KONUŞMA MUCİZESİ : Birşeyler söylemek istediğiniz anda beyninizden gelen bir dizi emir ses tellerinize, dilinize ve oradan da çene kaslarınıza gider. Beynin konuşma merkezlerini içeren bölge, konuşma işleminizde rol alacak tüm kaslarınıza gerekli emirleri gönderir.
İlk önce, akciğerleriniz "sıcak hava" sağlar. Sıcak hava, konuşmanın hammaddesidir. Hava burnunuzdan girer, burun boşluğu, boğaz, nefes borusundan sonra bronş tüplerine, oradan da akciğerlerinize geçer. Havadaki oksijen akciğerlerinizde kana karışır. Bu sırada karbondioksit de dışarı verilir.
Ciğerlerinizden geri dönen hava, boğazınızdan geçerken, ses telleri denen iki doku kıvrımı arasından geçer. Bu teller, bir tür perdeye benzer ve bağlı oldukları küçük kıkırdakların etkisine göre hareket ederler. Siz konuşmadan önce ses telleriniz açık vaziyettedir. Konuşmanız sırasında teller biraraya getirilir ve soluk verdiğinizde çıkan hava ile titreştirilir. Ağız ve burun yapınız, sesinizin kendine özgü niteliklerini verir. Siz kelimeleri arka arkaya sıralayıp konuşurken diliniz damağınıza belirli miktarda yaklaşıp uzaklaşmakta, dudaklarınız da büzülüp yayılmaktadır. Bu işlemlerde birçok kasınız, büyük bir hızla hareket etmektedir.
Konuşabilmeniz için bu işlemlerin her birinin eksiksiz gerçekleşmesi gerekir. Bu olağanüstü işlemler, akıl almaz bir hız içinde ve kusursuzca gerçekleşirken sizin bunlardan haberiniz bile olmaz.
Vücudumuzdaki arıtma tesisi BÖBREKLER : İnsan vücudunda sürekli faaliyet halinde 100 trilyon hücre bulunmaktadır. Hücrelerin faaliyetleri sonucunda ortaya atık maddeler çıkar. Üre, ürik asit ve keratin maddelerinden oluşan bu atık maddeler son derece zehirlidir. Eğer vücuttan uzaklaştırılmazlarsa vücut fonksiyonları kısa sürede bozulur ve ölüm insan için kaçınılmaz olur.
İşte bu noktada insan vücudundaki kusursuz tasarım bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Nasıl motorlarda egzos gazının tahliyesi için özel sistemler tasarlanmışsa, vücudun günlük çalışması sırasında ortaya çıkan zararlı maddelerin uzaklaştırılması için de çok özel bir sistem yaratılmıştır. Bu sistem, boşaltım sistemidir.
Hücreler, tıpkı zehirli atıklarını nehirlere bırakan fabrikalar gibi, bünyelerinde üretilen atık maddeleri kan plazmasına bırakırlar. Bu durum vücudu baştan başa kat eden kan nehrinin 100 trilyon fabrikanın atığıyla kirlenmesi demektir. Bu kirlilik insan hayatı için oldukça zararlıdır. Bu nedenle hızla kirlenen kanın bir an önce temizlenmesi gerekir.
Ancak ortada önemli bir problem vardır. Kirlenen kanın içinde üre, ürik asit gibi zehirli maddelerin yanısıra amino asitler, vitaminler, su ve glikoz gibi vücudun ihtiyacı olan maddeler de vardır. Öyleyse kanı temizleyecek sistemin basit bir süzme işlemi yapması yeterli olmayacaktır. Bu sistemin faydalı maddeleri tanıyıp muhafaza etmesinin yanısıra, yalnızca zararlı maddeleri diğerlerinden ayırarak uzaklaştıracak kompleks bir arıtma tesisi gibi çalışması da gerekmektedir.
Bu niteliklerde bir tesis elbette ki yeryüzünün en mükemmel ve en yüksek teknolojiye sahip arıtma tesisi olacaktır. İlk anda böylesine kompleks bir tesisin oldukça büyük bir alana inşa edilebileceği akla gelebilir. Ancak bu benzersiz arıtma tesisi son derece küçük bir alana, sırtınızın hemen altına, beliniz hizasına üstelik siz daha anne karnındayken yerleştirilmiştir.
Böbrek adı verilen bir çift organınız, hiçbir teknolojinin yarışamayacağı üstünlükte bir arıtma tesisi görevi görür.
KİRPİKLER : Saç ve kirpikler aynı maddeden oluşmalarına rağmen birbirlerinden ayrılan bir özellik olarak eşit derecelerde uzamazlar. Böyle bir durumun gerçekleştiğini farzedelim ve kirpiklerimizin saçlarımız kadar uzayıp gözlerimizin önüne düştüğünü düşünelim. Bu durumda kirpiklerimiz hem görüşümüzü engelleyecekler, hem de göze girerek zarar vereceklerdir. Bilindiği gibi kirpiklerin belirli bir uzunluğu vardır ve bu uzunluk hep sabit kalır. Yanma ve benzeri bir kaza sonucu kirpikleriniz kısalırsa, yeniden eski 'ideal' boya gelinceye kadar uzarlar ve sonra gerektiğinde dururlar.
KULAKLARIN İşitme Oranı : Kulakların ses işitme sistemi tam olması gerektiği gibidir. Eğer çok hassas bir kulağa sahip olsaydık neler olurdu, ne gibi sesler duyardık düşünelim. Öncelikle vücudumuzdaki her türlü işlemi duyabilirdik. "Kalbimizin atarken çıkardığı sesten, midedeki sindirim hareketlerine, gözlerimizi kırparken göz kapaklarımızdan çıkan sese kadar pek çok rahatsız edici sesi duymak zorunda kalırdık. Bundan başka yerdeki mikroskobik böceklerin çıkardığı hışırtılar gibi daha birçok sesle her an muhatap olmak durumunda olurduk ki bu da bizim son derece rahatsızlık verici bir durum oluştururdu"
DOKUNMA DUYUSU : İnsandaki deri dokusunun altında dokunmaya hassas sinirler vardır. Bu sinirler olabilecek en iyi biçimde duyarlılaştırılmış ve insana en faydalı olacak şekilde yerleştirilmiştir. Örneğin en çok sinir ucu, parmak uçlarında ve dudaklarda yer alır. Sırt bölgesinde ise oldukça az sayıda sinir ucu vardır. Bunun aksi bir durumu örneğin parmak uçlarının son derece duyarsız olduğunu düşünelim. Bu durumda cisimleri kavramakta zorlanırdık. Bir cismin ne olduğunu dokunarak anlamak ise imkansız hale gelirdi.
SOLUNUM SİSTEMİ : Solunum işlemini pek çok açıdan ateşin yanmasına benzetmek mümkündür. Hücreleriniz havadaki oksijeni kullanarak besinlerdeki karbonu "yakar" ve bu yanma sonucunda vücudunuz için gerekli olan enerji ortaya çıkar. İnsan vücudundaki hücrelerin her birinin sürekli olarak oksijene ihtiyacı vardır. Örneğin şu anda bu kitabı okuyabilmeniz, gözünüzün retina tabakasındaki milyonlarca hücrenin hiç durmaksızın oksijenle beslenmesi sayesinde mümkün olmaktadır. Her nefes aldığınızda vücudunuza 100 trilyona yakın hava molekülü girer. Bunun yaklaşık %21'i yani 21 trilyonu, oksijen molekülüdür.