Ramazan a Az Kaldı

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Ramazan a Az Kaldı

Mesaj gönderen commando »

NEFSİN TEZKİYE AYI RAMAZAN

Resim Ramazan ayı, ibadet ve yüce Allah ile yeniden ahitleşme ayıdır. Bu ayda kullar yüce Allah katında gönüllerini kötülüklerden arındırır ve O’na karşı beslediği sevgi ile riya ve bencilliği bir kenara bırakır. Bunun için ilahi ziyafet sofrasına oturmak yeterlidir.

Ramazan ayı, diğer tüm islami gelenek ve göreneklerle birlikte kültürel ve çok etkin niteliğe sahiptir. Dünyanın hangi köşesinde bir grup müslüman yaşıyorsa Ramazan ayı o bölgenin güzel ve zengin kültür ve gelenekleriyle bütünleşir. Bir başka tabirle her toplumda Ramazan geleneği o toplumun yerli kültürü ile bütünleşerek ayrı bir güzellik kazanır. İşte bu çerçevede dünyanın çeşitli müslüman milletlerinde Ramazan’la ilgili dua ve ibadet gibi törenler, iftar ve sahur gelenekleri, o milletin kültür ve değerlerini yantısır. Müslüman nüfusa sahip olan ülkelerden biri de Türkiye’dir… Türkiye’nin müslüman halkı Ramazan ayı dolayısıyla tüm lokanta ve restoranlarını kapatır. İstanbul’da kapalı çarşı ve Sultan Ahmet Camii çevresi iftar vakti ayrı bir güzelliğe bürünür. Oruçlu insanlar çay ve kebapla orucunu açarlar. Namazlarını da daha çok cemaatle kılarlar. Camilerdeki kalabalık apayrı bir manevi atmosfer oluşturur. Bu nuranî mekanda herkes dost ve ahbaplarıyla buluşur. Türkiye’nin laik devletine karşın Ramazan geceleri İstanbul’da bambaşkadır. Alış verişler sahura kadar sürer. Türkiye’nin müslüman halkı Ramazan ayına bir bayram gözüyle bakar. Televizyon kanalları da Ramazan özel programlarına ağırlık verir ve bazı TV. Kanalları iftar ve sahur özel programı hazırlar.

Ramazan ayı, Amerika’lı müslümanlar arasında da büyük bir öneme sahiptir.Bir çok gayrimüslim, müslüman arkadaşları ile birlikte bu ziyafete katılıyor, ve gördüğü bunca sadelik ve maneviyat karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. Amerika’da islam dinine yönelen birçok Amerika’lı, Ramazan ayının azamet ve haşmetinden etkilendiğini ve bu unutulmaz ayı müslüman olmak için seçtiklerini belirtiyor.Amerika’da müslüman nüfusu 6 milyon olarak kaydediliyor. Amerikan yönetiminin tüm propaganda ve olumsuz tutumuna karşın islam dini bu ülkede oldukça dinamik ve aktif bir dindir. Amerika’da müslümanlar 1500 cami ve islami merkezde Ramazan’la ilgili özel törenlerini yerine getiriyor. Bu ayda çeşitli ırk ve kavimlerden müslümanlar camileri dolduruyor. Bu mesele sözkonusu kavimler arasındaki vahdet ve birliği pekiştirmeye katkı sağlıyor. Bilindiği üzere Amerika toplumu ırk ayrımından dolayı en çok acı çeken ülkelerin başında geliyor. Amerika’nın islamî merkezleri Ramazan ayında iftar merasimi düzenliyor ve halk da bu tür merasimlerde katkıda bulunuyor, öyle ki bazen infak edenlerin sayısı istenilen ölçüden kat kat fazla oluyor.

Yüce Allah tüm varlıklara musallattır ve her şeyi yakından takip eder. Varlıkların arasında insanoğlu amel ve davranışları ile yüce Allah’a yakınlaşıp rahmetinden yararlanma konusunda ayrı bir özelliğe sahiptir. Kim daha iyi amellerde bulunur veya iyi ahlaka sahip olursa yüce Allah’a daha çok yakınlaşır ve aynı şekilde kötü ameller bizleri yüce Allah’tan uzaklaştırır, öyle ki O’nun varlığını hissedemeyiz. Bu çerçevede yüce Allah, kullarına yakınlığını Kur’an-ı Kerim’de oldukça güzel bir şekilde ifade ediyor.Bir gün Resulullah (sav)efendimiz Kur’an-ı Kerim’den bir ayet tilavet eder ki,bu ayette yüce Allah şöyle buyurur: “Beni çağırın ta ki ben de sizin çağrınızı kabul edeyim. Bunun üzerine Resulullah (sav) efendimizin yarenlerinden biri düşünmeye başlar; Acaba Allah yakında mı? uzakta mı? eğer uzaktaysa sesimizi nasıl duyar ve eğer yakındaysa onunla nasıl konuşmalıyız? Bu sırada Bakara sûresinin 186. Ayeti şöyle nazıl olur: “Ey Peygamber,kullarım beni sana soracak olursa, işte ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler, umulur ki irşad olurlar.

Tahran polis kuvvetleri yetkilisi albay Reşidi, Ramazan ayında işlenen suçların genellikle irade dışı ve kaza sonucu olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: Halk arasında varolan dinî inanç, suç oranının düşmesinde büyük etkisi oluyor. Kriminoloji statistiklere göre de Ramazan ayında suç işleme oranında büyük düşüş gözleniyor. Tabi bu mübarek ayda suç çeşidi de değişiyor, örneğin açık mekanlarda sigara içmek veya imsak saatinden sonra lokantaların açık olması gibi ufak tefek suçlar işlenebilir ki bu tür suçlar sıradan suçlara oranla pek seyrek işlenir.

Tahran’da bir okulun müdürü olan Nazarî bey de şöyle diyor: Ramazan ayında öğrencilerin arasında da suç ve yanlış hareket oranı büyük oranda düşüş gösteriyor. Bunun yanısıra öğrencilerin %80’i cemaat namazına katılıyor ki bu da öğrencilerin bu mübarek ayda dinî konulara ve ibadete daha fazla yöneldiğini gösteriyor.

Ey Rabbimiz, senin faziletine umud bağladık ve niyaz ellerimizi senin katına uzattık. Bu mukaddes ayın kutsal anlarında senin rızanı talep ediyoruz. Ey yücelerin en yücesi, bizi kendi halimize bırakma ve gaflet girdabından koru, bize nura giden yolu göster. Amin ya Rabb’il alemin…
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

TERAVİH VE RAMAZAN GECELERİNİN İHYASI

Ramazan ayı, Allah’ın kullarına ihsan ettiği önemli bir aydır. Faziletiyle ilgili yazılmış ve söylenmiş çok söz vardır. Ama ne olursa olsun asıl olan yaşanmasıdır. Aksi taktirde bildiğini yaşamayan insan konumuna düşülür ki, bu da İslâm’ın kabul etmediği bir gerçektir.

Ramazan gecelerinin ihyasıyla ilgili Ebu Hureyre’den mervî şu hadis dikkat çekici: “Rasulullah ramazan gecelerini ihya etmeye teşvik eder, fakat kesin olarak emretmezdi. Her kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazanı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”

“Ramazanı ihya etmek...”ten maksat, namaz kılarak ihya etmektir, bu namaz da teravih namazıdır denmiş. Bir başka hadisi şerifte de Peygamberimiz: “Şüphesiz Allah ramazan orucunu farz kıldı, ben de ramazan gecelerini ihya etmeyi sünnet kıldım. Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ramazanı oruçla, gecelerini de namazla ihya ederse anasından doğduğu gibi günahlarından temizlenmiş olur.” buyuruyor.

Görüldüğü gibi ramazan gecelerini ihya etmek, Müslüman için son derece menfaatli bir durum. Burada teravih namazı olarak zikredilmeye çalışılmışsa da, sadece buna hasretmek eksik olur. Asıl olan, bu geceleri en hayırlı bir şekilde değerlendirmektir. Kur’an okumak, Peygamber hayatını okumak, tefekkür ve tezekkürle meşgul olmak, ramazan gecelerinde yapılması gereken işlerden olmalıdır.

Ramazan ayı, Kur’an ve ibadet ayı olduğundan, gündüzleri oruçlu insanların, gecelerini de malayani ile geçirmeden, gündüzki orucun sevabını yok edici davranışlarda bulunmaması gerekir. Onun için de insan, ramazan ayında her yönüyle kendini hesaba çekmeli. Yaptığı güzelliklere devam etmeli, yapmaması gerekip de yaptığı yanlışlardan da vazgeçip, nasuh tevbesi yapmalıdır. Deyim yerindeyse yeniden doğmak için ramazan ayını, kul, fırsat bilmeli.

Özellikle ramazan gecelerinin ihyasında en verimli iş teravih namazıdır. Şimdi de teravih namazının nasıl ve ne kadar kılınması gerektiği ile ilgili bilgileri size aktaralım.

Teravih Namazı

Teravih, nefsin istirahat etmesi demektir. Ramazan ayı içinde kıldığımız teravih namazlarında her dört rekattan sonra dinlenildiği (dinlenmesi gerektiği) için bu şekilde adlandırılmıştır.

Tek ve cemaatle kılınabilen teravih namazının hükmü, Ahmet b. Hanbel, Şafiî ve Ebu Hanife ile Malikîlerden bazılarına göre EFDALDİR. Bu hükme bu mezheplerden bazı müctehidler farklı görüşler de beyan etmişlerdir. Mesela Tahavî, vacib-i kifaye demiştir.

Peygamberimizin teravih namazını devamlı cemaatle kılmadığından İslâm âlimlerinin bir kısmı evde kılmanın faziletli olduğu kanaatine varmışlar. Hz. Ömer devrinden sonra teravih namazı İslâm’ın şiârı haline geldi ve Müslümanlar bunu devamlı olarak kıldılar. Bu sebeple alimler teravihi camilerde kılmanın efdal olduğu hususunda görüş birliğine vardılar ve bu konuda aşağıdaki delilleri zikrettiler:

Hz. Aişe (r.a.) diyor ki: “Hz. Peygamber mescitte namaz kılmıştı. Bir grup cemaat de O’na uyarak namaz kıldılar. Sonra ikinci gün yine kıldı. Bu sefer cemaat çoğaldı. Sonra üçüncü gün, yahut dördüncü gün cemaat yine toplandı. Fakat Hz. Peygamber onların yanına çıkmadı. Sabah olunca da şöyle buyurdu: “Yaptığınızı gördüm. Ancak size çıkmaktan beni alıkoyan şey, size bu namazın farz olmasından korkmamdır.”
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, teravih namazını cemaatle kılmıştır. O’nu cemaate devam etmekten “ümmetime farz kılınır” endişesi alıkoymuştur.

Ebu Hureyre diyor ki: “Hz. Peygamber, ramazanda çıkıp baktı ki, bir grup cemaat mescidin bir köşesinde namaz kılıyor. “Bunlar nedir?” diye sordu. Dediler ki: “Bunlar Kur’an okumayı bilmeyen bir topluluktur. Ubey b. Kâb namaz kılıyor, onlar da onun namazına uyarak kılıyorlar.” Bunun üzerine Hz. Peygamber buyurdu ki: “Doğru yapıyorlar. Yaptıkları şey ne güzeldir.”
Hz. Ömer (r.a.)’in, cemaati Übey b. Kâb’ın arkasında topladığı belirtilir. Zikredilen bu deliller teravih namazının cemaatle kılınmasına delil teşkil etmektedir.

Hz. Peygamber’in: “Farz olanı müstesna namazın efdali, kişinin evinde kıldığı namazdır.” sözünü alimler, teheccüd namazına hamletmişlerdir. Nitekim bayram namazları, küsuf ve istiska gibi cemaatle kılınması meşru olan bazı namazları umumdan istisna ettiler. Teravih namazı da böyledir. Bunun için Ömer b. el-Hattab, teravihin farz kılınması endişesi ortadan kalkınca, cemaatle camide kılmayı emretmiştir. Bu uygulama o zamandan günümüze kadar böylece devam edegelmiş ve ramazan ayında teravih namazı kılmak, İslâm’ın şiarı olmuştur. Ancak teravihi camide cemaatle kılmayıp da evinde kılan kimse kötülenmez, ayıplanmaz.

Teravih namazı konusunda sahabe uygulamasına gelince; Hz.

Peygamber’in vefatından sonra Ebu Bekir ve kısmen de Ömer döneminde teravih namazı münferiden, yani cemaat olmaksızın kılınmaktaydı. Bir ramazan öncesi Ömer mescide çıktığında, halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş ve dağınık bir şekilde kılmak yerine insanları bir imamın arkasında toplayıp teravih namazının cemaatle daha derli toplu, düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün Ubey b. Kâb’ı teravih imamı tayin etmiştir. Düzenli bir şekilde namazın kılındığını görünce de: “Bu ne de güzel bir yeniliktir (bidat).” diye memnuniyetini ifade etmiştir.

Teravih Namazının rekat sayısı

Bu konuda alimlerin üç görüşü vardır:

1- Teravih sekiz rekattır. Muhaddislerin ve Muhakkiklerin görüşü.

2- Teravih yirmi rekattır. Üç imam; Ebu Hanife, Şafî ve Ahmet b. Hanbel’in görüşü.

3- Teravih otuz altı rekattır. İmam-ı Malik’in görüşü.

Bu görüş içinde muhtelif deliller mevcut. Yalnız üçüncü görüş konusundaki delil hayli zayıf. Birinci ve ikinci görüş konusunda oldukça kuvvetli deliller mevcut. Bu konuda delillerle sizlerin dikkatini dağıtmak istemiyorum. Fakat şunu ifade etmeyi de vazife addediyorum: Bu açıklamalara göre, teravih namazının sekiz rekatının Hz. Peygamberin sünneti, geri kalan on iki rekatının ise, teravihin yirmi rekat olduğuna dair, sahabenin sünneti ve İslâm ümmetinin ramazan ayını ihya gecesiyle yaşattığı geleneği olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durumu birbirinden ayırmak için bazı Hanefîler teravih namazının ilk sekiz rekatının RATİBE sünnet, geri kalan on iki rekatının ise MÜSTEHAB olduğunu söylemişlerdir.

Ramazan ayı Kur’an ayı, ramazan ayı ibadet ayı; bu aya erişen Mü’minler bunun kadrini, kıymetini iyi bilmeliler. Bir kudsî hadiste buyuruluyor ki: “Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır; ben onun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.” Bizler de bu anlayış üzere hayatımızı idame etmek istiyorsak ibadetlerimize özen göstermeliyiz. İster sekiz, ister yirmi, ister otuz altı kılalım; ister evde, ister mescid/camide kılalım mühim olan hakkıyla ve Allah’ın rızasına uygun olarak kılmaya çalışmamızdır.

Allah’a yakın olmaya çalışıp, Allah’a yaklaştırıcı ibadet etmeye gayret edelim.

Yazıyı tamamlamaya çalışırken bir hususu da izah etmek istiyorum. Ülkemizde kılınan teravih namazları adeta sürat yarışı şeklinde eda edilmeye çalışılıyor. Ne hikmetse böyle bir teamül mevcut. Oysa teravih namazının hızlı kılınacağına dair en ufak bir kaynak mevcut değil. Hal böyle olunca mü’minlerin bu konuya dikkat etmeleri gerekir. Oysa bizler biliyoruz ki, geç saatlere kadar teravih kılınırdı.

Bu hususta şu, bazı kimseler çabucak teravih namazını kılıp, kahvehanelere dolup sahur vaktine kadar oturup/oynayıp ondan sonra -bir kısmı sabah namazını kılıp bir kısmı da onu dahi kılmadan- yatmakta. Bu son derece mahzurlu. Sevaba ihtiyacı olan biz mü’minlerin böylesi hallerden uzak durması gerekir.

Ne mutlu her şeyi Allah’ın rızasına uygun yapmaya çalışanlara!

Kaynaklar:

1- İslamî Araştırmalar Sayı: 4 Nisan 1987

2- İlmihal-ı İslam ve Toplum: İSAM-TÜRKİYE DİYANET VAKFI-İSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ, İST. 1999.
Kullanıcı avatarı
smacker09
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1098
Kayıt: 24-09-2005 13:32
Konum: eskişehir\aydın

Mesaj gönderen smacker09 »

Şimdiden Ramazan ayı tüm müslümanlara hayırlı ve bereketli olsun
Kullanıcı avatarı
dJ4
Co-Admin
Co-Admin
Mesajlar: 4055
Kayıt: 24-06-2003 01:15
Konum: Real World

Mesaj gönderen dJ4 »

Bütün Müslüman Alemi ve insanlık adına hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz edelim. İnsanlığın bütün kötü fikirlerden ve kötülüklerden arınması temennisiyle..
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir