İstediğini değil istenileni yapmak

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
diniyazilar
New Friend
New Friend
Mesajlar: 4
Kayıt: 30-03-2009 19:52

İstediğini değil istenileni yapmak

Mesaj gönderen diniyazilar »

İstediğini değil istenileni yapmak

İnsan, hâlık değil mahluktur, yaratan değil yaratılandır. Her istediğini yapmak hakkına sahip değildir çünkü kuldur. Kulun, her istediğini yapmaya kalkması, kulluk değil, Uluhiyyete yani İlâh olmaya kalkışması demektir. Halbuki Allahü teâlâ, rububiyyetini yani yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü, kullara bırakmaktan münezzehtir. Kulun vazifesi, emredileni, izin verilenleri yapmaktır. Kendi istediğini değil, Sahibinin yani Yaratanının istediklerini yapmakla vazifelidir.

Nefs, kibirli ve kötülükler deposu olarak yaratıldığı için, emir altına girmek istemez. Kendi isteklerini, arzularını yapmak ister. Bunun için Câsiye suresinin yirmi üçüncü âyetinde mealen; (Nefsinin arzularını ilâh edinen kimseyi gördün mü?) buyurulmaktadır.

Abdullah-ı Dehlevi hazretleri; "Nefsinin arzularına tâbi olan, Allahü teâlâya nasıl kul olur? Ey insan! Kime tâbi isen onun kulu olursun" buyurmuştur.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
"İnsanların nefs-i emmâresi mevki almak, başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin, kendisine boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtâç olmasını, başkasının emri altına girmesini istemez. Nefsin bu arzuları, ilah olmak, mabud olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir. Allahü teâlâya ortak olmayı istemektir. Hatta nefs, o kadar alçaktır ki, ortaklığa razı olmayıp, âmir, hâkim, yalnız kendi olsun, her şey, yalnız onun emri ile olsun ister. Hadis-i kudside, Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Nefsine düşmanlık et! Çünkü nefsin, benim düşmanımdır.)

Nefsin istediklerini değil, istemediklerini yaparak nefsi kötülüklerden temizlemek lazımdır. Aksi halde insan, nefsinin kulu, kölesi olur. Ebu Ali Dekkâk hazretleri, nasihat isteyen birisine; "Sen kimin esiri ve mülküysen onun kulusun. Eğer nefsinin esiri ve mülkü isen nefsinin kulusun. Eğer dünyanın esiriysen, dünyanın kulusun ve kölesisin" buyurmuştur.

Ebu Said-i Harraz hazretleri, sohbetlerinde nefsi şöyle târif ederdi:
"Nefs, durgun bir suya benzer. Dıştan bakılınca temiz gibidir. Ama biraz tahrik edilip dalgalandırılınca dibinde saklı pek çok mikropların olduğu görülür. Nefsin durumunu anlamak için onu imtihan etmelidir. Hem de mihnetle, meşakkatle ve boş arzularına muhâlefet ederek imtihan etmelidir. Herkes nefsine bakmalı, mihnet ve meşakkat ânında ne gibi bir şekil alıyor. Yersiz ve boş arzularını yenebilmek için direnmesini biliyor mu? Görmeli ve bilmelidir."

Aziz Mahmud Hüdâi hazretlerinin kimyâ ilmindeki mahâretini bilen birisi, bir gün bu zâtın huzuruna çıkarak, kimyâ ilmini öğrenmek istediğini arzeder. Hiç kimseyi reddetmek âdeti olmadığı için, talebenin bu arzusunu kırmaz ve altında istirahat etmekte olduğu asma ağacından bir yaprak koparır. Yaprağın üzerine bâzı dualar okuduktan sonra, talebenin hayret dolu bakışları arasında yaprağın altın olduğu görülür. Talebe fazla ısrar edince bu hâli üç defâ tekrâr eder. Talebenin maksadı, tekrârlar esnâsında duayı öğrenmektir. Öğrendiğine kanâat getirince; "Bu iş çok basitmiş, ben de yapabilirim" diyerek asmadan bir yaprak alır ve üzerine öğrendiklerini okur. Fakat asma yaprağı bir türlü altın olmaz. Sonra; "Efendim! Ben de sizin okuduklarınızın aynısını okuduğum halde yaprak altın olmadı. Sebebi nedir acabâ?" diye sorar. Aziz Mahmud Hüdâi hazretleri cevaben; "Evladım! Kimyâyı öğrenebilmek için, önce nefsi terbiye etmek icap eder. Nefsi kimyâ etmeden, bu hallere, bu mârifete kavuşulamaz" buyurur.

Ebu Bekr Vâsıti hazretleri sohbetlerinde; "Yüzünü nefsine döndüren, sırtını dine döndürmüş olur. Yüzünü dine döndüren sırtını nefsine döndürmüş olur. Nefsinin istediği işlere değil, nefse aykırı olan işlere gönül ver" buyururdu.

Bâyezid-i Bistâmi hazretlerine bir gün bir kimse gelip; "Efendim! Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama, kendimde hiçbir ilerleme göremiyorum. Halbuki itikâdım da düzgündür" dedi. Bâyezid-i Bistâmi hazretleri; "Sen bu halde üç yüz sene daha devâm etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefs engelin var" buyurdu. O kimse; "Efendim! Bunun bir çaresi yok mu?" diye sordu. Bâyezid-i Bistâmi hazretleri: "Var ama sen kabul etmezsin" buyurdu. O kimse ısrar edip; "Aman efendim, lütfen bildiriniz. Ne emrederseniz yaparım" dedi. Bâyezid-i Bistâmi hazretleri buyurdu ki:
"Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni en iyi tanıyanların bulundukları sokağa git. Çocukları başına topla, "Bana bir tokat vurana bir ceviz, iki tokat vurana iki ceviz veriyorum" de." O kimse bunları duyunca; "Sübhânallah, ben bunları yapamam. Bana başka bir şey emretseniz" dedi. Bâyezid-i Bistâmi hazretleri; "Senin ilacın ancak budur ve biz de baştan; "Sen bunları kabul etmezsin!" diye söylemiştik. Yolumuzun esası, nefsi terbiye etmektir" buyurdu.

Ebu Bekr Verrâk hazretleri de; "Uzuvlarını nefsinin istekleriyle tatmin ederek memnun eden, kalbine pişmanlık ağacı dikmiş demektir" buyurmuştur.


Kaynak: osman-unlu.com

Bu yazı Dini Yazılar Email Grubu'ndan gönderilmiştir.
Dini Yazılar Email Grubu üyelerini dini konularda bilgilendirme amacını taşıyan bir email grubudur. Grup üyelerinin emaillerine çeşitli kaynaklardan alınan dini içerikli yazılar haftada bir adet gönderilmektedir. Bu gruba üye olmak için detaylı bilgiyi aşağıdaki adresten alabilirsiniz;

http://diniyazilar.awardspace.com

Gruptan gönderilen yazıları okuyabileceğiniz adres;

http://groups.yahoo.com/group/diniyazilar/messages
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 8 misafir