Efendimiz'in Nur İkliminde Çocuklar

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Efendimiz'in Nur İkliminde Çocuklar

Mesaj gönderen commando »

Efendimiz'in Nur İkliminde Çocuklar

Hz. Peygamber'in üstün nitelikleri, merhameti, sevgi ve şefkati, gayri müslimlerin de çocukları dâhil olmak üzere bütün çocukları kucaklamıştır. O, engin tevazusuyla çocuklarla her fırsatta ilgilenmiş, şakalaşmış, gördüğünde onlara selam vermiş hal hatırlarını sormuş, bu arada kusurlarını hoş karşılamış, hasta olduklarında ziyaretlerine gitmişti.

Aynı şekilde gayrı müslimlerin çocukları da Hz. Peygamber'in şefkat deryasında nasiplerini almışlardır. Hz. Peygamber, savaşlarda çocukların öldürülmesini, esirler içinde bulunan anne ile çocuklar birbirlerinden ayrılmalarını yasaklamış, gayri müslimierin de çocukların hastalandıklarında onları ziyaret etmişti.

Hz. Peygamber'in ailesindeki çocuklarla ilgilendiği konuları ihtiva eden hadislerden de bir müslüman ailenin çocukları olduğunda neler yapması gerektiğini öğrenebiliriz.

Hz. Peygamber'in yakın çevresindeki çocuklara alâkası doğumdan itibaren başlar. O, doğan çocukların kulaklarına ezan okur, onlara isim takar önceden kötü isim takılmışsa onları değiştirir, onlar için akika kurbanı keserdi. Meselâ, torunu Hz. Hasan doğduğunda iki kulağına ezan okumuştu. Oğlu İbrahim'in doğduğu gecenin ertesi günü ona isim takışını ise sahâbesine şöyle açıklamıştı: "Bu gece bir oğlum oldu. Ona atam ibrahim'in ismini koydum. (Bilindiği gibi Hz. Muhammed, Hz. İbrahim'in soyundandır.)"

"Hz. Peygamber, torunlarını evde bazen sırtına, bazen kucağına alıp eğlendirirdi. Hatta bazen Hz. Peygamber, câmide namaz kıldırıyorken bile çocuklar omuzunda veya sırtındadır. Bir gün Hz. Peygamber, zekât dağıtırken torunu Hz. Hasan kucağında bulunuyordu. Dağıtma işi bitince onu omuzuna almıştı."

"Hz. Peygamber (s.a.v.) çocuk ve torunlarının maddî ve mânevi eğitimiyle de ilgilenir, onlara, dünya ve ahîret mutluluklarını sağlamaya yönelik irşadlarda bulundu.

Hz. Peygamber'in çocuklarını irşadlarında namaz ve zühd üzerinde çok durduğu görülmektedir. O (s.a.v.) sabah namazına çıkarken Hz. Fâtıma'nın kapısına uğrayıp namaza kaldırırdı."

Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm, torunlarının bakımıyla bizzat kendisi ilgilenir, onların isteklerini önemser, sıkıntılarına çözüm bulurdu.

Resulullah bir gün Hz. Fatıma’nın evine gider ve yanlarında geceler. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bu sırada uyumaktadırlar. Bir ara Hz. Hasan ve hemen arkasından Hz. Hüseyin su isterler. Hz. Peygamber derhal su kabına koşarak onlara su verir. Bunun üzerine Hz. Fatıma dayanamayarak; “Hasan’ı Hüseyin’den daha çok seviyor gibisin.” deyince, “Hayır, ayrım yapmıyorum. Ancak suyu ilk defa Hasan istedi.” cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/101).

Bu örnek bizlere Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'ın, torunlarının isteklerini karşılama ve sıkıntılarına çözüm bulma hususunda son derece adil olduğunu göstermektedir. Nitekim Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, ilk su isteyen torununa öncelik sırasına göre su vermiştir. Daha da önemlisi Hz. Peygamber, kızı Hz. Fatıma’ya da çocukları arasında ayrım yapmayarak onlara adaletle davranma hususunda hassasiyet kazandırmıştır. Hiç şüphesiz bu hassasiyet nedeniyle Hz. Fatıma çocuklar arasında ayrım yapılması endişesine binaen “Hasan’ı Hüseyin’den daha çok seviyor gibisin.” cümlesini sarf etmiştir.

Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'ın torunlarına olan eşsiz sevgi ve şefkatini gösteren bir diğer örneği de Ümmü Fadl rivayet ediyor: Bir gün Hüseyin’i, Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'a götürdüm. Resulullah Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ı görünce üzerine atıldı. O da öptü ve sevdi, sonra kucağına oturttu. Oturunca Resulullah’ın kucağına tuvaletini biraz akıttı. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm da “Ey Ümmü Fadl, oğlumu al, üzerime akıttı.” buyurdu. Ben de Resulullah’ın üzerine akıtıp da O’nu üzdün diyerek canını acıtacak bir şekilde tutup boynuna vurunca ağlamaya başladı. Resulullah, “Ey Ümmü Fadl! Allah iyiliğini versin. Oğlumun canını acıtıp ağlatmakla beni üzdün.” buyurdu. (İbn Mace, Sünen, Rüya, 10).

Hz. Peygamberimiz, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin doğduktan sonra onları görmek için daha sık Hz. Fatıma’nın evine gider olmuştu. Onların bakımlarıyla ilgileniyordu, onlarla oyunlar oynuyordu ve sık sık onlara olan sevgisini dile getiriyordu. Nitekim Hz. Peygamber torunu Hasan için, “Allah’ım ben, O’nu seviyorum. O’nu sen de sev. O’nu seveni de sev.” diye buyurmuşlardır.

Usame bin Zeyd Peygamber Efendimiz’in (sas) kendilerini nasıl sevdiğini bize şöyle anlatır:
Resulullah beni alır, dizi üzerine oturturdu. Hasan’ı da öbür dizine oturturdu. Sonra bizi göğsüne bastırır, “Allah’ım bu ikisine rahmet ihsan eyle. Çünkü ben bunlara hayır ve saadet diliyorum.” derdi. (Buhari, Kitab’ul-Edeb, 22)
Resulullah torunu Hasan bin Ali’yi öptüğü sırada yanında Akra bin Habis oturmaktaydı. Akra, “Benim on tane çocuğum vardır, onlardan hiçbirini öpmedim.” dedi. Resulullah ona doğru baktı ve sonra da adeta bize de örnek olacak bir söz söyledi, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 26)

Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in gönüllerini namaz, cam ve manevi ilim meclislerinin aşkıyla da çok küçük yaşlardan itibaren doldurmuştu. Bir gün cemaatle kılınan bir namaz esnasında Hz. Peygamber secdeye varmıştı. Secde o kadar uzun sürdü ki arkasında namaz kılanlar ne olduğunu merak ettiler. Anormal bir şeylerin olduğunu ya da vahyin geldiğini düşündüler. Namaz bittikten sonra bunun sebebini sordular. Hz. Peygamber onların sorusunu şöyle cevapladı:
“Hüseyin, secdeye vardığımda sırtıma çıktı. Evde bu âdeti edindiğinden, onu sırtımdan atamadım ve böylece secde uzun sürdü.” (Buhari, Kitabu’s-Salat, 52)

Bir başka zamanda ise Resulullah aleyhissalâtu vesselâm hutbe vermekte iken Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin geldiler. Üstlerinde birer kırmızı gömlek vardı. Yürüyorlar ve arada bir sürçüyorlardı. Hz. Peygamber minberden indi, onları taşıyarak önüne koydu ve sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir sözü, haktır. Şu iki çocuğa baktım. Yürüyorlar ve sürçüyorlar. Sabredemedim ve nihayet konuşmamı keserek onları kaldırdım.” buyurmuştur. (Buhari, Fiten, 20)
Çocukluklarından kaynaklanan ufak yaramazlıklarına rağmen Resulullah, torunları Hasan ve Hüseyin’i camiden, namazdan ve sohbet meclislerinden uzaklaştırmıyordu. Aksine, Hz. Peygamber onların caminin manevi havasından faydalanmalarını sağlayarak gönüllerinde namaz ve sohbet aşkını canlandırıyordu.

Caminin feyzi ve namaz aşkıyla yetişen Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin 7-8 yaşlarındayken hatalı abdest alan bir kişiye hatalı abdest aldığını söyleyemeyecek derecede ahlaki olgunluğa ulaşmışlardı. Onun gönlünü kırmak istemiyorlardı.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den birisi doğru, diğeri hatalı abdest alarak adama “Hangimiz doğru abdest alıyoruz?” diye sormuşlar. Böylece adamın hatasını anlamasını sağlamışlardı.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir