Allah (c.c.)'ın İsimlerinde İlhad Etmek

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
ashabaselam
New Friend
New Friend
Mesajlar: 6
Kayıt: 24-04-2009 13:58
İletişim:

Allah (c.c.)'ın İsimlerinde İlhad Etmek

Mesaj gönderen ashabaselam »

Bismillahirrahmanirrahim

Avfi İbn Abbas'tan, (A'raf: 7/180)ayetiyle ilgili olarak

"Dinsizlerin ilhadı şöyledir:

Onlar Lat'ı Allah'ın isimlerinden sayarlar."

İbn Cureyc de Mücahid'den, bu ayetle ilgili olarak şöyle der:
"Lat ismini "Allah" lafzından, Uzza'yı da "Aziz" isminden türettiler."

Katade diyor ki:

"İlhad ediyorlar" demek, şirk koşuyorlar, manasındadır.

Ali b. Ebu Talha da İbn Abbas'tan rivayetle, "İlhad, yalanlamaktır" demiştir.
Arap dilinde "ilhad" orta ve mutedil olandan dönmektir. Cevr, meyl ve inhiraf manasındadır. Nitekim kabirdeki lahid de bu manadadır. Buna, kazılma yönünde kıble tarafına inhirafı (meyli) sebebiyle bu isim verilmiştir.

İbnul Kayyım (r.a.) da diyor ki:

İlhad hakikatte şirkle birlikte inhiraftır
Aynı zamanda tatildir, inkardır.
Yüce Rabbin tüm isimleri hem isim hem de sıfattırlar. Allah (c.c.) kulları tarafından bunlarla bilinip tanınır. Bunlar O'nun kemalini gösterir.

Merhum devamla diyor ki:

"İlhad ya isim ve sıfatları red ve inkarla, ya manalarını tatil ile doğru olandan tahrifle ve bir de tevil yoluyla hak olandan çıkarmakla, ya da bunları yaratılanların isimleri kabul etmekle olur. Örneğin vahdeti vücutçuların veya ittihad ehlinin ilhadı gibi. Çünkü bunlar Allah'ın isim ve sıfatlarını, bu kainatta ister sevilip övülsün, ister yerilsin yaratıkların isimleri durumuna getiriyorlar. Hatta bunların lideri durumundaki kişi şöyle diyor:
"O, akıl, şeriat ve örf açısından her övülen isim manasıyla bir müsemmadır. Yine O, akıl, şeriat ve örf açısından her yerilen isim manasıyla müsemmadır."
Oysa ki Allah onların söyleye geldikleri bu şeyden yüce ve münezzehtir."

Ben derim ki:

"Kesin ve doğru olan, Ehli Sünnet vel Cemaatin üzerinde bulunduğu görüştür. Bunların, öncekilerinin olsun, sonrakilerinin olsun, yaptıkları, bizzat Allah'ın kendi zatını vasfettiği ve bir de Rasulunün kendisini vasfettiği, yüce Allah'ın azameti ve şanına yaraşır şekildeki sıfatlarını isbattır, var kabul etmektir. Bu temsilsiz bir isbat ve tatilsiz bir tenzihten ibarettir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip-yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir." (Şura: 42/11)

Sıfatlardan söz etmek, zattan bir fer olarak söz etmektir. Bunlar da zat ile birlikte onun hizasında yer alırlar. Nitekim Allah'ın zat olarak hakikat olduğu ve onun yaratıklarından hiçbir şeyin kendisine benzemediği gerçeğini bilmek vaciptir. Kim Allah'ın kendi zatını vasfettiği veya Rasulunün O'nu vasfettiği şeylerden birini inkar eder veya asıl manasından başka bir manaya yorumlarsa, o kimse Cehmi'dir.
Müminlerin yolundan başka bir yola girmiş demektir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"İşte bunlar gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azab hazırlanmıştır."(Nisa: 4/151)

Yine Allame İbnul Kayyım şöyle diyor:

Yüce Allah için sıfat veya haber olarak geçen şeyler bir kaç kısımdır:

1 - Bizzat Allah'ın zatının kendisine ait olanlar.
Örneğin: Zat ve Mevcud gibi.

2 - Allah'ın sıfat ve naatlerine ait olanlar: Alim, Kadir, Semi' ve Basir gibi.

3 - Allah'ın fiillerine ait olanlar: Halik ve Razık gibi.

4 - Sırf tenzih: Bunun kesinlikle sübutu içermesi gerekir. Çünkü sırf yoklukta bir kemal yoktur.

Örneğin; Kuddus ve Selam gibi.

5 - (Bir çok kimse bunu zikretmemiştir). Bu da birtakım sıfatlara delalet eden ve sadece belirli bir sıfata ait olmayan isimdir. Aksine bu, bir çok manalara delalet eder.
Örneğin; Mecid, Azim ve Samed gibi. Çünkü Mecid, bir çok nitelikleri, vasıflan içeren, kemal sıfatları kapsayan bir isimdir. İşte Mecid lafzı buna delalet eder. Çünkü bu, genişlik, bolluk, ziyadelik ve çokluk manalarını kapsar, bunun için vazolunmuştur.

Nitekim:

"İstemcede'l-Merahu ve'l-Afaru" ifadesi de buradandır. Yani kibrit ağacı çok bol oldu, tutuşması çok kolay olan ağaç fazla oldu, demektir.

Deve bol çayırlı yere uğradı. "Rabbul Arşi'l-Mecid" de bu köktendir. Bu, Arş'ın sıfatıdır. Çünkü Arş geniştir, azametlidir ve şereflidir. Bunlardan dolayı da Arş'ın vasfı olmuştur. Şunu bir kez düşün. Bu isim nasıl da Allah'tan Rasulü için dua istemek manasına yakın olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) bunu bize öğretmiştir. Çünkü bu, artıran, bağışı ve vergisi bol olan, çok ve devamlı olan manasına gelir. Dolayısıyla bu istek, onu gerektiren bir şeyle getirilmiş olur.

Nitekim şöyle dersin:

"Beni mağfiret et, bana merhamet eyle. Gerçekten sen Gafur ve Rahim'sin."
Bu, Allah'ın isim ve sıfatlarıyla tevessülde bulunmaya da racidir; çünkü bu, en yakın ve Allah'a en sevimli olan vesile aracıdır.

Yine şu da bu ifade içindedir:

"Allah'ım! Seninle isterim. Çünkü hamd sana aittir. Senden başka ibadete layık ilah yoktur. Sen Mennansın. Göklerin ve yerin Bedii sensin, ya Zelcelali vel İkram!" (İbn Mace, De'avat: 3)

İşte bu, bir istektir ve aynı zamanda Allah'a hamd ile ona tevessüldür. Çünkü O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O Mennan'dır ve ancak O'nun isim ve sıfatlarıyla O'na tevessül edilir. Doğrusu Allah buna icabete daha layıktır ve mevki bakımından en yücedir. İşte bu, tevhidle ilgili en önemli konulardan biridir.

6 - İki isimden veya sıfattan birinin ötekisine olan yakınlığı sebebiyle meydana gelen yakınlık. Bu, iki isimden birinin tek olarak kullanılmasına göre zahid olan bir durumdur. Örneğin:

Ğaniyyul Hamid, el-Ğafuru'l-Kadir ve el-Hamidul Mecid gibi. İşte Kur'an'da yer alan yaklaşık sıfatların ve birbirine yakın olan isimlerin (Esmai müzdevice) hepsinin durumu genelde böyledir.

Örneğin "el-Ğaniyy" kemal sıfatıdır. Nitekim "el-Hamd" da aynıdır. Ancak, "el-Ğaniy ile el-Hamd" sıfatlarının birlikte gelmesi apayrı bir kemaldir. Çünkü burada zenginliği başkasına muhtaç olmaması açısından bir sena yer aldığı gibi, Ona "Hamd" olunması, övgüye layık olması açısından da birlikte gelmeleri başka bir senadır. Aynı şekilde, Gafur, Kadir, el-Hamidul Mecid ve el-Azizul Hakim de böyledirler. Bunlar üzerinde iyice düşünmelidir.

Gerek selef ve gerekse haleften olsun Ehl-i Sünnet vel Cemaatin izlediği yol şöyledir:

" Bizzat Allah'ın Kitabında kendi zatını vasfettiği ve Rasulünün de Sünnetinde vasfettiği vasıflara O'na layık olabilecek bir şekilde, Celal ve Azametine yaraşır bir anlamda iman etmek, inanmak gerekir. Ehl-i Sünnet, Allah'a ait olan sıfatları, O'nun Kitabında yer aldığı ve Rasulullah'ın (s.a.v.) bildirdiği şekilde kabul ederek, bunların varlığını ve yaratılanların sıfatlarına benzemediklerini ispat etmişlerdir. Nasıl ki Rabbın zatı, diğer zatların hiçbirine benzemez ise, Rabbin sıfatları da öteki varlıkların hiçbirinin sıfatlarına benzemez. Kim bunları inkara kalkışırsa, o, Allah'ın kemal vasıflarını yok kabul etmiş, selbetmiş olur."
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 7 misafir