Bir Aczin Hikayesi

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Bir Aczin Hikayesi

Mesaj gönderen commando »

Bir Aczin Hikayesi


Ey insan, kerem sahibi Rabbine karşı seni aldatan ne?
O Rabbin ki seni yarattı, düzene koydu,
sana kendi dilediği gibi bir şekil verdi.
İnfitar Sûresi, 6-8

BİR YÜZÜN macerası iki yarım hücreyle başlar. Bunlardan birisi insan vücudunun en küçük, diğeri de en büyük hücresidir.

İki hücrenin buluşma ânı, bir insan yaratılışının başlangıcını işaretler. Bu, bir âlemin yaratılışından pek de aşağı düşecek bir hadise değildir. Çünkü ortaya çıkacak eser, âlemde güzellik namına bildiğimiz ne varsa hepsinin temel ölçülerini getirip gözümüzün önüne serecektir. Onun için, günlerden herhangi bir gün, herhangi bir anda, yeryüzünün herhangi bir köşesinde bir insan vücudunun inşası başlar başlamaz, hemen oracıkta bir esrarlı dönüş başlar. Zerrelerin, moleküllerin, gezegenlerin, yıldızların, galaksilerin, galaksi kümelerinin dönüşüdür bu. Bir Mevlevî semâı, böylece, bir insanın yaratılışını müjdeler.

Döner de döner başlangıçtaki insan hücresi. Sonra bölünmeler başlar. Hücre hızla çoğalır. Bir iken iki olur, iki iken dört. Sonra katlana katlana hücre nüfusu artar. Saatler ve günler birbirini kovalarken, binlerce, milyonlarca, milyarlarca âlem kurulur bir anne vücudunun derinliklerinde. Âlemler birbiriyle irtibatlıdır. Hepsi birden bir vücudu, kâinatın en üstün eserini ortaya çıkaracak şekilde çoğalır ve düzenlenir.

Bir hafta ya geçer ya geçmez; içi boş bir küre gibi, yeni insan adayı, anne rahmine doğru bir yolculuktadır. Buraya varır, duvara yapışır. Aynı anda, akıl almaz bir hızla, yeni âlemler kurulmaya devam etmektedir. Bu arada farklı farklı hücre cinsleri ortaya çıkar. Nasıl farklılaştıkları anlaşılmaz. Farklılaşırlar. Sonra yer değiştirirler. Kimi o tarafa, kimi bu tarafa göçer değişik hücrelerin. Bir heykeltraşın elinde yoğrulan çamur gibi, hücreler topluluğu da halden hale girer ve şekil almaya başlar. Görünürde tesadüfî, karma karışık, alabildiğine yoğun bir faaliyettir sürüp gider. Fakat atılan her adım birbiriyle bağlantılıdır ve henüz görünmeyen bir hedefe yöneliktir.

Embriyonun yüzeyine bakan bir uzman, nereye neyin isabet edeceğini size tek tek gösterebilir. “Şurası göz olacak, buraya burun gelecek, şurada kulaklar belirecek.” Üstelik bütün bu bölgeler, merkezî sinir sistemine özel hatlarla bağlanacak, ayrıca dolaşım sisteminden kas sistemine, iskeletten deriye kadar herşey, herşeyle irtibatlandırılacaktır. Şekilsiz hücre yığını içinde ilk saatlerden itibaren cereyan eden büyük küçük hangi hadise varsa, hepsinde bu hesapların izi vardır. Ama, üçüncü haftada, embriyonun boyu 2 milimetreye ancak erişmiştir; şekli ise, insandan ziyade sülüğü andırmaktadır.

İnsan adayı anne karnındaki dördüncü haftasına eriştiğinde, vücudun ortasındaki iki tane boru birleşip kalb şeklini almaya başlamış ve ilk organ olarak faaliyete geçmiştir. Yarım santim boyundaki bu yaratık, her ne kadar insana benzemese de, bir yüzünün olacağı şimdiden belli olmuştur; göz ve kulakların yoğrulmaya başladığı görülmektedir.

Bir hafta sonra ise, gözlerde lens çukurları biraz daha belirginleşmeye başlar. Altıncı haftaya gelindiğinde, ağız ve burun boşluklarındaki faaliyetler göze çarpmakta, kafa iyice seçilmektedir. İleride göz halini alacak olan belirtiler, şu anda kafanın yan taraflarındadır. İnsan adayının boyu 13 mm.’ye ulaşmıştır. Yine de o, başparmağımızın altında kolaylıkla eziliverecek, küçük, âciz, önemsiz bir yaratıktan başka bir şey değildir henüz!

Yedi haftalık ceninde, henüz var olmayan gözlerin kapakları inşa edilmeye başlamıştır. Göz her ne kadar mevcut değilse de, birgün var olacak, üstelik hem kendisi insan yüzünde bir güzellik sergileyecek, hem de dünyanın güzelliklerine o yüzden bir kapı açacaktır. Yüzün belki de en can alıcı unsurunu teşkil eden bu organın korunması da yaratılması kadar önem taşır. Çünkü bu son derecede nazik organ, bakımsız ve savunmasız bırakıldığı takdirde iş göremez hale gelir. İşte o korunmanın birçok unsurundan birini teşkil eden gözkapakları, birkaç milimlik bir ceninde şimdiden kendisini belli etmektedir. Fakat, âşinâ olduğumuz son haline varıncaya kadar, bu kapaklar daha şekilden şekle girecektir. Bir hafta kadar sonra iki gözkapağı birleşir ve birbirine kaynamaya başlar. Bu arada, öne doğru yatık durumda bulunan kafa, hafifçe yukarıya kalkmıştır. Fakat vücudun bütününe göre oldukça büyük bir kafadır bu. Bir insan yüzüne benzer tarafı da pek yoktur. Şu haliyle dünyaya gözünü açacak bir varlık, olsa olsa, bilim kurgu filmlerindeki çirkin uzaylılardan biri olarak uykularımızı kaçırırdı.

Onuncu haftaya erişildiğinde yüz hatları belirmeye başlar. Bu sıralarda ceninin siması bir insan yüzünü andırmaya başlamıştır. Ama hâlâ bu yaratığın görünüşü, bir annenin sımsıcak duygularla göğsüne bastıracağı bir yavrunun sevimliliğinden o kadar uzaktır ki! Bir estetik cerrahî uzmanı, sadece yüzdeki bir iki ayrıntıyı rötuşlayınca ortaya nasıl bir simanın çıkacağından emin olamazken, birkaç haftalık bir ceninin korkunç görüntüsünü bir bebek yüzünde dünyanın en sevimli manzarasına çeviren bir operasyonun kusursuzluğuna şahit mi aranır? Besbelli ki, her hücrenin vücuda gelişi ve sima üzerindeki yerini alışı, çok ayrıntılı bir planın parçasıdır. Ve şu anda, şu vücutta yer değiştirmekte olan herbir zerre, aylar sonra neticesini verecek olağanüstü bir operasyonun içinde bir rol sahibi olarak hareket etmektedir.

Yüzün inşası, sadece onun dış görünüşüne bir şekil vermekten ibaret bir operasyonu teşkil etmez. Gözlerimizin önüne bir insan yüzünün sayısız şiire konu olmuş güzelliğini seren derinin altında, birbiriyle ve bedenin geri kalan kısmıyla bağlantılı olarak faaliyet gösteren sistemler vardır. Kaslar da bunlardan biridir ve on dördüncü hafta civarında şekillenmeye başlar. Ondan yaklaşık bir ay kadar sonra da bu faaliyetler sonucunu yavaş yavaş vermeye başlayacak ve ceninin ağzını oynatmakta olduğu görülecektir.

On beşinci haftada, 130 mm.’ye ulaşmış olan ceninin kafası artık iyice dik duruma gelmiştir. Gözler her ne kadar kafanın ön tarafına doğru kaymış ve asıl yerlerine yaklaşmış olsalar da hâlâ bir insan yüzüne göre aşağıda yer almaktadırlar. Yüzü ve vücudu kaplayan deri saydam haldedir ve altında olup bitenleri karaltı halinde göstermektedir. Yirmi ikinci haftaya eriştiğinde deri saydamlığını kaybeder. Bu arada, ceninin sadece bir yüze kavuşacağı anlaşılmakla kalmamış, farklı bir yüze sahip olacağı da belli olmuştur. Farklı çizgiler, farklı bir şekil ve farklı bir kişilik, yüzün genel heyetinde belirtilerini vermektedir. Bununla birlikte, hiç kimse, ceninin şu anki haline bakarak onun hayata nasıl bir sima ile gözünü açacağını tahmin edemez. Görünmeyen kalem farklı hatlar çizmeye başlamıştır; resmin son hâli ise, kalem sahibinin henüz kimseye açmadığı bir sırdan ibarettir.

Aradan birkaç hafta daha geçer. Yüzün en önemli unsuru, yapısını büyük ölçüde tamamlamış olur. Bunlar gözlerden başkası değildir. Retinasıyla, diyaframıyla, çeşit çeşit hücreleriyle, akılları hayretten hayrete düşüren bağlantılarıyla, kendi başına bir olağanüstü yapıyı teşkil eden ve tek başına bütün evrimci dünyaya meydan okuyan bu organ, şimdilik gözkapaklarının altında, önüne âlemlerin açılacağı ânı beklemektedir. Otuzuncu haftaya erişmiş bir ceninin yüzünde, görünmez kalemin kaşları da resmetmiş olduğu gözlenir. Bu arada gözkapakları birbirinden ayrılmış ve açılmıştır. Kasların içinde olup biten herşey, henüz bu faaliyet alanından görünmeyen aydınlık bir dünyaya yapılacak bir yolculuğun işaretlerini vermektedir.

İki tane yarım hücreyle başlayan macera, aylar sonra yeni bir insan şeklinde noktalanır. Bütün bu olup bitenleri hızlandırılmış bir film haline getirdiğinizde, bir bakıma, insanın âcizliğini dile getiren bir hikâye elde etmiş olursunuz. İnsana benzeyinceye kadar şekilden şekle giren bu yaratığın bütün bedeni bir yana, sadece yüzünde olup bitenler, bu hikâyeyi bütün belâgatiyle görenlere anlatır. Orasında burasında yumrular beliren, çukurlar açılan, çizgiler çizilen, eğilen, bükülen, şişen, büyüyen, bir nokta halinde başlayıp adım adım büyüyen ve büyüdükçe halden hale dönen bu yüz, kendisini çekip çevirene bütünüyle teslim olmuş durumdadır. Kimse onun ne hal aldığını veya alacağını bilemediği gibi, o da kendi üzerinde olup bitenlerden habersizdir, bu olaylar karşısında âciz ve çaresizdir.

Üstelik, bütün bunlar, herbiri yüz binlerce ışık yılı genişliğindeki yüz milyarlarca galaksiden bir tanesinin yüz milyarlarca yıldızından birisinin peşindeki bir küçük gezegenin üzerinde, onun 4,5 milyar senelik ömrünün dikkate bile alınmayacak bir fraksiyonunda nefes alıp veren milyarlarca insandan bir tanesinin bedeninin karanlıklarında olup bitmektedir. Hikâyenin özeti: çaresizlik içinde, hiçlik içinde, âcizlik içinde yokluk içinde, çaresizlik içinde, hiçlik, önemsizlik, âcizlik, hiçlik, önemsizlik, âcizlik...

Yine de bu macera, içinde âlemler barındıran bir hücrenin semâa kalkıp galaksilerin diliyle kutladığı bir yaratılış hikâyesidir. Yaratılanın bu konuda hiçbir tercih hakkı olmamış, yaratılışının hiçbir aşamasında kimse ona fikrini sormamıştır.

İyiki öyle olmuştur.

Aksi takdirde, bizi biz yapan kâinatın en güzel eserini biz yüzümüzde taşıyamazdık.

Bugün birbirimizin yüzünde yahut aynada bize gülümseyen, işte bu çaresizliğimizin güzelliğidir.


Ümit Şimşek
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir