Taklidi ve Tahkiki İman

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Taklidi ve Tahkiki İman

Mesaj gönderen commando »

"Taklidî iman sahipleri” olarak vasıflandırılan insanların ülkemizde hangi sosyal gerçekliğe tekabül ettiği tartışmalıdır. Herhangi bir ilmihal kitabından öğrendiğimiz üzere, insanlar ilk başta ana babalarından tevarüs ettikleri din üzere bulunurlar ve ona göre amel ederler. Burada doğrudan bir kabul, bir taklit göze çarpmaktadır. Lâkin bu durum, pek çok fakîh ve müçtehid tarafından kâfi görülmemiş, kısa zamanda daha yükseklere çıkma gereği her fırsatta dillendirilmiştir. Müminler, imanlarını taklidi seviyeden, tahkikî seviyeye çıkarmak durumundadırlar.
Fakat Türkiye ölçeğinde belli bir topluluğu nokta-i nazara alarak böyle insanların büyük bir kısmının vefat ettiğini de söyleyebiliriz. Hayatlarının son demlerini yaşayan bir kısım yaşlılarımızın en genel özellikleri ve dertleri, ülkenin zor günlerinde hayat herc ü merci içinde ayakta durmaya çalışmak oldu. Derd-i maîşetten (geçim derdi) çok çektiler, kanaatle yaşadılar. Erkekler eve ekmek getirmekle mükellefti, bazısının gençlikleri serkeşlikle geçtiyse de, üzerlerine düşen dünyevî vazifeleri yerine getirdiler. Kadınlar, ev hanımı olmayı, kendilerini çocuklarına adamayı bir vazife saydı; en büyük düşünceleri aileleri oldu. Hayatının debdebesinde sürüklenmelerine rağmen, kendileri için yaşamamayı, dürüst kalmayı bildiler. Bu insanlar, dini ciddiye alır; bunların pek çoğu elinden geldiğince namazlarını kılar, Ramazan orucunu tutar ve imkân buldukça da bir köşeye üç-beş kuruş atardı. Bu şekilde bazıları hacca gitti, bazıları da bu ümitle yaşadı. Bu insanlar; bir düşmüş gördüklerinde elden geldiğince yardım etmeye, akrabalarının dertlerine derman olmaya ve zekâtlarını vermeye çalıştılar. Dinî bilgileri erkekler, ekseriyetle Cuma ve Ramazan vaazlarından; kadınlar ise çeşitli sohbetlerden ve birbirlerinden öğrendiler. Bir de takvim yapraklarını unutmamak lâzımdır ki, hâlâ takvim yapraklarının yere atılmasını -üzerinde âyet-hadîs yazılı olduğundan- hoş görmezler. Bunların bilgileri belli ölçüde eksik ve yanlıştır. Allah’ın varlığı konusunda söyleyecekleri; “Olmaz olur mu hâşâ, bak her şeyin bir sahibi ve yapanı var!” ve bunun gibi birkaç yarım cümleden ibaret olacaktır. Kendi vefatlarından bahsederken yan eve taşınmayı konuşuyor gibidirler. Onları korkutan ölmek değildir; geç ölmek, hastalıklarla ele güne eziyet vermek veya arkalarında muhtaç bırakmaktır. Onların ölüme bakışları müspettir. Âhirete imanları tamdır; ama bu mevzuda da söyleyebilecekleri üç-beş cümleden ibarettir. Netice itibariyle bu insanların îmânları taklididir; fakat dinî prensipler bir şekilde hayatlarına serpiştirilmiştir.
Her ne kadar bu sosyolojik analiz, havassın, avamı küçümseyen bir bakışını imâ ediyorsa da, ne kadar uğraşırsak uğraşalım, ömrümüzce edineceğimiz ilim, ‘havadaki toz’ misalinden ibaret kalır. Dolayısıyla karanlıkta ışığın zor seçildiği dönemlerde meselenin ne kadar vahim olduğu düşünülmelidir. Matematikte büyük sayıların yanında küçük sayılar ihmal edilir; sonsuzun yanında, 1-10-1.000 aynıdır. Bu çerçevede âlimin, en kesif câhilden tek farkı şudur: Câhil, cehaletini âlime bakarak kavrar; âlimse sonsuzluğa bakarak… “Âlimliğin derecesi, kişinin kendi cehâletine imanıdır.” ifadesi câhilliğe methiye olarak anlaşılmamalı; diğer yandan bu, yüksek ilim sahiplerine saygısızlık mânâsına da gelmemelidir.

Türbeden şirkle dönmek
Yukarıdaki bakış farklılıklarına bir örnek olarak, avam ile havassın türbe ziyaretleri hususundaki farklı yaklaşımları verilebilir. Kabir ziyareti insana ölümü hatırlatması hasebiyle faydalıdır; fakat bilhassa bilgisizlik sebebiyle belli hususlara dikkat edilmediğinde, kabir ziyaretinde, faydadan çok zarar görülebilir. Günümüzde çaput bağlamanın lüzumsuzluğu üzerinde -avam olsun, havas olsun- çoğunluk hemfikirdir. Peki, çocuk sahibi olabilme düşüncesiyle veya hastalığa şifa beklentisiyle türbelere giderek dua etmenin ölçüsü nedir? Kabir ziyaretlerinde dua ederken dikkatli olunmalıdır. İnsan dua ederken kabirdekinin sadece bir vesile; duayı işitenin ve duaya icabet edenin ise, Allah (cc) olduğunu düşünmezse, şirke düşer. Bazı görüşlere göre, türbelere gitmek bid’attır, bunlara göre kabirdekiler vesile edilerek Allah’tan bir şey istenemez. Hastalığının şifa bulması için ilâç içen biri, hakiki tesiri ilâca verirse, fiilinin sadece vesile olduğunu unutup şifayı ilâçtan (veya doktordan) beklerse, gizli şirke düşer. Kader inancımıza göre kul, kendi niyet, irade ve çeşitli dua dilleriyle ister, Allah-ü Tealâ da yaratır; kul kendi fiillerinin yaratıcısı değildir.
“Ben yaptım-ettim, neticede şöyle oldu.” veya “İlâç içtim iyileştim”, meselesinde şu farktan bahsedilebilir: Havas, itikadının sınır ve derinliklerini daha net çizgilerle belirlemeye çalışır; avam ise, daha muğlak çizgilerle… Avam veya havas, inanan herkes her şeyi Allah’ın yarattığına inanmaktadır, herkesin küllî ve cüzî iradeye imanları tamdır. Bu iman sahipleri cüzî iradeye bağlı fiillerinden mesul olduklarına ve ahirette hesap sorulacağına da iman ederler. Aradaki fark, avamda küllî ve cüzî irade arasındaki münasebet arada hiçbir birleştirici bağlantılar olmadan öylece durur. Havas ise, küllî ve cüzî irade arasındaki münasebetin işleyişini derinlemesine anlamaya çalışır. Bu noktadan avamın imanı taklidi olarak kalır. Avama kaderin cüzî iradeyle bağlantısı sorulsa, bunu cevaplayamaz, anlatılsa kafası karışır; ama neticede avam da kadere iman etmektedir. Kader ve küllî irade, tahkiki iman sahibi için özel durumlarda ne kadar tezahür ediyorsa, avamın türbe ziyaretinde de o kadar tezahür etmektedir. Kaldı ki, türbe ziyaretinin bir müspet tarafının olduğunu belirtmeliyiz. Orada asıl “hakiki tesir sahibi-vesile” münasebeti daha iyi kurulur. “Allah’ım, şu mübarek zatın hatırına...” şeklinde dua edilir ki, bu tutturulması gereken bir dengedir. Üstelik son derece sâfiyane bir niyet söz konusudur. Bir makamdan önemli bir istekte bulunulurken o makam sahibinin kıramayacağı kişiler araya sokulur. Aynı metoda En Yüce Makam’dan samimiyetle bir şey istenirken de müracaat edilebilir. Aynı yaklaşım “Medet Yâ Rasulullah!” demede de müşahede edilir; hangi niyet ve bilgi ile söylendiğini dikkate almadan bunu şirk-i hafî (gizli şirk) olarak görmek doğru değildir. Hz. Ömer’in yağmur duasında Hz. Abbas’ı (ra) Peygamberimiz’in (sas) amcası olması münasebetiyle vesile kılması “Allah’ım bu Sen’in Resûlü’nün amcası!” diyerek talepte bulunması ve yağmurun da yağması böyle bir vesileliğe güzel bir örnektir.

İfrat-tefrit mukayesesi
Bediüzzaman: “İfrat, tefritten daha tehlikelidir. Zîrâ, ifratın muhatapta aksü’l-amel yapıp eldeki kıymetlerin reddedilmesine de yol açma ihtimali var.” der. Sorgulayıcı aklın ‘bir yerlerde’ durmasını ihtar eden güzel bir ikazdır bu! Uygun strateji tespit edilmeden ve muhatabın anlayış seviyesi dikkate alınmadan, îmânının tahkikî hâle gelmesi arzulanan yaşça büyüklere bir şeyler anlatılırken, yukarıdaki ölçüye dikkat edilmelidir. Yoksa var olanlar da elden kaçırılabilir. Dinî ilimlerle meşgul olanlar, bu hususu çok daha dikkate almalıdır; zîrâ zarar verecekleri şey, dindir. Faziletin formülü yüzyıllardır değişmemiştir. Allah (cc) kullarının faziletli olmasını ister. “Elinden ve dilinden diğer insanların emîn olması” fazilet sahibi hakiki mü’minin en net tarifidir. Günümüzde iman sahibi avamın hâlâ büyük kısmı, faziletli insanı temsil konumundadır.
Taklidî iman sahibi bundan önceki nesil, dinî konulardaki eksikliğini çocuklarını yetiştirirken hissetti. Çocuklarına sağlam bir inanç aşılayamadı; çünkü her şeyden önce kendileri tahkikî îmâna sahip değillerdi. Yeni nesil de artık, aileden beslenmiyordu. Aralarında eğitim farkı da olduğundan ebeveynler evlâtlarıyla din hususundaki diyaloglara daha baştan ezik ve eksik başlıyordu. Neticede böyle ailelerin çocukları, içine düştükleri materyalist eğitim ve medya ortamında ebeveynleri kadar bile dinî ciddiye almadılar. Bu nesilden bazı talihliler ise, her şeye rağmen temiz kalmış ortamlarda daha ‘şuurlu’ yetiştirildiler ve tahkikî iman sahibi oldular. Ebeveynler, ilk gruptakilerin zamanla kendilerine benzeyeceğini ümit ediyorlardı, “Belli yaştan sonra aklı başına gelir.” düşüncesi bu anlayışın, tek besleyicisiydi. Zamanla şuur sahibi, imanlı gençlerin bazıları da ebeveynlerini beğenmemeye başladı. Bunlar ebeveynlerinin ve dedelerinin kıldıkları namazdan ‘bîhaber’ olduklarını; tesettürlü kızlar, eşarp takan annelerinin ‘örtünmenin ruhundan habersiz’ olduklarını düşünüyorlardı. Onlara göre ebeveynlerinin yaşadığı, alışkanlık ve göreneklere dayanan kültür Müslümanlığıydı. Bu durum bir başka zâviyeden tahkikî imana sahip okumuş insanların, taklidi imana sahip sahih dinî okumalardan mahrum kalmış olanlara bakışı olarak da yorumlanabilir. Oysa şu hakikatlerin gözden kaçırıldığı açıktır:
1. Herkes imânı ve şuuru ölçüsünde mükelleftir. Hiç kimse bu mevzuda birbirini ayıplamamalıdır.
2. Her insan yaşadığı çağın çocuğu olduğundan, inançlarını çağın anlayışı ve ruhu içerisinde yaşamaya çalışırken, ister istemez bulunduğu çevre ve zamanın tesirinde az veya çok kalabilir.
3. Davranışa ve inanca dönüşmeyen bilginin çok fazla mânâsı yoktur. İnsanlar arasındaki düşünce farklılıkları, bilgiden çok mizaç, çevre, kültür ve alışkanlık gibi faktörlerden kaynaklanır.
4. “Kömürcünün imanının, kelâmcının imanından daha saf olduğu”na dâir vecize, bugün belki daha geçerlidir. Zîrâ asrımızdaki zihnî karışıklık cehaletten değil, bilimden gelmektedir. Dolayısıyla avam insanların fıtraten hakikate yönelmeleri, onları küçültmez.
5. Dünyadaki imtihan sadece “çok bilenler” için değil, herkes için geçerlidir. Mühim olan da bu imtihanın nasıl verildiği, nasıl bir hayat yaşandığıdır. Herkesten aynı derecede insan-ı kâmil olması beklenemez.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Bing [Bot] ve 6 misafir