Köşe Yazıları

Şiir, roman, öykü, deneme, eleştiri, inceleme.
Kullanıcı avatarı
DiLeMmA
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 3422
Kayıt: 02-02-2005 00:28

Mesaj gönderen DiLeMmA »

Şey kitap şekerim...

Eurovision şarkımız belli oldu...
Shake it up şekerim.
Ne şiş yandı, ne kebap yani.
Türkçe mi olsun, İngilizce mi, derken...
Türkilizce oldu.





Ama küçük bir pürüz var.





Sabah gazetesi, "salla şekerim" diye tercüme etmiş, shake it up şekerim'i.
Hürriyet, "çalkala şekerim" demiş.
Milliyet, "yukarı salla şekerim."
Posta, "çalkala salla şekerim."
Akşam, "salla çalkala şekerim."





Bizim şarkının adı ne şekerim?





Bi şekerim'i denk getirmişiz...
Zaten şarkıda Türkçe tek kelime, o.
Ve, hep aynı terane maalesef.
Geçen sene Türkçe katıldık güya...
Suppırstaa neydi o zaman?
Ya da şöyle soralım:
Rimi rimi ley Türkçe midir?
Bu ne biçim şey midir?





"Operaaaaa" ile mi onurlandı Türkçe?
Yoksa, "Every Way That I Can" ile mi gururlandı Türkiye?





Yazıldığı gibi okunuyorsa dilimiz...
Neden Örövizyon yazmıyoruz?
Veya...
Türk Dil Kurumu'na göre, Euro'ya Avro dememiz gerekiyorsa illa...
Niye Avrovizyon demiyoruz?





10'uncu Yıl Marşı'nın bestecisi, Cemal Reşit Rey'in, "cumhuriyet" kelimesinde majörden minöre geçtiği için, "Cumhuriyet'i küçük düşürmek" gibi saçma bir hakarete uğradığını bilmiyorsa, gençlerimiz...
10'uncu Yıl Marşı'nın iki söz yazarından biri olan, Behçet Kemal Çağlar'ın, Atatürk devrimlerinden ödün verilmesine isyan ederek, milletvekilliğinden istifa ettiğini bilmiyorsa, gençlerimiz...
10'uncu Yıl Marşı'nın iki söz yazarından biri olan, Faruk Nafiz Çamlıbel'i, hapse tıktığımızı bilmiyorsa, gençlerimiz...
10'uncu Yıl Marşı denilince...
Kenan Doğulu geliyorsa gençlerimizin aklına...
Euro desen ne olur.
Avro desen ne olur.





Hatta... Madem mevzu müzik...
Zarif notaların üstadı Selahattin Pınar'ın Şubat ayındaki ölüm yıldönümü tek satır bile haber olmuyorsa... Ve, "Allah belanı versin" şarkısıyla göbek atıyorsak, hâlâ.





Eeeeh! Bana ne be.
Şey kitap şekerim, evri badi.

Yılmaz Özdil - Sabah Gazetesi
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Kullanıcı avatarı
DiLeMmA
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 3422
Kayıt: 02-02-2005 00:28

Mesaj gönderen DiLeMmA »

Kurtlar Vadisi...


Beyaz Gelincik dizisinde eroin satıcısı rolünü oynayan tiyatrocuyu, yolda pataklamışlar, "şerefsiz seni" diye...
Karagümrük Yanıyor dizisi yayından kaldırıldı apar topar... Çünkü, bir ağır abi, Karagümrük'ü yakacak adam, anasının karnından doğmadı" diye telefon etmiş...
Sıkıyorsa kaldırma!
Sağır Oda dizisinde de, Hrant Dink'ten sonra "bir büyük suikast daha olacağı" açıklanmış... Gazeteler işi ciddiye aldı, savcıları göreve çağırıyor.





Sırf bu üç örnek bile yeter...
Millet, dizileri gerçek sanıyor.





Bakın trajik bir kıyas...
Gerçek kahramanların, gerçek şehit ailelerinin, gerçek anılarını anlattıkları Kan Uykusu belgeseli ile... Rol icabı kahramanların, rol icabı hastalıkların, rol icabı aşkların anlatıldığı Binbir Gece dizisi...
Aynı gün, aynı saatte yayınlandı.
Gerçekleri 5 milyon kişi izledi.
Rolleri 44 milyon kişi.





Sorsan, herkes şehitlere ağlıyor!





Üstelik...
Lösemili evladının ameliyatı için 150 bin dolara patronuyla yatmak zorunda kalan annenin durumuna kahrolduk hepimiz...
Salya sümük ağlayan ağlayana...
Halbuki, LÖSEV'e başvursa, tedavi masrafları karşılanıyor.
Patrona vermeye gerek yok yani.





Kimin umurunda...





Susurluk'u Kod Adı'ndan, Türk-Yunan ilişkilerini Yabancı Damat'tan öğreniyor millet... Milli mücadeleyi Kırık Kanatlar'dan, Menderes'i Hatırla Sevgili'den...
Ermeni meselesi, Popstar Alaturka'da Bülent Ersoy tarafından masaya yatırılıyor...
Gençlerimiz, bizim derin devletin sırlarını Kurtlar Vadisi'nden, Amerikan derin devletinin sırlarını 24'ten çözüyor...
Bak Beşinci Boyut'a...
Öbür dünya orada.





Çünkü bu ülkenin gerçekleri, bu ülkenin yakın tarihi okutulmuyor, bu ülkenin okullarında... Gizleniyor.
E bu durumda ne oluyor?





3-5 tane uyanık yapımcı ile 3-5 tane senarist eğitiyor... 72 milyonluk milleti.





Televizyon okul oldu, öğretiyor...
Dizilerin gerçek sanılması ondan.
Hatta...
Çocukların para için kafasını yılanların içine sokması, keçi memesinden süt emmesi ondan. Onun için kuyruğa giriyor kariyerli dansöz olacağım diye... Onun için iki şarkı söyleyince sanatçı olacağını zannediyor.
Anlatmazsan...
Anlatırlar.
Onun için rekor kıracak Kurtlar Vadisi.


*SABAH GAZETESİ YILMAZ ÖZDİL 07.02.2007 TARİHL İ YAZISI
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Kullanıcı avatarı
barbar
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2770
Kayıt: 05-11-2006 21:23
Konum: Ordan Burdan

Mesaj gönderen barbar »

Bir isyan bekliyorum...


ÇOK zamandır yargıçların isyan etmesini bekliyorum.

Ne zamandır, "Yarın yargıçlar isyan edecekler" diyorum kendi kendime.

Olmuyor.

Ama ben yine de sabah kalktığımda "Bugün isyan edecekler" diyorum, akşam başımı yastığıma koyarken "Yarın isyan ederler" deyip yatıyorum.

Kimi zaman karşı kaldırımda dahi olsa, bir yargıç gördüğümde içimden bağırmak geliyor:

"Saygılarrrr sayın hákimim..."

".........?"

"Ne zaman isyan başlıyor?.."

".........?"

"İsyan diyorum... Ne zaman isyan edeceksiniz?.."

".........?"

*

Bekliyorum çoktandır; yargıçların isyan etmesini...

Namuslu, yurtsever, onurlu, düzgün yargıçların isyan etmesini bekliyorum çoktandır.

Onların içlerinde kopan kıyametleri hissediyorum.

Canları sıkık, keyifleri yok, sırtlarında taşıdıkları vebalin altında eziliyorlar ve sayıları az değil böyle yargıçların.

Ülkemizi sarıp sarmalayan tüm felaketlerin temelinde "hukukun olmayışını" onlar da biliyor, bizler de...

İşlenen her suçun altından bir "hukuk hatasının" çıkmasından, siyasi iktidarın "işlemeyen hukuka" güvenerek cumhuriyetimizi paramparça etmesine... Katillerin, hırsızların, soyguncuların, vurguncuların ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşmasından, masum insanların bir türlü hukuka ulaşamamasına kadar...

Tümünün gerçek nedenidir; hukukun olmayışı.

Biliyoruz...

*

Ve siyasetçiler, zenginler, egemenler bu kirli ortamdan nemalandıkları için, ben çözümü yine güvendiğimiz o yüce hukuk adamlarından, yargıçlardan bekliyorum elbette.

Onlar "hukuku" geri isteyeceklerdir.

Tıpkı duvar ustasının harcını, fırıncının ateşini, futbolcunun topunu, çiftçinin tohumunu istemesi gibi...

"Hukuksuz" nasıl "hukuk adamı" olunur?

Diyelim ki benim yazma özgürlüğümü, kalemimi, káğıdımı elimden alsalar, isyan ederim, isyan...

Peki ne zaman isyan edeceksiniz?..

Ne zaman?..

Bekir Coşkun/hurriyet
Never let me alone !!
Kullanıcı avatarı
DiLeMmA
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 3422
Kayıt: 02-02-2005 00:28

Mesaj gönderen DiLeMmA »

Yılmaz Özdil'den!! Ruj, allık ve şekerli kahve. ..

Ruj, allık ve şekerli kahve...

YouTube diye bir site var.
İnternet kullananlar bilir.
Herhangi bir video görüntüsünü koyuyorsun, bütün dünya izliyor.





Yunanlı'nın biri, Atatürk'ün videosunu koydu buraya... Animasyon marifetiyle orijinal görüntü üzerinde oynamış, Mustafa Kemal'i eşcinsel olarak gösteriyor. Dudaklarına ruj, yanaklarına allık sürmüş.
Ağır küfürler savruluyor.






Gençlerimiz isyan halinde.
Söz konusu internet sitesini mesaj bombardımanına tutuyorlar... Kaldırılsın diye.





Kaldırmazlar.
Kaldırırlarsa da, benzerini koyarlar.
Çünkü amaç bu.
Çok tıklanmak.
Olumlu veya olumsuz, ne kadar çok tıklanırsa, o site o kadar çok reklam alıyor.
O kadar çok para kazanıyor.





Peki ne yapmalı?
Örnekleri var...
Aynı sitede, futbolcu Ronaldo'nun eski eşinin görüntüleri yayınlanmıştı.
Dava açıldı... Şak diye kaldırıldı.
Bir daha da koyamıyorlar. Yani, hukuk...
Koyarsa, ciddi tazminat öder.
ABD Başkanı Bush'un animasyon görüntüleri de, anında engellenmişti...
Sopa göstererek.





Bileğimiz ABD Başkanı kadar güçlü olmasa da, Ronaldo'nun eski eşi kadar hukuk gücümüz var herhalde...
O halde soru şudur: Davayı kim açacak?
Hükümet mi mesela?





Daha üç gün önce, AKP'li Mimarsinan Belediye Başkanı'nın anlattığı Atatürk fıkrası çıktı ortaya... Atatürk'ün şekerli kahve istediğini, Atatürk'e hayran bir efenin de, bunu duyunca düşüp bayıldığını anlatıyor fıkra.
Neden bayılmış efe?
İzah ediyor AKP'li...
"Şekerli kahveyi ib..... içermiş..."
Aynen böyle diyor.
Sonra da katıla katıla gülüyor.





E tekrar soruyorum...
AKP'li Belediye Başkanı, kahkaha ata ata Mustafa Kemal'e bu iğrenç yakıştırmayı yapıyorsa, aynı yakıştırmayı yapan internet sitesine davayı kim açacak?
Ya da...
Aynı Yunanlı çıkıp, AKP'linin fıkra görüntülerini o internet sitesine koyarsa, kime, hangi yüzle mesaj atacağız?
Veya...
Yok mu hesabını soracak kimse?
Yanına mı kalacak?
Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca..
Kullanıcı avatarı
zeynep_1114
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2686
Kayıt: 25-03-2006 13:09

Mesaj gönderen zeynep_1114 »


Aşkta oyun olmaz.. Neysen o..

Önce Banu'dan gelen mektubu okuyalım..
"Eskiden sizi hiç sevmezdim, bana çok itici gelirdiniz. Sonra bir gün sizin yazınızı okudum... O kadar ihtiyacım varmış ki o yazınıza, benim umudum oldu. İlişkilerimizde ne kadar çok yenilsek de vazgeçmememizi, sizi terk eden insana teşekkür etmemiz gerektiğini söylüyordunuz; ondan sonra gelen insanı tanımamıza izin verdiği için...
Hâlâ başucumda asılı o yazınız. Gerçi henüz teşekkür ettirecek insanla tanışamadım. Yarı ilahlar hayatıma girip çıkıyor, ben büyük bir umutla gerçek ilahımı bekliyorum...
Aslında ben sorunumu biliyorum, ama akıllanmıyorum. İlk başta tapılan, sonra da kovalayan kızı oynuyorum... Bir kere sevildiklerini anlayınca erkekler, her şey bitiyor... Tamam, kaçan kovalanır ama, eğer ben ilişkimde hissettiğim gibi davranamazsam, kendim olamazsam, garip olmaz mı? O zaman nasıl mutlu olucam? Bunun bir sınırı, bir kanunu var mı? Sevdiğimle değil, beni sevenle çıkayım dedim, o da olmadı, yapamadım, içimden gelmediği şekilde davranamadım. Eminim bana bu konuda yol gösterecek bir tecrübeniz vardır...
Umutla bekliyorum..."
Bu tür mektup çok alıyorum.. Banular çok.. Belli Güzin Abla, sevgili Feyza kardeşim hepsine yetmiyor, bana da soruyorlar..
Ah Banu ah!..
Kelin merhemi olsa..
Sen işin kadın tarafını yazmışsın.. Erkekte durum farklı mı yani?..
Aşk oyununda ille de bir kaçan, bir kovalayan olmuş tarih boyu..
İçinden geldiği gibi davrananı anlayan, ona hak ettiği gibi davranan kaç sevgili var dünyada..
Oysa mutluluk formülü bu..
Oynamayacaksın.. Aşkta oyun olmaz.. Neysen o..
Karşısındaki bunu özümlemez, sindirmez, ona aşkını, tutkunu zaaf kabul edip seni ezmeye kalkarsa, bunun anlamı şu..
Yanlış insan seçmiş, on para etmez birine âşık olmuşsun.. O zaman arkasından koşmaya, ağlamaya değmez..
Bunu yazıp söylemesi kolay, gel de uygula bakalım..
"Sen uyguladın mı" diye bana sormayın..
Giden, terk edip giden, beni yıllarca kullanıp gidenleri dahi unutmam yıllar sürdü..
Hayat boyu hiç oynamadım. İçimden geldiği gibi oldum.. Sonuç?.. Yalnız yaşıyorum.. Oyuncular birini bırakıp ötekiyle gönül eğlendirir, işlerine kim geliyorsa, onunla yaşarken..
Onun için bana sorma Banu..
Kendin karar ver.. Ya sen de oyuncu ol..
Ya da yalnız başına bekle.. Umudunu asla yitirmeden ama..
En kötü yalnızlık, insanı umudun da terk etmesidir!..

Hıncal ULUÇ 04.03.2007 SABAH
Kullanıcı avatarı
barbar
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2770
Kayıt: 05-11-2006 21:23
Konum: Ordan Burdan

Mesaj gönderen barbar »

Yıldırım Türker
Vicdani retçi Mehmet Bal'ın bambaşka bir suçtan hapis yatarken hayatını değiştirecek bir karşılaşmanın hikâyesini şöyle yazmışım. "Bir gün koğuşuna bir vicdani retçi geldi. O zamana dek tanıdığı kimseye benzemiyordu. Mehmet, koğuş mümessilliğini ciddiye alırdı. Yeni gelenleri korumaya çalışır, onların ezilmesine izin vermezdi. Yeni gelen tuhaf adamla uzun uzun tartışıp onu anlamaya çalıştı.
Adam, asker kaçağı değildi. Askerlik yapmak istemediğini gerekçeleriyle açıklamış, başına gelecekleri de kabul etmişti. Hayır, silaha dokunmayacaktı. Hayır, askerlik eğitiminden geçmeyecekti. Hayır, bedeli hapis de olsa asker olmayacak, sayılı gündür geçer deyip katlanmayacak, inancını savunacaktı. Vicdandan, vicdanın kan kardeşi retten bahsediyordu. Bu en ağır sivil itaatsizlik eylemiyle savaşın, ölümün, emir alıp emir verme üstüne kurulu toplumsal ilişkilerin karşısına dikiliyordu. Kasırga karşısında bir saz kadar güçsüzdü. Ama öte yandan göz kamaştırıcı bir gücü vardı. Koruma altına almayı, geçiştirmeyi reddettiği hayatının kırılganlığından alıyordu bu gücü. Sorgulanması imkânsızlaştırılmış, tabular anası olarak göğsümüze çökmüş bir konuda akıllı olmayı bir yana bırakıp bize vicdanının uğultusunu dinletiyordu. Güvendiği büyükleri yoktu. Savaşın ve hayatın emir komuta zincirinin bir halkası olmayı reddeden bu adamın tahliye edildikten bir süre sonra yine hapishaneye kendi iradesiyle dönüşü inanılmazdı. Belki de Mehmet, adama o an inanmaya başladı. Vicdanın ne olduğunu ağrılarından biliyordu. Silahı, kanı, ölümü tanımış olmak elinden tuttu. Ölümle, silahla, savaşla yüzleşti. İlkgençliğinin yedi yılını geçirdiği hapishaneden çıktığında gücünü güçsüzlüğünden, bütünlüğünü paramparça hayatından aldığını bilen bir Mehmet Bal'dı."
Mehmet'in hikâyesindeki adam, Osman Murat Ülke'ydi. Yani Ossi. Hakkında çıkan AİHM kararıyla hepimizin karşısına bir kez daha dikilip gözlerimizin içine bakan vicdani retçi.
AİHM, Türkiye'yi, 'aşağılayıcı muamele yasağı'na aykırı davrandığı gerekçesiyle mahkûm etmişti.
Vicdan veya dini sebeplerden üniformayı giymek istemeyenlere yönelik verilen cezalarla ilgili Türkiye Hukuku'nda özel bir düzenleme bulunmadığını kaydeden AİHM, bu konuda yürürlükte olan tek düzenlemenin, amirlerin emirlerine ittihatsızlığını genel biçimde cezalandıran Askeri Ceza Kanunu olduğunu bildirmişti.
Ossi anlatıyor: "Bana karşı işlenen suç ve hak gaspı geçip giden her gün sürüyor. Bu durum Mehmet Tarhan ve geçtiğimiz üç yıl içinde tahliye olan diğer retçiler Mehmet Bal ve Halil Savda için de geçerli. Hâlâ resmen firari sayılmamız ve üzerimizdeki sözde yükümlülüğün bir an önce iptal edilmemesi kuşkusuz tam bir çelişki."
Yeni AİHM kararlarının beklenmemesi ve yanlıştan dönülmesi gerektiğini söyleyen Ülke, "Yasanın çıkması beklenmeden aciliyet arz eden bu vakalar çözülmeli ve yasanın çıkmasıyla beraber bugüne değin açıklanmış bütün vicdani retçiler için geriye dönük muafiyet getirilmeli" diyor.
Ardından, hükümete bir soru daha yöneltiyor: "Benim ve diğer vicdani retçilerin sosyal ve yasal haklarının iadesi ne zaman ve nasıl gerçekleştirilecek?"
Avukatının basın bildirisini biraz kısaltarak aktarıyorum;
"Osman Murat Ülke hakkında, vicdani retçi olması ve bu nedenle tekrar tekrar açılan davalar ve verilen cezalar nedeniyle yapılan başvuru sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye Hükümeti'ni Sözleşme'nin 3. maddesi ile düzenlenen 'işkence, kötü muamele ve aşağılayıcı muamele' yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etmişti.
24.01.2006 tarihinde açıklanan bu karara karşın hükümet yetkilileri tarafından Osman Murat Ülke'nin devam eden mağduriyetini gidermeye yönelik hiçbir adım atılmadığı gibi, hakkında verilen eski cezalar nedeniyle tutuklanma riskiyle karşı karşıyadır.
09.07.2007 tarihinde, Ayvalık C. Savcılığı tarafından düzenlenen, Osman Murat Ülke'nin 17 ay 15 gün hapis cezası olduğu ve 10 gün içinde C. Başsavcılığı'na gelmesi, gelmediği takdirde hakkında 'yakalama emri' çıkarılacağını belirten bir 'çağrı kâğıdı' tebliğ alınmıştır.
Avukatı olarak yaptığım araştırma üzerine bu çağrı kâğıdına kaynaklık eden dosyanın Eskişehir HKK Askeri Mahkemesi'ne ait olduğu, 17 ay 15 günlük hapis cezasının farklı dosyalardaki cezaların toplamı olduğu, Osman Murat Ülke'nin cezaevinde geçirdiği sürelerin bu ceza miktarından indirilmediği bilgisini edindim.
Müvekkilim 8 Kasım 1996 tarihinde tutuklanmış ve bu tarihten sonra hakkında 'halkı askerlikten soğutma', 'emre itaatsizlik', 'emre itaatsizlikte ısrar', 'firar' nedeniyle açılan davalar çerçevesinde çeşitli defalar yargılanmış, verilen cezalar sonucunda 701 gün cezaevinde yatmıştır. 09.03.1999 tarihinde tahliye olmasına karşın yasal düzenlemede ve uygulamada herhangi bir değişiklik yapılmadığı için halen ceza tehdidi altındadır.
Ayvalık C. Savcılığı tarafından düzenlenen ve 09.07.2007 tarihinde tebliğ alınan çağrı kâğıdı bu tehdidin ne denli yakın olduğunu göz önüne sermiş durumdadır. Ancak bu çağrı kâğıdı aynı zamanda hukukun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce verilmiş kararın ve Türkiye Hükümeti'nin taahhütlerinin gereklerinin yerine getirilmediği ve hatta getirilmemekte ısrar edildiğini de ortaya koymaktadır.
24.04.2006 tarihinde kesinleşen kararında AİHM, Osman Murat Ülke'nin;

* Vicdani reddi nedeniyle maruz kaldığı cezaların ve ceza tehdidinin yaşamını bir bütün olarak etkilediği ve adeta bir 'sivil ölüme' mahkûm ettiği;

* Maruz kaldığı işlemlerin başvurucunun entelektüel kişiliğini ezmeyi, başvurucuyu aşağılayan ve onu alçaltan korku ve tedirginlik hislerinin doğmasına neden olmayı, reddini ve kararlılığını kırmayı amaçladığı;

* Eylemi ve karşı karşıya kaldığı sonuçlar bakımından, suç ve cezanın oranlılığı ilkesinin de ihlal edilmiş olduğu, saptamasını yaparak bunun demokratik bir toplumdaki ceza rejimi ile bağdaşmayacağını vurgulamıştır.
Mahkeme, müvekkilimin maruz kaldığı bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesinin ihlalini oluşturduğuna karar vermiştir.
Karar, kesinleşmesi üzerine AİHM kararlarının infazını izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin gündemine alınmıştır. Bakanlar Komitesi konuyu dört kez görüşmüştür:
5 Aralık 2006 tarihli oturumda Komite, Hükümet'e, davacıya yönelik ihlalin ortadan kalkması için (ve genel çerçeveye yönelik) ne tür önlemlerin alındığını sormuştur.
14 Şubat 2007 tarihli oturumda başvurucuya yönelik adli sabıkanın acilen silinmesi talebini gündeme alarak, Türk yetkililerin Mahkeme'nin saptadığı ihlallere son vermek için şimdiye kadar hiçbir önlem almamış olmasını, başvurucunun ise hâlâ ceza yatması doğrultusunda bir tutuklama kararına maruz olmasını kınamışlardır.
4 Nisan 2007 tarihli oturumda hâlâ bireysel ve genel önlemler konusunda bilgilendirilmediğini üzüntüyle kaydetmiş ve bir sonraki oturumda bir tedbir kararını görüşmeyi gündemine almıştır.
6 Haziran 2007 tarihli oturumunda ise Türkiye Hükümeti'nin Bakanlar Komitesi'ne göndermiş olduğu bilgi ele alınmıştır. Hükümet, bir yasa hazırlığı içinde olunduğuna ve tasarının Başbakanlığa gönderildiğine dair bilgi vermiştir. Komite'nin kararında yer aldığı üzere bu yasanın çıkması durumunda;

* Kişiler, vicdani ya da dini nedenlerle askerlik hizmetini reddetmeleri nedeniyle emre itaatsizlikte ısrar suçlamasıyla tekrar tekrar kovuşturma ya da cezalandırmaya maruz kalmayacaklardır.

* Başvurucu (Osman Murat Ülke) hakkındaki ihlallerin tüm olumsuz sonuçları ortadan kalkacaktır. (EK 3)
Müvekkilime gönderilen çağrı kâğıdı ve mevcut yasa uyarınca 10 gün sonra çıkarılacak olan 'yakalama emri', Osman Murat Ülke hakkında 'sivil ölüme mahkûm' edilme gerçekliğinin altını çizen olumsuz bir gelişme ve bir hukuk skandalıdır!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1954 yılından bu yana Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraftır ve 1989 yılından bu yana Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin zorunlu yargı yetkisi ile bağlıdır.
Hükümet Anayasa, AİHS ve Avrupa Konseyi'ne ilettiği diğer beyanlarıyla Mahkeme'nin 24.01.2006 tarihinde açıkladığı karara uymakla yükümlüdür. Karara uyma sadece tazminat ödeme yükümlülüklerini yerine getirmek değil aynı zamanda başvuru yapanların mağduriyetlerini, mağduriyet bir yasa hükmünden kaynaklanıyorsa mağduriyetin kaynağını ortadan kaldırmayı da kapsamaktadır.
Hükümet, bir yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne, AİHM kararına uyacağını, genelde vicdani retçilerin ve özelde de Osman Murat Ülke'nin mağduriyetini ortadan kaldıracak düzenlemeler yapacağı sözünü verirken mağduriyetinin sürdürülmesi bir yana, müvekkilimin tekrar tutuklanması için işlemler yapılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararın uygulanması bakımından müvekkilim hakkında iç hukukta verilen kararların infazının durdurulması için gerekenin yapılması, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 14 Şubat 2007 tarihli oturumda işaret ettiği üzere Osman Murat Ülke hakkındaki adli sabıkanın acilen silinmesi, Osman Murat Ülke'nin yurttaşlık haklarının bütünüyle iade ve tesis edilmesi gerekmektedir."
Osman Murat Ülke'nin çilesi-Y.Türker
16-07-2007 Radikal
Never let me alone !!
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir