Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Nur_Sakirdi
New Friend
New Friend
Mesajlar: 4
Kayıt: 25-02-2010 13:01
Konum: Bursa

Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum

Mesaj gönderen Nur_Sakirdi »

Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum

Karşısında bulunan Lise mektebinin büyük kızları onun avlusunda gülerek raks ederken, onları, o dünya cennetinde cehennem hûrileri hükmünde gördüm. Fakat birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri elîm ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti (meydana çıktı). Yani, elli sene sonraki hallerini manevî ve hayalî bir sinema ile gördüm ki: O gülen altmış kızdan ellisi; kabirde azab çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nazar-ı nefretini celbediyorlar (tiksintili bakışlarını çekiryorlar). Ben de onlara ağladım.

Fitne-i âhirzamanın mahiyeti (âhirzamanda haktan saptıracak şeyin içyüzü) bana göründü ki; o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı (çekicisi), kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İhtiyarı selbedip (iradeyi yok edip), pervane gibi sefahet (haram zevklerin) ateşine atıyor. Ve bir dakika hayat-ı dünyeviyeyi (dünya hayatını), senelerle hayat-ı bâkiyeye (sonsuz hayata) tercih ettiriyor.

Ben bir gün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir nümunesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: "Bu bîçareler (çaresizler) kendilerini, bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar." diye düşünürken; birden, o fitneyi ateşlendiren ve talim (öğretmenlik) eden irtidadkâr (dinsiz) bir şahs-ı manevî (temsili kişilik) önümde tecessüm etti (belirdi). Ben de ona ve ondan ders alan mülhidlere (dinsizlere) dedim:

Ey cehennem hûrileri ile zevklenmek yolunda dinini feda eden ve sefihane dalaleti (eğlenceye ve lüzümsüz masraflara düşkün olan sapkınlığı) severek irtikâb eden (bekleyen) ve hevesat-ı nefsiye (nefsi arzuların) lezzeti yolunda dinsizliği ve ilhadı (imansızlığı) kabul eden ve hayatı perestiş edip (taparcasına seven) ölümden şiddetli korkan ve kabri hatırına getirmek istemeyen ve irtidada (dinden inkara) yüz tutan bedbaht (bahtsız)!... Kat'iyyen bil ki: Dinsizlik cihetiyle (yönüyle) senin bu koca dünyan; bu saatten evvel ve bu dakikadan sonra, bil'umum (tamamen) senin bu kâinatın ve mazi ve müstakbelin (geçmiş ve geleceğin) ve geçmiş nev'in ve cinsin ve gelecek mahluklar ve nesiller ve gitmiş dünyalar ve milletler ve gelen insanlar ve taifeler tamamen madum ve ölüdürler. İşte insaniyet ve akıl cihetiyle (yönüyle) alâkadar olduğun bütün o seyyar (değişken) dünyalar ve seyyal (akıcı) kâinatlar,mütemadiyen (devamlı olarak) senin dalaletin suretiyle (sapkın gidişatın), senin başına dünya dolusu dehşetli ve hadsiz ölümlerin şiddetli elemlerini yağdırıyor. Senin şuurun varsa, kalbini yakıyor. Ruhun varsa, yandırıyor. Aklın sönmemiş ise, gamlar içinde boğuyor. Eğer bir saatçık sarhoşça sefahetin (haramın) ve pis lezzetin bu nihayetsiz (sonsuz) gamlara, hüzünlere, elemlere mukabil (denk) gelebilirse o sefahette (haramlarda) kal... Yoksa, aklını başına al! O manevî cehennemden kurtulmak ve imanın bu dünyada dahi temin ettiği bir manevî cennete girmek ve saadet-i hayatiyeyi (hayatın mutluluğunu) tatmak için, Kur'anın dersini dinle. Cüz'î (pek az), fâni (tükenen) bir dakika lezzeti; küllî (çok fazla), bâki (tükenmeyen), daimî, imanî {*: Evet iman, bu dünyada dahi Cennet lezaizini (lezzetlerini) manen verebilir. Yüzer lezzetli ışıklarından bu tek faydasına bak: Nasılki senin gayet sevdiğin bir zâtı (kişiyi) bir tehlikede ölüyorken gördüğün dakikasında, Hekîm-i Lokman ve Hızır gibi bir doktor geldi. Birden dirildi. Ne kadar sevinç hissediyorsun. Öyle de: Sen, sevdiğin ve alâkadar olduğun ölmüşlerin adedince sevinçleri, sürurları iman veriyor. Çünki mazi (geçmiş) mezaristanında milyonlarla sence mahbub (sevgili) zâtlar (kişiler); mahvdan ve ölümden, birden iman nuruyla senin karşında diriliyorlar. "Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz" deyip hayat buluyorlar. O hadsiz firaklardan (ayrılıklardan) gelen hadsiz elemler (sonsuz sıkıntılar) yerine, visal (kavuşma) ve hayat bulmalarından nihayetsiz (sonsuz) lezzetler ve sevinçler, iman noktasından bu dünyada dahi geldiğini gösteriyor ki: İman öyle bir çekirdektir ki; ehl-i imana (imanlılara) Cennet'i bütün lezaiz ve mehasiniyle (lezzet ve güzelliğiyle) sünbül veriyor ve verecektir.} lezzetler ile mübadele et (karşılatır)...

Hem deme ki: "Ben hayvan gibi hayatımı geçireceğim." Çünki hayvana nisbeten (kıyasla) mazi, müstakbel gayb hükmündedir (geçmiş ve gelecek gizlidir). Cenab-ı Hakîm-i Rahîm (iş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan yüce Allah) o gaybı (gizliliği) onlara bildirmemekle, onları hadsiz elemlerden kurtarmış. Hattâ kesilmek için yatırılan bir tavuk, hiçbir elem ve hüzün hissetmez. Bıçak kestiği vakit hissetmek ister, fakat his gider, o elemden de kurtulur. Demek Cenab-ı Hakk'ın (Allah'ın) gayet büyük ve mükemmel bir rahmeti, re'feti (acıması) ve şefkati, gaybı (geleceği) bildirmemektedir. Bilhassa masum hayvanlar hakkında daha tamdır. Demek sefihane (gayr-ı meşru) lezzette, sen hayvanlara yetişemezsin. Binler derece aşağı düşersin. Çünki hayvana nisbeten (oranla) gaybî olan (halihazırda bulunmayan) şeyleri senin aklın görüyor, elemini (sıkıntısını) alıyor. Setr-i gaybda bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye (Gizlilik perdesinin arkasındaki başa gelmesi olası tehlikeyi bilmemekten gelen rahatlıktan tamamen) mahrumsun.

Hem senin medar-ı fahrin (övünç kaynağın) olan uhuvvet (kardeşlik) ve hürmet ve hamiyet (namusunu koruma gayreti) gibi güzel hasletlerin (huyların); incecik bir zamana, büyük bir sahradan - bir parmak kadar yere inhisar (ait) ve hadsiz zamanda yalnız hazır saate mahsus olduğundan, sun'î ve muvakkat (geçici) ve sahtekâr ve asılsız ve gayet cüz'î (az) olup, senin insaniyetin ve kemalâtın (olagunluğun) o nisbette (oranla) küçülür, hiçe iner. Fakat iman ehlinin uhuvveti (imanlıların kardeşliği) ve hürmeti ve muhabbeti ve hamiyeti (namus gayreti), iman cihetiyle (yönüyle) mevcud bulunan (varolan) mazi ve müstakbeli ihata ettiğinden (geçmiş ve geleceği kuşattığından), insaniyeti ve kemalâtı (olgunluğu) o nisbette (oranla) teali eder (yükselir). Hem senin dünyaca muvaffakıyetin (başarın), elmasçı ve divane olmuş bir Yahudinin cam parçalarını elmas fiatiyle aldığı gibi; sen de küçücük, kısacık bir zamana, bir hayata, uzun ve daimî ve geniş bir hayatın fiatını verdiğin için, elbette o had dairesinde galebe edersin (üstün gelirsin). Bir dakikaya bir sene kadar şiddetli hırs, muhabbet, intikam gibi hissiyatla müteveccih (yönelik) olduğun için, ehl-i diyanete muvakkaten tefevvuk (dindar kesime geçici bir üstünlük elde) edersin.

Hem senin aklın, ruhun, kalbin, duyguların ulvî (yüce) vazifelerini bırakıp, süflî (aşağılık) nefsin ve pis hevesin rezil işlerine iştirak (katkı) ve yardım ettiklerinden, ehl-i imana dünyada galebe edersin. Ve zahirde (görünüşte) daha sevimli görünürsün. Çünki senin akıl ve kalb ve ruhun gayet derecede tedenni (alçaklık) ve tereddi (soysuzluk) ve sukut (değersizlik) edip, pis heves ve rezil nefse inkılab etmişler (dönüşmüşler), mesholmuşlar. Elbette bu cihette (konuda), sana Cehennem'i ve mazlum ehl-i imana Cennet'i kazandıran bir muvakkat (geçici) galeben olacak.

BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ (Gençlik Rehberi)
Günlük hadis & ayet mesajı almak isteyen TURKCELL-liler 05382006079'a mesaj atabilirler...
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir