İbretli Hadiseler

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı
eRaN
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 444
Kayıt: 21-11-2004 23:43

İbretli Hadiseler

Mesaj gönderen eRaN »

Misafir Rızkı İle Gelir....
--------------------------------------------------------------------------------

Misafirperver bir sahabi vardı. Hanımı ise her gün kocasının yanında birkaç misafirle gelmesine tahammül edemez ve kocasına:
-Sen her gün birkaç misafirle geliyorsun, gelen misafirler, çocuklarımızın rızıklarını yiyorlar, der.
Kocası, aldırış etmez eve gelirken her gün yanında birkaç misafir getirmekte devam eder. Kadın sahabi dayanamayıp, gider durumu Resûlullah'a (s.a.v.):

-Ya Resûlallah! Kocam her akşam eve birkaç misafir getiriyor, böylece de kocamın kazandıkları hep misafirlere gidiyor. Bir gün hastalanıverse, açlıktan ölmekten korkarım, der..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kadının kocasını, huzuruna çağırtır, durumu birde ondan dinler. Sahabi:
-Ben misafirsiz edemem! Soframda misafir olması, bana neş'e ve bereket veriyor, der.
Bu sefer Peygamberimiz (s.a.v.) kadına, bundan sonra fazla değil, bir misafire razı olup olmadığını sordu. Kadın buna da razı olmayarak:
-Ben çocuklarımın rızkını başkalarının yemesine rıza gösteremem, der.
Adam hiç olmazsa bir misafirde ısrar edince; kadın boşanmaktansa, bir misafire razı olur. Fakat o akşam üzeri beyinin, yine eve iki misafirle geldiğini gördü. Kadın sinirlenmişti, içi rahat değildi. Yemek hazırlamak için mutfağa girdi, üç kişilik yemek hazırlayıp tepsiyi kocasına verdi. Biraz sonra da, misafirlerden birinin çıkıp gittiğini gördü. Hazırlanan yemeklerden biri yenmemişti.
Kadın kocasına:
-Misafirin biri niçin yemek yemeden çıkıp gitti? diye sorar.
Adam, ikinci misafirin farkında değildir:
-Sen hangi misafirden bahsediyorsun. Ben bir misafirle geldim, o da içerde işte, diye cevap verdi.
Kadın çok iyi görmüştü. Misafirin birisi yemek yemeden çıkmıştı.
Bu münakaşanın içinden çıkamayacaklarını anlayan karı-koca, hemen Efendimiz Hazretlerine müracaata gittiler ve durumu anlattılar...
Onları dinleyen Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
-Evet! Eve iki misafir gelmişti. Fakat bunlardan birisi hakiki insan değil, insan sûretine giren rızıktı. Allah (c.c.) hanımını akıllandırmak için rızkı insan kılığına sokmuştu. Hanımın ise, yine misafirler için bir miktar rızkı gözden çıkarıp hazırladı, ama o rızık, eksilmedi.

Şunu iyi bilesiniz ki, her misafir kendi rızkı ile gelir. Ve kimse, kimsenin rızkını yiyemez, eksiltemez... Hatta misafir, bir evin bereketini artırır ve o evin rızkında artma olur, buyurdular. Tabiî ki kadın, bu hadiseden sonra itiraz edecek durumda değildi
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Halil İbrahim Bereketi

Büyük din ve bilim adamlarından Ulu Arif Çelebi anlatıyor :

Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış….
Büyüğü Halil.
Küçüğü ise İbrâhim…

Halil, evli çocuklu.
İbrahim ise bekârmış…
Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin.
Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş..
Bununla geçinip giderlermiş.

Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı.
İkiye ayırmışlar.
İş kalmış taşımaya.
Halil, bir teklif yapmış :

- İbrahim kardeşim ; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.

- Peki abi demiş İbrahim…

Ve Halil gitmiş çuval getirmeye….
O gidince, düşünmüş İbrahim:

- Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine

Böyle demiş ve,
Kendi payından bir miktar atmış onunkine.

Az sonra Halil çıkagelmiş.

- Haydi İbrahim…! Demiş, önce sen doldur da taşı ambara.

- Peki abi…!

İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.

O gidince, Halil’i düşünür bu defa:
Der ki:

- Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var.

Ama kardeşim bekâr.
O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.
Böyle düşünerek,
Kendi payından atar onunkine birkaç kürek.
Velhasıl , biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider.
Ama birbirlerinden habersizdirler.
Nihayet akşam olur.
Karanlık basar.
Görürler ki, bitmiyor buğdaylar.
Hatta azalmıyor bile.

Hak teala bu hali çok beğenir.
Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki .
Günlerce taşır iki kardeş , bitiremezler.
Şaşarlar bu işe…
Aksine çoğalır buğdayları.
Dolar taşar ambarları.
Bugün “Bereket” denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı : Halil İbrahim bereketidir…
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
eRaN
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 444
Kayıt: 21-11-2004 23:43

Sevap Müsterektir

Mesaj gönderen eRaN »

Erkek ile kadın arasında sevap müşterektir.


Eshab'ın büyüklerinden kadın sahibi Hz. Esma (r.a.) Peygamberizimiz'in huzuruna çıkarak şunları söyledi.

-Ya Resûlallah! anam babam sana feda olsun. Ben müslüman kadınlarını temsilen huzurunuza geldim.


Hak Teâla sizi erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz artık sizin yolunuzdayız, size inandık, iman ettik... Biz evimizin dört duvarı arasındayız, dışarı çok az çıkabiliyoruz. Erkekler ise Cuma namazı, cenaze namazı, bayram namazı kılarlar. En büyük ibadet olan cihat ederler. Biz ise bunlardan mahrumuz. Biz hep evde çocuklarımızla meşgul olur, kocalarımızın elbiselerini dikeriz, yemek yapar, evin temizliği ile uğraşır onların rahat etmesi için elimizden geleni yapmaya çalışırız. Kocalarımızın yaptığı ibadetten bize de bir hisse var mı? Yoksa biz onların kazandıkları sevaptan mahrum mu oluyoruz? dedi.

Efendimiz memnun olmuşlardı... Orada bulunan eshab'a dönerek:

-Siz bu zamana kadar din hususunda bir kadının böyle konuştuğunu duydunuz mu? diye sordular...

Eshab:

-Ya Resûlallah, bizim aklımızdan bile geçmiyordu ki bir kadın gelsin de böyle güzel şeylerden sual etsin, dediler.

Efendimiz (s.a.s) Hazreti Esma (r.a.)'ya dönerek:

-Ey Esma! Eğer bir kadın kocasını razı ederek onun gönlünü hoş tutar, kadınlık vazifelerini yerine getirirse, işte o kadın kocasının her kazandığı sevaba ortak, buyurdular.

O büyüklerin her hali bizlere bir ikaz mahiyetini taşır. Ne mutlu o kadına ki, kocasını razı etmiş ve onun yaptığı sevaplara ortak olma bahtiyarlığına erişmiş..
Kullanıcı avatarı
eRaN
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 444
Kayıt: 21-11-2004 23:43

Mesaj gönderen eRaN »

SULTAN MURAD HAN ve Garip Adam

Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler
söylemek ister. Sonra vazgeçer.

Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.

Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:

-Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?

- Akşam garip bir rüya gördüm.

- Hayırdır inşallah?...

- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.

- Nasıl yani?

- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.

Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördüğü
rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri çok iyi bilir. Seri, kararlı
adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa' ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır.
Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam
o sırada yerde yatan bir ceset görürler. Çevredekilere sorarlar;

- "Kimdir bu?" Ahali:

- "Aman hocam hiç bulaşma" derler. "Ayyaşın mey huşun biri işte!..."

- Nerden biliyorsunuz?

- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.

Bir başkası tafsilata girer;

- "Biliyor musunuz" der. "Aslında iyi sanatkardır. Azaplar Çarşısı'nda
çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa nerde
namlı kadın varsa ona harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de mimli
kadın varsa takar peşine..."

Hele yaşlının biri çok öfkelidir.

- "İsterseniz komşulara sorun" der. "Sorun bakalım onu bir cemaatte gören
olmuş mu?...

Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdili kıyafet mollalar
kalırlar mı ortada!... Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah yolunu
keser:

- Nereye?

- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.

- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem... Ama biz gidemeyiz,
şöyle veya böyle tebamizdir. Defnini tamamlasak gerek.

- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.

- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.

Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?

- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.

- Aman efendim, nasıl kaldırırız?

- Basbayağı kaldırırız işte.

- Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini,
telkini...

- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasil hane bulmalıyız.

- Şurada bir mahalle mescidi var ama...

- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?

- Ne bileyim, Ayasofya 'dan Süleymaniye 'den, en azından Fatih Camii'nden..

- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama
Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim...

Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah
bakir kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş
ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere
benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında....Padişahın kanı
ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Meçhul nalıncıyı kefenler,
tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha...
Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.

- "Sultanım" der. "Yanlış yapıyoruz galiba..."

- Nasıl yani?..

- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim
bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?...

- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.

Vezir cüzüne, tespihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya
koşar.

Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.

Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı
bekler gibidir.

- "Hakkını helal et evladım" der. "Belli ki çok yorulmuşsun". Sonra eşiğe
çöker, ellerini yumruk yapar. şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama
gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal
dünyasından...

- "Biliyor musun oğlum?" diye dertli dertli söylenir...

Bizim efendi bir alemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama
birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın
alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..

- Niye?

- Ümmeti Muhammed içmesin diye...

- Hayret...

- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin
zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinleseniz gerek...
O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal.
Hücceti İslam okurdum...

- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...

- Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi.
Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi
görmeli...

- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?

- işte bu yüzden Nisancıya, Sofulara uzanırdı ya... Hatta bir gün;

- "Bakasın efendi" dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü
belleyecek. inan cenazen kalacak ortada...

- Doğru, öyle ya?...

- "Kimseye zahmetim olmasın" deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben
üsteledim. "İş mezarla bitiyor mu" dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?

- Peki o ne dedi?

- Önce uzun uzun güldü, sonra;

- "Allah büyüktür hatun" dedi. "Hem PADİŞAHIN işi ne?"
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

En büyük cömert

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

Önemli bir sefer hazırlığı yapılıyordu. Peygamberimiz s.a.v.herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer r.a. bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin s.a.v. huzuruna çıktı. Hz. Peygamber s.a.v. sordu:

- Ya Ömer r.a. , malının ne kadarını yardım olarak getirdin?
Hz. Ömer r.a. cevap verdi:

- Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var.

Biraz sonra Hz. Ebû Bekir r.a. geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber s.a.v. ona da sordu:

- Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi:

- Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım.

Bunun üzerine Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir'i r.a. kimse geçemeyecek.
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
eRaN
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 444
Kayıt: 21-11-2004 23:43

Mesaj gönderen eRaN »

Mezar Taşı Yazısı


Behlül Dane´ye biri sorar:
Oğlum öldü mezar taşına ne yazdırayım?
Behlül Dane şu cavabı verir:Sunu yazdır:

Dün altında olan çimenler,
bu gün üstünde yeşerdi,
ey yolcu anlaki,
şu toprak,
günahtan gayri her şeyi örter
Kullanıcı avatarı
eRaN
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 444
Kayıt: 21-11-2004 23:43

Mesaj gönderen eRaN »

Behlul Dana Hazretleri evini soyan hirsizlari
kabirde beklermis. Ona sormuslar "ya Behlul, gece gunduz bu
kabirde ne yaparsin?"
"Evimi soyan hirsizi beklerim"
"Hirsizin burda ne isi var"
"Bir gun buraya yolu dusecek, tabut icinde gelecek,
onu beklerim cunku kacamiyacagi tek yer burasidir"
demis
Kullanıcı avatarı
ErCaN
New Friend
New Friend
Mesajlar: 12
Kayıt: 26-03-2005 02:18

Namaz İle Kocasini Yola Getİren Kadin

Mesaj gönderen ErCaN »

Bes vakit namazini kilan bir müslüman hanim, sarhoş bir adamla evlidir.
hergün kocasi kafayi ceker ceker öyle gelir evine hic ayik olarak evine geldigi vâki degildir adamin.
son derece dînine düşkün olan genc dindâr müslüman hanim, beş vakit namazlarinin arkasindan kocasinin islâh olmasi ve zikkimin kökü icki denen belâyi birakmasi icin allâh’a duâ edip gözyaşlari dökerek yalvarir.Günler, aylar gecmekte, kadin kocasina olan vazîfesini dikkatle yerine getirmekte, sarhoş koca haniminin güzel huyundan, kendisine yaptigi hizmetelrinden son derece memnun. fakat bir kere alişmiş musîbete; karisina karşi da cok mahcup; ama ama bir kere alişmiş!...
müslüman hanim namazlarinin arkasindan devamli göz yaşlari döküyor, kocasinin islâh olmasi icin hep agliyor… geceleri kocasinin haberi olmadan onu rahatsiz etmeden ya-vaşca yatagindan kalkiyor,
bitişikteki odada namaza duruyor; namaz’dan sonra duâ ediyor:
-ey allâhi’im! huzûrunda günâhkar ellerimi actim. Sana yalvariyorum, beni affet, günâhlarimi bagişla. Yâ rabbi! sana göz yaşi dökerek yalvariyorum. senin rizân icin kildigim namazlarimin ve döktügüm göz yaşlarimin sana olan sonsuz îmânimin dergâh-i izzetinde bir makbûliyeti varsa, senin rizâna uygun bir ibâdet ve îmânim varsa, ey ulu allâh’im! bunlarin hatiri icin şu anda yataginda uyuyan kocamida islâh eyle, o musîbet ickiden ikrahlik ve nefretlik ver de, sana karşi günâh işlemekten kurtulsun!...kocama hidâyet ver yâ rabbi! ey rahmân ve rahim olan allâh’im!!
duâmi kabul eyle… diye duâ ediyor.
meger kadin bitişik odada namaz kilarken, kocasi da uyanmiş, bakmiş ki, yaninda yatan karisi, yatakta yok.adam şüphelenmiş. sarhoşluktan yeni yeni ayilmaya başlayan kocasi vay karim beni aldatiyor diye yavaşca yatagindan iner, saga sola karisini aramaya başlar .sessizce kapinin araligindan usulca bakar ki, hanimi seccâdenin üstünde diz cökmüş, namaz baş örtüsü
başinda, ellerini göge, semaya acmiş, ellerini allâh’in divân-ina kaldirmiş. “ey bagişlamasi bol olan
allâh’im, kocamida bagişla!” diyerek göz yaşlari döküyor.kadinin allâh aşkiyla döktügü bu göz yaşlari, adamin kalbinde âdeta bir îmân işigi olup parliyor ve adam birden aglamaya ve şöyle duâ etmeye başliyor:
-ey affi, bagişlamasi bol olan rabbim!
beni affet! Şu gece yarilarinda karim benim icin göz yaşi döker, aglarken, ben onun icin kötü düşünceler düşündüm.hanimim benim bagişlanmami senden yalvarirken, ben böyle günâh icinde bogulayim! bu revâ midir?...
ey rabbim!
beni bagişla. bundan sonra söz veriyorum âilem ile berâber sana kulluk vazifemi ben de
yapacagim. dînimin diregi olan namazimi ben de kilacagim. akşamlari, geceleri evimde karimla
birlikte namazlarimi kilarak evimizi nûrlandirmaga ben de katilacagim… diyerek allâh’a söz verir hidâyete kavuşur.
kocasinin bu halini gören son derece iyi huylu, tam bir müslüman terbiyesiyle yetişen genc müslüman hanim sevinc göz yaşlari dökerek kocasinin boynuna sarilir, aglar, aglar ve:
yâ rabbi!
sana binlerce, yüzbinlerce şükürler olsun. kocami hidâyete erdirdin. kildigim namazlari, yaptigim duâlari kabûl ettin.sana binlerce şükürler olsun allâh’im, diyerek sevinc gözyaşlariyla allâh’a hamdeder, şükreder.
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine'nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Abdullah'ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu:

- Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın?

- Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Gerçek Neden

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

Gerçek Neden

Hz. Ali'nin halifeliği sırasında, Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle sonuçlanan fitne, fesad daha da arttı. Bu durumdan üzülen, şikayetçi olan bir mümin Hz. Ali'ye gelip sordu:

- Ya Ali neden Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında meydana gelmeyen bu olaylar senin zamanında meydana geliyor, müminler birbirine düşüyor?

Hz. Ali cevap verdi:

- Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanında biz vardık, ama bizim zamanımızda onlar yok.
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir