1400 yıl önce gelen email !!!

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı
GeRMoND
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 415
Kayıt: 09-06-2005 01:22
Konum: izmir
İletişim:

Mesaj gönderen GeRMoND »

neden özel
eminim forumdaki bi çok insan bu konuda tartışmaya girmek ister
sonuçta herkesin farklı görüşleri olan bi konu bu
IWAS ın da söledii gibi ben de herşeyin insanın vicdanında bittiğine inanırım
ben de bu maili açmadım ama kulaktan dolma yapılması gereken olarak sölenen şeylerin çoğunuda orda yazdıı için diil
orada yapılması gerktii düşünüldüğü için diil
sadece kendi irademle kendi vicdanıma güvenerek yaptım
sonuç olarak ben "bu benim için dooru olandır" diosam bu benim vicdanımın sesidir ve ben buna herzaman güvenirim
basmakalıp bilgilere ve kutsal da olsa bir kitabın yazdıklarına bakarak hayatımı yönlendirmeyi dooru görmüyorum...
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

commando yazdı:"İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan sadece kendine gece yapar." (Bediüzzaman)

Bir balık, deniz içinde dilediği yöne gidebilir. Ama onun bu hürriyeti, deniz ile sınırlıdır. Ondan dışarı çıkması yasaklanmıştır. Karalar, ormanlar onun için yasak bölge. Tilkilerle, aslanlarla arkadaşlık etmesi, sanki, haram kılınmış. O, denizde yaşayacak ve ömrünü diğer balıklarla geçirecektir. Bu hürriyet kısıtlaması onun zararına değil faydasınadır.

İnsanın denizi de “helâl dairesi”dir. “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” ( Sözler)

İnsan, bu daire içinde kalmak şartıyla, istediği gibi hareket edebilir, dilediği gibi safa sürebilir. Ama bu dairenin dışı, onun için cehennem tarlasıdır.

Buna göre, hürriyeti şöyle de tarif edebiliriz:

“Hürriyet, helâl ve haram dairelerinden dilediğini seçebilme yetkisi ve netice itibariyle de cennet ve cehennem yollarından istediğine girme serbestisidir.”

Kul, hür olmaz. Nasıl olsun ki, kölenin bile hürriyeti söz konusu değil. Kulluk ise, kölelikten çok daha ileri bir bağımlılık. Mutlak mânâda ve sınırsız bir hürriyete sahip olmadığımızı nefsimize iyice kabul ettirmek için şöyle bir düşünelim:

İnsanoğlu, eliyle işitip, gözüyle koku alıp, kulağıyla görebiliyor mu? Hayır.

Öte yandan, aklıyla hıfzedip, kalbiyle anlayıp, hafızasıyla sevebiliyor mu?Cevap; yine Hayır.

Demek ki, insan her organını ve duygusunu yerinde kullanmaya mecbur. Onu yaratan, organlarını yerli yerine koyan ve ruh âlemini akıl almaz bir şekilde tanzim eden, her duyguyu, her hissi ayrı vazifelerde çalıştıran biri var.

Bu organların ve duyguların önüne iki saha açılmış: Helâl ve haram meydanları. Ayağıyla dilediği yere gidip gözüyle istediği yöne bakabildiği gibi, aklını her sahada kullanabiliyor ve hafızasına, olur- olmaz, her şeyi doldurabiliyor.

Bu sermayelerden her biri insanın akıl ve vicdanına emrediyorlar ki: “Bizi dilediğin gibi yönlendiremezsin! Sen irade sıfatını doğru değerlendirmeli ve bizi yaratılış gayemizde kullanmalısın!”

İnsan iradesine tanınan bu hürriyet, bu serbesti, bu seçme hakkı, ne yazık ki, çoklarınca yanlış değerlendiriliyor.

İnsanoğlu, babasına, amirine, devletine karşı gelme hürriyetine sahip olmadığını çok iyi bildiği halde, nasıl oluyor da, Rabbine, Hâlikına, Mâlikine karşı kendini hür ve serbest sanabiliyor!?..

Nur Müellifi, hürriyet konusunda çok önemli bir noktaya şöyle parmak basıyor:

“Bazı sefih ve lâübaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar.” (Hutbe-i Şamiye)

Hür olduğunu, dilediği gibi hareket edebileceğini iddia eden bir insan, gerçekte nefsinin esareti altına girmiştir. Nefsi ona kötülüğü emreder; o da bu emre kayıtsız şartsız itaat eder. Bu esaret, rezil bir esarettir. Bir alimin hizmetine girmiş bir insanla, bir soygun şebekesinde çalışan bir başka insan ilk bakışta aynı noktada birleşirler: İkisi de emir altındadır. Ama birincisi büyük bir şereftir, sonu ilim ve irfana çıkar. Diğeri ise rezalettir; neticesi azap ve zindandır.





Alaâddin Başar (Prof. Dr.)
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
melekseda
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 139
Kayıt: 04-06-2005 23:39
İletişim:

Mesaj gönderen melekseda »

bazı kişilerin bu dünyada o e-maili alamadan yokolabileceğini biliyordum bunuda bildiren gene o yüce kuran-ı kerim zaten.Allah herkese kendini doğrulaştırmayı nasip etsin ve hidayet versin.düzceli mehmet güzel..

Hür olduğunu, dilediği gibi hareket edebileceğini iddia eden bir insan, gerçekte nefsinin esareti altına girmiştir. Nefsi ona kötülüğü emreder; o da bu emre kayıtsız şartsız itaat eder. Bu esaret, rezil bir esarettir. Bir alimin hizmetine girmiş bir insanla, bir soygun şebekesinde çalışan bir başka insan ilk bakışta aynı noktada birleşirler: İkisi de emir altındadır. Ama birincisi büyük bir şereftir, sonu ilim ve irfana çıkar. Diğeri ise rezalettir; neticesi azap ve zindandır.

işte e-maili almak ve almamak arasındaki fark(bana göre,herkese saygım sonsuzdur)
www.dilkonus.en101.com
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir