ezdi geçti.İkiside öldü,bende onlarla.Bağırdım,gırtlağımdan kanlar gelinceye kadar bağırdım.Duyan yoktu,duymadılar.10 değil 30 yıl gitti ömrümden!Ve o cani yasaların esnekliğine ve kokuşmuşluğuna dayanarak az bir süre ceza aldı.İsyan ettim,sesimi ulaşabilecek her yere duyurdum.Ama yok!çok kısıtlıydı.Bende herşeyi göze alarak Ankara'ya protesto yürüyüşüne başladım.Yürüyerek.Ayaklarım belki yaralanacaktı,ancak yüreğimin yarasına eşdeğer değildi!İnatla,sabırla,hasretle yürüdüm,kızımın hasretiyle...Ulaştığımda milyonları gördüm yanıbaşımda.Herkes bana destek vermişti.Ve Trafik Yasasını zor da olsa meclisten geçirtebildim.İstediğimi yapabilmiştim.Kızım mı?O artık rüyalarımda ağlamıyor.Gözyaşları tenimi yakmıyor.Gülmüyorda ama!Sadece bakıyor,ülkemizin çıkmazına umutsuz geleceğine....Bu adamı hatırladınız mı?Bu adam Boray Uras.Trafik Yasası için başka Selin'ler ölmesin diye Ankara'ya yürürken....
Siz hiç kendinizi boşlukta hissetiniz mi? Yada çok yanlız kaldığınız hayattan hiç bir beklentiniz olmadığıan? Benim oldu. Ailemi bir trafik kazasında kaybettim bu benim nerdeyse gelebileceğim son noktaydı. 1 Yıl sonra bir kızla tanıştım, onu tanıdıktan sonra hayatım değişti onsuz bir an bile bana acı veriyordu. Ona o kadar bağlanmıştım ki ona zarar vermeye kalkanlaı gözümü kırpmadan vurabilirdim. Çünkü beni hayatta bağlayan tek insan o idi. Beraberliğimiz tam 1 yıl sürdü. Bir yılın sonunda yine bir gün tek başıma gezerken kız arkadaşomı gördüm. Bu deliler gibi sevdiğim kız arkadaşımdan başkası olamazdı son model spor bir arabanın içinde yanında erkekler önümden geçip gitti işte o an bir kere ölseydim dedim içimden. Bundan sonra o anı düşündüğüm her saniye ölücektim bunu biliyordum. Daha sonra aslını öğrendiğimde Deliler gibi sevdiğim uğurunda gözümü kırpmadan canımı verdiğim insan beni aldatıyordu. Ve onu o gün terk ettim artık yüreğim acılar ile dolouydu artık beni hayatta bağlayan hiçbirşey yoktu. Deniz kıyısına gittim o an kendimi denize atıp bu acı bu adaletsiz dünyadan çekip gitmek istedim ama olmadı. Hemen arkamda demiryolu vardı. O an aklıma eski bir hatıra geldi ilk tanıştığım kız arkadaşımla gittiğim bir yeşil vadi vardı ve bu vadidedn tren yolu geçiyordu. Hayatımda nefes almaya ilk burada aşkımla başlamıştım ve burada sonbulmasını istiyordum hayatımın. Geriye doğru dönerek tren yolunda yürümeye başladım yanımdan hızla geçen trenler bana vız geliyordu artık çünkü ben zaten ölmüştüm. Onların bana çarpası hiçte umrumda değildi ve aşkımın başladığı ilk noktaya geldim. 1 saat o eski anılarımı tazeledim içim bir tuhaf olmuştu. Ve o an tekrar aklıma geldi kız arkadaşımın beni aldatışı belimdeki silahı başıma dayayarak tetiğe bastım. ve o andan itibaren artık dünya yoktum. Bu fotoğrafta ölüme doğru giderken son anlarıma aiit bir anı ve bu resime baktıkça beni hatırlayın ....
Size belki garip gelecek ama ben karanlığı seviyorum. Zifiri karanlık ise muhteşem. Çünkü aydınlatılmış her karanlık, görüle görüle kanıksanmıştır. Yorumlar yapılmış ve normal görüntüsünden çok farklı olarak, görmek istediğimiz değil, görülmesi istenen şekliyle kafamızda yer etmiştir. Şimdi, şu dağın içerisinden geçen bir tünel olsa ve içine yalnız girseniz. O tünelden ne zaman, neresinden ne şekilde çıkacağınıza siz karar verseniz! Yaşamak ile YAŞATILAMAMAK arasında kalan o ince çizgiye adım adım yaklaşsanız.
Ben o tünele girdim arkadaşlar. Hiç yüzünü cismini göremediğim babamı bulmak için girmiştim. O olsaydı nasıl bir yaşantım olurdu diye düşünürken, o güne kadar hiç düşünmediğim yeni şeylerle karşılaştım. İnanın sizlerde yeni şeyler bulursunuz, sizlerle ilgili! Tabii ki ben babamı bulamadım. Ama kendimi buldum, tam karşımda. Bana bakan ben zaman zaman rahatsız etti, zaman zaman ise gururlandırdı. Orada uzunca bir zaman yaşantımı sürdürmeye karar verdim…
Burada görememekten kaynaklanan her cisme dokunduğumda, ne olduğuna, o an neyi düşündüm ise odur diyerek yoluma devam ettim. Çok keyif aldım. Yanımda kimse yoktu. Bana müdahale edecek, aman ha , sakın ha diyecek. Korkularım da vardı. Yol uzadıkça azaldı, zamanla yok oldu. Çünkü yaşam sevinci ağır bastı. Ama tehlikeleri de gördüm. Kendi aldığım kararlarla onlardan da kurtulmayı başardım. Zaten her taraf ışıl ışıl olsa aynı tehlikeler daha fazlasıyla başımızda değil mi? Sizler, bizler, hepimiz keyfimize düşkün değil miyiz? Zor olana yanaşmayız. Elimizdekilerin kıymetini ise asla bilmeyiz. Ben o karanlıkta devamlı düşünmeyi, çıkış için kafa yormayı öğrendim. Attığım her adımın sonrasında neler olabilir diyerek, olanlarla olacaklar arasında bağlantılar kurmayı öğrendim. En önemlisi ise bir aklım olduğunu ve onu hiçbir zaman yeterince kullanamadığımı fark ettim. Karanlıkla ölüm arasında olağanüstü bir benzerlik olduğunu gördüm. Ben ölümü her tarafı karanlık olan yolda tek başına yürümek diye kabul ettim. O tünel ise bana üstü kapalı bir mezar gibi geldi. Tabii ki her tünel gibi mutlak bir çıkışı olan. İçerisinde kaybolmayı hiç aklıma getirmedim. Hayatımı, yaptıklarımı,yapamadıklarımı, hatalarımı, doğrularımı anlamama neden oldu. Bunları aydınlıkta neden düşünemediğimi fark ettim. Evet kendi kendime itiraf edemediğim şeyi, itiraf etmeme neden oldu. Kendi adıma haykırmak istiyorum. Ben kendimi hiç sorgulamadım. Hep başkalarını yargılayarak hatalarımı kapattığımı gördüm. Bu dünyanın çok, ama çok güzel olduğunu, bu güzellikleri görmemizi engelleyecek kadar büyük engellerle dolu olduğunu gördüm. Lütfen resme iyi bakın. Beni orada görüyorsunuz. Sizlere sesleniyorum. Bakın tren yoluna. Kurtuluşumuz olan o mucize karanlığa girmemek için nasıl da yan çizmiş. Yolumuz uzamış. Yani hayatımızdan, yaşamamız gereken en azından bir yarım saati çalmışlar. Zor olan o dağın içinden geçecek olan bir tünel iken, kendilerine yapım aşamasında kazandırdıkları zamanla, o yoldan geçmek zorunda olan her yolcunun yaşamından dediğim gibi en azından bir yarım saati çalmışlar. Başka gelişmiş ülkelerde trenlerin hız sınırı neredeyse uçak hızına eşitlemek hırsıyla teknoloji kullanılıyorsa bunun tek nedeni, kısacık hayatımızı fuzuli olarak yollarda harcamamız için. İnsan yaşamının çok değerli olduğunu fark ettikleri için. Tekrar sesleniyorum. Lütfen şimdi zor olanı yapın. Dağın içerisinden geçen bir tünel yaparak mesafeleri kısaltın. Ama benim bir ricam olacak. Bu tünelin bir ayrıcalığı olsun. Buradan geçerken hiç ışıklar yanmasın. Her taraf karanlık olsun. Kulaklarınızı kapatarak, yanınızda hiç kimse olmadığını düşünün. Sonra benim gibi yapın.. O anın keyfini en iyi şekilde çıkarın. Asla sizleri yönlendirmek istemem. Ama önceliği kendinizi yargılamaya verin. Çünkü bu konuda gerçekçi olursanız, zaten diğerleri çorap söküğü gibi peşinizden gelecektir.
Ve o tünelden çıktığınızda belki yaşantınızda yeni bir dönemin başladığını fark edersiniz. Ben bulamadım ama belki sizler sevdiğiniz ama hiç göremediğiniz sevdiklerinizle, birazcık da olsa hasret giderirsiniz. Kimbilir!!!!!!!!!! 29.Ekim 2005 –JEDO- Bedri Karadoğan
Akşam oluyor, hava bana inat yine buz gibi.Nerde kaldı bu kömür treni.Neyse birazdan
gelir, şurada yavaşlar ben de o zaman ağzına kadar dolu bir vagona kimse görmeden atlarım.
Allah ne verdiyse dökerim yere sonra poşete doldurup evin yolunu tutarım.Hava da iyice kararmaya
başladı. Hamza Abi gelmişmidir acaba, inşallah balık tutabilmiştir tembel kurt.Yoksa geçen sefer
olduğu gibi mezesiz içeriz aslan sütünü, balıkla da ne güzel gider hani.Aslın da ben içkinin
kokusuna dayanamazdım.Sebep O, yani sevdiğim kadın, mahallemizin gülü, bir bakışıyla süt dökmüş
kediye döndüğüm, geceleri uykususuzluğumun sebebi, Zeynep'im.Birbirimizi çok severdik eskiden.
Şimdiki gibi tren yollarından kömür toplamazdım.Güzel bir işim vardı, bir de evim.Evimi satıp
yatırım yaptım aslan sütüne.Gizli gizli buluşurduk tren yolunda, geçen trenlere el sallardık
deliler gibi.
Bir gün bakkal Arif babayı ikna ettim istemeye gidecektik Zeynep'i.Anası olacak Asiye cadısı engel
oldu kavuşmamıza.Halbu ki babası Asım Amca severdi beni, "Senden iyisini mi bulacağız evlat"
derdemez anası olmaz diye kükredi.O günden sonra Zeynep'i her zamanki tren yolunda bekledimse de
kaç kere, gelmedi.Bir hafta sonra haber göndermiş arkadaşı Leyla'dan "Beni unutsun, başkasıyla
evleniyorum" diye.Meğer bizim mahallede mobilyacı Rüstem'in oğluyla düğünü varmış iki hafta sonra.
Kaç kez haber yolladımsa da gelmedi.Evlenip taşındılar bizim mahalleden.Şimdi nerdedir bilmiyorum.
Nerdeyse iki yıldır görmüyorum onu.
Hamza Abi değil mi şu gelen? Evet o ta kendisi ne arıyor ki burada?
-Ahmet! Ahmet!
-Abi ne işin var burada?
-Boşuna bekleme tren bir taksiye çarpmış.Gelmez artık.
Zaiyat var mı? diye sorduğumda Hamza Abi bilmiyorum dedi, ama üzgündü daha önce hiç
görmediğim kadar.Sonra öğrendim taksinin içinde evli bir çift akrabalarına iftara giderken
otomobilleri tren yolunun üstündeyken aniden motoru durur ve tren arabayı param parça eder.Kadın
altı aylık hamileymiş.Adı Zeynep'miş, Asım Amcanın ve Asiye cadısının kızı, hani bakışıyla süt
dökmüş kediye döndüğüm, hani geceleri uykusuzluğumun sebebi,mahallemizin gülü, sevdiğim kadın
Zeynep.
Yol denilince bir başlangıç ve varış noktası vardır.
Yolculuğumun, yolculuğumuzun başlangıcı anne rahmine düşen bir su damlasıyla başladı. Anne rahmindeki dönemim dünyaya teşrif edince ye kadar bir takım hazırlıklarla geçti. Dünya ya ağlayarak teşrif ettim. Bu da tren yolundaki basmak olan bir tahtanın kendisi idi. Yol ilerledikce varış noktasına doğru ilerlediğimin farkına vardım.Her tren yoluna koyulan bir sıra tahta hayatımın belli bir bölümünü teşkil ediyordu.Tren yolundaki adam gibi o yolda ilerler ve yola devam ederim.Her tahtada biraz daha büyür, bir zorluklarla karşılaşır.Bir bakarım yaz bir bakarım kış. Şu an bulunduğum tahtaya gelince baktım ki; okullarım bitmiş, askerliğim geride kalmış, en sevdiklerimi bir bir geride bırakmışım ve evlenmiş iki kızımla, eşimle ve annemle beraber yolun bilemediğim, idrak edemediğim bir noktasında, tahtasında duruyorum yok yok duramıyorum istemesende yol devam ediyor.
Biliyorum ki tren yolundaki tahtaları misal alarak her tahta bi etap ve o etaplar beni bir varış noktasına götürüyor. Neresi orası diye düşünüyor ve cevabını babamı kabrinde ziyaret ettiğim zaman buluyorum.Evet dünyadaki son noktam kabir. Kim geri kalmışki oradan. Ben kalıcam. Kafama dank etti. Ben neler yapıyorum boş boş yaşıyorum elimdekileri daha çok sevmeye onlara daha çok zaman ayırmaya başladım. Onlara sizleri seviyorum diyebileceğim bir gün daha geçirdiğim zaman teşekkür ediyorum beni yaradana.
Dedim kendi kendime ben boşuna dünyaya gelmedim.Bir amacım bir gayem olması lazım. ''İnna ileyhi ve inna ileyhi raciun''Biz Allah'a ait kullarız ve şüphesiz O'na dönücüleriz)1 .Bu ayette fark ettim yolun başlangıcını ve varış noktasını.Evet bulunduğum o tren yolundaki ben kalan her tahtayı O' nun habibinin istikametinden devam edeceğim İnşAllah...
1: Bakara suresi 156 ayet.Mevdudi çevirisi.
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
İETT Otobüsü
Sana karşı içimde asal bir sevgi büyüttüm,
Hiç bilinmeyenli denklemler ortamında.
Aşk bahçelerimin yasemini,
Karmaşık hislerimin türevi…
Güz mevsimi ve bir ağaç çıplaklığında,
Dibime düşmüş yapraklar kalabalığında,
Bir sen uçan rüzgarlarla gönlüme yalnız.
İklimleri şaşırmışım,
Benim bildiğim tek senle gecen yaz…
Yaz sıcağında bile yokluğunda titreyen,
Son kurşununu kendine bırakamayıp sana tüketen,
Yaşamanın her bir yerinde yalan olup tükenen,
Bir ihtimali sevebilecek kadar yalın fakat
Yalanlar üzerine kurulmuş sevgiler dünyasında,
Alt yapı eksikliği yaşanan duygu kanalizasyonlarında,
Gecekondu hislerle çabucak unutulan,
Bir iett otobüsüyüm ,hayatından gecen,
Trafiğinde sıkışmış kalmışım
Ve geç kalıp yetişememe
Korkusunda sevmişim seni…
_Sessiz Veda_
Yanlız geçmişti yine o gece,bi o kadar da soğuk, gözüme uyku girmedi sabaha kadar. Sadece gitmeyi düşündüm burdan, uzaklara daha uzaklara. Aşk, benim yaşayabilceğim bir kavram değildi belkide. Gitmemek istedim, kalıp savaşmak istedim, ben güçlüydüm, asla kaybetmezdim ama artık gücüm kalmadı.
Onu görmek ve dokunamamak, hatta onu bir başkasıyla görmek miydi? Yoksa ne yapsam onu elde edemiyişim mi? Beni böyle üzen. Sabah olmuştu gitmem gerekiyordu artık, veda etmek çok zor gelmişti; top oynarken camlarını kırdığım bakkala, elma çaldığım manava, onunla ilk öpüştüğüm parka, arkdaşlarıma, ve aileme kısaca yaşadığım kasabaya... o yüzden kimseye veda etmiyecektim çekip gidecektim ilk gelen trenle. Beni soranlar olur mutlaka ama hepinizden özür dilerim.
Son kez dolaştım kasabayı kimse uyanmamıştı daha, bir kaç yaşlı çiftten başka. Görmelerini istemedim beni. Sonbahar gelmişti kasabaya taşlı kaldırımlar güz yaprakları ile dolmuştu. Benim en sevidiğim mevsimdi aslına sonbahar, kasabamızda bütünlük olurdu sonbahar mevisiminde, şenlikler olur, sıcak sohbetler olurdu akşamları. Sevgililer, birbirlerini ısıtırlardı. Artık bensiz olucak kasaba, sessiz ve sakin. Kimse geceleri sokağa çıkıp insanları rahatsız etmicek belki, belki kimse kasaba fonundan para çalmıcak artık ama kimse gülmeyecek eskisi kadar, kimse derdini anlatıcak kimse bulamıyacak belkide.
Trenin gelmesine çok az kalmıştı kasabanın tümünü gören yüksek bi yere tırmanıp son kez baktım geçmişime ve onu gördüm erken kalkmıştı camı açmış sigara içiyordu o kadar güzeldi ki ona veda etmeden gidemem diye düşündüm belki gitme kal derdi. Hemen aşağı inip evine koştum artık camda değildi ve içerde tek de değildi... Geriye doğru yürüdüm içeri bakarak artık gitmem daha da kaçınılmaz olmuştu. İstasyona koştum ama tren gitmişti bile. Kasaba uyanmaya başlıyordu gitmek zorundaydım. Bir sonraki istasyona kadar yürümeyi düşündüm sonra hem orda beni tanıyan olmazdı orda beklerdim geleceğimi, acılarımı, kendimi...
Ve işte şuan yürüyorum, boş bir tren yolunda, cebimde fondan borç aldığım paralar, üşüyorum ve karnım aç, aklımda o, dilimde küfürler var. Sonbahar gibi sararmış ellerimi yumruk yaptım şuan sinirliyim. Ve güz yapraklarına bastığım her adımda çıkan "haşırt, huşurt" sesleri.
Gidiyorum ama bir gün senin için dönücem...