19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkan edebiyat ve sanat akımı (sembolizm de denir).
EDEBİYATTA SİMGECİLİK
Öncülüğünü Baudelaire'in, Verlaine'in ve Mallarmê'nin yaptığı simgecilik, simgeci kuramlar 1885'e doğru ortaya çıktığı zaman, şiiri iyice etkilemiş durumdaydı. Jean Morêas, 17 Eylül 1886'da Le Figaro'da yayımladığı bir yazıda, simgeciliğin bildirgesini sundu. Böylece simgecilik, bir idealizm olarak ortaya çıkıyordu: "Somut olaylar, temel düşüncelerle derin yakınlıklarını belirten yalın görünüşlerden başka bir şey değillerdir." Simgecilik, "tumturaklı lafların, sahte duyarlığın, nesnel betimlemenin düşmanı" olan yeni bir şiirin gerçekleşeceğini de haber veriyordu. Bir ay önce Ağustos 1886'da da Renê Ghil'in Traitê du Verbe'i (Dil Üstüne İnceleme), Mallarmê'nin bir öndeyişiyle birlikte yayımlanmıştı. Ghil, Mallarmê ve Morêas'ın bu üç metni, simgeci kuramın ilk dile gelişleri olarak kabul edildi.
Sembolizmin dış dünyanın görüntülerini somut gerçeklikleriyle değil de sezgilerle, izlenimlerle yansıtışını severim.Fransız Charles Baudelaire de bu akımın önemli şarilerindendir. Şairin Sabahattin Eyüboğlu tarafından çevrilmiş şu şiirini paylaşmak isterim.
Derdim, yeter, sâkin ol, dinlen biraz artık!
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülerle sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte
Toplasın acı meyvesini nedâmetin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
Bak göğün balkonlarından geçmiş seneler
Eski zaman esvaplarıyla eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan.
Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
"Hiç bir özel yeteneğim yok. Sadece tutkulu bir şekilde meraklıyım." Albert Einstein